20 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/40

Krizlerin ve kirli ilişkilerin bedelini emekçilere ödetiyorlar
Efendinin attığı tokat ve uşakların çürümüşlüğü
Yol arkadaşlarını tasfiyeye devam!
Patronları dava yükünden kurtar, işçiyi süründür!
Şişecam işçisi: Onurluyuz, gururluyuz!
Arçelik’te baskılar durmak bilmiyor!
KESK ve Şubeler Platformu üzerine
KÇB’den “KHK’lar, direnişler ve sendikalar” paneli
Rem Spor’un Hummel mağazasında işçi düşmanlığı
Sermaye çocuk işçilerin kanı ve emeği üzerinde yükseliyor
Ekim Devrimi sürecinde siyasal akımlar
Güney Kürdistan’da referandum ve sonrası
Irak ordusu ve Haşdi Şabi emperyalistlerin silahıyla Kerkük’ü ele geçirdi
Emperyalizmin ürettiği açlık
DGB, DLB ve MLB’den mücadele çağrısı
Bu yasa dikiş tutmaz!
Esenyurt’ta “Ekim Devrimi ve kadın” semineri
“Kazanmak için bedel ödemeyi göze almalı”
Halkı gibi acılı şair: Cigerxwin
“Herkes hakkı olanı eşit olarak paylaşsın diye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye çocuk işçilerin kanı ve emeği üzerinde yükseliyor

 

Kapitalist sistemde can almaya devam eden iş cinayetlerinde kurbanların yaşları gün geçtikçe düşüyor. Çocukların yaygın olarak çalıştırıldığı iş kollarında iş cinayetleri haberlerinin ardından çocuk işçiliğinin gerçekleri çıkıyor: Yoksulluğun çıkmazında yükselen sermayenin kâr hırsı.

En az 2 milyon çocuk çalışıyor

Resmi verilere göre çocuk işçi sayısı 709 bin. Ancak çıraklık eğitimi alan çocuklar bu sayının içerisinde değil. Çıraklık eğitimi adı altında çocukların çalıştırıldığı ortamda ise herhangi bir eğitimin olmadığı malum. Bu gerçeklik ile birlikte 2016’da 1 milyon 710 bini bulan çıraklık eğitimi alan çocukları da hesaba katarak DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın Nisan ayında yayınladığı “Emek Araştırmaları/Türkiye’de Çocuk İşçi Olmak” raporuna göre, Türkiye’de 2 milyon çocuk işçi bulunuyor. Yine de bu sayıya 15 yaş altı ve tarımsal alanlarda mevsimlik olarak çalışan çocuklara ilişkin veriler bulunmadığını ve mesleki eğitim alan, özellikle turizm sektöründe uzun saatler çalıştırılan stajyerlerin dâhil olmadığını belirtmek gerekir. Toplamda ortaya çıkan tablo ise Türkiye’de en az 2 milyon çocuğun sermayenin kâr hırsı ile tezgâh başlarında, tarlalarda çalışıyor oluşudur.

AB ülkelerine göre çocuk yoksulluk oranı en yüksek olan ülke Türkiye’de, çalışan bu çocukların resmi verilere göre her 10’undan 8’i kayıt dışı.

Sessiz köleler, çocuk işçiler

Ucuz iş gücü olma özelliği ile sermayenin iştahını kabartan çocuk işçiliğin sermaye düzenine sağladığı tek yarar bu değil. Çocuk işçiler sayesinde kârlarına kâr katan sermayedarların bir kazancı da çocuk işçilerin “uysallığı.” Örgütlenme ve sömürüye karşı direniş yönünden çocuk işçilerin sahip olduğu dezavantajlar sermaye için bulunmaz nimetler oluyor. Zira 14 olan çocuk işçi yaşının düşürülmesinin istenmesinin altında sermayeye yeni çocuk işçi orduları sağlayacağı gerçeğinin yattığı kadar, daha küçük çocukların “emirlere” karşı gelmesinin daha zor olması da bulunmaktadır. Çocuk işçiler adeta sermayenin sessiz köleleridir ve bu açıdan vazgeçilmezdir.

Sömürerek sömürü düzeninin kollanması ve çocuk işçilik

Diğer yandan, yoksulluğun bir sonucu olarak karşımıza çıkan çocuk işçilik bu özelliği ile de sermayenin ekmeğine yağ sürmektedir. Açlık sınırındaki asgari ücretle geçinemeyen yoksul aileler için kurtuluş yolu, eve girecek ek gelirlerdedir. Kadın ve çocuk emeğinin ek gelir olarak görüldüğü bu sistemde çocuk işçiler yoksulluğun çaresizliğinin yansımalarıdır. Açlık ve sefaletin kaynağı olan sermaye düzenine yönelecek öfke, çocuk işçilerin canları pahasına eve sağladığı küçük katkılarla bir nebze dayanılır sınırlar içine hapsedilmektedir. Bu olgudan yine kârlı çıkan ve aynı zamanda iğrenç yüzünü sergileyen hiç şüphesiz sermayenin kendisi olmaktadır. Sömürü düzeninin bekasını, küçük canları sömürerek kollamış olmaktadır.

