2 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/33

Sermaye devleti içeride ve dışarıda saldırganlığı tırmandırıyor
Hepsi emekçilere karşıdır!
“Fırat Kalkanı” neye hizmet, kime kısmet?
Osmanlı torunlarından “demokrasi dersleri”
OHAL fırsatçılığı kime yarıyor?
Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor
Ford Otosan’da Koç-Türk Metal oyunları
Greif işçisi; patron-sendika işbirliğine karşı uyanık ol!
Yeni metal fırtınaları ve daha güçlü bir MİB için ileri!
Ortak olan soruna temelden farklı yaklaşımlar
Ekim Devrimi deneyimi ışığında devrim ve demokrasi sorunları - V.İ.Lenin
“Göçmen çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor”
Kolombiya’da barış: Latin Amerika’nın bir damarı daha kesildi
Kolombiya hükümeti FARC ile “barıştı”
Türkiye’de mülteci kamplarında neler oluyor?
“Meslek liselileri gelişmiş ülkeler gibi sömüreceğiz”
“Yeni dönemde devrimci savaşa hazırlık için ileri!”
Sermaye düzeni ve dinci-gerici çeteler
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yüreklerine korku salmaya devam ediyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

OHAL fırsatçılığı kime yarıyor?

 

Bilindiği gibi Torba Yasa içinde yer alan Türkiye Varlık Fonu Yasası tasarısı OHAL’in yarattığı ortam fırsat bilinerek mecliste hızlıca kabul edilmiş, cumhurbaşkanının onayına sunulmuştu. Daha bu süreç tamamlanmadan Başbakanlık’a bağlı Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi kuruldu.

Türkiye Varlık Fonu ile sermayeye sınırsız teşvik, arazi ve bina tahsisi, denetim ve vergi muafiyetleri gibi kolaylıklar getiriliyor. Ayrıca özelleştirmelerin önündeki her türden engel temizleniyor, korkunç bir doğa yıkımının da önü açılıyor.

Şirketlere büyük kolaylık!

Bu sayede şirketler kurumlar vergisinden, stopajdan, gümrük vergisinden %100 muaf tutulabilecekler. Eğer yatırım, hazineye ait bir arazi veya mülkte yapılacak olursa, 49 yıl bedelsiz kiralama kararı alınabilecek. Yatırım bittikten sonra sadece 5 yıl içerisinde belirlenen hedefler tutturulursa, şirket bedelsiz olarak kamu arazisine ve mülküne sahip olabilecek. Şirketlere, enerji tüketiminde 10 yıl boyunca % 50 indirimle elektrik desteği verilecek. Patronlara kıyaklar bunlarla bitmiyor. Şirketler eğer yatırım için kredi çekerlerse, 10 yıl boyunca bu yatırım kredisinin faizlerini devlet karşılayacak, kredi için hibe verilebilecek. Yani, yatırımın ortaya çıkacak tüm kredi risklerini devlet üstlenecek! Madde 80 kapsamında, projelerde belirlenen nitelikli çalışanın her biri için aylık asgari ücretin 20 katına kadar ücret desteği de sunulacak. Tüm çalışanların 10 yıl boyunca işveren sigorta prim payını devletin üslenmesi için Bakanlar Kurulu ödeme kararı alabilecek. Peki, bu değirmenin suyu nereden gelecek? Tabi ki işçiden kesilen İşsizlik Fonu'nda biriken paralardan ve ülke zenginliklerini satarak, özelleştirerek elde edilen gelirlerden.

Sermaye için pürüzsüz yağma ve talan imkânı sağlayan yasanın diğer maddelerinde özellikle doğanın sınırsız ve kuralsız talanının önü açılmaktadır. Örneğin, patronlar böylelikle Çevre Etki Değerlendirme Raporları, Santral Lisans Değerlendirmeleri, yasalara uygunluk değerlendirmeleri vb. yasal “engellerden” kurtulmuş olacaklar. Doğayı kirleten kömürlü termik santral projeleri de dâhil çevreye zararlı projeler hiçbir hukuki sürece tabi olmayacak. Cerattepe, Samistal, Akkuyu, Kamilet gibi tartışmalı pek çok proje için açılan davalar sonuçsuz kalabilecek. Özetle, her şey şirketlerin daha çok kazanmasının önündeki engeli kaldırmak için ince ince planlanmış. Amaçları, suyunu, ormanını koruyan emekçilerin direnerek ya da hukuki yollarla sermayeyi “zora” sokmamasıdır.

