27 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/04

Grev yasaklarını kırmanın tek yolu: İşgal, grev, direniş!
Devlet ve grev
EMİS fabrikalarında grev, yasak ve anlaşma
Kazanmanın yolu işçi birliğinden geçer!
Metal işçisi daha güçlü fırtınalara hazırlanmalıdır
“Cesaretle mücadeleye atılmalıyız!”
DEV TEKSTİL 3. Genel Meclisi Sonuç Bildirisi
Bilimi dışlayan eğitim anlayışını reddediyoruz!
Kazanana kadar grev, kazanana kadar direniş
“Egemenler kendi çıkar ve istemleri için büyük bir çaba gösteriyor. Biz bunun kat ve kat fazlasını göstermeliyiz!”
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-3
“Benim hikayem değil, bizim hikayemiz”
İşine geldiğinde “milli irade!”
“Saltanat rejimi” uğruna yıkım dayatılıyor
20. yüzyılın ilk “toplama kampı”, Almanya’ya tazminat davası
Donald Trump yeni dönemin yeni yüzüdür
Kriz ve kadın işçi mücadelesi deneyimleri
Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri - 3
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri - 3

İzlanda: Geçmişten bugüne eşitlik mücadelesi

 

Geride bıraktığımız yılın son aylarında art arda gerçekleşen, kadın işçilerin ağırlıklı olarak yer aldığı eylemlerle toplamda işçi-emekçi kadınları sarmalayan gericilik, şiddet ve sömürü duvarlarına peşisıra darbeler indirildi. Polonya’da gericiliğe karşı kürtaj hakkı için, Latin Amerika’da kadına yönelik şiddeti protesto nedeniyle yapılan eylemlerin ardından, İzlanda’da da kadın işçiler sömürü sisteminin kadın kimliği üzerinden kendine açtığı halkayı kırmaya teşebbüs ettiler.

Devralınan mücadele geleneği

The Independent gazetesinin Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 101. yılı arifesinde yaptığı bir sıralamada İzlanda, kadınların en iyi şartlara sahip olduğu ülke oldu. Kadınlar için en kötü ülkenin Yemen, en tehlikelisinin ise Afganistan olduğu sıralamada siyaset, eğitim, istihdam ve sağlık gibi göstergelerde İzlandalı kadın ve erkekler arasında büyük bir farkın olmadığının gözlendiği belirtildi. Sıralama bu “gerçeğe” işaret etse de İzlanda’da kadınlar “Eşit işe eşit ücret!” talebiyle sokaklara çıktı. Fakat bu eyleme değinmeden önce belirtmek gerekir ki; İzlandalı kadınlar, pek çok ülkeye nazaran toplumsal yaşamda görece daha iyi koşullarda yaşamayı verdikleri mücadelelere borçludurlar.

İzlandalı kadınların mücadeleleri 1800’lü yılların sonuna dek dayanır. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi, oy hakkı için mücadele yürüten İzlandalı kadınlar bu mücadele içerisinde derneklerde örgütlendiler. Özel mülkiyete sahip olmayan erkeklerin oy kullanma hakkı yok iken başlayan bu mücadele, 1903’te tüm erkeklere oy hakkı tanındığında kadınlar için daha yakıcı hale gelerek gündemdeki yerini aldı. 1907 yılında Kadın Hakları Birliği 11.000 imza toplayarak oy kullanan erkeklerle aynı sayıda olduklarını ilan ettiler. Sınırlı, yani mülk sahibi kadınlara tanınan oy hakkı mücadeleyi frenleyemedi. 1908’de İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te yerel seçimlerde seçilebilecek belediyelerde oy hakkı bulunan kadınlarla kendi talepleri etrafında birleşilerek aday listeleri çıkarıldı ve aktif bir seçim kampanyası örgütlendi. Bu kampanya sonucunda dört kadın belediye meclisine girdi. 1911 yılında Danimarka’ya bağlı olan İzlanda parlamentosu oy hakkında kadın erkek eşitliğini getiren yasayı onaylasa da yasa, Danimarka tarafından engellendi. İzlandalı kadınlar oy haklarını ancak 1915 seçimlerinde polise direnerek fiilen aldılar ve yasalara geçirdiler. Direniş günü olan 19 Haziran ise hâlâ İzlanda’da “Kadın Hakları Günü” olarak direniş alanında kutlanır.

Oy haklarını direniş ile alan İzlandalı kadınlar kadın-erkek eşitliği için ‘70’li yıllarda bir kez daha “yaptırıma” başvurdu. 1970’li yılların dünyasında toplumsal muhalefetin sosyalist şiarlarla yükselen ivmesinde kendine yer bularak yayılan feminizmin ikinci dalgasının da etkisiyle İzlanda’da kadınlar mücadele sahnesinde yaptırımları ile tekrar boy gösterdiler. Direniş geleneğine grevi eklediler.

