17 Mayıs 2019
Sayı: KB 2019/20

Faşist baskı ve zorbalığa geçit yok!
“Her şey çok güzel olacak”, ama...
Ekonomik krizlerin kazananları ve kaybedenleri
Özel endüstri bölgeleri ya da sermayeye özel kıyaklar
TÜPRAŞ’ta TİS süreci eylemlerle sürüyor
Haklarımız ve geleceğimiz için sınıfa karşı sınıf!
MİB MYK Mayıs 2019 toplantısı sonuç metni
Gençlik hareketi üzerine değerlendirme
DGB Türkiye Meclisi başarı ile toplandı
ODTÜ’de polis saldırısı, protesto ve boykot
ABD’nin savaş kundakçıları işbaşında
ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı sertleşiyor
Doğu Akdeniz’de sular ısınmaya devam ediyor
Fransa’da “kamu reformları”na karşı kitleler ayakta
Faşizme, zorbalığa, çifte sömürüye karşı seçimimiz mücadele!
Soma Katliamı’nın 5. yılında anmalar
Çocuklarının hayatı için ses çıkaran annelere gözaltı saldırıları
Çelik aldığı suyu unutmuyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Haklarımız ve geleceğimiz için sınıfa karşı sınıf!

 

(28 Nisan’da İstanbul’da düzenlenen Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’nın sonuç metnidir…)

Emperyalist-kapitalist sistemin krizlerle boğuştuğu, dünya burjuvazisinin faturayı işçi sınıfına, emekçilere ve mazlum halklara ödettiği bir dönemdeyiz. Ağır bir ekonomik krizin pençesinde kıvranan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Türkiye’de kapitalist krizle birlikte yeni sosyal yıkım saldırıları gündeme getirildi, savaş ve saldırganlık politikaları derinleşti. Servet-sefalet kutuplaşması arttı. İşçi ve emekçilerin sefaleti katlanılmayacak düzeye ulaştı. İşsizlik rakamları 7 milyonu aştı. Seçimlerin hemen ardından kıdem tazminatı hakkının gaspı, zorunlu BES dayatması, vergi yükünün ağırlaştırılması gibi saldırılar içeren Yeni Ekonomik Program (YEP) açıklandı.

Kriz dönemleri kapitalizmin akıldışı ve acımasız işleyişini çarpıcı biçimde yansıtan bir ayna rolü oynar. Örgütlü sermaye sınıfı gerçeğini ve düzeni teşhir olanaklarını büyütür. Kurultayı, bu olanakları değerlendirmenin ve işçi sınıfı örgütlenmesine katkının bir aracı olarak düşündük. Kurultay programını oluştururken, işçi sınıfı saflarında iktidar bilincini geliştirmeyi, temel talepler ekseninde mücadeleyi büyütmeyi, işçilerin ileriye çıkmasını sağlamayı esas aldık. Kapitalizmin farklı araç ve yöntemlerle sınıfı bölen, yozlaştıran, bilincini bulandıran, işçileri birbirine düşmanlaştıran saldırıları karşısında sınıfın birliğini güçlendirmeyi hedefledik. Kurultay hazırlıklarını sınıfın kurtuluşunun ancak kendi eseri olacağı bakışıyla ve devrimci bir sınıf hareketinin gelişiminin ön koşullarına katkı perspektifiyle örgütledik.

Kurultay hazırlıkları öncesinde yapılan panel ve söyleşiler kurultay için bir birikim ve zemin yarattı. “Kriz ve işçi sınıfının tutumu”, “işçi sınıfının örgütlenme modelleri” gibi başlıklarla örgütlenen panellerde yapılan tartışma ve öneriler kurultay düşüncesinin gelişmesine hizmet etti. Farklı bölgelerde, çeşitli sanayi havzalarında ve fabrikalarda haftalara yayılan bir sürecin ardından kurultay programı oluşturuldu. Ön hazırlık sürecinde işçi sınıfının saldırılar karşısında alması gereken tutum üzerine yapılan toplantı ve tartışmalarla kolektif bir bakış yaratıldı.

