21 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/41

Sömürü, baskı ve zorbalığa karşı mücadeleye!
Evrimi içinde burjuva cumhuriyeti ve dinsel gericilik
Baskı ve zorbalık artarken…
ABD-AKP gerilimi farklı mecralarda sürüyor
2018 bütçesi: Emekçilere yıkımı dayatan savaş ekonomisi!
Özakça’ya tahliye, Gülmen’e tutukluluğa devam kararı
Sermayenin can simidi: Kiralık işçilik
TİS sürecinde satışa hazırlanılıyor
CSUN fabrikasında neler oluyor!
Şişecam’da direnişin muhasebesi
“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”
1917-2017… Yüzyılın kadınlara çağrısı
Dinci gericilik ve kadın
Gerici yasalara karşı mücadeleyi büyütelim!
Eğitimde yeni değişikliklerin amacı
YÖK’ten yapısal “reform”
Kapitalist sistemin krizi ve iki yol
Güney Kürdistan dersleri
Avrupa’da Ekim Devrimi seminerleri
Otuz beşinci yaş gününde, suskunlukla geçen yirmi bir yıl
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gerici yasalara karşı mücadeleyi büyütelim!

 

Son günlerde sokakta ve medyada başa güreşen nur topu gibi bir gündemimiz daha oldu. Adı da müftülük nikahı. Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda değişiklik hedefleyen tasarı geçtiğimiz günlerde meclisten geçti. Yapılan değişikliğe göre İçişleri Bakanlığı, evlendirme memurluğu yetki ve görevi verebileceği kurumlar arasına il ve ilçe müftülüklerini, imam ve müezzinleri de ekledi.

Bu olayda da görüldüğü üzere dinci-gerici sermaye hükümeti yapay gündem yaratmakta ve bunu topluma dayatmakta tüm maharetini sergiliyor. Çünkü işçi ve emekçilerin kendi gerçek sorunlarını görmemeleri ve tartışmamaları egemenlerin kolay yönetme yöntemlerinin başında geliyor. Ülkemizde yoksulluk, işsizlik, kadın cinayetleri, savaş, bağımlılık vb. sorunlar had safhada iken işçi ve emekçilerin müftülük ve imam nikahı, pembe otobüs gibi konuları konuşmak durumunda kalmaları bunun son örneği oldu.

Müftü ve imamlara nikah yetkisi veren söz konusu yasa toplumun birçok farklı kesimi tarafından laiklik ilkesini ihlal ettiği, toplumu daha da kutuplaştıracağı, çocuk gelinlerin sayısını arttıracağı ve çok eşliliğe hizmet edeceği haklı gerekçeleriyle tepkiyle karşılandı. Tüm bu tartışmalar evlilik kurumunun geçmişini ve bugününü düşünmemize neden oluyor. Düşünmekle yetinmeyip biraz araştırdığımızda bir kadınla bir erkeğin evlilik birliği kurmasını sağlayan yasal işlemin, yani nikahın günümüzdeki insan türünün ortaya çıkışından alırsak ilk 200 bin yıllık dönemde olmadığını görürüz. Nedenlerine baktığımızda ise en başta şu gerçeklerle karşılaşırız:

Bu dönemde özel mülkiyet yoktur, toplum henüz sınıflara bölünmemiştir.

Tüm kadınlar ve erkekler birlikte çalışıp birlikte tüketmektedirler.

Çocuklara, yaşlılara ve hastalara tüm topluluğun bakmakla yükümlü olduğu, yani kolektif yaşamın tüm topluluk üyelerini koruduğu bir toplumsal örgütlenme vardır.

Bütün bu nedenlerden kaynaklı olarak, bu toplumlarda insanlar kendilerini güvenceye alacak yasalara ihtiyaç duymuyorlardı.

