19 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/19

Efendi de uşak da yerli yerinde…
Erdoğan ve heyeti ABD’deki görüşmelerini tamamladı
Savaşın rantını yiyenler “çözüm” istiyor!
Polis saldırısına uğrayan avukatlara açılan dava görüldü
İran sınırına duvar ve Kürt sorunu
Sermayenin saldırılarına karşı birleşik mücadele!
Kıdem tazminatı için “İşsizlik Fonu” itirafı
İşten atma saldırılarına ve köleliğe karşı grev ve direnişler sürüyor
DEV TEKSTİL GMYK 2017 Mayıs Ayı Toplantı Sonuç Bildirgesi
Gülmen ve Özakça ile dayanışma eylemleri
Açlık greviyle dayanışma büyürken polis saldırısı da tırmanıyor
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
DGB-DLB, evlatlarını yitiren anneleri ziyaret etti
Namık Kemal Üniversitesi’ndeki boykot deneyimimiz üzerine
İsrail zindanlarında direniş devam ediyor
Siyasal İslam, Hamas ve direniş
Yunanistan’da toplumsal çöküntü
Reklamlarda güzellenen Shell ve “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”
“Bizim kutlayacak Anneler Günü’müz yok!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yunanistan’da toplumsal çöküntü

 

Syriza, neoliberal saldırılara karşı “radikal” sol bir söylemle seçim zaferi kazanarak Ocak 2015’te iktidara gelmişti. Syriza’nın bu zaferi, solun Avrupa’da “kızıl bayraklar” altında iktidara yürüme imkanına öncülük edeceği inancına yol açmış, büyük heyecan ve umutlara konu olmuştu. Ne varki “radikal solcu” Syriza hükümeti, Troyka ile giriştiği çetin müzakerelerin daha ilk aşamalarında söylediklerini unutarak sendelemeye başlamış, ilerleyen süreçte dayatmalara boyun eğmiş, ilk yarı yılın ardından ise kapitalist emperyalizmin katı gerçeğine çarparak Yunan emekçilerine ihanet etmek zorunda kalmıştı. Bu, aynı zamanda onun ideolojik ve sınıfsal kimliğinin kaçınılmaz bir sonucu olmuştu.

Kemer sıkma politikalarını uygulamayacağını kesin bir kararlılıkla söyleyen Syriza, hükümet olduktan hemen sonra kemer sıkma politikalarının mimarı olarak çalışmak durumunda kaldı. 2015 yılının Haziran sonunda Troyka’nın Yunan hükümetine sunduğu “Memorandum”u 5 Temmuz’da referanduma sunan Syriza, halkın yüzde 61,3’lük bir desteğini almıştı. Yunan emekçileri Troyka’nın yıkım programını reddetmişti. Fakat bu sonuca rağmen Tsipras, Troyka‘nın şantaj ve tehditleri karşısında teslimiyeti seçmiş, birkaç hafta sonra da emekçilerin reddettiği kölelik anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı. Bu anlaşma ile yeni bir kredi paketi karşılığında daha ağır yıkımlar dayatılmıştı.

Bu durum ihanette açılan yeni bir perde oluyordu. Gelinen aşamada ise Syriza rüyası artık çoktan son bulmuş, umutlar yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakmış ve dolaysıyla Syriza, kendi şahsında büyük umut ve hayallere kapılan “sosyalistler” tarafından da unutulur olmuştur.

Troyka’nın dayatmaları ve bitmeyen yıkım saldırıları

Yunanistan, 2008’de patlayan küresel ekonomik krizin deprem etkisi yarattığı Avrupa Birliği ülkelerinden biri olmuş, ekonomi adeta çökmüştü. Bu krizin sonuçları Yunan işçi ve emekçilerinin yaşamında sarsıcı etkilere ve büyük bir hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Syriza bu koşullarda sadece iktidarı değil, büyük bir çöküntüyü de devralmıştı. Vaatleri arasında en önemli konulardan biri, Troyka’nın dayatmalarını kabul etmeyeceği, dolayısıyla kemer sıkma politikalarını uygulamayacağı, öteki ise borçları ödemeyeceği idi. Ne var ki Syriza hükümeti kurulduktan çok kısa bir süre sonra seçim vaatlerinde geri adım atacağının ilk işaretini göstermişti. Syriza, AB’ye sunmak durumunda kaldığı bir anlaşmayla Yunanistan’ın borçlarının silinmesini değil, borcun yeniden yapılandırılmasını talep ediyor ve Troyka ile yapılmış olan anlaşmaları tek taraflı olarak bozmayacağını garanti ediyordu. Dolayısıyla Troyka ve Syriza hükümeti daha ilk adımda anlaşacaklarını göstermiş oldular.

Maceranın sonraki seyri biliniyor. “Radikal solcu” Syriza, Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nu tanımlayan Troyka kelimesini bile tedavülden kaldırarak “kurumlar” ifadesi kullanmayı tercih etti. Zira Troyka, Yunan işçi ve emekçileri için emperyalist burjuvazinin tahakkümü anlamına geliyor ve büyük bir öfkeye konu oluyordu. Emperyalist kölelikle eş değer olan Troyka yerine “kurumlar” ifadesi elbetteki bir masumiyeti degil, kendi sınıfsal konumunu ve bunun ürünü olan emperyalistler karşısındaki tutumunu ifade ediyordu. Sonraki sürecin “kurumlar”a tam bir teslimiyet olarak işlediği artık tüm açıklığıyla biliniyor.