Bu çalışmalar kapsamında gerçekleştirilen anket çalışması aracılığıyla yüzlerce işçi-emekçiyle bağ kuruldu. Fabrika önlerinde, servis duraklarında, standlarda kullanılan anketlerle işçi-emekçilerin kriz, yaşam ve çalışma koşulları vb.ne dair düşünceleri toparlandı. Sonuçlarını ilerleyen günlerde sunmayı planladığımız anketler üzerinden şimdilik yalnızca bir gerçeğe işaret edebiliriz. İşçi sınıfı krizin etkilerini, sistemin baskısını ve sömürüyü iliklerine kadar yaşamaktadır ve tepkisini ortaya koyacak zeminler aramaktadır.

Kurultay hazırlıkları

Kurultay faaliyetlerini farklı sanayi havzalarında ve fabrikalarda sektörel birlikler üzerinden oluşturduğumuz Kurultay Hazırlık Komiteleri üzerinden yürüttük. Hazırlık sürecinde işçi sınıfının insanca bir yaşam ve çalışma koşulları için yürütmesi gereken mücadelenin ayrıntıları tartışıldı. Temas edilen her bir işçiye bu gündemler taşındı. Yanı sıra yürütülecek mücadelenin siyasal ve örgütsel sorunları üzerinde duruldu. Özellikle işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki engeller, sendikal mücadele ve sendikal bürokrasi, taban inisiyatifi gibi konular işlendi.

1 Mayıs’ın ön günlerinde gerçekleştirdiğimiz kurultay, işçi sınıfı tarihinin mücadelelerle dolu olduğuna dikkat çekti. Sınıfın kazanım hanesine yazdığı pek çok hakkı fiili-meşru mücadele ile elde ettiği bir kez daha vurgulandı. Kurultayda 1 Mayıs alanlarına güçlü bir şekilde katılma çağrısı yükseltildi.

Kurultay, “Kriz, taleplerimiz ve emeğin korunması” ve “İşçi sınıfın örgütlenmesi ve önündeki engeller” konulu iki ana başlıkta toplandı. Hazırlanan tebliğlerin alt başlıkları ve kurultaya katılan işçilerin farikalarında yaşadıkları özgül sorunlar irdelenerek mücadele taleplerinin belirlenmesi ve birleştirilmesinin sorunları ele alındı.

Kurultayda yapılan tartışma ve değerlendirmelerde öne çıkan başlıkları şöyle özetleyebiliriz:

Kapitalizmin varlık koşulu emek sömürüsü, bir başka deyişle işçi sınıfının ücretli köleliğidir. Sermaye kölelik koşullarını ağırlaştırmak ve daha fazla kâr elde edebilmek için sürekli saldırı pozisyonundadır. Ekonomik, sosyal, kültürel saldırılar sınıf kitlelerinde yozlaşma ve çürümeyi yaygınlaştırır. İşçi sınıfı ancak örgütlü bir güç olursa sömürü koşullarını sınırlandırabilir. Fakat bu da yeterli olmayacaktır. İşçi sınıfı emeğin korunması ile emeğin özgürleşmesi mücadelesini birlikte ele almalıdır. Gerçek kurtuluşa bu bakışla ulaşabileceğimizi unutmamalı ve sınıfa karşı sınıf tutumuyla örgütlenmeliyiz.

Kapitalizm sömürü koşullarını pekiştirmek için çalışma koşullarında sürekli bir yenilenme içindedir. Bu çaba işçi sınıfı payına çalışma koşullarının esnekleşmesi, güvencesiz çalışmanın artması, çalışma sürelerinin uzaması, işsizlik, emeklilik hakkının gaspı gibi sorunlar üretir. Bu sorunlar özellikle kriz koşullarında katlanılamayacak düzeyde ağırlaşır.

Kapitalist sistemde krizin faturasının işçi sınıfı ve emekçilere kesilmesi bir kuraldır. Bunun karşısında topyekûn mücadele perspektifiyle hareket edilmelidir. “Genel grev, genel direniş!” vurgusu ön plana çıkarılmalıdır.

