15 Şubat 2019
Sayı: KB 2019/07

Gerici kutuplaşma toplumu zehirliyor
Neo-liberal yıkımın sorumlusu saray rejiminin kuyrukları
“Ekonominin lokomotifi” tekliyor, bedeli işçiler ödüyor!
“Arlı arlıyı, arsız arsızı savunur!”
“Sosyal demokrat” CHP
Küçükçekmece’den işçi kadınlar panel-foruma çağırıyorlar
Tekstilde TİS süreci ve görevlerimiz
Antep’te işçi eylemleri
Her şey biz işçilerin ellerinde!
9 Kasım 1918: Alman Devrimi’nin doğuşu - Ernst Thälmann
Alman Devrimi ve sosyal demokrat ihanet - William L. Shirer
ABD emperyalizmi Ortadoğu’da yeni hesaplar peşinde!
Sarı Yelekliler hareketi 3. ayını geride bırakıyor
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Kadınların özgürleşmesine dair iki ayrı tutum
Karanlığa karşı ‘geleceğiz’!
Metal Fırtına’dan öyküler
Yasak
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yasak

 

Bizim bir köyümüz var, dört yüz nüfuslu, şirin mi şirin bir köy. Diğer köylere nazaran kıtlık çektiğimiz doğrudur. Her bir şeyden azar azar var ama hiçbir şeyimiz eksik değildir çok şükür. Yalnız başımızda öyle bir muhtar var ki bir acayip adam. Bir dediği bir dediğini tutmayan, dün ne derse ertesi gün tersini söyleyen bir adam. Bunak mıdır, yoksa biz garibanlarla alay mı eder anlamak mümkün değil. Bir de bir huyu var. Olur olmadık şeylere yasak koymayı çok sever. O bir şeye yasak dediyse tövbe bismillah aksini iddia edemezsin. Bu çok saçma dersin, saçma kelimesini yasak eder. Bu yasakları da köyün camisinden anons eder.

Velhasılıkelam efendim, bir zaman bizim köye baykuş mu musallat oldu nedir, art arda ölenler oldu. Ölen ölene. Önce Hacı Yusuf Amca’yı kaybettik. Onun acısına dayanamayan karısı Fatma teyze hemen ardından gitti. Üç gün geçmeden annem sizlere ömür efendim. Bu böyle kırk üç kişiye kadar çıktı. Ölülere yetişemiyoruz. Neredeyse günde iki sefer cenaze namazı kılmaya başladık. Bu da bir şey değilmiş gibi mezarlıkta ölüleri gömmeye yer kalmadı. Köy zaten küçücük, ölüleri göm göm toprak bitti. Yalnızca bir kişilik yer kalmıştı, onu da muhtarın kayınpederi kaptı. Yer kalmadı, ne yaparız diye düşünürken, muhtar, camiden anonsu patlattı.

- Dikkat, dikkat! Köyümüzün mezarında bir ölüyü dahi gömecek yer kalmamıştır. Bundan dolayı ölmeyi kesinlikle yasaklıyorum. Duyduk duymadık demeyin! Ölmek yasaklanmıştır!

İlk duyduğumuzda yanlış duymuş olabiliriz diye düşünüyorduk ancak muhtar anonsu tekrarlayınca hiç de yanlış duymadığımızı anlamış olduk. Gel de saçma de! Diyemezsin, saçma demek de yasak. Bir de bunu doğru bulanlar var ki çıldırmamak elde değil. Normalde insan ölmekten çekinir ancak yasak olunca insanın canı öyle bir ölmek istiyor ki sormayın gitsin.

Aradan iki gün geçti. Yasağın etkisiyle midir bilmiyorum ancak köyde iki gün ölen olmadı. Yavaş yavaş bu duruma alışmaya da başlamıştık. Hatta sevdik bile. Ölmek yasak nasıl olsa, yaşa yaşayabildiğin kadar. Başka ne yasak gelebilir ki diye düşünüyorduk. Beterin beteri varmış. Evden çıktım, tütün almaya gidiyordum. Tütüncü Mustafa’nın dükkânına yaklaşırken muhtarın yardımcısı durdurdu beni.

- Dur!

- Efendim Süleyman.

- Nereye?

- Mustafa’nın yanına. Tütün alacağım.

- Yasak!

- Nasıl yasak? Ne ara yasak oldu?

- Oldu işte birkaç zaman.

- Neden yasak?

- Tütün içerek erken ölmeyin diye. Ölmek yasak, ölürsen yasağı çiğnemiş olursun. Yasağı çiğnersen suçlu ölürsün. O yüzden yasak.

Nedense hiç düşünmeden mantıklı gelmişti. Tütün almaktan vazgeçtim, döndüm arkamı eve doğru gidiyordum ki muhtarın yardımcısı tekrar durdurdu beni.

- Dur! Nereye?

- Eve gidiyorum işte tütün alamıyorum.

- Geldiğin yerden gitmek yasak.

- O niye?

- Düşmanın olabilir. Senin geri döneceğini düşünüp sana tuzak kurabilir. O yüzden geldiğin yerden gitmek yasak. Başka yerden git.

Ses edemedim. Eve başka yoldan gittim. Ancak yasakların ardı arkası kesilmedi. Önce yürümeyi yasakladı. Sonra evden dışarı çıkmayı yasakladı. Görmeyi, duymayı, düşünmeyi bile yasakladı muhtar. En sonunda nefes almayı da yasak edince artık dayanamadık. Köy ahalisi olarak toplandık, muhtarın yanına gittik. Hayır, derdimiz nefes alıp vermek değil, nefes almazsak ölürüz. Ölürsek, ölme yasağını çiğnemiş olursunuz. En azından suçlu ölmeyelim. Muhtara açtık konuyu.

- Yav muhtar, nefes yasağı da nereden çıktı?

- Nefes almak çok tehlikeli geldi. Ondan yasak ettim.

- İyi de nefes almazsak ölürüz. Ölürsek bir başka yasağı çiğnemiş oluruz.

Biraz düşündü. Söylediğimiz mantıklı geldi herhalde. Biz bu saçma yasağı kaldıracak derken o başka bir şey yaptı.

- Doğru. Öyleyse ölmek serbest. Ancak mezarlığa girmek yasak.

Öyle olmaz dedik. Altından girdik, üstünden çıktık güç bela nefes yasağını değiştirdik. Ancak öyle bir köy olduk ki sadece nefes alıyorduk, yaşamıyorduk. Görmeyen, duymayan, düşünmeyen bir köy olup çıktık. Aslına bakarsanız benim bunu anlatmam da yasak. Belki yasağa yasak demek de yasak bilemiyorum.

Kemal Kaçamak