20 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/19

Yeni fırtınalara hazırlanalım!
Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor
Kapitalizmin “fıtratı”: Çocuk istismarı
Yeni başbakan eski rota!
Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…
Metal fabrikalarında işçi kıyımı sürüyor!
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Asıl suçlu kim?
Kastaş işçileri direnişi anlattı
İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Devrimci örgüt sorunu
Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 3
Syriza: “Umudun ve çözümün’’ partisinden ihanet partisine
Fransa’da mücadele sertleşiyor
Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü
İnsani Yardım Zirvesi: Burjuvazinin ikiyüzlülüğü
Tacize, mobbinge ve sömürüye karşı ses ver!
Hastalıklı çamurda sağlıklı çayır yetişmez!
Hapishaneler ve devrimci tutumumuz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sykes-Picot Anlaşması…

Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü

D. Yusuf

 

Ortadoğu’nun haritası ilk kez, adına Sykes-Picot denen anlaşma ile çizilmişti. Dönemin iki büyük sömürgeci devleti Fransa ve İngiltere’nin damgasını vurduğu bu anlaşmanın üzerinden 100 yıl geçmiş bulunuyor. Tam yüz yıldır tüm Ortadoğu halkları, emperyalist büyük devletlerin o tarihte onlara reva gördükleri onur kırıcı kölelik koşullarında yaşadılar. İradeleri hiçe sayıldı. Ulusal kaderlerini tayin hakkı tanınmadı. Buna layık görülmediler. Emperyalistlerin her şeyleri zora dayalıydı ve halklar öz topraklarında zora dayalı rejimlerle yönetildiler.

Emperyalistler türlü yalanlarla ve türlü bahanelerle sık sık bu coğrafyada savaşlar çıkardılar, halkları birbirine düşürdüler. Kanlı müdahalelerde bulundular, işgallere başvurdular. Ülkeler yakıldı, yıkıldı, viraneye çevrildi. Tüm zenginliklerine el konuldu.

Sykes-Picot denen uğursuz anlaşmadan en fazla ve en olumsuz biçimde etkilenen halkların başında ise Kürt halkı gelmektedir. Zira bu anlaşma ile Kürdistan bir yeni parçalanmayla karşı karşıya kaldı. Sonuç olarak dört ayrı parçaya bölündü. Kürt halkı dört sömürgeci devletin (Türkiye, Irak, Suriye ve İran) sınırları içinde zora dayalı olarak yaşamaya mahkum edildi. Ulusal kendi kaderlerini tayin hakkı en kaba biçimde yok sayıldı. Türk sermaye devletinde olduğu gibi, Kürtler’in varlıkları dahi inkar edildi. Ulusal ve demokratik hakları için her kalkışmaları büyük katliamlar ve soykırımlarla karşılandı. Asimilasyon politikaları ve pratikleri ile eritilmeye çalışıldılar. Zaman içinde efendiler değişti, ama Kürtlerin ve de diğer kardeş halkların kaderi hiç değişmedi. Ortadoğu ve Kürdistan bir ezilen halklar coğrafyası, bir savaşlar arenası, bir halklar hapishanesi olmaya devam etti. Sykes-Picot anlaşmasının o tarihte belirlediği statüko sömürgeci devletlerce kıskançlıkla korundu bugüne dek.

Şimdi yeni bir dönemdeyiz. Şimdi, o tarihte bu anlaşmayı halklara dayatan İngiliz ve Fransız emperyalizmi yine Ortadoğu’dadır. Üstelik bu kez, başta ABD olmak üzere tüm emperyalistler de bu coğrafyaya demir atmış bulunuyorlar. Ortadoğu ve Kürdistan yine bir işgaller, müdahaleler ve savaşlar coğrafyasıdır. Bu kez çok daha fazla kan akıyor. Çok daha kirli silahlarla savaşılıyor. Adı IŞİD, El Kaide, El Nusra ve Ahrar’u Şam vs. olan çağdışı ölüm makineleri aracılığıyla halkların üzerine her gün ölüm ve yıkım kusuluyor. Irak’tan Suriye, Libya, Yemen, Filistin ve Kürdistan’a dek her yerde tüketici savaşlar yürütülüyor.