Kriz döneminde burjuvaziye, zenginliğine zenginlik katsın diye, vergilerin tabana yayılması, İŞKUR destekli istihdam, vergi indirimleri vb. gibi pek çok “teşvik” sunulacağı açıklanmıştır. İşçi sınıfı kıdem tazminatının fona devredilmesi, İşsizlik Fonu’nun burjuvazinin ihtiyacına göre kullanılması, zorunlu BES vb. gibi yeni saldırılarla karşı karşıyadır. Dişe diş mücadele ile kazanılan hakları korumak için dişe diş mücadele örgütlenmelidir.

Krizler yeni savaşları doğurur. Yağma, talan ve işgal politikaları eşliğinde milliyetçi, ırkçı, şoven duygular kışkırtılmaktadır. İşçi sınıfını bölmeyi amaçlayan bu gerici çabaya karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği bilincini yayıp güçlendirmeli, emperyalist paylaşım savaşlarına dur demeliyiz.

İşçilerin burjuvazinin karşısına “sınıfa karşı sınıf” tutumuyla çıkması hakları korumanın ve geleceği kazanmanın ilk ve en önemli koşuludur. Sınıfın siyasallaşmasının, her türlü burjuva ideolojiden bağımsız devrimci örgütlenmesinin önünü açacak taban inisiyatifleri yaratmak yakıcı bir ihtiyaçtır. Sınıfın bilinç ve örgütlenmesini geliştirecek olan, söz-yetki-karar hakkının işçilerde olduğu taban örgütlenmelerine yaslanarak, fiili-meşru mücadele hattı örmektir.

Sınıfın örgütlenmesinin önünde pek çok engel bulunuyor. Sendikal bürokrasi işçi sınıfının önündeki en büyük engellerden biridir. Öte yandan bugün en ufak bir hak arama mücadelesi zor ile bastırılıyor. Sermaye düzeni ve devleti, polisi, bürokrasisi, yargısı ve bütün güçleri ile sınıfın karşısına dikiliyor. Eylem ve grevler pervasızca yasaklanıyor. Mücadelenin önüne engeller çıkartan yasal sınırlar aşılmalı ve fiili-meşru mücadele, işgal-grev-direniş bakışı öne çıkartılmalıdır.

İşçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki ideolojik engeller arasında dinsel gericilik özel bir yer tutuyor. Son yıllarda AKP iktidarıyla birlikte cemaat, tarikat, vakıf örgütlenmeleri arttı. Fabrikalarda bu gericilik yuvalarının örgütlenme çalışmaları yürütülüyor. Bunlar sınıfı dinsel, mezhepsel, memleketçilik temelinde ayrıştırıyor. İşçiler gerici-faşist cemaat-tarikatlar aracılığıyla biat eden, hakkını savunmayan bireyler haline getiriliyor. Dolayısıyla dinsel gericiliğe ve din istismarına karşı mücadele önemli bir görev olarak karşımızda duruyor.

Örgütlenmenin önündeki engellerden biri de değersizleştirme ve yozlaştırmadır. Baskı ve aşağılayıcı uygulamalar eşliğinde çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaşması, sınıf bilincinden ve örgütlülükten yoksunlukla birleştiğinde yozlaşma ve çürümeyi yaygınlaştırmakta, bu da örgütlenmenin önünde önemli bir engele dönüşmektedir. Bunun en etkili panzehiri işçi kitlelerinin sınıf mücadelesine çekilmesidir. Her türlü yozlaşmanın ortadan kaldırılması, sınıf kardeşliğinin sağlanabilmesi, sınıf bilincini kuşanabilmesi için ayrıca sosyal-kültürel araçlar geliştirilmeli, yozlaşma sürekli bir mücadeleye konu edilmelidir.

Günümüzde anayasal bir hak olan sendikal örgütlenme hakkı genellikle kullanılamıyor. Sendikal mücadele zor ve şiddet de dahil her türlü yolla bastırılmaya çalışılıyor. Sendikalar bin bir emekle, mücadele ile oluşturulmuş örgütlerdir. Ancak burjuvazinin sınıf içindeki uzantısı olan sendikal bürokrasi sendikalarımızı tekelinde tutmaktadır. Halihazırda sendikalara mücadeleden uzak uzlaşmacı-icazetçi bakış hakimdir. Sendikalarımız bürokratik yönetimler marifetiyle taban iradesini yok sayan, fiili-meşru mücadele bakışından uzak bir yapıya bürünmüştür. Bu da sınıfın daha sert mücadelelere hazırlanmasının önüne engel oluyor. Buna karşı sınıf sendikacılığı çizgisini örme adımlarını sistematik bir şekilde atmalıyız.

