9 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/22

İşçi sınıfı yumruğunu masaya vurmalıdır!
Türkiye-AB ilişkisi; bir küs bir barışık!
Doğanın ve kentin talanı için “yenilikler” gündemde!
Direniş şehitleri anıldı
“Tarihsel bir saldırı varsa tarihsel bir direniş gerekir!”
Gülmen ve Özakça için eylemler
Sermaye devleti grev ve direnişlere yasaklarla saldırıyor
‘Kıdem tazminatı haktır, gasp edilemez!’ paneli
Kıdem tazminatı hakkımıza sahip çıkalım!
15-16 Haziran Direnişi’nin ruhuyla genel grev genel direniş!
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 5
Örgütlüyüz, güçlüyüz, kazanacağız!
Lise ve üniversiteliler piknikte buluştu
Dinci gericilik eğitimi kuşatıyor!
Yeni yükseköğretim yasa tasarısıyla güvencesizleşme ve şirketleşmenin önü açılıyor
Kapitalizm korumaz süründürür, yaşatmaz öldürür
MI6, Kaddafi ve Manchester katliamı
Kapitalizm çürütür, yok eder!
Nazım Hikmet ve Ekim Devrimi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm korumaz süründürür, yaşatmaz öldürür

 

Dünya Ekonomik Forumu (WEF)ekonomik sistem üzerindeki baskının azaltılması için gelişmiş ülkelerde emeklilik yaşının 70’e çıkarılması” çağrısı yaparak, “insanların daha uzun süre yaşamasının küresel ısınmanınkine benzer sonuçlar doğuracağını” açıkladı!

Dünyanın en büyük emeklilik sistemlerine sahip altı ülkesi; ABD, Japonya, Avustralya, Kanada, Hollanda ve İngiltere ile dünyanın en çok nüfusa sahip ülkeleri Çin ve Hindistan’ın incelendiği WEF raporuna göre, ekonomi sistemindeki açık 2050’ye kadar 70 trilyon dolardan 400 trilyon dolara çıkacak. Bu veriden hareketle, “insanların daha uzun süre çalışmaması ve daha fazla tasarruf yapılmaması halinde, büyük bir krizin yaşanacağı” belirtiliyor.

Kapitalizmin emeklilik sorununa “çözümü”

Her şey gibi dünya da sürekli değişiyor. Dünyamız geçen yüzyıldan bu yana çok önemli gelişmelere sahne oldu. İnsanlık sürekli olarak şaşırtıcı hızda değişimlere tanıklık ediyor. En önemlilerinden biri de bilimde ve teknikte, buna koşut olarak da üretimde yaşanan devasa gelişmedir. Bu sayede sanayide sağlanan atılımlardır.

Bu durum kendisini en somut biçimde, toplumsal üretimde artan ölçüde makinelerin kullanılması ve otomasyon sistemine geçilmesi olarak ortaya koymaktadır. Bunun dolaysız sonucu ise insanın yerini makinenin alması, emeğe ya da işgücüne daha az ihtiyaç duyulur olmasıdır.

Hemen belirtmek gerekir ki, bilimde ve teknikte, buna bağlı olarak üretimde yaşanan devasa gelişmeler, proletaryanın ve toplamında da insanlığın kullanımına ya da hizmetine sunulursa eğer, son derece ilerici bir rol oynarlar. Fakat bu ancak iktidarın proletaryanın eline geçmesiyle mümkündür. Bunun gerçekleşmesi, tartışmasız olarak proletaryanın ve insanlığın yararınadır. Böyledir, zira bu durumda insan ve en başta da işçi ve emekçiler, onların ihtiyaçları merkeze alınmış demektir. Toplumun ihtiyaçlarından hareket etmek, buna uygun üretim ve tüketim, toplumun temel ilkesi haline gelmiş demektir. Böylece üretimin planlı hale getirilmesi ve tüm çalışma ve yaşam koşullarının emeğin korunması tedbirleri ile güvenceye alınması, yanı sıra da politik, sosyal, kültürel ve moral koşulların her bakımdan proletaryanın ve emekçilerin gelişmesi için düzenlenmesi sağlanmış olacaktır. İşçi ve emekçiler bu sayede kapitalizmin fiziki ve moral açıdan öldürücü koşullarından kurtulabileceklerdir. Proletaryanın kendisini geliştirmek için gerekli zamandan yoksunluğa son verilmesi, özgür birey ve toplum haline gelinmesi, gelişmenin önündeki tüm engellerin kaldırılması başarılacaktır. Bu durumda söz konusu olan, önce “herkesten yeteneğine ve herkese emeğine göre” ilkesinin geçerli olduğu sosyalizm, ardından da “herkesten yeteneğine ve herkese ihtiyacına göre” ilkesinin geçerli olduğu komünist toplumdur.