Bir devlet politikası: Çocuk işçilik

Elbette, sermayenin bu kâr hırsının yardımına devlet koşmaktadır. Çocuk işçilik 1970’lerden bu yana bir devlet politikası olmuştur. Çıraklık eğitimi yasası bu zaman diliminde çıkarılmış ve açıkça yoksul aile çocuklarının çıraklık eğitimi alması sağlanmıştır. Kamu üzerindeki eğitim “yükü” böylece azaltılmış, sermayenin kollarına çocuklar fırlatılmıştır.

2000’li yıllarda da değişen tek şey, sermayenin hizmetine çocukların koşulmasına hız verilmiş olmasıdır. Meslek liselerinde staj adı altında yaratılan çocuk işçi ordusu sermayenin hizmetine verilmiştir. Sanayi bölgelerinin içinde açılan meslek liseleriyle ve bu yıl “eğitime” başlayan tematik liselerle her şey kılıfına uydurulmuştur.

4+4+4 eğitim sistemi ile zorunlu eğitim parçalanmış, böylece çocuk işçiliğin önü açılmıştır. Buradan doğru çocuk işçilik sermaye devletinin politikasıdır. Ve sermaye devletinin sömürü ve kan kokan her politikası gibi demagojik söylemlere konu olmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sarıeroğlu’nun “Çocukların yeri okuldur” sözleri bu demagojinin örneğidir.

Çocuk işçiler, iş cinayetlerinde ölüyor

Azgın sömürü koşulları içinde alınmayan iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemleri sonucu çocuk işçiler de ölüyor. Son 5 yılda iş cinayetlerinde 260 çocuk yaşamını yitirdi. Yoksulluğun bir sonucu olarak çalışan çocuklar ölümlerin ardından da “kan parası” ile unutturuluyor. Açılan davalar ailelere yapılan sözde yardımlarla kapatılarak sermaye düzeninin yasaları işletiliyor.

BBC Türkçe’de yer alan bir haber de, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocukların ailelerinin anlattıkları bu gerçekliğe ışık tutuyor. 2014 yılında 35 lira yevmiye ile elma toplamaya giden Veli Can Çelik, işçileri taşıyan minibüsün kapasitesinin üstünde işçi taşıması sonucu yaptığı kazada yaşamını yitiren 18 işçiden biri. 14 yaşında olan Veli, “para lazım” diyerek o gün okula gitmeyerek annesi ile birlikte işe gitti. Kazadan yaralı kurtulan anne Leyla Çelik ise dayı başının oğlunu arayarak işe çağırdığını çünkü oğlunun “çalışkan” olduğunu, ağaçlara kolaylıkla tırmanabildiğini de ekliyor.

Adana’da 13 yaşındaki Ahmet Yıldız ise kayıt dışı olarak çalıştırıldığı pres atölyesinde, insan uzvunu gördüğünde otomatik olarak makineyi durduran ayarının patron tarafından bilinçli bozulduğu makinede başı ezilerek can verdi. Dava açıldı ancak aile aldığı yardım sonrası davadan çekildi.

Çocuk işçiliğe son

Önceki yüzyıllarda, sermaye ile işçi sınıfı arasında yaşanan sınıf savaşımının ana başlıklarından biri çocuk işçilikti. Vahşi kapitalizm çocukları 16-18 saat düşük ücretlerle pervasızca çalıştırmaktaydı. İşçi sınıfının savaşımı ile çıkarılan iş yasalarında, çocuk işçilerin çalışma sürelerine dair belirli kısıtlamalar, çalışma koşullarına yapılan düzenlemeler mevcuttur. Fakat patronlar yasalardaki boşlukları kullanarak çocukları azgınca sömürmeye devam etmiştir.

Kapitalist sistem doğası ile tam bir uyum içinde çocukları kendi sisteminin çarkları içinde ezmekte bir beis görmemektedir. Yüzyıllardır kapitalizmin kâr hırsında bir değişim yoktur. Ancak işçi sınıfı çocuklarının canına, emeğine ve geleceğine sahip çıkmıştır, çıkacaktır da. Çocuk işçiliğe son verecek olan da işçi sınıfının mücadelesidir. Zira 100. yılında olduğumuz Ekim Devrimi’nin deneyimleri yol göstermektedir. Sovyetlerin aldığı ilk kararlarla çocuk işçiliğin yasaklanmış olduğunu, çalışanlara, çocuklara ve çalışamayacak durumda olan yaşlı ve hastalara sosyal güvence sağlandığını, eğitimin ücretsiz ve mecburi hale getirildiğini dahi hatırlamak kafidir.


 
§