21 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/41

Sömürü, baskı ve zorbalığa karşı mücadeleye!
Evrimi içinde burjuva cumhuriyeti ve dinsel gericilik
Baskı ve zorbalık artarken…
ABD-AKP gerilimi farklı mecralarda sürüyor
2018 bütçesi: Emekçilere yıkımı dayatan savaş ekonomisi!
Özakça’ya tahliye, Gülmen’e tutukluluğa devam kararı
Sermayenin can simidi: Kiralık işçilik
TİS sürecinde satışa hazırlanılıyor
CSUN fabrikasında neler oluyor!
Şişecam’da direnişin muhasebesi
“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”
1917-2017… Yüzyılın kadınlara çağrısı
Dinci gericilik ve kadın
Gerici yasalara karşı mücadeleyi büyütelim!
Eğitimde yeni değişikliklerin amacı
YÖK’ten yapısal “reform”
Kapitalist sistemin krizi ve iki yol
Güney Kürdistan dersleri
Avrupa’da Ekim Devrimi seminerleri
Otuz beşinci yaş gününde, suskunlukla geçen yirmi bir yıl
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermayenin can simidi: Kiralık işçilik

 

Kapitalist üretim ilişkileri kendisinin bir sonucu olarak güvenlik, güvencesizlik ve geleceksizlik (3G) sorunlarını ortaya çıkarıyor. Bu nedenle, piyasa ekonomisine imanlı iktisatçıların kriz tamtamlarının çaldığı dönemlerde en çok işaret ettiği konular 3G alanlarında yapılacak olan düzenlemeler oluyor. Bir çok ülkede bunun kendisi “kemer sıkma politikaları” olarak emekçilerin gündemine sokuluyor. Doğal olarak bu alan iki sınıfın mücadele alanını da oluşturuyor.

Bugün ise rejim ve devlet krizini aynı anda yaşayan sermaye sınıfı ve AKP iktidarı bu alanda elini güçlendirmek için yeni bir saldırıya hazırlanıyor. Ortaçağ artığı kölelik düzenini modern bir kılıfa sokarak önümüze getirmek istiyorlar: İşçi simsarlığını, yani “kiralık işçilik”i.

Sermaye için dikensiz gül bahçesi

Özel istihdam büroları hiç de öyle AKP’nin buluşu değildir. Klasik iktisatçıların hevesle savundukları tam istihdam politikaları bir yük haline gelmeye başladıktan sonra çareyi Keynesyen formüllerde aramaya başladılar ve istihdam enflasyonunu eksik istihdamı dengeleyerek aşmak istediler. İstihdamın arttırılması, bir yanıyla istihdamın azaltılmasını içeren eksik istihdamın arttırılmasıyla birlikte ele alınmakta, bunun ücret, sosyal hak ve güvencelilik düzeyinin düşürülmesiyle, emekçilerin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağı iddia edilmektedir (1). Kapitalizmin vicdanı olarak görülen “sosyal politikalar” marifetiyle işçi sınıfın gündemi haline getirilen bu istihdam politikaları Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) istihdam tanımını değiştirmeye de götürmüştür. ILO istihdamı; “İktisadi gelişme ve kalkınmayı teşvik etmek, hayat seviyesini yükseltmek iş gücü ihtiyaçlarını karşılamak ve işsizlik ve eksik istihdam sorununu çözümlemek amacıyla, her üye tam ve verimli istihdama ve işin serbestçe seçilmesine matuf bir politikayı esas bir gaye olarak ele alacak ve uygulayacaktır” (2) diye tanımlamaktadır. Ancak gelinen yerde özel istihdam büroları aracılığıyla kısmi süreli çalışma biçimini benimsemiştir. (3)

Avrupa kapitalizminin uzun zaman önce icat ettiği bu formül AKP ile sermaye sınıfına yeniden hediye edilmiş olacak. Ancak bu durum salt kiralık işçilik ile sınırlı değil, bu topluca saldırının bir parçası olarak yürürlüğe sokulmak isteniyor. Bir saldırı paketi ile sınıf kinini ortaya çıkaran AKP, bu paket ile birlikte Özel İstihdam Bürolarını, kıdem tazminatının fona devredilmesini, bölgesel asgari ücret uygulamalarını ve ihtilaflı bir akıbeti olan taşeron sistemini pişirip emekçilerin önüne getirecektir. Kiralık işçilik uygulaması ile birlikte işçilerin bağımlılık ilişkileri de değişecek, iki patrona sahip olacaklar. Birisi maaşını ödeyen, sigortasını yatıran ve nerede ne kadar çalışacağını belirleyen özel istihdam bürosu, diğeri ise tamamen çalıştığı yerde teknolojik bağımlılık kurduğu patronu. Bu saldırı kuşkusuz işçi sınıfını örgütsüzleştirmeye, güvencesizleştirmeye ve geleceksizleştirmeye yönelik atılan adımların en büyüğüdür. İşçi çalıştığı alanda gördüğü çarpıklıklara müdahale etme olanağından mahrum bırakılmış olacak, işini yaptığı patronu tarafından beğenilmediği takdirde ise ÖİB’e tekrar gönderilebilecek. Kiralanan işçi bir ay da çalışabilir, bir yıl da çalışabilir, bu ÖİB’den isteği yapan patronun iş gücü ihtiyacına kalmış bir durum. Kiralık işçinin süresi ya da işi bittiğinde fabrikayla ve iş arkadaşları ile bağı kesilmiş oluyor. Çeşitli işlerde çalışabileceği gibi, tek bir iş üzerinden değil yapabileceği işler üzerinden listeleniyor ve farklı semtlerde farklı zamanlarda çalışmak durumunda kalabiliyor. Bağlı bulunduğu ÖİB bir işçiyi istemediğinde ya onu çıkartabilir ya da başka bir ÖİB’ye kiralayabilir. Yasal mevzuatlar sendikalaşmayı olanaklı kılarken bu koşullarda sendikal faaliyet yürütmek imkansız hale geliyor.