Ne var ki halihazırda söz konusu olan kapitalizmdir. Tüm bunlar kapitalizmin kitabında yoktur, onun doğası ile çelişir. Kapitalizm insanlığın gördüğü en acımasız toplumsal yapıdır. İnsana ve insan olarak proletaryaya en yabancı, en uzak düzendir. Kapitalizm insanı merkeze koymaz. Proletaryanın ve genel olarak da insanlığın ihtiyaçlarından hareket etmez. Ne sanayide ne de tarımsal alanda planlı ekonomiden yanadır. Anarşi ve plansızlık, israf, üretici güçlerin gelişmesini engellemek, bunalım dönemlerinde ise tahrip etmek, proletaryayı ve emekçileri fiziki ve moral bakımdan çökertmek, yoğun iktisadi sömürü, emeğin korunması için en küçük bir tedbiri dahi almamak, her şey bir yana kendi ücretli kölesine yaşaması için gerekli asgari koşullardan bile yoksunluk dayatmak; proletarya ve emekçilerin siyasal, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını gözeterek, onların tüm bu imkanlardan yararlanması için gerekli serbest zamanı onlara sunmamak, buna uygun tedbirlerden bilerek kaçmak; kapitalizmin özü ve özeti işte bunlardır.

Proletarya ve insanlık kapitalizmin ve kapitalist sınıfın zerrece umurunda değildir. Onun tek ilkesi sömürüdür, kârdır. Doymak bilmez kâr hırsı onun temel dürtüsüdür. En çok ilgilendiği şey, sene sonu elde ettiği kâr oranlarıdır. O her daim giderek katlanan zenginliğin peşinde koşar. Bu amaçla proletaryayı ve tüm çalışan sınıfları iliğine dek sömürür. Kâr oranının düşmesi onu çılgına çevirir. Böylesi bir durumda her yönden proletaryaya ve emekçilere saldırır. İşçi sınıfının elinde avucunda ne kalmışsa onları gasp eder. Mevcut olanla yetinmez. Çalışabilir nüfusu çalıştırmak da onu tatmin etmez. Sözde emekliliğe ayırdığı yaşlı kuşağı da acımasız ve insanlık dışı saldırısının boy hedefi haline getirir. Onların elindekilere de el koyar. Bugünkü gibi ağır ve derin bunalım günlerinde buna daha çok başvurur. Durmaz, emeklilik hakkını yok sayar, fiilen kullanılmaz hale getirir. Dünya Ekonomik Forumu’nun çağrısında ifadesini bulduğu gibi, kapitalizmin proletaryaya ve emeklilik yaşına gelmiş olan proleterlere reva gördüğü, mezarda emekliliktir.

Sonuç olarak, bilimde ve teknikte devasa gelişmelerin varlığı, üretimin artan ölçüde makineleşmesi ve otomasyon bir gerçektir. Ancak deneyimler de kanıtlamıştır ki bu yol kapitaliste fazla masrafa mal olmaktadır. Maliyet artmıştır. Makineler ve otomasyon sistemi ona pahalıya patlamaktadır. Ancak bundan da önemli olan, kâr oranlarındaki düşüştür. Artan maliyete karşın, kâr oranları yükselmemektedir. Buna neden ise makineleşme ve otomasyon sisteminin böylesi bir yan sonuç üretmesidir. Bir kez daha şaşmaz biçimde doğrulanmıştır ki kâr esas olarak emek gücü sömürüsünden elde edilmektedir. Üretim alanında ve işçinin artı emeğine, yarattığı artı değere hoyratça el konularak kâr oranları yükseltilir. Bu ise makine değil insanı öngörür, onu ihtiyaç haline getirir. İşçi günümüzde en az maliyete mal olan insandır. Emek gücü işsizliğin kol gezdiği dünyamızda sudan da ucuzdur.

WEF: “Ya çalışın ya da ölün!”

Kapitalizm günümüzde tarihin en kapsamlı, en derin ve en yıkıcı bunalımı ile karşı karşıyadır. Tüm çabalarına rağmen tarihsel bir birikimin ürünü olan bu bunalımı atlatamamaktadır. Bunun faturasını ise her zamanki gibi proletaryaya ve emekçi sınıflara ödetmektedir. Bu uğurda sınır tanımamaktadır. Tümüyle kendi eseri olan bunalımı karşısında o denli acizdir ki, zorunlu olarak emekliliğe ayırdığı proletaryanın yaşlı kuşağını dahi yeniden çalışmaya zorlamaktadır. Emeklilik yaşının gelişmiş ülkelerde 70’e çıkartılması çağrısı (ki bu giderek tüm kapitalist ülkeler için de geçerli hale getirilecektir), bunun somut ifadesidir. Mezarda emeklilik, burjuvazinin krizin faturasını emekçi sınıflara ödettirmek üzere başvurduğu yeni bir saldırıdır.

Kapitalist sınıf kan emici karakterine yaraşır biçimde proletarya ve onun yaşlı kuşağına mezarda emekliliği dayatmaktadır. Daha doğru ve daha dolaysız bir ifade ile emeklilik hakkını fiilen ortadan kaldırmaktadır. WEF’in çağrısının özü ve esası budur. Tam da bu nedenle diyoruz ki, kapitalizm insanlık dışı bir düzendir. Kapitalizm acımasızdır, emek ve emekli düşmanıdır. Emeği korumaz, tek ilkesi sömürüdür, kârdır, nakit paradır. Kapitalizm sadece süründürür, yaşatmaz, tam tersine öldürür.

Özcesi kapitalizm, onun adına da Dünya Ekonomik Forumu emeklilik yaşının 70’e çıkartılması çağrısı ile çok açık biçimde proletaryaya ve emeklilere “Ya çalışın ya da ölün!” demektedir.


 
§