27 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/04

Grev yasaklarını kırmanın tek yolu: İşgal, grev, direniş!
Devlet ve grev
EMİS fabrikalarında grev, yasak ve anlaşma
Kazanmanın yolu işçi birliğinden geçer!
Metal işçisi daha güçlü fırtınalara hazırlanmalıdır
“Cesaretle mücadeleye atılmalıyız!”
DEV TEKSTİL 3. Genel Meclisi Sonuç Bildirisi
Bilimi dışlayan eğitim anlayışını reddediyoruz!
Kazanana kadar grev, kazanana kadar direniş
“Egemenler kendi çıkar ve istemleri için büyük bir çaba gösteriyor. Biz bunun kat ve kat fazlasını göstermeliyiz!”
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-3
“Benim hikayem değil, bizim hikayemiz”
İşine geldiğinde “milli irade!”
“Saltanat rejimi” uğruna yıkım dayatılıyor
20. yüzyılın ilk “toplama kampı”, Almanya’ya tazminat davası
Donald Trump yeni dönemin yeni yüzüdür
Kriz ve kadın işçi mücadelesi deneyimleri
Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri - 3
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Benim hikayem değil, bizim hikayemiz”

 

KHK ile işten atılan ve 23 Ocak Pazartesi günü İstanbul Kadıköy'deki Khalkedon Meydanı'nda direnişe başlayan Betül Celep'le konuştuk...

- 6 Ocak’ta çıkarılan KHK ile işinizden ihraç edildiniz. Bizlere ihraç sürecinizi anlatabilir misiniz?

- İstanbul Kalkınma Ajansı’nda 5 yıldır uzman olarak çalışıyordum. 6 Ocak’taki KHK ile işten atıldığımı öğrendim. KHK’da ismim geçiyordu, daha önceki işyerindeki uygulamalardan farklı olarak ilk defa benim adım KHK’ya eklendi. 9 kişi atıldık şu ana kadar, diğer 8 arkadaşa 2 ay ücretsiz izin verildi. “Siz şüphelisiniz” dendi. Bunun üzerine arkadaşlar “kendini ispatlama” yönünde bir beklentiye girdiler. Bana ücretsiz izin filan verilmedi, beni direkt attılar. Neden olduğunu bilmiyorum. KHK’dan sonra herhangi bir tebliğe gerek yok, yani öyle diyorlar. Ben de oturup tahminler yürütebiliyorum neden atılmış olabilirim diye.

Ben işyerinde Koop-İş Sendikası temsilcisiyim. Bu yüzden atılmış olabilirim diyorum. Kadınım, feministim, sosyalistim, barış yanlısıyım, hayvanseverim, hayvan hakları savunucusuyum, çevreciyim böyle şeyler geçiyor aklımdan. Onurlu bir hayat sürmeye gayret ediyorum. Bunlar aklıma geliyor ve bunların hiçbirinin suç olmadığını biliyorum. Ama artık devletin aklında, zihninde herhalde bunlar suç olarak görülüyor ki atılıveriyorsun. 6 Ocak’ta işten atıldıktan sonra 9 Ocak’ta işyerine bunu sormaya gittim, ben neden işten atıldım diye. “Biz bilmiyoruz, yukarıdan geldi, KHK’lar zaten bize bildirilmiyor” falan filan... Oradaki yönetimin ifadesi o oldu. Ben orada kendimi ifade ettim, ben neden atıldığımı biliyorum, bunlar olabilir diye. Çünkü daha önce muhalif kimliğe sahip olan arkadaşım Aslı, o da 29 Ekim’de atılmıştı. Onun Vali Yardımcısı Ahmet Önal’la yaşadığı diyalogda şöyle bir laf vardı, “Ben sosyalistlerin kamu kurumlarında çalışmasını doğru bulmuyorum.” Aslı ve beni de ismen çok karıştırıyordu. Ben de diyorum yine o akıl işlemiş. Bakmışlardır yani Aslı’dan sonra acaba ne yapacak bu solcular işyerinde... Ben duruşumdan hiç vazgeçmedim. Aynı şekilde ‘işçi hakkı’, ‘kadın hakkı’ demeye devam ettim. Dediler ki herhalde korkutamadık, bunu da atalım... Ben bunların böyle olduğunu düşünüyorum yani. Sonrasında işyerinde eşyalarımı topladım, arkadaşlarımla vedalaştım, bundan sonra ne yapacağıma baktım. Şimdi buradayım, direnişteyim.

