17 Mart 2017
Sayı: KB 2017/11

Newroz’un isyan çağrısına kulak verelim!
‘Hayır’ları çoğaltarak, direnişleri büyütelim!
Sınıf eksenli referandum çalışması
AKP şeflerinin “Moskova seferi”
“Demokrat” faşistler!
İşçi sınıfı tehdit altında!
PETKİM VE TÜPRAŞ’ta TİS süreci devam ediyor
DEV TEKSTİL Mart Ayı GMYK Sonuç Bildirgesi
Kamu emekçileri saldırılara rağmen direnişleri sürdürüyor
İdeolojik-kültürel değerler ve sınıflar mücadelesi
8 Mart’ın ardından…
7 kadın işçi kardeşimizi kaybettik...
Almanya’dan sonra Hollanda: Gerilim yayılıyor
Sur, Cizre, Nusaybin raporu ve BM ikiyüzlülüğü
ABD füze sistemi THAAD, Güney Kore’de!
Referandum ve demokrasi mücadelesine bakış
Vive La Commune!
Newroz geleceğe umut olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sınıf eksenli referandum çalışması

M. Özil

 

Sermaye düzeninin rejim krizi içinde debelendiği bu dönemde “can simidi” olarak gündeme gelen anayasa referandumu, tüm toplumsal kesimlerin, doğal olarak işçi sınıfının da başlıca gündemi durumunda. İşçi sınıfı, burjuvazinin dayattığı eksende bir ‘Hayır’-‘Evet’ düzlemi üzerinden konuyu tartışmaya devam ediyor. Görünen o ki, 16 Nisan sonrasına kadar da işçiler arasında en yoğun tartışmalar bu ikilem üzerinden yaşanmaya devam edecek.

Düzen muhalefetiyle sol hareketin bazı istisnalar dışındaki tüm bileşenleri, referandum sürecinde dile getirdikleri ‘Hayır’ tutumunu anti-AKP’cilik ekseninde şekillendiriyor. Referandumda ‘Evet’ çıkması durumunda Tayyip Erdoğan’ın “tek adam” yetkilerine kavuşmasının yaratacağı sorunlar ve dinci-gericiliğin var olan ağırlığının katbekat artacağından duyulan kaygı ile, ‘diktatöre’ karşı çıkma çizgisinde birleşiyorlar.

En “ileri” kesimlerinin bile sorunu bu ‘dar eksen’de ele aldığı bir toplumda, emekçiler de aynı ‘dar eksen’ içine hapsoluyor. Özellikle işçi sınıfı saflarında referandum tutumu “Erdoğan’ı sevip sevmemek” tartışmasına kadar düşüyor.

Böylesi bir siyasal tablo içinde işçi ve emekçilere seslenen, devrimci bir sınıf hareketi yaratmaya dönük müdahalelerde bulunan sınıf devrimcilerinin yürüttüğü referandum çalışması üzerine kritik bazı noktalara dikkat çekme ihtiyacı ortada duruyor.

Sorunun sınıfsal anlamı ön plana çıkarılmalı

AKP-MHP işbirliğindeki dinci-faşist odağın yeni saldırısına karşı sınıf devrimcileri “Faşist tek adam diktasına da ücretli kölelik düzenine de hayır!” şiarını yükselttiler. Bu formülasyon açık bir bilince dayanıyor. Zira referandum gerici odak tarafından gündeme getirilse ve AKP’nin dinci-faşist bir tek adam diktatörlüğü kurma yöneliminin bir parçası olsa da, sermaye düzeninin bekası sürecin vazgeçilmez bir hedefi olarak öne çıkıyor. AKP’nin anayasa değişikliği istemini gerekçelendirirken dinci-gerici emellerinin yanında ‘istikrar’ vurgusu yapmasının gerisinde tam da bu yaklaşım bulunuyor. Aynı zamanda, emperyalistleri ve büyük burjuvaziyi rejimi temellerinden değiştirmeye dönük bu hamle karşısında izleyici konumuna iten şey de sömürü düzenine zeval gelmeyeceği, tersine ‘tek adam’ yönetimi altında “siyasal istikrar” sağlanacağı, referandumun hemen ardından sosyal yıkım saldırılarının ardı ardına hayata geçirileceği yönünde verilen sözlerdi.

