15 Şubat 2019
Sayı: KB 2019/07

Gerici kutuplaşma toplumu zehirliyor
Neo-liberal yıkımın sorumlusu saray rejiminin kuyrukları
“Ekonominin lokomotifi” tekliyor, bedeli işçiler ödüyor!
“Arlı arlıyı, arsız arsızı savunur!”
“Sosyal demokrat” CHP
Küçükçekmece’den işçi kadınlar panel-foruma çağırıyorlar
Tekstilde TİS süreci ve görevlerimiz
Antep’te işçi eylemleri
Her şey biz işçilerin ellerinde!
9 Kasım 1918: Alman Devrimi’nin doğuşu - Ernst Thälmann
Alman Devrimi ve sosyal demokrat ihanet - William L. Shirer
ABD emperyalizmi Ortadoğu’da yeni hesaplar peşinde!
Sarı Yelekliler hareketi 3. ayını geride bırakıyor
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Kadınların özgürleşmesine dair iki ayrı tutum
Karanlığa karşı ‘geleceğiz’!
Metal Fırtına’dan öyküler
Yasak
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Her şey biz işçilerin ellerinde!

 

Kadro, güvenceli çalışma vb. adı altında biz işçilerin geleceğiyle oynanmaya devam ediliyor. Belediyede işçi olarak çalışıyoruz. “Kadroluyuz” fakat taşeron çalışmadan kurtulamadık! Az kişiyle daha çok iş yapmaya mecbur bırakılabiliyoruz, Cumartesi çağrılıp çalıştırılabiliyoruz. Üstelik ücretlerimize asgari ücret zam farkı yansıtılmıyor ve düşük ücretlerde çalıştırılıyoruz.

Taleplerimiz hiçbir şekilde yukarıdan bahşedilmez, sorunlarımız bizlerin iradesi çabası dışında çözülmüyor, çözülemez. Yakın zamanda yaşadığımız toplu iş sözleşme süreci bunu bir kez daha gösterdi. TİS’imiz zamanında yapılmadı, bu süreç bilinçli bir şekilde uzatıldı. En sonunda işçiler olarak devreye girdik. Temsilci seçimleri ve TİS görüşmelerinin bir an önce yapılması için sendikaya basınç uyguladık. Tek tek imza toplayarak gereğini kendimizin yapacağını söyledik. TİS gündemleşti, temsilciler seçildi ve sözleşme için talepler belirledik. Haftalık 40 saatlik çalışma, asgari ücret zammının ücretlere yansıtılması, yemek parasının günlük net 15 TL olması, yol paralarının ücretli izinlerde kesilmemesi vb. talepler ileri sürdük.

Aslında çok sınırlı taleplerimiz olduğu halde birçoğu sendika yönetiminde karşılık bulmadı. Sendika yönetimi krizden, ülkenin kötü yönetiminden, KHK zulmünden bahsetti. Belediyeden önce sendika yönetimi önümüze set çekti. İşçiler olarak sendikanın pasifliğini, geriliğini gördük. “Bu TİS’i imzalamıyoruz” da dedik fakat daha sonrasında amirlerin, şeflerin tehditleri geldi. İmzalamazsak işimizden olacağımız söylendi. Sonuç olarak TİS, dayatmalarla, yukarının iradesiyle imzalandı. Eksik olan, tabanın, biz işçilerin iradesi, birliği, kararlılığıydı. Örgütlü değildik. Bizler daha organize olsaydık, işimizi kaybetme korkusuna yenilmeyip daha fazlasını kazanma yolunu tutsaydık taleplerimizi kazanırdık. Korkularımızı aşamadık.

Belediye yönetimiyle uyumlu sendika yönetimi bir yandan süreci böyle işletirken, diğer yandan “muhalif” olmayı ve “işçi hakkı savunmayı” da elden bırakmadı. Biz işçiler üzerinden reklam dahi yapabildi. İşçinin mağduriyetinin sorumlusunun AKP’nin yönetimi, KHK zulmü olduğunu söylediler. Belediyenin yapacağı bir şey olmadığını söylediler. Sendika yönetiminin bizler için yaptığı tek şey KHK’lara karşı, AKP’ye karşı basın açıklaması gerçekleştirmek oldu. İşçinin karşısında yönetimin tarafında olanlar, yine bizim örgütsüzlüğümüz, eksikliklerimiz nedeniyle bizler üzerinden prim de yapabildiler.