Fakat öte yandan günümüzde emperyalist müdahalelerin, toplumsal kalkışmaların ve işgallerin dolaysız sonucu olarak Sykes-Picot anlaşması ile belirlenen statüko delik deşik hale gelmiştir. Sınırlar oldukça aşınmış, tanınmaz hale gelmiş olup, değişim adeta kaçınılmazdır ve emperyalistler de zaten bu nedenle bu coğrafyaya taşınmışlardır. Ortadoğu’nun haritasını kendi çıkarları temelinde yeniden şekillendirmek üzere bölgededirler. Yine benzer amaçlar taşımaktadırlar ve hedefleri yine aynıdır: halklara ait zenginliklere el koymak, halkları kendi çizdikleri sınırlar içinde ve yine zora dayalı biçimde yaşamaya mahkum etmek. Fakat bu kez Irak ve Suriye örneklerinde görüldüğü gibi daha da parçalamış olarak...

Dikkate değer olan, tüm bu gelişmelerin zora dayalı olmasıdır. Birliklerin de, ayrılıkların da savaşlar ve benzeri zor yöntemleri ile gerçekleştirilmesidir. Her bir icraatları zora dayalı yapılan birer Sykes-Picot’tur. Kapitalizmin ve burjuvazinin dünyasından başka bir şey de beklenemez.

Özgürlük ve eşitliğin dünyası sosyalizm

Hiç kuşkusuz aradan geçen yüzyıl içinde tarihsel, toplumsal ve siyasal çok önemli başka gelişmeler de yaşandı, çok önemli başka değişikliklere de tanık olundu.

Dönemin en önemli ve en anlamlı gelişmesi, Rusya’daki, sadece Asya’nın değil, Avrupa gericiliğinin de en güçlü ve ceberrut kalesi olan despotik Çarlık rejiminin yıkılması ve ardından kapitalist barbarlığa son veren Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesiydi. Bu devrim, yeni bir çağı, emperyalizm ve proleter devrimler çağını başlatmıştır. Tek başına bu özelliği ile bile tarihsel bir niteliğe sahiptir. Fakat öte yandan bu devrim, sömürülen, Çarlığın dayanılmaz despotik rejiminin yaşamını çekilmez hale getirdiği işçileri, toplumun bu en devrimci sınıfını iktidara taşıyan niteliği ile apayrı tarihsel, toplumsal ve siyasal nitelikte bir devrimdir.

Sadece bu da değildir. Sosyalist Ekim Devrimi, aynı zamanda bir halklar hapishanesi olan Çarlık Rusya’sındaki ezilen, bağımlı ve sömürge halkların kurtuluşunu da sağlamıştır. Onları kahredici biçimde mahkum edildikleri kölelikten kurtarmış, işçi sınıfı ile birlikte kendi kaderinin efendisi, demek oluyor ki karar vericisi konumuna çıkarmıştır. En kısa ve en yalın bir anlatımla, Sosyalist Ekim Devrimi, dönemin Rusya’sının işçilerinin ve halklarının kaderini değiştirmiş, deyim uygunsa, milyonlarca işçinin, emekçinin ve ezilen halklarının çıkarları temelinde Rusya’nın haritasını yeniden çizmiş, Rusya’yı, adı özgür ve eşit Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olan bir coğrafya haline getirmiştir.

Sonraki seyri ne olursa olsun, bu coğrafyadaki halklar yıllarca özgür, eşit ve kardeşçe bir ilişki içinde olmuş ve bunun tam karşılığı bir yaşam sürdürmüşlerdir. Bağımsız olacağım denmiş, bağımsız olunmuştur. Tüm koşullar eşit olacaksa eğer, birlikte yaşamak istiyoruz denmiş, SSCB’nin bir parçası olunmuştur. O kadar ki, bu büyük devrimin sonucunda bir halklar hapishanesi olan bu coğrafyada tam 15 sosyalist cumhuriyet ve sayısız özerk bölge oluşmuştur.