- Direniş süreci nasıl ilerliyor. Direnişle dayanışma süreçleri ve direnişe yönelik baskılara dair neler söyleyebilirsiniz?

- Ben bu direnişi tekil, kişisel bir direniş olarak görmüyorum. Bir kahraman olayım ya da sadece kendi sesimi duyurayım gibi bir derdim de yok. Kadın hareketinden arkadaşlarımızla toplantılar yaptığımızda hepimizin aklında şu vardı; OHAL sürecinde KHK’lar, zaten devlet politikası olan kadınların evlere kapatılmasının, üç çocuk yapmasının, kadının erkeklerle eşit olamayacağı aklının yansıması olan bir politika aracına dönüşmüş durumda. Ben aslında burada direnişe başlama kararını biraz öyle bir noktadan hareketle verdim. KHK’yla atılan kadınların sesi soluğu olmak adına. Çünkü ben yine de ayrıcalıklı bir konumda olduğumun farkındayım. Ben ben olduğum için atıldım. Bir karalama değil yani. Adam diyor “Seni istemiyorum kamu kurumunda” diye.

Muhalif kimliğim sebebiyle yanımda yöremde bir dayanışma ağı küçük de olsa var. Hiç yalnız hissetmedim kendimi, daha da güçlü hissettim. Fakat bu dayanışma ağına sahip olmayan çok fazla insan var, çok fazla kadın var. Memleketlerine dönmek durumunda kalmış, ekonomik özgürlüğü elinden alınmış, işleri elinden alınmış, çoluğu çocuğu olan, evlere kapanmış, kendi ailelerinden, çevrelerinden dışlanmış bir biçimiyle, “Sen zaten teröristsin” denen kadınlar var. Başka hikayeler duyduk, mesela bir kadın eşiyle birlikte işten atılıyor, okumuş etmiş bir kadın, temizlik işçiliğine başlıyor. Sonrasında camdan düşüyor ve ölüyor. Daha trajikleri var. Bir evlatlık çocuk sahiplenmiş bir aile. Kadın daha sonra işten atılıyor ve o çocuğu geri vermeyi düşünüyor. Emeklilik hakkını tamamen kaybetmiş kadınlar var. Yani yaşı gelmiş emekli olacakken KHK’ya eklenmiş, bütün haklarını kaybetmiş kadınlar var. Bu hikayeler etrafımda döndüğünde burada bir tercih yapmam gerekiyordu. Ya kişisel hayatımı bir biçimiyle tekrar kurmak, ki bu da bir mücadeledir. Asla değersiz görmüyorum. Bu yapılabilirdi. Bir de direnmek. Ben bunu tercih ettim. Bu gücü de başka kadınlarla birlikte buldum. Bunu yaparken de zaten hep buraya gelen giden kadınlar etken oldular. Onlar da bunun oluşmasında, yeşermesinde, nasıl yapılması gerektiğinde hep fikir beyan ettiler. Hep yanımda olacaklar, oluyorlar. Kendileri gönüllü işler yapıyorlar etrafımda. Bloglar açıyorlar, paylaşımlar yapıyorlar, etrafa soruyorlar, soruşturuyorlar. Kendi gündemlerine alıyorlar bu işi, sahipleniyorlar.

