1 Haziran 2018
Sayı: KB 2018/22

İşçi ve emekçiler seçim vaatlerine kanmamalı!
Rejim krizinde yeni evre
Her şey sermayenin refahı için!
Sarayda “sol cumhurbaşkanı”!
Flormar direnişine omuz verelim!
İşçi sınıfı mücadeleyi sürdürüyor
Sınıf mücadelesi ve sendikalar üzerine değinmeler - II
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
CHP’nin demagojik yalanları
Kocaeli’den seçim izlenimleri
Yeni Haziranlar mayalanırken…
Kaybettiklerimizin hesabını mahkemelerde değil sokaklarda soralım!
Gençlik sahte vaatlere prim vermemelidir
Paris’te mücadele dalgası: Kitlesel eylemler sürüyor
Sosyalizmin görkemli çiçeklenişinin toprağındaki kökler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gençlik sahte vaatlere prim vermemelidir

 

Düzen partileri, seçim hazırlıkları kapsamında toplumun tüm kesimine yönelik sahte vaatler saçmaya devam ediyor. Bunu o kadar abartılı yapıyorlar ki, bir düzen partisinin açığını diğer düzen partisi seçim malzemesi olarak kullanabiliyor.

Gençliği hedef alan seçim vaatleri ise adeta havada uçuşuyor. Zira, düzen partileri toplumun genç kesimlerini tutmanın, sistemin geleceği açısından ne denli önemli olduğunu biliyor.

AKP’nin seçim vaatleri

AKP, 2001 yılında bizzat emperyalist-kapitalist sistemin bir projesi olarak kurulduğunda “gençlerin partisi” olarak ambalajlanmıştı. Gençliği “demokrasi”, “adalet”, “özgürlük”, “gelecek” gibi söylemler üzerinden kendisine yedeklemeyi esas almıştı. Aradan geçen 16 yıl içerisinde sermayeye ve emperyalizme hizmette kusur etmeyen AKP, zenginleri daha zengin, emekçileri ise sefalet koşullarına mahkum hale getirdi. Gençler açısından bu 16 yıl sorunların katmerlenerek arttığı bir süreç olarak yaşandı. Zira, işsizliğin, açlığın, geleceksizliğin, uyuşturucu kullanımının, şiddetin, cinnetin, intiharın, iş cinayetleri ve kazalarının hedefinde en fazla gençler yer aldı.

Tüm bunlar gün gibi ortada dururken, dinci-faşist AKP iktidarı geçtiğimiz günlerde bir seçim beyannamesi yayınladı. Beyannamede gençliğe dönük vaatler alt alta sıralanıyor. Vaatlere daha yakından bakıldığında ise esas kaygının dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek ve sermayenin ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücünü yaratmak olduğu rahatlıkla görülebiliyor.

Beyannamede “Nitelikli Eğitim ve Öğretim” adı altında vaatler sıralanırken, 16 yılda eğitime ayrılan bütçenin 14 kat arttırıldığı söyleniyor. Sayısal veriler bize eğitime ayrılan bütçenin arttığını gösterebilir. Fakat burada önemli olan eğitime toplam bütçe içinde ne kadar pay ayrıldığıdır. Zira, devlet bütçesinin önemli bir bölümü savaşa, silahlanmaya ve bürokrasisinin lüksüne ayrılırken eğitim giderlerinin büyük bir kısımı emekçilerin ve gençlerin sırtına yükleniyor. Eğitim sürecinin her adımı paralı hale getirilerek piyasalaştırılıyor. Özel okullar, kolejler giderek temel eğitim kurumları haline geliyor vb... Örneğin eğitimde 4+4+4 dayatması ile belirgin artış gösteren özel okulların resmi okullara oranı 2016/17 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle yüzde 20’ye dayanmıştır. Sadece son beş yıl içinde gerçekleşen bu veriler bile MEB’in devlet okullarını kendi kaderine terk edip, özel okulları kamu kaynakları ile desteklediğinin en somut göstergesidir. 4+4+4 uygulanmasından önce 25 bin 172 okul öncesi eğitim kurumu ve bu kurumlarda eğitim gören 1 milyon 59 bin öğrenci varken, uygulama sonrası okul sayısı 23 bin 556’ya öğrenci sayısı ise 953 bin 209’a düşmüştür.