Kiralık işçilik esnek istihdam biçimlerinin en güvencesiz ve en belirsiz formudur. Bu yasa tasarısı meclise sunulurken bunun adını “güvenceli esneklik” olarak koymuşlardı. Sermaye için güven sağladığı açıktır. ÖİB işçisi bir iş koluna tanımlı olarak çalışamayacak, bahsedildiği gibi yapabileceği işler listesinden ona belirlenen iş kolunda çalışmak zorunda bırakılacaktır. Bu durum ise o işçinin hangi iş kolunda örgütleneceği gibi bir belirsizlik yaratacaktır. Sendikalı olacaktır ama hangi iş kolunda? Güvence konusunda tasarının müsebbipleri iş güvencesi yerine istihdam güvencesini yeğliyorlar. Bu hokkabazlık ile geniş tanımlı işsizlik oranlarında %2’lik bir düşüş öngörüyorlar.

Olağanlaştırılan sömürü

Meclis gündemine taşınan bu saldırı paketi kuşkusuz bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı. İş gücü piyasasında artan iş gücü maliyeti sermaye sınıfının uzun süredir canını sıkıyor. TİS görüşmelerinde hararetle bu durumu defalarca kez dillendirmişlerdi. Patronların bu ihtiyacını gören sermaye partisi onlara bu paketi hediye etmekte bir beis görmemektedir. Çünkü sermaye partisi temsil ettiği bu sınıfa binlerce kez bağlıdır. Güvencesizleştirilmiş, esnek çalışma koşulları ile geleceksizleştirilmiş bir işçi sınıfı, sermaye sınıfı için dikensiz bir gül bahçesidir. Bu tabloda bizi ilgilendiren bunların ne yapacağı değil, işçi sınıfının bu saldırıya nasıl cevap vereceğidir. Düğümü çözecek olan yer tam da burasıdır. “Burjuvazinin iktisadi egemenliği, siyasal ifadesini, işçi sınıfını ve emekçileri baskı ve denetim altında tutmanın aracı olan kapitalist devlette bulur. Çağdaş burjuva devleti, sermayenin ücretli emek üzerindeki tahakkümünün bekçisidir. Hangi biçimi alırsa alsın, burjuva devletin bu sınıfsal özü ve işlevi değişmez. Burjuvazinin iktisadi egemenliği, toplumun ideolojik ve kültürel hayatı üzerindeki egemenliğin de temelidir.” (4)

Sermaye devleti, işçi sınıfının üzerinde bir baskı, zor aygıtı olarak toplumsal yaşamın bir gerçeği olarak bu saldırıyı sürekli gündemde tutuyor. Bir taraftan suni gündemler ile emekçileri sersemletirken diğer taraftan sömürü koşullarının olağanlaştırılacağı zemin arayışını sürdürüyor. Sömürü mekanizmalarını oluşturan sermaye devleti bu sömürüyü opak bir hale getirmek için var gücünü kullanacaktır ve kullanıyor. Kıdem tazminatlarının fona devredilmesi tartışılırken hatırlanacağı üzere “kıdem tazminatı helal değildir” diye vaaz edilmişti. Telekom işçilerinin grevinde grevin “günah” olduğunu vaaz etmişlerdi. Bunların bizim açımızdan tek bir arka planı var, aynı ideolojik algıdan besleniyorlar ve hepsi de mesele sömürü olduğunda bu sömürücüler panteonunda birer birer yerini alıyorlar. Yoksulluğu, geleceksizliği, işsizliği yaşamın içerisinde ruhanileştirerek toplumsal bir dinamizmin önünü almak ve kriz düzenini yönetmenin maddi zeminini yaratarak emekçileri sefalet koşullarında boğmak niyetindeler.

İşçiler için yoksulluk, güvencesizlik ve sömürü koşulları sürekli hale gelirken sömürücü takımı ise cehennem içinde cennet vaaz eden kilise korolarına dönüşmektedir. Bundan sonrası ise bu koroyu dinleyip bataklığı gülistan diye sunanlara karşı baş eğmek mi olacak, yoksa fiili meşru mücadele yolunu tutarak son sözü tarihte direnenlerin söyleyeceğini burjuvaziye yeniden hatırlatmak mı olacaktır? Sermaye sınıfının yaşamış olduğu krizler huzursuzluğu da toplumsal bir düzleme taşıyor. Bu öfkenin sınıf içerisinde yeniden üretildiği moment bu tanımlanan sorunun çözümünü bize şimdiden fısıldıyor.

(1) Radice, H. (2007) Neoliberal Küreselleşme: İmparatorlukların Olmadığı Bir Emperyalizm mi? Hazırlayanlar: Alfredo S.F., Deborah J., Neoliberalizm Muhalif Bir Seçki, İstanbul, Yordam Kitap, s.165

(2)http://www.ilo.org/ankara/conventions-ratified-by-turkey/WCMS_377278/lang--tr/index.htm,Madde,1/1

(3) Bkz., ILO, 181 sayılı Özel istihdam büroları sözleşmesi

(4) TKİP Program, I. Bölüm, Kapitalizm, m.7

N. Sinan


 
§