2 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/21

AKP dikta rejimini tahkim ediyor
Kıdem tazminatında solan “kırmızı çizgi”ler
Fiili yasaklara karşı, fiili grev!
İş davaları sermayenin lehine değiştiriliyor!
Grev yasaklarına ve kölelik dayatmalarına karşı mücadele sürüyor
Direniş sonuç getirdi, Klisom işçisi kazandı
İşçi sınıfı ve görevlerimiz
Eğitim Sen Genel Kurulu üzerine
Sermaye devletinin yalan makinesi çalışıyor
Tutuklama ve gözaltı saldırılarına rağmen Yüksel’de direniş sürüyor
KESK ve sendikalar ne yapmalı?
Kıdem hakkımıza sahip çıkmak için avuçlarımızı sıkalım ve yukarı kaldıralım!
Kadın işçilerin sesi nasıl daha güçlü çıkacak?
AKP’den “kandırıldık” demagojisine devam!
OHAL, eski ortak “FETÖ”ye karşı değil, ilerici-devrimci muhalefete karşı sürdürülüyor
Brezilya’da sosyal yıkım ve rüşvete karşı mücadele
İnsani yardımın emperyalist yorumu
NATO’nun Brüksel zirvesi ve büyüyen emperyalist savaş tehlikesi
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri Yönetmeliği’ne AKP müdahalesi
Haziran’da ölmek zor
Genel grev, genel direniş!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Haziran’da ölmek zor

 

Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Ahmed Arif… Halkla çarpan üç yürek… Eserlerini işçi sınıfının yaşamıyla beslemiş 3 aydın…

Nazım Hikmet: Türkiye işçi sınıfına selam!

İşçi sınıfının şairi olarak bilinir Nazım Hikmet. 15 Ocak 1902’de Selanik’te dünyaya gelmiştir. Nazım Hikmet’in sosyalist düşünce ile tanışması ülkenin emperyalist güçlerce işgal altında olduğu dönemlere denk düşer. Bağımsızlık savaşına katılmak için öğretmenlik yapmak gerekçesiyle gizlice Anadolu topraklarına geçen Nazım Hikmet; Almanya’da okumuş ve sonrasında Türkiye’ye dönmüştür. Ardından kendisini Spartakistler olarak tanıtan grupla tanışır. Kızıl atkılı Spartakistler Nazım’ı sosyalist düşüncelerle tanıştırır.

Bir süre sonra Sovyetler Birliği’ne giden Nazım’ın amacı Marksizm-Leninizm’i daha iyi öğrenmek ve sosyalist inşayı yerinde görmektir. Moskova’da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1923 yılında Türkiye Komünist Partisi’ne üye olarak mücadelesini örgütlü şekilde devam ettirir.

Bundan sonrası yaşamında tutuklamalar, hapisler, sürgünlerdir. Türkiye’de süren zindan yıllarından sonra 1951 Haziran’ında Sovyetler Birliği’ne geçer ve yaşamına orada devam eder artık. 25 Temmuz 1951’de Türk vatandaşlığından çıkarılır. 3 Haziran 1963’te sabah 6 buçukta gazetesini almak üzere kapıya doğru uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etmiştir. Ancak ardında bıraktığı eserlerle ölümsüzleşmiş, Türkiye işçi sınıfının hafızasına kazınmıştır.

Ahmed Arif: Canımda damıttım seni ey zulüm…

Şiirlerine Anadolu halkının acılarını katık eden Ahmed Arif 21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğar. Yaşadığı bölge itibariyle devletle küçük yaşlarda tanışmış, halka yapılan zulmü görmüştür. Hatta bir anısında “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyası sırasında, Arapça konuşan bir adama yapılan işkenceyi gözleriyle gördüğünü anlatır: “Biz çocuklar, aşağı yukarı yetmiş-seksen metre daha yukarıdayız; hepimizin elinde ip sapan. Anlaştık aramızda ve polislere bıraktık taşları; Arab’ı vurmamaya da gayret ettik tabi. Sapanlarla iki polisi yıktık yere, sonrada başladık kaçmaya”. Bu küçük anıları cebinde biriktiren Arif, ileride şiirlerini buralardan besleyecektir. Üniversiteyi Ankara’da okur. 1951 yılında tutuklanır. Aylarca Sansaryan Hanı’nda işkence gören Ahmed Arif komünistlere destek olduğuna dair ifadeyi imzalamayı reddeder. İşkence sonucu rahatsızlanınca hastaneye kaldırılır ve Harbiye Cezaevi’ne konulur. İki yıl hapis ve 8 ay sürgün cezasına çarptırılan Ahmed Arif, devrimci mücadelenin bir neferi olarak şiirlerini yazmaya devam eder. Ahmed Arif 2 Haziran 1991’de geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Ancak şiirleri bugün hâlâ direnişin türküleri olmaya devam ediyor.

