11 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/02

Açmazları derinleşen Erdoğan AKP’si savaş çığırtkanlığını tırmandırıyor
Kriz, Kürt emekçiler ve temel sınıflar gerçeği
Kapitalizm savaş demektir!
Zam yağmuruna karşı direniş saflarına!
Poşete sığmayan tepki
“Etkili ve hızlı iletişim iktidar sahiplerini endişelendiriyor”
CHP’nin işçi düşmanlığı
İZBAN grevi, grev yasağı ve sınıfsal bakış üzerine...
Fiili-meşru mücadele dışında yol yok!
İşçi ve emekçiler direniyor
“Devrim buradadır, gerçekleşmelidir!”- Karl Liebknecht
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht kavgamızda yaşıyorlar…
Trump ve işbirlikçileri
Fransa’da Sarı Yelekliler’in 8. hafta kararlılığı
Doğu Avrupa’da ırkçı-şoven rejimlerin açmazları derinleşiyor
Hindistan’da milyonlarca işçi 2 günlük genel greve gitti
Ticarethaneye çevrilen okullarda artan şiddet
ASELSAN’a sunulan geleceğimizdir!
Tutsaklarla beraber tutsak yakınları da cezalandırılıyor
Kârlı iş
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kârlı iş

 

Liseyi bitireli neredeyse yedi yıl olmuştu. Ufak tefek işler dışında bir iş yaptığım söylenemez. Orada burada takılma eyleminde bulundum. Rahmetli babamın sözünü dinleyip bir üniversite okusaydım durum çok farklı olurdu belki de. Ortalıkta iş yok, cepte para yok. Bütün gün kahvede kukumav kuşu gibi oturuyorum. Annem de bu halimden bıktı iyice. Her gün söyleniyor. Kafayı yoruyorum ne yapabilirim diye, ancak aklıma hiçbir şey gelmiyor. Zaten iş yok. Hoş, olsa da bu kadar insan açıktayken benim gibi birisine iş mi verirler?

Yine bir gün kahvede aynı vaziyette otururken alt mahalleden arkadaşım Osman’ı gördüm. Uzun zamandır görmüyordum. Osman da benim gibi lise mezunu, haytanın biri. Ancak benden farklı olarak girişken bir yapıya sahiptir. Arada bir ortadan kaybolur, sonra mahalleye güzel araba ve bol miktarda parayla döner. Görünce biraz sevindim. İşsizlik mevzusunu ona açarsam bana yardımı olabilir diye düşündüm. Vardım oturduğu masaya.

- Merhaba Osman.

- Ooo Hilmi. Buyur gel, gel otur, bir çayımı iç.

- Eyvallah. Nerelerdeydin? Ne yaptın?

- Aynı be Hilmi. Biliyorsun. Gidiyorum, geziyorum, para topluyorum, geliyorum. Bu sefer güneydeydim. Sen neler yapıyorsun? Bir iş tuttun mu?

Beklediğim soru gelmişti. Ancak nasıl söylenir ki böyle bir şey. Utanıyorum da böyle şeyleri konuşmaya ama el mahkûm söyleyeceğiz.

- İşsizim ben hâlâ Osman. Aslında seninle bunu konuşmak istiyordum. Senin bu yaptığın işlere beni de götürsen de beraber çalışsak. Ne iş yaptığını bilmiyorum ama ne iş olsa yaparım fark etmez.

Osman sinsi sinsi güldü. Kafasını kaşıdı. İki çay daha söyledi. İçimden sövüyorum. Sonunda konuşmaya başladı.

- Biz çok farklı işler yapıyoruz Hilmi. Her an değişiyor işlerimiz. Bundan sonra yapacağımız iş de farklı olacak. Köylere gidip, köylülere duygu seli yaşatacağız.

- O nasıl bir şey? Ben yapabilir miyim ki?