Yunanistan emekçilerine Troyka karşısında “kırmızı çizgileri” olduğu güvencesi veren Tsipras, AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin dayattığı paketlere bir bir boyun eğerek boylu boyunca ihanete gömüldüler. İmzaladıkları her bir kölelik anlaşmasının ardından “Artık yeni önlem paketleri olmayacak” diyen Tsipras, her defasında yeni saldırı paketlerini imzaladı.

Troyka’nın “kurtarma” paketlerinin Yunan ekonomisine bir yararı olmadı ama Yunan halkına faturası ağır oldu. Uzun yıllardır emperyalistler tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarının kıskacındaki Yunanistan, iktisadi ve toplumsal olarak gerçek bir çöküş içindedir ve bunun korkunç faturası emekçilere kesilmektedir.

Yunanistan’ın özel sektöre de ait olmak üzere milyarlarca avro olan borcunu ödeyebilmesi için yine borç alması gerekiyor. Bu, yeni dayatmalar, yeni kemer sıkma politikaları demektir.

Troyka, Yunanistan’ın yıllık yüzde 3.5 oranında bütçe fazlası yaratmasını istemektedir. 2017 bütçesinde dolaylı vergilerin 24.7 milyar avrodan 26.4 milyar avroya, dolaysız vergilerin ise 20.048 milyardan 20.415 milyara çıkarılması öngörülmektedir. Diğer yandan 2016’da emekli aylıklarına ve aylık ücretlere ödenen paralar 29.334 milyar avro iken, bu yıl 28.326 olarak gerçekleşmesi hesaplanmaktadır. Geçen yıl toplanan gelir vergileri 12.025 milyar avro iken bu yıl 13.7 olarak hedeflenmektedir. Bunun içindir ki Troyka, Yunanistan hükümetinden yeni vergiler getirilmesini, sosyal güvenlik sisteminde ve iş yasalarında değişiklikler yapılmasını, enerji ve taşıma alanındaki özelleştirmelerin tamamlanmasını, işten atmaların kolaylaşmasını, köylülere ve küçük esnafa yeni vergiler yoluyla ağır yükler getirilmesini dayatıyor.

Yeni kölelik dayatmaları ve direniş

Troyka, Temmuz ayında 7 milyar avroluk borç ödemesi olan Syriza hükümeti ile programın geleceğini müzakere etmek için “reformların” hayata geçirilmesini şart koşmuştu. Şartların yerine getirilmesi halinde Yunanistan Avro Bölgesi’nden aldığı kredileri geri ödemeye 2023’e kadar başlamayacak. Bunun elbette ki Yunanistan halkı için bedeli olacak. Örneğin, Yunanistan hükümeti emeklilik sistemi ve gelir vergisinde yeni mali önlemleri hayata geçirme konusunda adım atmak zorunda kalacak. Bu, Yunan hükümetinin başka saldırılarının yanı sıra emeklilik maaşlarında yeni kesintilere gitmek ve ek kemer sıkma önlemleri alması anlamına gelmektedir. Nitekim yedi yıl içinde emeklilerin maaşlarında 12. kez kesintiye gidildi ve emeklilerin gelirleri ortalama yüzde 40 oranında azaldı.

Tüm bu saldırıları Yunanistan işçi sınıfı ve emekçileri sürekli bir direnişle karşıladı ve mücadele kararlılığı ortaya koydu. Bunun son örnekleri, Yunanistan’da emeklilerin hükümetin yeni kemer sıkma önlemlerini protesto eylemleri oldu. Bunu, Yunanistan’da denizcilerin ek kemer sıkma önlemlerini bir günlük grevle protesto etmesi izledi. Yunanistan Denizciler Federasyonu (PNO), Yunanistan hükümetinin kreditörleriyle yaptığı ek kemer sıkma önlemlerine ilişkin ön anlaşmanın geri alınması ve denizcilik sektöründeki işsizliğin önüne geçilmesi talebiyle bir günlük greve gitti.

Bunu, gazetecilerin 24 saatlik grevi izledi. Memorandum doğrultusunda sigorta ve iş haklarını ayaklar altına almak isteyen kararlara karşı geldiklerini belirten gazeteciler sendikası üyeleri “Herkesin eşit şartlarla tam süreli işe sahip olması, küçük düşürücü maaşlar ve emekli maaşları almaması, aynı zamanda işsizliğin esaslı bir şekilde önüne geçilmesi” talebini yükselti.

Yunanistan işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, Troyka’nın ve Yunan burjuvazisinin çok yönlü yıkım saldırılarına karşı sayısız genel grev, blokaj eylemleri ve çeşitli kitlesel direnişler sergileyerek dayatmalara ve saldırılara boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. Döne döne mücadele ve direniş yolunu seçtiler ve halen de bunu yapmaktadırlar. Yazık ki bu direnişte onlara önderlik edebilecek gerçek bir sınıf partisinden yoksun durumdadırlar. Bu onların en büyük talihsizliği olmaya devam ediyor.


 
§