17 Mart 2017
Sayı: KB 2017/11

Newroz’un isyan çağrısına kulak verelim!
‘Hayır’ları çoğaltarak, direnişleri büyütelim!
Sınıf eksenli referandum çalışması
AKP şeflerinin “Moskova seferi”
“Demokrat” faşistler!
İşçi sınıfı tehdit altında!
PETKİM VE TÜPRAŞ’ta TİS süreci devam ediyor
DEV TEKSTİL Mart Ayı GMYK Sonuç Bildirgesi
Kamu emekçileri saldırılara rağmen direnişleri sürdürüyor
İdeolojik-kültürel değerler ve sınıflar mücadelesi
8 Mart’ın ardından…
7 kadın işçi kardeşimizi kaybettik...
Almanya’dan sonra Hollanda: Gerilim yayılıyor
Sur, Cizre, Nusaybin raporu ve BM ikiyüzlülüğü
ABD füze sistemi THAAD, Güney Kore’de!
Referandum ve demokrasi mücadelesine bakış
Vive La Commune!
Newroz geleceğe umut olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

PETKİM VE TÜPRAŞ’ta TİS süreci devam ediyor

 

TÜPRAŞ’ta toplu iş sözleşmelerinde 4. oturum, PETKİM’de ise 2. oturum geride bırakıldı. Şu ana kadar gerçekleşen görüşmelerde patron tarafının ortaya koyduğu dayatmacı yaklaşımlar sürecin oldukça zorlu geçeğine işaret ediyor. TÜPRAŞ’ta teklif edilen ilk altı ay için %4.75, diğer altı aylık dilimler içinse enflasyon oranında artış önerisinin mevcut şartlarda işçiler için kabul edilir bir yanı bulunmuyor. Bu zam teklifi, fazla mesailerin, hafta tatili ve mazeret izinlerinin ayrı bir yönetmelikle yeniden düzenlenmesi talepleriyle birlikte düşünüldüğünde, patron tarafının bu sene ayrı bir ‘özgüvenle’ davrandığı ortaya çıkıyor. Bugünkü haliyle TÜPRAŞ işçilerinin hafta tatili mesaileri 1’e 3, fazla mesai 1’e 2 iken patronun bu maddeleri düzenlemek istemesini tümüyle önceki sözleşmelerde kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına dönük önemli bir hamle olarak görmek yanlış olmaz. Aynı şey değiştirilmesi istenilen vardiya sistemi için de geçerli.

PETKİM’de süren TİS görüşmelerinden yansıyanlar durumun TÜPRAŞ’tan çok farklı seyretmediğini gösteriyor. İşçilerin % 25 ücret artışı talebini sendikanın işçilere danışmadan %20’ye çekmesi ve “TÜPRAŞ’ın istediği zam oranının temel alındığını” ifade etmesi sendikanın TİS’e nasıl yaklaştığını ve süreci nasıl örgütlediğini ortaya koyuyor. Özelleştirmeden bu yana istihdam biçimi ve idari işleyişte çok önemli değişikliklere gitmeyen PETKİM yönetiminin işletmede artık birçok şeyi değiştirmek istediği ve KİT döneminden kalma bazı kazanımları aşama aşama ortadan kaldırma niyeti taşıdığı biliniyor. Ücret zammının 6 aylıktan yıllığa çıkarılması, mesai ücretlerinin yeniden düzenlenmesi, çalışma saatlerinin arttırılması, ücret zammının enflasyon oranında olması talebi ve skalayı kabul etmemesi bunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Her iki işletmede de toplu sözleşmenin geçerlilik süresi ikiden üç yıla çıkarılmaya çalışıyor. Diğer bir ortak nokta ise patron vekillerinin görüşmelerin başından itibaren gösterdiği katı tutumlar oldu. PETKİM görüşmelerine cumhurbaşkanı hukuk danışmalarından birinin katılması ve kim olduğunun altının kalınca çizilmesi, görüşmeler sırasında bugüne kadar oluşmuş ortak “teamüllere” pek uyumlu olmayan üstten tavırların gösterilmesi, uzlaşmacı olmayacaklarına dair kestirmece tutumlar, patron tarafının “güvendiği dağlar” olduğu izlenimi yaratıyor.

