11 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/02

Açmazları derinleşen Erdoğan AKP’si savaş çığırtkanlığını tırmandırıyor
Kriz, Kürt emekçiler ve temel sınıflar gerçeği
Kapitalizm savaş demektir!
Zam yağmuruna karşı direniş saflarına!
Poşete sığmayan tepki
“Etkili ve hızlı iletişim iktidar sahiplerini endişelendiriyor”
CHP’nin işçi düşmanlığı
İZBAN grevi, grev yasağı ve sınıfsal bakış üzerine...
Fiili-meşru mücadele dışında yol yok!
İşçi ve emekçiler direniyor
“Devrim buradadır, gerçekleşmelidir!”- Karl Liebknecht
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht kavgamızda yaşıyorlar…
Trump ve işbirlikçileri
Fransa’da Sarı Yelekliler’in 8. hafta kararlılığı
Doğu Avrupa’da ırkçı-şoven rejimlerin açmazları derinleşiyor
Hindistan’da milyonlarca işçi 2 günlük genel greve gitti
Ticarethaneye çevrilen okullarda artan şiddet
ASELSAN’a sunulan geleceğimizdir!
Tutsaklarla beraber tutsak yakınları da cezalandırılıyor
Kârlı iş
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Trump ve işbirlikçileri

 

ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki işbirlikçileri, Suriye’ye karşı savaşı mutabakat içinde yürüttüler. Stratejik hedeflerine ulaşamadılar ama bu ülkenin yarısının yakılıp yıkılmasını sağladılar. Yüzbinlerin katledilmesi ve milyonların yerinden yurdundan edilmesinde belirleyici bir rol oynadılar. Suriye halkları şahsında insanlığa karşı ağır suçlar işlediler.

Başarısızlığa uğrayınca işbirlikçiler arasında çatlaklar oluştu. Katar-AKP rejimi bir cephede birleşirken, Suudi Arabistan’la diğer Körfez şeyhleri başka bir cephe oluşturdu. Siyonist İsrail ise, Suudi cephesine yakın durmakla birlikte, AKP-Katar cephesiyle de işbirliğine devam ediyor. Gericiliğin Ortadoğu’daki bu kaleleri için halen tek kıble var: Washington!

***

İşgalci ABD ordusunun Suriye topraklarında bulunması hepsini memnun ediyordu. Zira böylece kendilerini güvende hissediyorlardı. Ankara’daki işbirlikçilerin sorunu ise, ABD askerlerinin Suriye topraklarında bulunmaları değil, PYD ile işbirliği yapmalarıdır. Bu ayrıntı dışta tutulursa, işbirlikçi rejimlerin tümü ABD askerlerinin Suriye topraklarında kalmasını istiyor.

Bölgenin önde gelen işbirlikçilerinin bu temennisine rağmen Trump, askerlerini Suriye’den çekeceğini ilan etti ve çekilme işlemlerinin maksimum 100 gün içinde tamamlanacağını belirtti. Trump’ı bu kararı almaya iten birçok faktör var. Özellikle iç politikadaki sıkışıklık, Ankara’daki işbirlikçilerle yaşadığı bazı gerilimler, Suriye’yi bir gün terk etmek zorunda kalacaklarının farkında olması vb… Tüm bunlar, gelinen aşamada işgalci Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesini gerekli kılıyor.

***

Trump cephesinde durum bu olsa da aldığı karar hem içeride hem işbirlikçiler nezdinde tepkiyle karşılandı. ABD egemen güçleri arasındaki çatlağı derinleştiren bu karar, siyonist İsrail’le Körfez şeyhlerini diken üstünde bıraktı. Koro halinde “Bizi yalnız bırakma!” diye yakaran işbirlikçi rejimler, “İran tehlikesi”nin büyümesinden duydukları endişeyi dile getirerek, efendilerinin Suriye’de kalmasını istediler.