İşte bu ilişki, referandum gündeminin işçi ve emekçilere taşınırken izlenecek politikanın ana perspektifini oluşturuyor. Sorun tek başına siyasal yönetim biçiminin “tek adam” üzerinden şekillenip şekillenmemesi olarak değil, aynı zamanda sömürü çarklarının bilenerek işçi ve emekçiler üzerindeki ücretli kölelik koşullarının ağırlaştırılması olarak karşımıza çıkıyor. Süreç boyunca “faşist tek adam diktası” ve “ücretli kölelik düzeni” arasındaki ilişkiyi gözden kaçırmamak, işçi sınıfını bu ilişki ekseninde ortaya konan perspektif üzerinden bilinçlendirmek ise büyük önem taşıyor.

AKP-MHP eksenli dinci faşist gericilik odağının bu yeni saldırısının ağır toplumsal-siyasal sonuçları herkesten çok işçi sınıfını ve emekçileri ilgilendirdiğine göre, yapılması gereken bunu her yolla emekçilere, özellikle de işçilere açıklamak, onları bu kapsamlı saldırıya karşı her yolla mücadeleye çağırmak ve çekmek, elbette bunu referandum sandığında da hayır deme çağrısıyla birleştirmektir.

Sınıf devrimcilerinin esas çabası, konum ve yönelimlerinin doğası gereği, öncelikle işçilere yönelik olacaktır. Geniş işçi kitlelerinin dinsel ve milliyetçi önyargılarla sersemletildiği gerçeği düşünüldüğünde bunun önemi yeterince açıktır. Bu çerçevede onlara yeni saldırının gerçek sınıfsal anlamını çok yönlü biçimde açıklamak, böylece ayrışma ve kutuplaşmanın gerçek sınıfsal karakterini ön plana çıkarmak apayrı bir önem taşımaktadır.” (Referandum ve devrimci sınıf çizgisi, tkip.org)

Gerici kutuplaşmaya karşı ‘sınıfsal yarılma’

İşçi ve emekçilere anayasa referandumunun sınıfsal mahiyetini anlatmak, onları bu sürecin karşısında sınıfsal bir konumla çıkarabilmenin ilk koşuludur. Bu yapılamadığı takdirde, halihazırda fabrikalarda ve iş yerlerinde işçi ve emekçiler arasında kendini gösteren gerici kutuplaşmanın önünü almak mümkün olamayacaktır. Sınıf devrimcileri, referandum sürecine ilişkin kaleme aldıkları metinlerde bu tehlikeye işaret etmiş, gerici kutuplaşmanın karşısında “sınıfsal yarılma yaratabilme” ihtiyacına çubuk bükmüşlerdi:

İster AKP’li, MHP’li, ister CHP’li olsun düzen siyasetinin etkisinde olan neredeyse tüm işçilerin tartışmalarını da yine düzen siyasetinin argümanları oluşturuyor. Halen ‘milli duygular’, halen ‘bölünme korkusu’ tartışmaların önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bunun doğal nedeni ise işçi sınıfımızın halen gelişmelere kendi sınıf penceresinden ve siyasetinden değil, burjuva düşünce dünyasının penceresinden bakması, kendi sınıf kimliğine uzaklığıdır.

Referandumun sonucundan bağımsız olarak bu tartışma düzlemi toplumu ve işçi sınıfını gerici bir kaosa doğru sürüklüyor. Bu kaostan çıkışın tek yolu, sınıfsal bir yarılma yaratabilmekten geçiyor.” (Referandum ve işçi sınıfı, Kızıl Bayrak 2017-09, 3 Mart 2017)

Bugün çalışma alanlarında yürütülen faaliyeti bu vurgu üzerinden ele almak bir zorunluluk ve sorumluluktur. Öyle ki, kimi alanlardan yansıyanlar, devrimcileştirme kaygısıyla sınıfa yapılan siyasal müdahalenin, tersi bir sonuç yaratma ve işçi sınıfı içindeki gerici bölünmeyi besleme tehlikesi taşıdığını göstermektedir. Referandum sürecine ilişkin olarak yürütülen faaliyet kapsamında işçi toplantılarını “Hayır diyen işçiler buluşuyor” şiarıyla örgütlemek buna örnek verilebilir. Zira “Hayır diyen işçiler buluşuyor” demek, referandumda ‘Evet’ diyen işçileri doğrudan siyasal faaliyetin hedefinin dışına itmek demektir. Bu ise, niyetinden bağımsız olarak, sınıfın birliğinin kurulmasını sakatlayacağı gibi, gerici kutuplaşmanın derinleşmesine de su taşıyacaktır.