PETKİM ve TÜPRAŞ işçisinin gücünü test etmeye çalışıyorlar

Tüm bu tablo iki ayrı işletme söz konusu olmasına rağmen patron taraflarının aynı güdüyle davrandığını, mevcut OHAL koşulları içinde işçiyi kendi dayatmalarının biraz ötesine mecbur bırakmak istediğini ortaya koyuyor. Patron taraffının uzlaşmaz ve üstten tutumlarını “ülkenin geleceğine dair kaygıların” içine ambalajlanmış tehditlerin izleyeceğine şüphe yoktur. Patron tarafları kendi cephelerinden çok haksız da sayılmazlar. Zira otoriterleşme eğiliminin güçlendiği, ülkenin “tek adam diktatörlüğüne” doğru gittiği, grevlerin hak alma mücadelelerinin yasaklandığı, işçi sınıfının parçalanıp saflaştırılmaya çalışıldığı bir evrede, sermayenin bunları kendi lehine kullanmaya çalışması, bu durumdan faydalanmak istemesi kendi arsız ruhuna fazlasıyla uygundur. İki ayrı sermaye grubu olmalarına rağmen aynı tutumu gösteren sermayedarların güvendiği şey ülkenin içinde bulunduğu durumdur ve bu durum üzerinden PETKİM ve TÜPRAŞ işçilerinin kararlılığı sınanmak istenmektedir.

Gerek ön hazırlık sürecinde gerekse görüşmeler sırasında sendikanın ve öncü işçilerin en büyük hatası “olağan üstü bir dönemde” gerçekleşen toplu sözleşme sürecini “olağan biçim ve alışkanlıklar” üzerinden örgütlemeleridir. Sendika, süreci bir dizi genel üye toplantısı ile karşılamış ama kendinde örgütlü olan işçiyi sürecin örgütlü parçası ve dinamiği haline getirecek “taban örgütlenmelerini” oluşturma işini bir kez daha savsaklamıştır. Diğer bir eksiklik ise devletteki otoriterleşme eğiliminin en sonunda sermaye lehine işçinin aleyhine sonuçlar doğuracağını bütünlüklü bir bakış içinde ele alınmıyor oluşudur. Sendikalar ve diğer sınıf örgütleri, faşist baskı politikalarının yoğunlaştığı günümüz Türkiye’sinde her türlü hak alma mücadelesini bu olgu üzerinden ele almalı, baskılardan yılmak şöyle dursun buna karşı mücadeleyi kendi hak alma mücadelelerinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmelidir. Bu da üye işçilerin bu açıdan da bilinçlendirilmesi ve dişe diş bir kavgaya hazırlanmasıyla mümkündür.

El mi yaman bey mi yaman!

Ne Aliağa işçisi herhangi bir işçidir ne PETKİM ve TÜPRAŞ sıradan işletmelerdir. Her iki işletme de Türkiye kapitalizminin can damarlarıdır. Şimdi burnundan kıl aldırmayan patron temsilcilerinin bu gerçeğin farkında olduğundan da, geçmiş dönemlerde olduğu gibi iş yeri eylemleri başladığında koşarak uzlaşma kapısını arama yolunu tutacaklarından da zerrece şüphe duyulmamalıdır. Öncü işçilerin ve sendikanın yapması gereken dişe diş bir mücadele için şu ana kadar oluşturulmayan taban örgütlerinin oluşturulması için derhal harekete geçmektir. Sermayedarlara karşı ayrı sözleşme masalarına oturulsa da, kader ortaklığı olan TÜPRAŞ ve PETKİM işçilerinin sözleşme süreçlerinde ortak hareket etmeleri diğer önemli noktalardan biridir. Ortak komisyon, birlik veya komite kurulmalı ve sözleşme süreci işçilerin seçtiği bu ortak araçlar üzerinden mücadeleyi birlikte örmelidir.

Şu veya bu sermayedarın referandumdaki oyunun rengi ne olursa olsun yetkilerin tek elde toplandığı güçlü, otoriter bir devlet yapısından ve onun yeni hukukundan faydalanmaya çalışacağı açıktır. Ama petro-kimya işçisi büyük bir gücün üzerinde oturmaktadır. Ve bu güç harekete geçtiğinde önünde diz çöktüremeyeceği bir kuvvet yoktur. Sendika ya da öncü işçiler gereğini yaparsa işte o zaman el mi yaman bey mi yaman görülecektir. Gerçek gücün sahibi ortaya çıkacaktır. Bu nedenle PETKİM ve TÜPRAŞ sözleşmeleri yalnız bu işletmelerde çalışan işçiler için değil tüm işçi sınıfı için hayati önemdedir.

 
§