Sınıfın önemli bir bölüğünü oluşturan kadın işçilerin yedek ve ucuz işgücü olarak görülmeleri toplumsal bir sorun olarak devam ediyor. Sermaye, kadın işçilere kriz dönemlerinde ya daha ucuza ve güvencesiz esnek çalışma koşullarını dayatıyor. Ya da ilk işten çıkaracakları listesine alıyor ve ev işlerine hapseden bir yaşama sürüklüyor. Kadın işçilerin toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı ev işi, çocuk ve yaşlı bakımı gibi ek işlerle uğraşması kadını çifte sömürüye maruz bırakıyor. Fabrikalarda kadının aşağılanması, hor görülmesi, cinsiyetçi söylemlere, tacize ve mobbinge maruz kalması sorunları ayrıca derinleştiriyor. Kadın işçilerin örgütlenmesi mücadeleye büyük bir itilim kazandıracak, birkaç adım ileriye taşıyacaktır. Dolayısıyla sınıf ve emekçi kitleler arasında “Kadın-erkek el ele mücadeleye!” bakışını güçlendirmek büyük bir önem taşıyor.

Burjuvazinin “meslek lisesi memleket meselesi” tartışmalarının ardından artan meslek lisesi, yüksek okullar, mesleki eğitim kursları ile genç, nitelikli ucuz işgücü yetişiyor. Stajyer, çırak vb. uygulamalarla sınıf kutuplaştırılıyor. Diğer yandan genç işçi kuşakların artması mücadeleye dinamizm kazandırmaktadır.

Ancak bununla birlikte genç işsizlik oranları da artıyor. 7 milyonu aşan işsiz nüfusun içinde önemli bir oranı genç işsizler oluşturuyor. Gençlik büyük bir geleceksizliğe sürükleniyor. Geleceksizlik vurgusu mücadelemizin önemli bir halkasını oluşturmalıdır.

Teknoloji ve bilim her geçen gün gelişiyor. Gelişimi ile beraber üretim araçları değişiyor. Kapitalizm bu gelişimi kendi üretim sürecini geliştirmek, üretim maliyetini azaltmak için kullanıyor. Teknolojik gelişimin işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmesi için mücadele etmek dönemin öne çıkardığı bir sorumluluktur.

Kapitalizmin krizi dünya ölçeğinde sürüyor. Dünya işçi sınıfı ve emekçileri sosyal yıkım saldırılarına, kölelik koşullarına karşı pek çok ülkede eylemler, grevler gerçekleştiriyorlar. İşçi sınıfının dini, dili, ülkesi yoktur bakışıyla mücadelenin uluslararası boyutunu düşünmeli, dayanışmayı güçlendirmeliyiz.

Kamu alanındaki tasfiye her geçen gün hızlanıyor. Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, keza varlık fonu kararları ile bütün işletmeler sermayenin ihtiyacına uygun şekillendirildi. Kamusal alanların tasfiyesine karşı mücadeleyi birleştirmeliyiz.

Kamu alanının en önemli sorunlarından birisi de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu çalışanlarının ihraç edilmeleri, açığa alınmaları ve toplumsal yaşamdan uzaklaştırılmalarıdır. En temek hak olan çalışma haklarının ellerinden alınmasıdır. Buna karşı mücadele eden kamu emekçileri ile mücadeleyi birleştirmeli, sınıfın ortak çıkarları için dayanışmayı güçlendirmeliyiz.

Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’nın sonuç mahiyetindeki bu değerlendirmeleri ışığında tüm bileşenler önümüzdeki dönemi kazanma sorumluluğuyla hareket edeceklerdir. İlk adımda yapılması gereken, taleplerimiz etrafında kenetlenmek taban örgütlenmelerini güçlendirmektir. İşçilerin hakim olduğu ve işçilerin denetimde sendikalar için devrimci sınıf sendikacılığı anlayışını hayata geçirmektir. “Sınıfa karşı sınıf” perspektifine dayalı etkili bir sınıf mücadelesi, ancak söz-yetki-karar hakkının işçilerde olduğu kolektif işleyişle örülebilir.

