29 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/44

“Şer üçlüsü” asgari sefalet artışına hazırlanıyor…
Yaşanılabilir bir dünya sosyalizm ile mümkündür
Ankara Katliamı’nı engellemeyenler Suriye’de IŞİD ile mücadele eder mi?
“Emek ve demokrasi güçlerine yönelik gözaltılara son!”
Erdoğan-AKP iktidarının işsizlik manipülasyonu
Kurtuluşumuz çaresizlikte değil, mücadelededir!
İşten atılan Ataşehir Belediyesi işçileri direnişte kararlı
Valfsan’da yaşananlara dair
Metal işçileri MESS’in kölelik dayatmalarına geçit vermeyecek!
4 Aralık Dünya Madenciler Günü…
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sendikalar ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin sorunları-2
Devrimin güncel çağrısı: İşçi sınıfı ekseni ve önderliği
Parti örgütlerinden 21. yıl etkinliğine mesajlar…
Almanya’da coşkulu parti ve devrim gecesi
Engels’in 200. doğum yılı…
2019 25 Kasım’ı…
“Üniversite”nin tarihi
Ankara Üniversitesi SBF’de faşist saldırılar devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Valfsan’da yaşananlara dair

 

11 Ekim’de 10 Valfsan işçisi “eleman fazlalığı” bahanesiyle işten çıkartıldı. Kendilerini fabrikadaki süreçlere müdahale eden, sorunlara karşı ses çıkaran öncü işçiler olarak niteleyen işçiler, çıkış listesinin mevcut temsilciler eliyle hazırlandığını ifade ederek, 24 Ekim’de Tuzla Serbest Bölge önünde bekleyişe geçtiler. “İşe iade, işçi kıyımının durdurulması, içeride demokratik yöntemlerle temsilcilik seçimleri yapılması” talepleriyle başlayan, sonrasında işe iade taleplerini Birleşik Metal-İş’in bulunduğu farklı bir fabrikada işe başlamak olarak değiştiren işçilerin bekleyişi, ilk andan itibaren üyeleri oldukları Birleşik Metal-İş yönetimi tarafından sahiplenilmedi. Atılan 10 işçinin inisiyatifi doğrultusunda fiili bir şekilde başlayan bekleyiş ilk süreçte diğer sendikalar, emek örgütleri, siyasal partiler tarafından da görülmedi. Birleşik Metal-İş bürokrasisi ile kurdukları çıkarcı ilişki ya da aynı hamurdan gelmeleri bunun temel nedeniydi.

Meşru taleplerle başlayan bekleyiş Birleşik Metal-İş bürokrasisi tarafından sahiplenilmediği gibi çok çeşitli karalamalara da maruz kaldı. Yaşananlar karşısında uzun süre sessiz kalan Birleşik Metal-İş İstanbul Şubesi yöneticileri, 5 Kasım’da fabrikaya gelerek dışarıdaki işçiler için, “Kıdem ve ihbar tazminatlarını aldılar, daha fazla para alabilmek için böyle bir şeye giriştiler, sendikamızın adını kullanarak prim yapmaya çalışıyorlar” şeklinde konuşarak, açıktan bekleyişin karşısında konumlandıklarını itiraf ettiler.

Birleşik Metal-İş bürokratları bu açıklamalarıyla ihanet zincirlerine bir halka daha eklediler. Birçok fabrikada kendilerine muhalif olan işçileri, temsilcileri tasfiye ve tehdit eden, çeşitli koltuk hesapları ile İstanbul Şubesi’nin seçimlerini yangından mal kaçırır gibi gerçekleştiren, mevcut yönetimin karşısında bulunan adayı destekleyen Mata işçilerini, Mata patronuyla ortak hareket ederek kıyımdan geçiren Birleşik Metal-İş bürokrasisi, Valfsan’da da kirli siciline uygun davrandı. Bürokratlar bu açıklamayla 10 işçinin çıkışında kendi parmakları olduğunu gösterdiler.