Çünkü yapılan direniş KHK’lı kadınların mücadelesine dair bir şey. O yüzden aslında böyle bir tercih yapmak benimle birlikte birçok kadının zihninde olan şeyi burada benim sesli bir biçimde söylemem. İlk gün polis 3 kere uyardı. Müdahale etmek istedi. Şöyle dedi ilk başta, “Basın açıklaması yaptın, git.” Bunun karşısında “Ben orada açıkladım, hafta içi her gün 12.00 ile 18.00 arası burada olacağımı söyledim” dedim. Sonra geri çekildiler. İşte, “Buna izin veremeyiz” filan dediler. Ben de, “Ben zaten haksızlığa uğradığım için buradayım, eğer yasalarınız, yasaklarınız yine banaysa buyurun yapmanız gerekeni yapın. Bana akıl vermeyin” dedim. İkinci defa geldiler, “Peki Betül Hanım o zaman bu kadar uzun süre durmayın” dediler. Aynı şeyi söyledim. “Sizin yapmanız gereken bir şey varsa yapın. Ben burada durmaya devam edeceğim. Yine akıl veriyorsunuz” dedim. Üçüncü defa bu sefer “Tamam durun fakat slogan atmayın” dediler. Sloganlarımız “KHK’lara karşı kadınlar direnişte!”, “Yaşasın kadın dayanışması!” “Ben zaten sesimi duyurmak istediğim için buradayım, slogan atmayacaksam ne yapacağım tam olarak, ayrıca buradaki insanların ağzını mı bantlayacağız? Biri coşkulu bir biçimde slogan atmaya başladığında ‘Pardon, yasak’ mı diyeceğiz? Burada olabildiğince fazla insana sesimizi duyurmak, kamuoyu yaratmak gibi bir derdimiz var, tabi ki slogan atacağım” dedim. Orada kendi aralarında bir tartışma yaşandı. “Kadın haklı” falan diyorlar. “Ekmeğinden olmuş tabi ki bağıracak” falan diyor polislerden bir kısmı. Bir kısmı “Yok, alalım” falan diyorlar. En nihayetinde gittiler ve slogan attık, halay çektik. Bu sabah (24 Ocak) öğlen 12.00’de sivil polisler vardı fakat ben şu an görmüyorum, kafelerde falan oturuyorlar anladığım kadarıyla. Sonuçta şu an için herhangi bir müdahaleleri yok. Olursa da yine aynı tarzımı devam ettireceğim, yani sözüm belli. Ben bir irade koyuyorum, karar beyan ediyorum, bunu yapacağım.

- Ankara’da da bir mücadele sürüyor, burada da başlamış oldu. Toplamda ihraçlarla ilgili çağrınız nedir?

- Ben tekil direnişlerin çok önemli olduğunun farkındayım. Bu benim yolda öğrendiğim bir şey. Benim böyle bir deneyimim hiç olmadı. Hakikaten yolda öğreniyorum, burada öğreniyorum. Burası hayatın mutfağı, burada çok insanlarla sohbet ederek, derdimi anlatarak, onları dinleyerek zihnim, ruhum başka türlü çalışıyor. Tekil direnişlerin her biri çok kıymetli. Bunları takip ediyorum, görüyorum. Nuriye’yi de biliyorum. Nuriye dün beni aradı zaten. Bir de kitlesel eylemlilikler var tabi. Bunların hepsi arasında bir dayanışma kurulabilir. Bunlar daha da büyütülebilirse, tekil direnişlerden öte bir şeye dönüştürülebilirse çok daha etkili olacağını düşünüyorum. O yüzden ben KHK ile atılan kadınları yanıma çağırıyorum. Yani bu benim direnişim değil. Benim hikayem değil, bizim hikayemiz. Burada bu alana giren herkes bu direnişin bir parçası. Gelen kadınlar bu işin sahibi. KHK’lı kadınlar bu direnişin sahibi. Ben sadece şu an onların da sesi oluyorum. Ama isterlerse kendi seslerini buradan duyurabilirler.

- En son gazetemiz aracılığıyla ne söylemek istersiniz?

- Başka yol yok artık, onu biliyorsun, görüyorsun. Direnmek dışında bir yol yok. Ve burası bu kadar çok baskının olduğu bir dönemde, karanlıkların üzerimize bindiği bir dönemde insanlara umut olan bir yer. Nefes aldıkları bir yer. Kadınların burada halaylar çektikleri, kahkahalar attıkları bir yer. Gelebilenler gelsin, hakikaten güçlenecekler, çok iyi hissedecekler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§