Başarıyla sonuçlanan kurultayımız, işçi sınıfı ve emekçileri, aşağıda belirtilen temel talepler etrafında mücadeleyi büyütmeye çağırmaktadır:

Krizin faturasını kapitalistler ödesin!

Kıdem tazminatı haktır, gasp edilemez!

Her türlü dolaylı vergi (ÖTV-KDV) kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!

Yeni Ekonomi Programı (YEP) geri çekilsin!

BES kaldırılsın!

İşten atmalar yasaklansın!

Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi!

7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!

Herkese insanca yaşamaya yeten ücret!

Herkese genel sigorta hakkı!

Taşeron çalışma, kiralık işçilik vb. yasaklansın!

Ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli sağlık ve eğitim hakkı!

Fonların yağmalanmasına hayır!

Eşit işe eşit ücret!

Fabrikalarda kreş, emzirme odası vb. açılsın! Doğum izin süreleri arttırılsın!

Mezarda emekliliğe hayır!

Sınırsız söz, basın, örgütlenme özgürlüğü!

Sendikal örgütlenmenin, grevlerin ve hak grevinin önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılsın!

Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı

 

 

 

 

Umutsuzluk değil, deneyim ve öfke biriktiriyoruz”

 

(28 Nisan’da İstanbul’da düzenlenen Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’nda,
TAYSAD’dan işçiler adına yapılan konuşma…)

Bizler Gebze TAYSAD Organize Sanayi’de çalışan metal işçileriyiz. Ülkemizde kapitalistlerin yarattığı kriz bizleri de her geçen gün etkilemekte ve fabrikamızda örgütsüz olmamızdan kaynaklı patronun tüm keyfiyetine boyun eğmekteyiz. Her birimiz TAYSAD’da daha önce farklı fabrikalarda çalıştık. Şu an çalıştığımız fabrikadaki şartları aşağı yukarı her yerde yaşıyorduk. Her seferinde daha iyi anladık ki birlik içinde hareket etmeyi öğrenemediğimiz sürece örgütsüz olmanın yumruğunu her yerde yiyoruz.

Aramızda şimdi çalıştığı yerden önce başka fabrikalarda çalışan işçiler var. O yerlerde her birimizin ayrı ayrı yaşadığı deneyimler var. Sendika hakkı için mücadele eden, gasp edilen hakları için aylarca eylem yapanlarımız var. Başka bir fabrikada sendikanın patron yanlısı tutumunu kıracak bir birliği sağlayamayan deneyimli olan arkadaşlarımız, bir diğerinde sermayedarın işini yaparken kesilen eli yüzünden işten haksızca atılan kardeşimiz var. Örgütlenme çalışması yürütürken aramızdaki patron ajanlarını fark edemediği için sonuç alamayanımız olduğu gibi, fiili bir hat izleyip çalıştığı fabrikaya sendika getirenimiz var. Saydığımız bu olayları burada bulunan birçok işçi yaşamıştır.

Bugün bu sorunları, eksikleri, deneyimleri yaşamış olan bizler aynı farikada çalışıyoruz. Yaşadığımız sorunları burada tartışırken şunu fark ettik. Yaşadıklarımız bizde umutsuzluk değil, bu deneyimleri nasıl olumlu bir hatta çeviririz duygusu yarattı.

Bizler işçiyiz. Dünya üzerindeki her şey bizim eserimiz. Serveti de sefaleti de aldığımız tutum belirliyor. İşçiler olarak bugün hala susuyorsak bu örgütsüzlüğümüzün bir dışavurumudur. Aynı zamanda sessizce ve derinden büyüyen öfkemizin fırtına öncesi birikimidir. Bu öfkeyi, bu sessizliği tersine çevirmek bizlerin ellerindedir. Çözüm biziz.
Çözüm bundan sonra yapacaklarımızdır.

Bugün fabrikamızda bunu tersine çevirmenin mücadelesini verirken, bir yandan da kurultayda başka deneyimleri de görüp, ders almak istiyoruz. Sözlerimize son verirken, burada ve mücadele içinde olan tüm işçileri selamlıyoruz.