OHAL’i fırsat bilerek bir çırpıda geçen, şirketlerin kasası dolsun diye doğanın sınırsız katlinin önünü açan bu yasa, patronların iştahını açtığı gibi, kimilerinin de çirkin zihniyetlerini ortaya dökmelerine vesile oldu. Örneğin Trabzon Valisi Yücel Yavuz; “Türkiye’de bakır üretiminin arttırmanın önündeki tüm engellerin kafasını koparacağız, bu kadar açık ve net” diyebiliyor. Onun güvendiği sermaye devletinin yasaları, ellerinde bulunan baskı ve zor aygıtlarıdır. Şimdilik dinsel gericilik ve milliyetçilikle peşlerinde belli bir çoğunluğu sürükleyebilmelerine duydukları güvendir.

Ancak er ya da geç devran dönecek, Cerattepe direnişinin simgesi Havva Ana gibi emekçilerin gösterdiği direnişlerle bu yağma ve yıkım getiren düzenleri bozulacaktır.

 

 

 

 

OHAL’in torba yasası doğaya da darbe vurdu

 

Kapitalizm doğa katilidir. Hele Türkiye gibi ülkelerde kapitalizm, doğanın seri katilidir. Darbe girişimi sonrasında AKP, CHP, MHP “milli mutabakat” kurdular. OHAL’le yasalar tümüyle gereksiz hale getirilirken, yine de “milli mutabakat”la meclisten torba içinde saldırı yasaları çıkardılar. Önce 70, sonra 75 denilen, doğanın kırımını esas alan madde, 80. olarak torbadan çıktı.

Karadeniz İsyandadır Platformu, 80. madde üzerine bir rapor hazırladı. Raporun başında şunlar söyleniyor:

“‘411 Sayılı Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ 19.08.2016’da TBMM’de oylamaya açılarak kabul edilmiştir. İlgili kanunun özellikle 80. maddesi hukuku devre dışı bırakıp, yaşam alanlarımıza yapılacak bir darbedir.

Doğa koruma hukukunu taş devrine döndürecek 80. madde, yaşam alanlarımıza OHAL getirmiştir. Bu madde ile yargı devreden çıkacak, topraklarımızın yağmalanması ve yıkımı meşrulaşacaktır. Bizler bugüne kadar doğa talanına karşı hukuki yollarla mücadele edebilirken, 80. madde ile olağan hukuki yollar kapanmış, doğa ve kentlerimiz üzerine yapılan yıkım ve talan getiren planlamalara karşı hak arama hürriyetimiz engellenmiş olacaktır.” (80. madde; Ekolojik Kırımdır, Doğaya Darbedir!)

Varlık Fonu da doğayı katledecek sermayeye kredi vermeyi esas alıyor. Yani 80. maddeyle, Cengiz Holding’i engelleyen olmasa bile yavaşlatan tüm yasalar devre dışı kalıyor. Üstelik Cengiz Holding Varlık Fonu’ndan kredi de alabilecek. Bu koşullarda Cengiz Holding’in doğayı katletmesine engel olmaya çalışanların darbeci, FETÖ’cü olarak tutuklanacağını söylemek bir kehanet olmayacak.

80. madde doğayı katledecek bir madde. Ama bu maddenin geri çekilmesi için anayasayla sınırlı bir mücadelenin, şimdiden, sonuçsuz kalacağını söylemek gerekir. KHK’lerin hangisi anayasaya uygun? Daha doğrusu ülke genelinde OHAL darbe anayasasına bile uygun değil. Ama uyduruldu. AYM bir KHK’yle kapatılabilir bile. Şüphesiz bugün doğayı ve insanı korumak için yasal olanaklar zorlanmalı ama bununla sınırlanmak, çözüm sağlamayacaktır. 80. maddeyi hemen yarın AYM iptal etse bile, “Saraylı” bir KHK ile aynı maddeyi uygulamaya sokabilir.

Demek oluyor ki, insan haklarını korumakta olduğu gibi, doğayı korumak için de fiili, meşru mücadele ile karşı koymak, bir yaşamsal zorunluluktur. Kuşkusuz sermaye devleti fiili meşru mücadelelere katliama dek varacak saldırılarla karşılık verecek. Ama fiili meşru mücadele hattından uzak durmak, çözüm bulmak değil, çözüm arıyormuş gibi görünerek herkesi kandırmaktır. Bu eleştirimiz, kendini olmayan yasalarla sınırlayan herkesedir.

Fiili meşru mücadelenin gerçek anlamda kalıcı çözüm getiren yolu, doğayı OHAL’le, bu halle, her halle katleden kapitalizme karşı mücadeleden geçiyor. Elbette fiili meşru mücadeleyi ilk başta kapitalizme karşı sosyalizm şiarıyla başlatamayız. Ama gerçek çözümün de bu şiarda saklı olduğunu akıldan ve yürekten hiç çıkarmamalıyız.

M. Kurşun

 
§