27 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/04

Grev yasaklarını kırmanın tek yolu: İşgal, grev, direniş!
Devlet ve grev
EMİS fabrikalarında grev, yasak ve anlaşma
Kazanmanın yolu işçi birliğinden geçer!
Metal işçisi daha güçlü fırtınalara hazırlanmalıdır
“Cesaretle mücadeleye atılmalıyız!”
DEV TEKSTİL 3. Genel Meclisi Sonuç Bildirisi
Bilimi dışlayan eğitim anlayışını reddediyoruz!
Kazanana kadar grev, kazanana kadar direniş
“Egemenler kendi çıkar ve istemleri için büyük bir çaba gösteriyor. Biz bunun kat ve kat fazlasını göstermeliyiz!”
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-3
“Benim hikayem değil, bizim hikayemiz”
İşine geldiğinde “milli irade!”
“Saltanat rejimi” uğruna yıkım dayatılıyor
20. yüzyılın ilk “toplama kampı”, Almanya’ya tazminat davası
Donald Trump yeni dönemin yeni yüzüdür
Kriz ve kadın işçi mücadelesi deneyimleri
Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri - 3
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşine geldiğinde “milli irade!”

 

Anayasa değişikliği teklifinin mecliste kabul edilmesinin ardından Binali Yıldırım bir teşekkür konuşması yaptı. Bol bol “milli irade” vurgusunun yapıldığı konuşmada, “Milletimiz, Cumhuriyet tarihimiz boyunca da sandık her önüne geldiğinde işte o engin ferasetiyle aklıyla vicdanıyla istisnasız en doğru kararı verdi. Hiçbirimizin şüphesi olmasın millet en doğru kararı verecektir. Milletimiz sandığa gidecek; aklıyla, vicdanıyla oy kullanacak, Türkiye için en doğru tercihi yapacaktır. Milletin verdiği karar en isabetli karar olacaktır. Şüphesiz millet her şeyin en iyisini bilendir” dedi.

Bu konuşmaya bakıldığında, sanki Türkiye’de demokratik hak ve özgürlükler güvence altında imiş, ülke insanı istediğini söylüyor, yazıyor, seçebiliyormuş havası var. İnsan sormadan edemiyor:

Madem ki “milletin” sandıktaki tercihi “en doğru” sayılıyor, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarına niye itibar edilmedi? Madem ki milletin kararı “en isabetli karar” sayılıyordu, neden 6 milyon Kürt seçmenin oyları bir çırpıda yok sayıldı, seçilmiş vekilleri, belediye başkanları tutuklandı, belediyelere kayyım atandı?

Madem ki, sandıktan çıkana saygı duyulacak, neden bu “milletin” bir parçası olan metal işçilerinin oylarıyla karar verdikleri grev kararı yasaklandı? Ya da bir başka örnek olarak, rektör seçimlerinde en çok oy alan rektörler atanmıyor da neden cumhurbaşkanının istediği atanıyor? Örnekler ve sorular çoğaltılabilir, zira bu ülkede ne demokrasiden bahsedilebilir ne de hak ve özgürlüklerden. Onların “millet” dediği kendi oy depoları olarak gördükleri, binbir türlü aldatıcı araçla kendi iradelerini “millet iradesi” olarak kabul ettirebildikleri kesimlerdir. Tanıdıkları tek “irade” ise kendi çıkarlarına göre olanıdır.

Bugün sadece AKP iktidarının onayından geçen TV kanalları izlenebiliyor, gazeteler okunabiliyor. OHAL sayesinde toplantı, basın ve söz söyleme hakkı tümden rafa kaldırıldı. Muhalif gazeteler kapanıyor, gazeteciler tutuklanıyor. Farklı görüşten söz söyleyen, eleştiren, bildiri dağıtan, afiş asan, kitap yazan ya da sosyal medya üzerinden paylaşım yapanlar türlü biçimlerde cezalandırılıyor. Bu ülke gerçekliğinde yalanlar gerçek haline sokuluyor, gerçekleri söylemek “terör” olarak adlandırılıyor. Muhalif her ses susturuluyor. Gelinen yerde 800 gazetecinin basın kartı iptal edildiği, 173 medya kuruluşunun kapatıldığı, dünyada tutuklu gazetecilerin yüzde 80’inin Türkiye’de olduğu, soysal medya paylaşımları nedeniyle 17 bin kişi hakkında fezleke düzenlendiği, 45 bin kişinin sırada olduğu, 3500 kişinin yazdıklarından ötürü gözaltına alındığı, 1500 kişinin ise bundan dolayı tutuklandığı bir ortamda sandıktan çıkan sonuç ne denli “isabetli” olacaktır? Her şeyden önce, iktidardan farklı bir sonuca ne denli saygı duyulacaktır? Zira bu düzende, seçim sandıklarından çıkana riayet edilmediğini, saygı duyulmadığını 7 Haziran örneğinden biliyoruz. Diğer yandan ise seçim sisteminin güvenilirliğine dair de ciddi kaygılar vardır. SEÇSİS adlı sitemin güvenilirliği meçhuldür.

