20 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/40

Krizlerin ve kirli ilişkilerin bedelini emekçilere ödetiyorlar
Efendinin attığı tokat ve uşakların çürümüşlüğü
Yol arkadaşlarını tasfiyeye devam!
Patronları dava yükünden kurtar, işçiyi süründür!
Şişecam işçisi: Onurluyuz, gururluyuz!
Arçelik’te baskılar durmak bilmiyor!
KESK ve Şubeler Platformu üzerine
KÇB’den “KHK’lar, direnişler ve sendikalar” paneli
Rem Spor’un Hummel mağazasında işçi düşmanlığı
Sermaye çocuk işçilerin kanı ve emeği üzerinde yükseliyor
Ekim Devrimi sürecinde siyasal akımlar
Güney Kürdistan’da referandum ve sonrası
Irak ordusu ve Haşdi Şabi emperyalistlerin silahıyla Kerkük’ü ele geçirdi
Emperyalizmin ürettiği açlık
DGB, DLB ve MLB’den mücadele çağrısı
Bu yasa dikiş tutmaz!
Esenyurt’ta “Ekim Devrimi ve kadın” semineri
“Kazanmak için bedel ödemeyi göze almalı”
Halkı gibi acılı şair: Cigerxwin
“Herkes hakkı olanı eşit olarak paylaşsın diye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Halkı gibi acılı şair: Cigerxwin

 

Şehmuz Hasan 1903 yılında Mardin’in Gercüş kasabasına bağlı Hesera köyünde doğar. Ancak I. Emperyalist Paylaşım Savaşı nedeniyle 11 yaşındayken ailesi ile birlikte Kamışlı’ya göç eder. Yoksul geçen çocukluğu boyunca çobanlık ve ırgatlık yapar. Bu süreçte yoksul Kürt köylüsünü de tanır, köylünün sırtından geçinen ağaları, beyleri de.

15 yaşındayken Diyarbakır’a medrese eğitimi almak için gelir. Bu yıllarda Kürt dili ve edebiyatı üzerine çalışır, öğrenir. 1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanı’na katılır. İsyanın bastırılmasının ardından bir grup Kürt aydın ve yurtsever ile birlikte Suriye’ye geçer. 1937’ye gelindiğinde Xoybun adlı örgütte yer alır. Hawar dergisiyle artık o, halkların ozanı Cigerxwin olmuştur.

Cigerxwin, 1949 yılında Suriye Komünist Partisi’ne katıldı. 1960’larda ise Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’ne katıldı ve yaşamının sonuna kadar Merkez Komitesi düzeyinde görev aldı. Bu yıllarda etkisi Suriye Kürdistanı ile sınırlı kalmadı, Kürdistan’ın diğer parçaları ile de etkileşim içinde oldu. 1961 yılında Irak’taki ulusal harekete yardım etti. Burada parti kadrolarını eğitti ve Kürdistan Akademisi’nde dersler verdi. Güney hareketi yenilince Rojava’ya geri döndü. Baas rejiminin ağır baskıları nedeniyle 1973 yılında Beyrut’a, 1979 yılında da İsviçre’ye geçmek zorunda kaldı.

Kitabı yaşamla sınayan şair

Yaşamı boyunca, Diyarbakır’da aldığı dini eğitim dışında okul yüzü görmemiş olan Cigerxwin, hayatı, yaşamın kendisinden öğreniyordu. Çocukluğu ve gençliği boyunca ezen ile ezilen arasındaki çelişkiyi bizzat yaşamında gözlemliyordu. Kendisinin de ifade ettiği gibi, şiir yazmaya başladığı ilk yıllar olan 1920’lerde temel teması Kürt ulusal kimliği olurken, özellikle II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından yüzünü iyice sınıf çelişkilerine dönmüş ve eserleri devrimci bir içerik kazanmaya başlamıştır. Bu yıllardan itibaren yazdığı şiirlerde yoksul Kürt emekçisini, Kürt sömürücülerine, feodallerine karşı uyarır, mücadeleye çağırır.