- Bir gelirsin bakarsın. Ama kolay iş. Para da çok bu işte. Kârlı iş senin anlayacağın. On gün sonra yola çıkacağız. Üç arkadaş daha olacak.

Osman’ın dediğini kabul ettim. Belki yapabileceğim iştir. Yapamayacağım ne olabilir ki? Duygu seli dedi. Ben çok duygusalımdır, kesin yaparım bu işi, diye kafamdan geçirdim. Eve geldim, anneme anlattım Osman’la konuştuklarımızı. Annem her ne kadar bir şey anlamadıysa da çalışacağım için sevindi. On gün boyunca heyecandan yerimde duramadım. Hem iş bulduğum için seviniyordum hem yapacağım işi merak ediyordum.

On gün geçtikten sonra Osman beni evden aldı. Arabada, Osman’ın dediği gibi, üç kişi daha vardı. Osman beni onlarla tanıştırdıktan sonra işi anlatmaya başladı.

- Dediğim gibi köy köy gezeceğiz. Köylünün yaşayış tarzına göre ben konuşma yapacağım, siz destekleyici şeyler söyleyeceksiniz. Biraz da onlardanmışsınız gibi davranacaksınız. Bak mesela şimdi gideceğimiz köy Hacılar Köyü. Çok dindar bir köydür. Orada anlatacaklarımı iyi dinle, beni iyi izle. Anladın değil mi?

Osman işi açık açık anlatmıştı ama kafam pek basmadı. Yine de anladım dedim. Bu iş nasıl bir iştir? Bu işten nasıl para kazanılır, diye düşünüp duruyorum. Ben bunları düşünüp dururken biz Hacılar Köyü’ne geldik. Öğlen vakti olduğundan kahve doluydu. Önden biz dördümüz girdik. Bir masaya oturduk. On dakika ya geçti ya geçmedi Osman girdi içeri. Bir heybetle girdi ki ben bile etkilendim.

- Selamün aleyküm hacı ağabeyler. Allah’ın bereketi üzerinize olsun.

Kahvedekiler hep bir ağızdan “Amiiin” dediler. Besbelli Osman’ın söylemi hoşlarına gitti. Osman oturmadı, ayakta konuşmaya devam etti.

- Benim bir maruzatım var. Allah rızası için beni dinleyecek olan bir mümin var mıdır?

Allah Allah! Osman neler diyor böyle. Ne kelimeler ne cümleler… Helal olsun. Yalnız bu iş nereye varacak çözemiyorum. Adamlar Osman’a bir sandalye verdi. Etrafına sıralandılar. Osman başladı konuşmaya.

- Din kardeşlerim! Ben şehirden gelen bir kardeşinizim. Orada gördüklerim pek iyi şeyler değil. Dinimiz adına ne kötü şeyler gördüm ne kötü şeyler.

Benim yanımdakilerden birisi onaylayıcı bir şey söyledi. Osman aldı gazı, yok dinimiz elden gidiyor, yok dinimizi yanlış tanıtıyorlar, bunlar kafirlerin işi diye diye yarım saat nutuk çekti. Arada ilahiler okudu. Kahvedekilerin gözleri yaşlı. Ulan bizim Osman ne ara böyle dindar oldu. Yalancının, içkicinin tekiydi bu. Derken Osman bir kaside patlattı. Ardından,

- Ben sizin yardımlarınızla, tabi önce yüce Allah’ın yardımıyla, dinimizi insanlara güzel güzel anlatacağım. Allah yapacağınız yardımlardan şimdiden razı olsun.

Osman konuşmayı bitirdi. Baktım adamlar avuç avuç para veriyorlar Osman’a. Osman dua ede ede kahveden çıktı. Ardından biz çıktık. Osman’ın yanına gittim direk.

- Yav Osman, sen ne ara bu kadar dindar oldun?

- Ben profesyonelim Hilmi. Sen aldırma, kazandığımız paralara bak. Kârlı işmiş değil mi?