AKP-saray rejiminin tutumu da biçimsel olarak farklı olmakla birlikte, özünde aynıydı. ABD askerlerinin çekilmeye başlaması PYD ile Suriye yönetimi arasında anlaşmanın yolunu açınca, diken üstünde kaldılar. ABD’den Rojava’da kurduğu askeri üsleri talep eden Ankara’daki işbirlikçiler, PYD/YPG güçlerine verilen silahların kendilerine aktarılmasını istediler. Bu emellerine ulaşmalarının zor olduğu anlaşılınca, “Fırat’ın doğusu PYD’nin desteğini alan Suriye ordusunun denetimine gireceğine ABD ordusu çekilmesin” noktasına geldiler.

Bu işbirlikçiler, efendilerine sadık olsalar da çıkarları gereği Rusya’ya yaklaşabileceklerini ima etmeye başladılar. Burada amaç ABD’den uzaklaşmak değil, “Bizi yalnız bırakırsan Rusya’ya yaklaşmak zorunda kalırız” mesajı vermektir.

***

Washington’daki efendi, uşaklarının yakarışlarını dikkate alarak, onları teskin etmeye başladı. ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, ABD’nin Suriye ve IŞİD’le Mücadele Küresel Koalisyonu Temsilcisi James Jeffrey ile Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, İsrail ziyaretinin ardından Türkiye’ye geldiler. Yine bu bağlamda ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 8-15 Ocak tarihleri arasında Ürdün, Mısır, Bahreyn, BAE, Katar, Suudi Arabistan, Umman ve Kuveyt’i kapsayan ziyaret turuna başladı.

ABD Ortadoğu’yu terk mi ediyor?” sorusunun tartışılmaya başlandığı günlerde gerçekleşen bu yoğun trafik, dünya jandarmasının bölgedeki işbirlikçilerini teskin etmeye çalıştığına işaret ediyor. İşbirlikçilerine, “Ortadoğu’da havlu atmadım” mesajını vermeye çalışan Trump yönetimi, bu bağlamda işgalci güçlerini Suriye’den çekme işlemini zamana yayama taktiğine başvuracaktır. Ancak içeride yaşadığı sıkışma göz önüne alındığında, Suriye’de kalmasının zor olduğu da anlaşılıyor.

ABD emperyalizmi elbette Ortadoğu’yu kolay bir şekilde terk etmeyecek. Halen bölge halklarının başına bela açabilecek imkanlara sahiptir. Azılı işbirlikçilerinin yakarmalarına rağmen, artık bölgede eskisi kadar etkili bir rol oynaması olası görünmüyor. Dünya jandarmasının zayıflaması, işbirlikçilerini tedirgin etse de bölge halkları için bir şanstır. Ancak bu, kendiliğinden somut kazanımlara dönüşmeyecektir. Değişen güç dengelerinin halkların lehine somut sonuçlar yaratabilmesi için halen savaş alanı olan Ortadoğu’da ilerici ve devrimci güçlerle ezilen halkların birleşik mücadele ve direnişi geliştirmeleri şarttır.

 

 

 

 

Yüzyılın anlaşması” ertelendi

 

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın İsrail ziyaretinde açıklama yapan ABD’nin İsrail Büyükelçisi Friedman, “Yüzyılın anlaşması” diye duyurdukları planın “birkaç ay erteleneceğini” belirtti.

Friedman, ABD Başkanı Donald Trump’ın Şubat ayında açıklayacağı öne sürülen planın İsrail’de gerçekleşecek seçimler nedeniyle ertelendiğini ifade ederken, Filistin yönetiminin planı reddetmesinin de bunda etkili olduğunu sözlerine ekledi.

ABD’nin, büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, Birleşmiş Milletler bünyesindeki Filistin’e “yardım kuruluşları”na mali desteğini kesmesi adımlarının yanı sıra siyonist rejimin Filistin halkını hedef alan saldırılarını tırmandırması Filistin yönetimi tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Söz konusu anlaşmanın ve ABD’nin “arabuluculuğu”nun kabul edilemeyeceği açıklanmıştı.