Kadınların izin günü, erkeklerin “Bitmeyen Cuma”sı

‘70’li yıllarda kadınlar mecliste %1 oranında temsil ediliyor, aynı işte çalıştığı erkeklere nazaran %60 daha düşük ücret alıyorlardı. Kapitalizmin kadına biçtiği roller harfiyen uygulanmakla birlikte kadınlar eşitsizliğe karşı öfkelerini biriktiriyorlardı. Birleşmiş Milletler’in 1975 yılını Uluslararası Kadın Yılı ilan etmesi ile birlikte ülkedeki oy hakkı mücadelesinde temelleri atılan kadın örgütlerinin örgütlediği “Kadınların izin günü” eylemi bu öfkenin dışa vuruşuna vesile oldu. Tüm yıl boyunca sürdürülen kampanya ile çalışan-çalışmayan tüm kadınlar greve çağrıldılar. Tarih 24 Ekim 1975’i gösterdiğinde ise ülkede 25 bin kadın ev ve iş yerlerini terk ettiler. Reykjavik’te büyük bir miting gerçekleştirildi. Ülkenin geçim kaynağı olan balık fabrikaları ancak yarı kapasitesiyle çalışabilirken, kadınların ağırlıklı olarak istihdam edildiği sekreterlik işleri tamamen durdu. Uçaklar kabin memuru yetersizliğinden kalkamazken, gazetelerde dizgicilerin çoğunluğunu oluşturan kadın işçilerin yokluğunda gazeteler kısmi olarak çıkabildi ve tek gündemleri kadınların grevi oldu. “Kadınların izin günü” olarak adlandırılan grevde ev kadınları da çocuklarını evde eşlerine bıraktıkları için erkekler çocuklarını iş yerlerine götürmek zorunda kaldılar ve bu aynı gün onlar için hem çocuk ve ev bakımı hem de iş yükü nedeniyle “Bitmeyen Cuma” olarak tarihe geçti.

Bir yıl sonra İzlanda Cinsiyet Eşitliği Konseyi kuruldu ve iş yerlerinde, okullarda cinsiyet ayrımcılığı yasaklandı, cinsiyet eşitliği yasası onaylandı. Ancak bu daha bir başlangıçtı. Kadınlar 10 yıl sonra 1985’te yine eşitlik talebiyle sokaklara çıktılar. 2008 yılında da ekonomik krizin ağır faturasına itiraz ederek sokakları dolduran kadınlar, kadın erkek eşitliğini kapitalist ülkelere nazaran daha görünür kılmayı başardılar.

Ama yetmez!

Toplumsal hayatın her alanında eşitlik için mücadele eden İzlandalı kadınların son grevi de geçtiğimiz yıl gerçekleşti. İzlandalı kadınların mücadele ile kazandıkları, pek çok ülkenin kadınlarının gıpta ile baktığı haklara İzlandalı kadınlar haklı olarak “yetmez” dedi. Kapitalizmin sınıflar mücadelesinin seyrine göre kazanılmış hakları gasp ettiği günümüz koşullarında İzlandalı kadınlar eşitlik taleplerini yükseltmeye devam ettiler.

Tarihi “Kadınların boş günü” eyleminin yıl dönümüne denk getirilerek 24 Ekim’de gerçekleştirilen grevde, İzlandalı kadın işçiler aynı işi yaptıkları erkek işçilerle aynı ücreti talep etti. Erkeklere nazaran %30 daha az ücret alan kadınlar araştırmalar sonucu aynı ücret üzerinden çalıştıkları takdirde iş saatlerinin 14.38’de son bulması sebebiyle 14.38’de iş bırakarak meydanlara çıktı. Kadınlar gerçekleştirdikleri son grev ile mücadelelerinin tarihsel deneyimlerinden beslendiğini ve eşitlik taleplerinden vazgeçmeyeceklerini gösterdiler.

Tarih işçi kadınları bir adım öne çağırıyor

Polonya’da, Latin Amerika’da ve son olarak İzlanda’da kadın işçilerin mücadeleleri, sahip oldukları farklı dinamiklere ve her birinin kadın sorunun özgün bir yanına karşı ortaya koyduğu öfkeye rağmen aynı noktada buluşmaktadırlar. Yazı dizimizin başında belirttiğimiz gibi; “Ekim ayı boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinde sokaklara çıkan işçi kadınlar da kadın kimliğine dönük saldırılara kendi cephelerinden yanıt vermektedirler. Ortak bir şekilde adeta ‘İşçiyiz, kadınız, insanız!’ çağrısının yapıldığı bu eylemlerle kadın işçiler üretimden gelen güçlerini kullanmayı öğrenmekte, emperyalist-kapitalist sistem can çekişirken ölümcül darbenin hazırlıklarına girişmektedirler.”

Marksist-Leninist dünya görüşünün işaret ettiği ve sınıf devrimcilerinin somut olarak örgütledikleri akışa doğru dönen tarihin tekerleği, kadın sorunun biricik çözümünün sınıf mücadelesi olduğunu ve bu mücadelede ana karakterin elbette ki erkek işçi kardeşleri ile birlikte işçi kadınlar olduğunu gösteriyor. Tarih artık daha yakıcı bir biçimde kadın işçileri bir adım daha öne çağırıyor.


 
§