Sınıf devrimcileri, bugüne kadar müdahale ettikleri tüm seçim ve referandum süreçlerinde işçi sınıfını bağımsız devrimci sınıf politikası ekseninde birleştirmeye ve örgütlemeye çalıştılar. Bunu yaparken ne yalnızca doğrudan ilişkide oldukları işçilere seslendiler, ne de düzen partilerinden herhangi birinin tabanındaki işçileri hedef aldılar. Birleşme ve mücadele etme çağrısı, ayrımsız olarak tüm işçi sınıfınaydı. Kimi işçilerin siyasal gericiliğin etkisiyle bu çağrıya mesafeli yaklaşması bu gerçeği ve ısrarı değiştirmedi. Bundan da öte, özel siyasal süreçlerde ya da “olağan” dönemde fabrikalarda ve iş yerlerinde yürütülen faaliyet, oradaki tüm işçileri hedef aldı.

Sandık, mücadelenin ‘yalnızca’ ara halkasıdır

Devrimci siyasal yaşam soluksuz ve kesintisiz bir siyasal çalışma ve mücadele sürecidir. Bu mücadele bugün bizzat dinci faşist gericilik tarafından gündeme getirilen yeni saldırının özel koşulları içinde sürmektedir. Değişmez amaç, her zaman olduğu gibi somut siyasal sürecin ortaya çıkardığı sorunlardan hareketle ve onun sunduğu fırsat ve olanaklardan yararlanarak işçi ve emekçi kitleleri uyarmak, aydınlatmak, birleştirmek, örgütlemek ve fiili mücadeleye yöneltmektir. Bu mücadele içerisinde kitlelerin bilincini, birliğini ve örgütlenmesini daha da geliştirmektir.” (Referandum ve devrimci sınıf çizgisi, tkip.org)

Anayasa referandumunun sınıfsal anlamına ilişkin ortaya konan bu temel perspektif esas alınarak çok yönlü bir siyasal faaliyet yürütülmeli, AKP iktidarı tarafından her yandan kuşatılan işçi ve emekçilere anayasa değişikliği ile gündeme getirilen saldırıların içeriği anlatılmalıdır. Ancak bunu yaparken, 16 Nisan’da kurulacak sandıkların hiçbir şeyin başı ya da sonu olmadığı gerçeği de unutulmamalı, işçi ve emekçiler bu konuda özellikle uyarılmalıdır.

Bugün AKP’nin yaratmak istediği rejime ‘Hayır’ demekle birlikte, sömürü düzenine karşı çıkmak, sandıktaki tutumu, iş yerlerinde, alanlarda verilecek mücadelenin bir ara halkası olarak düşünebilmek, mücadeleyi kesintisiz şekilde 16 Nisan sonrasına taşıyabilecek bir bakışla hareket etmek gerekiyor.” ( Devrimci baharın coşkusu ile dinci-faşist rejimi geri püskürteceğiz!, Kızıl Bayrak 2017-09, 3 Mart 2017)

Fabrikalarda, iş yerlerinde, alanlarda mücadele dün sürüyordu, yarın da sürecek. 16 Nisan’da sandıklara atılacak ‘Hayır’ oylarını çoğaltmak ise işçi ve emekçilerin düzene karşı çıkışını örgütlemek, bunu sandık üzerinden bir tutuma dönüştürmek anlamına gelecektir. İşçi sınıfının bugünkü tablosu üzerinden bu oldukça önemlidir. Ancak işçi ve emekçilerin, doğal olarak mücadelenin kaderini 16 Nisan’da çıkacak sonuç belirlemeyecektir. 7 Haziran seçimlerinin ardından yaşanan süreç bile bunun örneğidir.

Tam da bu nedenle, referandum çalışmaları boyunca işçi ve emekçilere seslenirken kullanılan üslup ve şiarlarda dikkatli olunmalıdır. Zira bu alanda yapılacak hata, düzen muhalefeti ve sol hareketin büyük bölümünün yaptığı gibi, işçi ve emekçilerin tüm umutlarının 16 Nisan’da çıkacak sonuca bağlanması yanılgısının yerleşik bir hal almasına hizmet etme sonucunu doğuracaktır.