Önümüzde yerel seçimler var ve buradan seçimler ve işçi sınıfının tutumu konusunda bir şeyin altını daha çizmek istiyorum. “Elden bir şey gelmez, kahrolsun AKP!” muhalifliğinde ilerleyen sendika yönetimi, “Önümüzde seçimler var, AKP’ye prim vermeyelim, eylem/grev yapmayalım” diyor. CHP belediyesi “Yapabileceğimiz bir şey yok, belediyenin bütçesi belli, yasal düzenlemeler belli, KHK’larla yönetiliyoruz” diyor. Fakat yerel seçimler üzerinden bir sürü vaat sıralanıyor. Sendikalar AKP’ye karşı açıklamalar yapıyor ve “AKP’ye oy vermeyin, işçilerin hayatı düzelsin” diyorlar.

Şahsen yaşadığım bu süreç üzerinden bir kez daha gördüm ki sermayenin AKP’si, CHP’si olmuyor. Her şey işçi emeğiyle dönerken, üretilen zenginliğe rengi fark etmeksizin sermaye el koyuyor. Seçimler yapılıp belediye başkanları, yönetimler değişse de hayatımda veya çalışma koşullarımda hiçbir değişiklik olmayacak. Biz işçiler yine köle gibi çalışmaya devam edeceğiz. Bu nedenle işçiler olarak AKP’li, CHP’li diye ayrılmayıp, haklarımız için yan yana gelmeliyiz. Tabandan birlik olmalıyız. Belediye dediğimiz, çöpü toplayan, temizliğini yapan işçidir, işçinin verdiği hizmettir. Bu nedenle her şey işçinin elinde!

Genel-İş üyesi bir belediye işçisi

 

 

 

 

Kazanana kadar mücadeleye devam!”

 

Tek Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan Sibaş işçilerinin direnişi sürüyor. 28 Aralık’tan beri Aydın’daki fabrika önünde olan işçilerle işten atılma ve direniş süreci üzerine konuştuk.

İşçilerden Halime Ulutaş sürecin nasıl başladığını şöyle anlattı: “Kötü çalışma koşulları, maaş yetersizliği ve şeflerle ilgili bazı sıkıntılarımız bizi bir arayış içine soktu ve Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olduk. Örgütlenme süreci Ocak 2018 tarihinde başladı. Patronlar Şubat’ın ilk haftası örgütlenmeyi duydu ve 8 arkadaşımızı işten çıkardı. Bu durumdan sonra ortam gerildi. İşçiler üzerinde baskı ve tehditler, yıldırma politikaları başladı. ‘Üyeliğinizi çekerseniz işten çıkarılmayacaksınız’ gibi vaatlerde bulunuldu ve ‘üyelikten istifa etmezseniz işinize son veririz’ tehditleri de bunları takip etti.”

Tüm haklarımızla işe iade edilmek istiyoruz”

Birçok işçinin e-devlet şifreleri zorla alınıp üyeliklerinin kontrol edildiğini, bu yüzden açılmış davalarının olduğunu belirten Ulutaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Birçok arkadaşımız daha zor işlere ve farklı bölümlere gönderildi ceza olarak. Neticede 80’e yakın sendikalı arkadaşımız sendika üyesi olduğu için işinden oldu. Bizler de bu arkadaşlarımız ile birlikte 28 Aralık 2018’den beri fabrika önünde oturma eylemi başlattık. Tüm haklarımız iade edilene kadar mücadele edeceğiz. Bu süreçte yanımızda olan çok fazla insan var. Çeşitli sivil toplum örgütleri dayanışmaya geliyor. Yerel basın da yanımızda. Şubat’ın 5 ve 7’sinde mahkememiz var. 29 Mart’a keşif yapılmak üzere tarih alındı. Ondan sonra da 28 Mayıs’a ertelendi.”

Patronun uzlaşma niyeti yok”

8 yıldır Sibaş’ta çalıştığını belirten Meral Özbek Yavuz da şunları anlattı: “En basit şeyde hemen ‘kapı orada’ denip kovmakla tehdit ediliyorduk. Kıdem yoktu. 3 günlük işçi ile 15 yılık işçi aynı parayı alıyorduk. Son ana kadar belki uzlaşmaya gideriz diye sustuk. Ama baktık ki patron uzlaşmaktan yana değil. Biz de arkadaşlarla oturma eylemi başlattık. Çevreden çok güzel destekler alıyoruz. Bu bizi daha güçlü ve daha da mutlu ediyor. Zafer bizim olana kadar direnmeye devam.”