Orhan Kemal: İşçi sınıfının işçi yazarı

Asıl adı Mehmet Reşat Öğütçü olan Orhan Kemal kendisi de işçi olan, eserlerinde işçi sınıfının acılarını anlatan bir yazardır. 1914’te Adana’da doğan Orhan Kemal küçük yaşlarda öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmış ve bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başlamıştır. 1938 yılında Niğde’de askerliğini yaparken “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak”, “yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” nedeniyle 5 yıl hapis cezasına mahkûm edilir. 1940’ta, Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanışır. Nazım’dan Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri alan Orhan Kemal’i şiir yerine roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet olur.

Eserlerinde anlattığı kendi yaşamıdır aslında… Çukurova’nın tarım ve fabrika işçilerini, sanayileşme sürecinin getirdiği koşulları, büyük kentlerdeki emekçi insanların sorunlarını işler Orhan Kemal…

1966’da “hücre ve komünizm propagandası” yapması sebebiyle yolu tekrar zindana düşer. Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi görmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970’te ölen Orhan Kemal’in naaşı konvoy eşliğinde Türkiye’ye getirilir. Onu son yolculuğuna binlerce işçi ve emekçi uğurlar.

Bu üç sanatçının da ortak yönü eserlerinde işçi sınıfının ve emekçi halkın sorunlarını işlemeleri, yani gerçek dünyayı konu almalarıdır. Bu uğurda üçü de bedel ödemiş, yaşamları hapislerde, sürgünlerde geçmiştir. Bugün onlar sömürüsüz bir dünya düşümüzde yaşamaya devam ediyorlar. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz…

Y. Leyla

 

 

 

 

Orhan Kemal’in anısına

 

Evler de insanlara benzer; ağlayan evler, gülen evler, sırıtan evler. İşte o evlerden birinde tüm mahzunluğuna, yorgunluğuna rağmen işçileri, emekçileri, en güzel yalın haliyle anlatan bir Orhan Kemal oturdu. Sokağın köşesindeki iki katlı evinin önünden geçen tütün işçilerini de, köyden şehre inen yoksulları da orada yazdı. Sadece öyle durup penceresinin kenarından geçenleri izlemedi o. Bizzat işçi sınıfının içinde yaşadı. Hissetti iliklerine kadar sömürüyü. Baskılara karşı direndi. “Seni yeneceğim İstanbul” diye nara atan, yeni işçileşenlerin sesine kulak verdi. O ağlayan evlerdeki yoksul insanların gözyaşlarını kalemine mürekkep yaptı. O ki, her sabah bacası tüten yoksul gariban evinden çıkıp fabrikasına giden işçilerle selamlaştı. Akşam yine onların arasında oturdu.

Gür sesiyle mahkemelerde savundu emeğin gücünü. Ve sordu hâkim ona; “neden hep işçilerin hayatını yazıyorsun” diye. Orhan Kemal ise “Ben tanıdığım insanları yazıyorum, tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtını sıvazladığım, sırtımı sıvazlayan insanları yazıyorum” dedi. Orhan Kemal ki, hayatının 12 senesini Cibali tütün fabrikasının siren sesleri arasında geçirmiş bir yazar.

3 Haziran 1970’te ani kaybı tüm öncü, ilerici işçileri yasa boğmuştur. Aziz hatırasının karşısında bizzat işçiler saygıyla selamlamışlardır onu.

İşçi sınıfı büyük romancısını unutmayacak.

M. Güzel

 
§