Belirtmek gerekir ki, Sosyalist Ekim Devrimi’nin salt kendisiyle sınırlı etkileri ve sonuçları olmamıştır. Sadece kendi coğrafyasındaki işçi, emekçi ve ezilen halklar için değil, tüm dünya halkları, özellikle de sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin ezilen halkları için de bir kurtuluş bayrağı olmuştur. Bu aynı tarihsel dönemde pek çok yerde de devrimler ve devrimci kalkışmalar için esin kaynağı olmuştur. Ekim Devrimi’nden ilham alınarak ve aynı yoldan yürünerek, benzer şeyler, başka coğrafyalarda da var edilmiştir. Örneğin Yugoslavya’da 6 cumhuriyet ve iki özerk devlet yaratılmıştır. Çekoslovakya ve Çin’de de benzer oluşumlara tanık olunduğu bir başka gerçektir.

Günümüzde, sözü edilen bu tablodan eser kalmamıştır. Bir başka yazının konusu olan, tarihsel, toplumsal, siyasal çok yönlü nedenlerle, Ekim Devrimi tüm sonuçlarına ulaştırılamadı. Zaman içinde gerisin geri kapitalist ilişkilerin boy verdiği, bürokrat bir burjuvazinin oluşup geliştiği, sömürü ve kölelik dünyasına dönüldü. Bu yoldaki evrimin azami sınırına geldiği bir momentte, 1989 yılında, SSCB çözülüp dağıldı. Yıllarca bir arada yaşayan halklar birlikten koptular, yeniden kendi “ulusal yuva”larına geri döndüler. Fakat kapitalizmin ve burjuvazinin dünyasında yaşananlardan tamamen farklı biçimde oldu bu. Hiçbir müdahale ile karşılaşmadılar, savaşa tutuşmadılar. İşte bu, devrimin ve tarihsel bir yenilgiye uğrayan sosyalizmin her şeye ve herkese rağmen sömürülen ve ezilen halklara bıraktığı önemli bir mirastır. Ve en yakıcı biçimde, sosyalizmin kapitalizmden ve burjuva düzenden kesin biçimde üstünlüğünü ve farklılığını anlatmaktadır.

Ortadoğu halklarının yakıcı ihtiyacı: Yeni Ekim devrimleri ve sosyalizm

Kapitalizmin uzun süren genişleme ve refah dönemi çoktandır sona ermiştir. Yeniden boylu boyunca geçmiştekilerden de kapsamlı, derin ve şiddetli bir krizin içinde debelenmektedir. Gericilik dönemi de yavaş yavaş sona ermektedir. Dünyanın kapitalist metropolleri proleter kitle hareketleri, yoksul ülkeleri ise biri bitmeden diğeri başlayan halk isyanları ile sarsılmaktadır. Tarihin öznesi hala işçi sınıfıdır. Eylem kılavuzumuz hala Marksizm-Leninizm’dir. Tarihin icat ettiği en büyük ve en etkili silah da hala devrimci partidir.

Kapitalizm, tüm iddiaların hilafına insanlığa ve doğaya ait hiçbir sorunu çözememiştir. Esasen buna muktedir değildir. Bu nedenle de yeniden ve daha yakıcı biçimde sorgulanmakta ve suçlanmaktadır. Çözücü olan bir kez daha devrimlerdir. Sosyalizm hala insanlığın kurtuluş barağı ve en büyük özlemi haline gelmiştir. Kısacası, insanlık yeniden bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girmiştir. Zaman yeniden devrime akıyor. İlerici insanlığın acil ve yakıcı ihtiyacı da yeni Ekim Devrimleri ve sosyalizmdir.

Kürt ve Ortadoğu’nun diğer kardeş halklarının yeni Sykes-Picot’lara değil, işçi sınıfının merkezinde olduğu birleşik bir sosyalist devrime ihtiyacı var. Emperyalizmin, işbirlikçisi sömürgeci devletlerin ve çağdışı gericiliğin sömürü, yağma ve savaşların hiç eksik olmadığı bir Ortadoğu’ya değil, Türk ve Kürt halkı da dahil, tüm kardeş halkların özgürlüğü ve tam eşitliğinin karşılığı olan, bir ucu Balkanlar’a diğer ucu Ön Asya’ya uzanan özgür ve eşit Sosyalist Cumhuriyetler Birliğ’ne ihtiyacı var.

 
§