9 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/22

İşçi sınıfı yumruğunu masaya vurmalıdır!
Türkiye-AB ilişkisi; bir küs bir barışık!
Doğanın ve kentin talanı için “yenilikler” gündemde!
Direniş şehitleri anıldı
“Tarihsel bir saldırı varsa tarihsel bir direniş gerekir!”
Gülmen ve Özakça için eylemler
Sermaye devleti grev ve direnişlere yasaklarla saldırıyor
‘Kıdem tazminatı haktır, gasp edilemez!’ paneli
Kıdem tazminatı hakkımıza sahip çıkalım!
15-16 Haziran Direnişi’nin ruhuyla genel grev genel direniş!
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 5
Örgütlüyüz, güçlüyüz, kazanacağız!
Lise ve üniversiteliler piknikte buluştu
Dinci gericilik eğitimi kuşatıyor!
Yeni yükseköğretim yasa tasarısıyla güvencesizleşme ve şirketleşmenin önü açılıyor
Kapitalizm korumaz süründürür, yaşatmaz öldürür
MI6, Kaddafi ve Manchester katliamı
Kapitalizm çürütür, yok eder!
Nazım Hikmet ve Ekim Devrimi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sömürüye, baskıya ve kölelik dayatmalarına karşı

İşçi sınıfı yumruğunu masaya vurmalıdır!

 

OHAL, işçi sınıfını hedef alan siyasal bir saldırıdır

AKP iktidarının işçi ve emekçileri hedef alan saldırganlığı aralıksız devam ediyor. En temel hakları bir bir gasp edilen emekçiler grev yasakları ve baskı politikalarıyla tam bir cendere içerisine alınmaya çalışılıyor. OHAL uygulaması ise bu saldırganlıkta iktidarın en güçlü enstrümanı olarak öne çıkıyor.

Bu yönüyle, Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta MÜSİAD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, malumun ilanı niteliğinde idi. Konuşmasında bir kez daha işçi sınıfı ve emekçileri hedefe koyan Erdoğan, OHAL’in en çok sermayenin önünü açtığını söyledi. Sermayeden OHAL konusunda açık destek istedi. MÜSİAD Genel Kurulu’nda ekonomik ve siyasal gelişmeler üzerinden demagojik açıklamalar yapan Tayyip Erdoğan hızla gerçek gündemine dönerek, iktidarın OHAL’i hangi amaçla sürdürdüğünü şu sözlerle özetlemiş oldu;

Olağanüstü Hal, girişimcilerimizin, yatırımcılarımızın önünü mü kesiyor, yoksa önünü mü açıyor? Eski Olağanüstü Halleri hatırlayın. Fabrikaya giremezdin patron olarak. O günleri biz unutmadık. O Olağanüstü Hallerin olduğu dönemlerde patron fabrikasına giremiyordu. Biz geldik fabrikalarınızın kapısını açtık. Şu anda bu Olağanüstü Halde o tür tehditlerle karşımıza gelenler anında yasaların, hukukun bize verdiği yetkiyi kullanmamızı kolaylaştırıyor. Öyle ikide bir kalkacak hemen grev, bilmem ne... Kusura bakma arkadaş.”

Tayyip Erdoğan bu sözleriyle işçi sınıfına ve emekçilere küstah bir şekilde meydan okudu. Önümüzdeki günlerde ise grev yasaklarının ve baskı politikalarının devam edeceğini ilan etti.

Emekçiler yumruğunu masaya vurmadıkça pervasızlaşıyorlar

Erdoğan ve iktidarı bu gücü ve pervasızlığı elbette işçi sınıfının örgütsüzlüğünden alıyor. Hâlâ emekçilerin geniş bir kesiminin gericiliğin denetiminde olmasının rahatlığıyla hareket ediyorlar.

Hal böyleyken, bir yandan ekonomik-sosyal saldırıları sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde birbiri ardına hayata geçiriyorlar. Kıdem tazminatı hakkı başta olmak üzere kazanılmış hakları budamak için hummalı bir şekilde çalışıyorlar. Öte yandan gelişebilecek tepkileri bastırmak için grev yasağı başta olmak üzere baskı politikalarını devreye sokuyorlar.

Fakat bu aynı gelişmeler bir başka gerçeği daha gözler önüne sermektedir; işçi ve emekçiler içerisinde gün be gün biriken öfkeyi. Kendisini kuşatan cendereden çıkış arayışını. Son dönemde mevzilerde yaşanan eylemli çıkışlar bu olguyu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Son beş ay içerisinde gündeme gelen ve yasaklanan Asil Çelik grevi, EMİS grup metal grevi, Akbank grevi, Şişecam grevi ve Mefar Grevi, Düzce’de Teknorot işçilerinin üç gün süren fiili eylemleri, Klisom işçilerinin kararlı mücadelesi vb. gelişmeler işçi sınıfının kendisine dayatılan kölelik koşullarına karşı kabaran öfkesini yansıtmaktadır.

İşte başta Tayyip Erdoğan ve AKP’si olmak üzere; tüm sermaye çevrelerini korkutan da bu öfkedir. Bu öfkeyi yatıştıracak bir araçtan yoksun oldukları içindir ki, döne döne baskı aygıtlarına sarılmakta, OHAL vb. uygulamalarla sınıf cephesinden gelişen her türlü çıkışı boğmaya çalışmaktalar.

İşçi ve emekçiler kendilerine dayatılan kölelik karşısında ayağa kalkmalıdır

Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki; sermayenin işçi sınıfını hedef alan saldırıları çok yönlüdür ve yarattığı yıkım bir hayli kapsamlıdır. Zira sermaye düzeni işçi ve emekçilerin sadece ekonomik-sosyal haklarını gasp etmekle kalmamakta, onurunu ve geleceğini de ayaklar altına almayı amaçlamaktadır.

Bu kapsamlı saldırıları durdurma ve geri püskürtme görevi ise, herkesten önce saldırıların hedefinde olan işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarındadır. Bu nedenle işçi ve emekçiler hakları, geleceği ve onuruna sahip çıkmalı, ayağa kalkmalıdır. Sermayenin ve AKP gericiliğinin küstahça saldırılarına gereken yanıtı fiili-meşru direnişle vermelidir.

Elbette bu konuda, özellikle işçi ve emekçilerin mücadelesini büyütmek ve birleşik, kitlesel ve militan bir sınıf hareketi yaratmak konusunda devrimci ve ilerici güçlere de büyük sorumluluklar düşmektedir.

 
§