Daha sonra özel mülkiyetin gelişmesiyle beraber zaman içinde kadın kamusal alandan ve üretimden dışlandı. Etkinlik alanı, erkeğin malını-mülkünü bırakacağı yasal varisler doğurup onlara bakmakla ve ev işleriyle sınırlandırıldı. Yasal evlilikleri ilk başlarda sınıflı toplumlarda sadece varlıklı insanlar yapıyordu. O zamanlar yoksullar ve köleler yasal evlilikler yapamıyordu. Yasal evliliklerin yaygın ve zorunlu hale gelmesi sınıflı toplumlarda kapitalist sistem döneminde olmuştur. Çünkü artık aile bireylerinin bakımı ve sorumluluğu ailede çalışan erkeğin veya kadının omuzlarına yüklenmiştir. Nikah da bu sorumluluğu yasal olarak aile reisinin üstüne yıkmak için zorunlu ve gerekli olmuştur.

Güncel tartışma konusu müftülük nikahına gelecek olursak; görevi İslam dininin esas ve usullerini uygulamak olan din görevlilerinin kıydığı nikahın yasal kabul edilmesi, bugünkü müftülük yasasının yarın şeriat yasasına dönüşmesinin ön adımı sayılabilir. Bilindiği üzere şer-i kurallara göre bir erkek birden fazla kadınla evlenebilir. Bu dönemde bu tarz evliliklerin kadınları ve çocukları nasıl her açıdan mağdur ettiğinin örnekleri fazlasıyla mevcuttur. Ayrıca mevcut haliyle Nüfus Hizmetleri Yasası bile Ortaçağ artığı müftülük yasasından her haliyle daha laik ve ilericidir. Toplumdaki Sünni anlayış dışında tüm geri kalan inanışları ve mezhepleri yok sayan mezhepçi AKP hükümetinin müftülük yasasını “dini özgürlükleri genişletiyoruz” diye reklam etmesi ise toplumun zekasıyla dalga geçmekten başka bir şey değildir.

Özelikle kırsal kesimde bedensel, psikolojik ve zihinsel gelişimini tamamlamadan evlendirilen çocuk gelinlerin nikahını kıymakla ünlenmiş imamlar bu yasayla daha da özgüvenli hareket edeceklerdir şüphesiz.

Müftülere nikah yetkisi veren bu yasa her yönüyle giderek artan gericiliğin yeni bir adımı olmuştur. İşçi ve emekçi kadınların hak ve özgürlüklerini geriye götüren bu gerici yasalara karşı mücadeleyi büyütmek gerekmektedir.

A. Güney

 

 

 

 

Kadın düşmanı iktidar boşanma hakkını da ortadan kaldırıyor

 

Dinci-gerici AKP iktidarı toplumu bir bütün olarak gericileştirirken kadını temel haklarından mahrum etme çabalarını sürdürüyor. Müftülere resmi nikâh kıyma yetkisini bir gecede veren AKP, boşanmayı zorlaştıracak yöntemler üzerinde çalışmaya devam ediyor.

Boşanma sonrasında kadının eski eşten almaya hakkı olduğu tazminata dair tartışmalarla kadını evliliğe “köle” yapmaya çalışan AKP hükümeti bir başka hamleyi gündeme getirdi. Boşanma hakkı mahkeme salonlarından arabulucu görüşmelerine indirgenecek.

Bu sosyal, Türkiye’nin geleneklerinde olan bir hadisenin hukuki hale getirilmesidir. Kanunların ruhu sosyal hayatın ruhuyla uyum sağlamalıdır” ifadeleri ile müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi veren yasayı savunan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, mahkemeye gerek kalmaksızın “aile arabuluculuğu” kurumuna giderek uzlaştırmacı veya hakem yoluyla yapılması üzerinde çalıştıklarını açıkladı.

Boşanma hakkını gasp etme çabalarını “Mahkemelerde aile mahremiyeti ortadan kalkıyor” çarpıtmasıyla gizlemeye çalışan Gül şunları söyledi: “Adliyelerde herkesin önünde, özellikle aile mahremiyetini de ortadan kaldıracak şekilde mahkemelere gitmek yerine, boşanma konusunda bir dava açmadan aile arabuluculuk kurumuna giderek bu konuda mümkünse uzlaşmayı ya da sürdürülemez bir haldeyse, boşanacaklarsa da mahkemeye gitmeden kendilerinin bir uzman marifetiyle, arabulucu ya da hakem marifetiyle mahkeme psikolojisini görmeden bir aile arabuluculuğu üzerinde de çalışıyoruz.”

 
§