“Eğitimde kalite seferberliği”nden bahseden AKP iktidarı 16 yıl boyunca eğitimi yapboz tahtasına çevirmiştir. Bugün ise “Müfredat, çağın gerekliliklerini yansıtacak şekilde güncellenecek”, “eğitim öğrenci odaklı olacak”, “öğretmen ve eğitim fakülteleri nitelikli hale gelecek” gibi vaatlerle gençliği kandırmaya çalışmaktadır. AKP iktidarının toplumun ihtiyacından çok ticari ve siyasal kaygılarla ‘bakkal dükkanı’ açar gibi her ile bir üniversite açması sonucu pek çok bölümde üniversite kontenjanları büyük ölçüde boş kalmıştır. OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2017 Raporu verilerine göre 25-64 yaş arası yükseköğretim mezunu bireylerin dörtte biri Türkiye’de işsiz kalmıştır. İstihdam oranları lise derecesinin altındaki derecelere sahip olanlarda %51, lise ve ortaöğretim sonrası yükseköğretim olmayan derecelerde %62 ve yükseköğretim derecesine sahip olanlar için %75’tir. Türkiye’de her dört üniversite mezunundan birinin işsiz olması, kadınlarda bu oranın daha da yüksek olması dikkat çekicidir. Üniversite mezunlarının işsizliği karşısında AKP iktidarının vaadi ise İŞKUR Üniversite İrtibat Noktaları’nı yaygınlaştırmak. AKP iktidarının seçim vaatlerinin sahteliği ortadadır. Üniversite mezunları diplomalı işsizler ordusunun bir neferi olarak yaşama devam etmektedirler. Geçtiğimiz ay öğretmenlik mezunu Merve Çavdar iş bulamadığı için intihar etti, İŞKUR Üniversite İrtibat Noktası bulamadığı için değil.

Üniversitelere yapılan müdahalenin arttırılacağını ifade eden seçim beyannamesinde “Üniversite yönetiminin özerklik ve hesap verebilirlik temelinde yeniden örgütlenmesini sağlayan reformcu anlayışla yeni Yükseköğretim Çerçeve Yasası hazırlanacak” deniyor. İlerici birikimin tasfiyesi anlamına gelen birçok değişiklik AKP iktidarı döneminde hayata geçirildi. Üniversitelerde ilerici akademisyenler atıldı. Siyasi kavgaları gereği üniversiteler kapandı. Yükseköğretim Çerçeve Yasası da üniversiteleri AKP’nin istediği biçime getirme yasası olarak karşımızda durmaktadır.

Sermayenin ihtiyaç duyduğu ucuz, nitelikli ve genç iş gücüne yanıt vermek için mesleki eğitim alanına dönük hamleler yine AKP döneminde hızla atılmaya başlandı. Çocuk ve genç emeğinin yoğun bir şekilde sömürüsü anlamına gelen uygulamalar bu dönemde hız kazandı. AKP’nin seçim beyannamesinde ise mesleki eğitimle ilgili olarak şunlar ifade edildi:

Organize sanayi bölgesinde meslek lisesi kurulmasına yönelik başlatılan uygulama yaygınlaştırılacak. Mesleki ve teknik eğitim okul yönetim modeli geliştirilecek, yerel yönetimlerin ve sektör temsilcilerinin katılımı sağlanacak. Mesleki ve teknik eğitimde lise ve yüksekokul programlarının beraber uygulandığı okullar hayata geçirilecek. Uygulamalı eğitimler yaygınlaştırılarak, okul ve iş dünyası arasındaki iş birliği güçlendirilecek. Özellikle mesleki eğitimde özel sektörün rolü güçlendirilecek, odalar ve borsalara daha fazla sorumluluk verilecek.”

AKP’nin seçim beyannamesinde kadına yönelik şiddet ve çocuk işçilik üzerinden “farkındalık yaratmak” ve “mücadele birimleri kurmak” ifadeleri yer alıyor. Kadına yönelik şiddet son dönemin en fazla ayyuka çıkan sorunlarından biridir. Toplumsal anlamda artan gericiliğin bunda payı çok yüksektir. Yaşamın her alanında kadına ve çocuğa yönelik psikolojik-fiziksel şiddet tırmanmaktadır. Çocuk işçilik ve kadına yönelik şiddeti tırmandıranlar, dahası çıkardıkları yasalarla çocuğa ve kadına yönelik şiddeti, tecavüzü meşrulaştırmaya çalışanlar bu sorunlara karşı çözüm üretemezler.

Seçilme yaşının 18’e indirilmesi üzerinden prim yapmaya çalışan gerici iktidar, yaşam alanlarında hiçbir söz, yetki, karar hakkı olmayan gençliği kandırmaya çalışmaktadır. AKP iktidarı döneminde ilerici akademisyenlerin neredeyse tümü üniversitelerden ihraç edildi. Farklı düşünen, muhalefet eden ya da kurulu düzene karşı mücadele eden öğrenciler soruşturma-ceza terörü ile okullardan uzaklaştırıldı. Tayyip Erdoğan daha geçtiğimiz günlerde “Üniversitemi bölme” diyen öğrencileri susturmak için türlü manipülasyonlara başvurdu. Hiçbir üniversite bileşenine sormadan üniversiteleri böldü. Tüm bunlar yaşanırken seçilme yaşı 18’e indirildiğinde gençlik söz hakkına sahip mi olmuş oluyor? “Katliamın, işgalin lokumu olmaz” diyen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini hedef alarak “Komünist öğrencilerin okuma hakkı yok” diyenler eğitimde fırsat eşitliğinden dem vuramazlar.

Gerçekler ortadadır! AKP gericiliği bir kez daha sahte vaatlerle gençliği kendisine yedeklemeye çalışmaktadır. Gençlik özgürlüklerini gasp eden, gününü ve geleceğini karartan dinci-faşist iktidarın yalanlarına artık prim vermemelidir. Yüzünü seçim oyununun sahte vaatlerine değil özgürlüğü ve geleceği için mücadeleye dönmelidir.

G. Umut


 
§