Hakikaten kârlı işti. Şaşkın şaşkın arabaya bindim. Diğer köye doğru yola çıktık. Osman şimdi de bu köyü anlatmaya başladı. Az çok yapacağım şeyi anlamıştım.

- Şimdi gideceğimiz köy Ayyıldız Köyü. Burası da milli duyguları yoğun olan bir köydür. Burada taktiğimiz farklı olacak.

Köye geldik. Yine önden dördümüz kahveye girdik, Osman arkamızdan geldi. Yine heybetli tavrıyla bir selam çaktı.

- Selamün aleyküm ağalar. Vatanımız sağ ola inşallah.

Diğer kahvedekiler gibi bunlar da hep bir ağızdan cevap verdi. Osman oturmadan devam etti konuşmaya.

- Benim bir maruzatım var ağalar. Beni dinleyecek bir Türk evladı, bir vatansever var mıdır?

Bir önceki kahvede olduğu gibi Osman’a bir sandalye verdiler, etrafında toplandılar. Osman başladı konuşmaya.

- Kardeşlerim, vatanımızın durumu vahim. Atalarımızın kanıyla kazandığı bu topraklar tehlikede. Benim iki abim şehit oldu. Bu cennet vatana feda olsun, lafı bile edilmez de vatan böyle kötü halde olunca içim parça parça oluyor.

Yine yanımdakilerden birisi destek verici konuştu. Osman gazı aldı tabi. Yarım saat vatan edebiyatı yaptı. Aman ya rabbi! Ne konuşma ne konuşma. Bizim lise mezunu Osman’a bak. Üniversite hocası böyle konuşamaz. Arada bir kahramanlık türküsü okudu. Kahvedekileri ağlattı. Yalnız kafama bir şey takılmıştı. Osman bir iki konuşma daha yaptı, sonra yine yardım isteyerek konuşmayı bitirdi.

- Bu vatanı bizler gibi soyu, sopu, cibilliyeti belli evlatlar koruyacak.

Avuç avuç paralar geldi yine. Osman Mehter Marşı okuyarak çıktı kahveden. Ardından biz çıktık. Hemen aklıma takılan şeyi sordum Osman’a.

- Yav Osman, senin bir tek kız kardeşin var diye biliyordum. Şehit olan abilerin kimdi?

- Ben profesyonelim Hilmi. Sen aldırma. Bak bak paralara bak. Yine kârlı iş yaptık.

O an işi çaktım. Birkaç köy daha gezdikten sonra eve döndük. Kahveye oturduk. Payıma düşen parayı verdiler. Osman sordu,

- Nasıl, beğendin değil mi işi? Parası iyi.

- Nasıl desem bilemedim ki Osman. Parası iyi de yaptığımız iş, iş değil ki. Yalan konuşuyoruz.

- Yalan değil ki. Bunları onlar duymak istiyor. Biz söylemesek başkası söyleyecek. Kaymağı neden başkası yesin?

- Orasını bilmem. Ben yemem böyle kaymak. Kusura bakma Osman ben yokum bu işte. Sağ ol işsiz zamanımda yardımcı oldun ama olmaz, işsiz kalırım ancak böyle bir iş yapamam.

Osman bir iki ikna etmeye çalıştı. Yaptıklarında alçakça bir şey olmadığını anlattı ama benden olumlu cevap alamayınca, sen bilirsin, demek zorunda kaldı ve kalktı masadan. O, Osman’ı son görüşümdü.

Üç yıldır Osman’ı ne gördüm ne de ondan haber aldım. Dün tesadüfen bu işleri yaptığımız bir arkadaşla görüştüm, o anlattı. Meğer Osman bir partiden milletvekili seçilmiş, daha da yüksek mertebelere gelmek istiyormuş. Vallahi ne diyeyim bu gidişle, bu kafayla gelir elbet.

Kemal Kaçamak