Bunların yanında, patlayan bombaların, artan devlet şiddetinin, baskı ve yasaklamaların gölgesinde, yalanları gerçek kılmak için “görevli” tayin edilenlerin devlet bütçesini sonuna kadar kullandığı bir ortamda “adil” ve “özgür” bir seçimden bahsedilemez. 12 Eylül döneminde yapılan seçimler ne denli demokratikse, OHAL döneminde yapılan da o kadar demokratik olacaktır.

Belirleyici tek irade sokaktaki iradedir!

Seçimlerin gerçekten özgür iradeyi yansıtmasının önündeki engel sadece Erdoğan ve AKP’si değil, kurulu düzenin kendisidir. Sömürü üzerine kurulu bu düzende sandık demokrasisinin aldatıcılığı ortadadır. Bu düzende işçi ve emekçilerin gerçek iradesi ancak mücadele alanlarında ortaya çıkabilir. Her zaman için sandık sonuçları değil, sokakta-eylem alanlarında hak ve özgürlükler için gösterilen irade belirleyici olacaktır.

 

 

 

 

4 yeni KHK: 2 TV kapatıldı, 367 kişi ihraç edildi

 

Tayyip Erdoğan başkanlığında 2 Ocak’ta toplanan Bakanlar Kurulunca Anayasa’nın 121’inci maddesi ile 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre, alınan kararlar doğrultusunda hazırlanan 682, 683, 684 ve 685 sayılı KHK’lar, Resmi Gazete’nin 23 Ocak tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

685 Sayılı KHK ile “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak” bahanesiyle ‘Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’ kuruldu.

Ayrıca 685 sayılı KHK’da, komisyonun, OHAL kapsamında doğrudan KHK’lar ile tesis edilen işlemler hakkında, kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarma ya da ilişiğin kesilmesi, öğrencilikle ilişiğin kesilmesi, dernekler, vakıflar, sendika, federasyon ve konfederasyonlar, özel sağlık kuruluşları, özel öğretim kurumları, vakıf yükseköğretim kurumları, özel radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları, yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması, emekli personelin rütbelerinin alınması gibi görev alanları yer aldı.

Komisyon, görevi kapsamında ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve belgeyi, devlet sırlarına ilişkin ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kamu kurum ve kuruluşları ile yargı mercilerinden talep edebilecek.

367 kişi ihraç edildi

683 Sayılı KHK ile çeşitli kamu kurumlarından 367 kişi ihraç edildi. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmayacak, haklarında özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilecek. Ayrıca bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekler, kamu göreviyle ilgili tüm yetkileri düşecek. Bu kişilerin silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları da iptal edilerek, oturdukları kamu konutları veya vakıf lojmanlarından da 15 gün içinde tahliye edilecekler. İhraç edilenler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamayacak. Ayrıca pasaportları da iptal edilecek.

124 kişi görevine iade edildi

KHK’da 124 kişi görevine iade edilirken, söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren 10 gün içinde göreve başlamayanlar “çekilmiş” sayılacak. Bu kapsamda, göreve başlayanlara da kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları güne kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenecek. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacak.

2 televizyon kanalı kapatıldı

683 Sayılı KHK ile Sivas Dijital Yayıncılık’a ait on4 ve Azermedia’ya ait İstanbul merkezli Kanal 12 televizyonları kapatıldı. Kapatılan özel televizyonlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak bedelsiz olarak Hazine’ye devredildi.


 
§