Mella, mir ve ağaların elinden
Tüm Kürtler perişan kaldılar bu yüzden
Ağalar ve beyler zulüm pençesini indirmiş kafalarına,
Talancılar, hırsızlar, haramiler ve serseriler Şeyh” 

Kimiz biz ? 
çiftçi ve işçi, 
köylü, emekçi, 
hepsi proleter 
bütün Kürdistan.”

Cigerxwin’deki bu sınıfsal bakış açısı, onu diğer birçok ilerici Kürt aydınından ayırır ve ona evrensel bir nitelik kazandırır. O sadece bir Kürt şair değil, tüm emekçi halkların ortak değeridir. O, Kürt halkının özgürlüğünün koşulunu sosyalizmde görmüş ve halkına kendi içlerindeki sömürücüler de dahil olmak üzere tüm egemenlere karşı mücadele çağrısı yapmıştır. Cigerxwin’in bu çağrısı bugün hâlâ günceldir; Kürt halkının özgürlüğü de, tüm Ortadoğu halklarının kurtuluşu da ancak tüm sömürücü egemen sınıfların alaşağı edileceği bir toplumsal devrim ile olanaklıdır. Ömrünü bu çağrıya adayan Kürt halkının Nazım’ı, evrensel ozan Cigerxwin’i ölümünün 23. yılında selamlıyoruz.

Türklerin de Kürtlerin de alt tabakaları,
birlikte aç, beraber yoksun,
yan yana yürümelidirler, omuz omuza,
kavga etmeliler gündüz gece.
Ellerine almalılar iktidarı,
pay sahibi olmalı ikisi de
açıkçası iki devlet olmalı
iki dost halk.”

Y. Leyla

 

 

 

 

Timsah gözyaşları

 

Televizyondaki belgesel timsahları gösteriyordu. Bir ara yakın çekim gözlerine gitti kamera. Timsahın gözlerinin içi ıslaktı. Gözünü kırptığında yaş süzüldü. Babam oturduğu yerden sıçradı. Yanımda oturan dedemi göstererek, “Faruk bu deden var ya, o da aynı göz yaşlarını döktü ben çocukken.”

Dedem hınzır hınzır gülerek “Döktüm” dedi. Babam da gülüyordu ama sesi öfkeliydi.

“Ben çocukken dedenden az dayak yemedim. Hiçbirinde suçumu bilmedim ama eşek sudan gelene dek dövüyordu beni. Dinine yandığımın eşeğini de her seferinde daha uzak bir yere gönderiyordu su için. Yine aynı dedenin, birkaç kere komşunun çocuğu dayak yediğinde ağlama sesini duyup ağladığını gördüm.”

Dedem hâlâ aynıydı. Ağlayan birini duysa o da ağlamaya başlardı. Böyle biri babamı, yani çocuğunu nasıl dövebilirdi? Kafamdaki soruyu babam yanıtladı:

“Birgün ağlarken anneme sordum, ‘neden ağlıyor’ diye. Annem bilgili bir kadındı. ‘Baban kendi alanında egemenlik kurmaya çalışan birisi. Egemenlik kurmaya çalışırken canavar ama onun dışında insan gibi insan’ demişti. Sonra da bana timsah gözyaşlarını anlatmıştı.

Anlattığı hikaye gerçek mi uydurma mı bilmiyorum. Ama ben gerçek olduğuna inandım, daha doğrusu inanmak istedim. Timsah kendi yavrusunu yermiş. Ama yerken de gözyaşı dökermiş. Belki gözyaşı gerçektir. Ama yavrusunu yedikten sonra, gözyaşı gerçek olsa kaç yazar. Babam belki komşunun çocuğuna gerçekten ağlıyordu. Ama bana yaptıklarının yanında bu ağlamanın zerre değeri yok.”

Dedem artık gülmüyordu. Babam onun üzüldüğünü görünce mutfağa gitti. Ben de kanalı değiştirdim. Haberleri açtım.

“Arakan’da Müslümanları katlediyorlar” diyordu haberde. Dramatik görüntüler vardı. Sonra Erdoğan göründü. Gözü yaşlı, Arakan’daki vahşeti kınıyordu.

Yine kanal değiştirdim. Başka bir haber programı vardı. Programda Taybet Ana’nın cesedinin öldürüldükten sonra 7 gün sokağın ortasından kaldırılamadığı anlatılıyordu.

H. Ortakçı

 
§