Bu konuyu şöyle örnekleyelim. Referandum gündemiyle birlikte “Kıdem tazminatının gasp edilmesini istemiyorsan ‘Hayır’ de” ya da “Kadın cinayetlerinin yaşanmasını istemiyorsan ‘Hayır’ de” minvalinde şiarlaştırmalar gündeme geldi. Böylesi şiarlaştırmalar gündelik propaganda faaliyetinde referandum gündemi üzerinden ücretli kölelik düzenini teşhir etmeyi amaçlasa da, derinlemesine bakıldığında ücretli kölelik düzeni gerçeğini geri plana ittiği görülecektir. Yani, 16 Nisan’da ‘Hayır’ çıktığı koşullarda kıdem tazminatının gaspı gündeme gelmeyecek mi? Kadın cinayetleri 16 Nisan’da ‘Evet’ çıkarsa devam edecek de ‘Hayır’ çıkarsa devam etmeyecek mi?

Denilebilir ki, devrimci sınıf faaliyetinde şiarlar burada bitirilmiyor, tamamlayıcı bir vurgu olarak ücretli kölelik düzeni gerçeğine işaret ediliyor. Gerçekte de bu yapılıyor. Ancak referandum sürecinde ne kadar politikleşmiş olsalar da işçi ve emekçilerin verili tablosu ve dikkat düzeyi göz önüne alınmalı, ilk duyacakları ya da görecekleri şiar üzerinden propaganda faaliyetine yanıt verecekleri gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Dönemin ihtiyacı: Sosyalist propaganda

Referandum çalışması üzerine hatırlattığımız noktaları tamamlayacak en önemli şey, bu süreçte yapılması gerekenin sosyalist propaganda olduğu vurgusudur. Evet, süreç boyunca “faşist tek adam diktası”nın olası sonuçları işçi ve emekçilere anlatılmalı, buna karşı mücadele çağrısı yapılmalıdır. Ancak asıl vurgu, burjuvazinin sınıf iktidarı ortadan kalkmadıkça bugün gündemde olan sorunların ve saldırıların döne döne kendini yeniden üreteceği gerçeğine olmalıdır. 16 Nisan’da sandıklardan hangi sonuç çıkarsa çıksın, işçi sınıfı için nihai çözümün burjuvazinin sınıf iktidarının devrilmesi ve işçi-emekçi iktidarının kurulmasından geçtiği anlatılmalıdır.

İşçi ve emekçilerin karşısına sosyalizm propagandasıyla çıkmak, referandumda alınacak ‘Hayır’ tutumunun önemini boşa düşürmemelidir elbette. Tersine, işçi ve emekçiler yalnızca “faşist tek adam diktasına” değil ücretli kölelik düzenine de ‘Hayır’ demeye çağrılmalıdır.

Anayasa referandumu süreci sınıfı bölme ve gerici bir kaosa sürükleme tehlikesi taşısa da, aynı zamanda politikleşmelerine yaptığı etki nedeniyle devrimci sınıf mücadelesinin yaratılması konusunda önemli bir imkan taşımaktadır. Sınıf ilişkileri, rejim, diktatörlük, parlamenter demokrasi, devlet gerçeği gibi konular, tam da bu dönemde en açık ve anlaşılır haliyle anlatılabilir. Sınıf devrimcileri, referandum çalışmalarında “Faşist tek adam diktasına da ücretli kölelik düzenine de hayır!” şiarında somutlanan politika üzerinden yaratıcı, inisiyatifli, sonuç almaya kilitlenmiş ısrarlı bir faaliyet yürütebildikleri oranda bu sürecin olanaklarından en iyi biçimde yararlanabileceklerdir.

 

 

 

 

İzmir’de referandum çalışması ve kahve toplantısı

 

Ege İşçi Birliği’nin (EİB) gerçekleştirdiği forumun ardından alınan kararla başlayan “İşçiler hayır diyor” çalışması; toplantılar, ev ve kahve ziyaretleri, propaganda faaliyetleriyle sürüyor. Çalışmanın Çiğli, Buca, Aliağa Menemen İnisiyatifleri çeşitli etkinlikler organize ederken diğer yandan semt inisiyatifleri oluşturmaya çalışıyor.

Bu çerçevede Buca Mehtap Mahallesi’nde kahve toplantısı gerçekleştirildi. Toplantı açılış konuşması “Neden hayır diyoruz” ve “Nasıl bir hayır çalışması örgütlemeliyiz” çerçevesinde yapıldı. Ayrıca konuşmada toplantı çağrı hazırlıklarında karşılaşılan sorulara ve bir önceki toplantılardan çıkan deneyim aktarımlarına yer verildi.

Kahve toplantısının ana bileşeni anlamlı vurgular yapan belediye işçileri, CHP, HDP ve MHP’li emekçiler ve çoğunlukla hizmet sektöründe çalışan gençlerdi. Toplantıda çalışmalara dair planlamalar yapıldı.

 
§