İstanbul Şubesi yönetiminin fabrikadaki bu açıklamasının ardından şube ziyareti gerçekleştiren Valfsan işçileri, taleplerini sendikalarına bir kez daha ilettiklerini, Serbest Bölge önündeki bekleyişlerinin devam edeceğini açıkladılar. Bekleyiş kamuoyu yaratarak sürerken, DİSK ve Birleşik Metal-İş bürokrasisi de aynı tutumunu sürdürdü.

Bunun üzerine Valfsan işçileri nöbetlerini 20 Kasım’da Bostancı’daki Birleşik Metal-İş Genel Merkezi önüne taşıdılar. Burada karşılaştıkları manzaraysa Birleşik Metal-İş’i saran bürokrasinin geldiği ibretlik tabloyu gözler önüne serdi. Özkan Atar başta olmak üzere Genel Merkez ve İstanbul Şubesi yöneticileri çetevari yöntemlerle Valfsan işçilerine saldırdılar. Polisi “göreve” çağırmaktan geri durmadılar. İstanbul ve Gebze Şubesi’nden toplanan işçiler, atılan işçilere karşı şoven söylemlerle kışkırtıldılar.

Burjuva medyada dahi teşhir edilen bu tutumun ardından açıklama yapan Birleşik Metal-İş Genel Yönetim Kurulu bu rezil durumu savunduğu gibi, işçilerin “üretimdeki daralma ve söz konusu işçilerin ‘yasadışı eylemleri’” nedeniyle çıkarıldıklarını, tüm çabalarına rağmen işe iade koşulunu sağlayamadıklarını söylediler. Meydanlarda “krizin faturasını ödemeyeceğiz” diye nutuklar atan bu bürokrat takımı “üretimde daralmayı” meşru bir çıkış sebebi olarak kabul ettiği gibi, atılan işçiye sahip çıkmayı da zaten yasada da var olan kıdem ve ihbar tazminatını alabilmeye indirgiyor. Sendikaları ticarethaneye çeviren zihniyetin sınıf mücadelesini de üçe beş katma mücadelesi sınırlarında görmesi şaşırtıcı değildir. İşçinin sınıf bilincini geliştirmek, eylemli bir mücadeleye çekmek bir yana –kendi saltanatını korumak uğruna- halihazırda var olan sınıfsal güdülerini dahi körelten, durmaksızın korku aşılayan bu anlayış sınıfı daha da geri bir noktaya çekiyor. Ancak Valfsan’da yaşananlar sendikal bürokrasinin inisiyatifinde gerçekleşen bir işçi kıyımıdır. Bu açık gerçek işten atılan işçilerin net olmayan tutumları, bürokrasiden beklenti içinde olmaları, bu noktada pazarlık yapmaları ile açıklanamaz. Bu, işten atılan işçilerin zayıflığıdır. Bürokrasinin tutumuna gerekçe olamaz.

Valfsan işçilerine destek için Bostancı’ya gelen HDP milletvekili Musa Pir’in ıslıklanması, Genel Yönetim Kurulu açıklamasında HDP’nin “sendikamıza karşı hazırlanan kara tezgahın bir parçası” denilerek hedef gösterilmesi de kabul edilemez. Sınıfın birliğini sağlamak, sınıfı bölen burjuva gerici propagandaya karşı mücadele etmek yerine kendisi bu propagandanın parçası olanların, sınıf mücadelesinden uzaklıklarının göstergesidir.

Netlik ve kararlılıktan yoksunluk sonuç üretmez

Sürecin başından itibaren Metal İşçileri Birliği olarak atılan işçilerin meşru taleplerini savunduğumuz kadar, hareketin net bir çizgiden ve kararlılıktan yoksun oluşunu da eleştirdik. İşçilerin mevcut temsilciler eliyle çıkartıldığı ortadayken, bunun da şube yöneticilerinin bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığı sonraki süreçteki tutumlarından anlaşılıyorken, bürokratlara dair beklentiye girmek, sendikal bürokrasiyi hedef almadan hareket etmek “iyi niyetli” olmakla açıklanamaz.

Bürokratların ihanetini “sendikanın mücadeleci geçmişine saygı duyuyoruz, özellikle de MESS-TİS sürecinde sendikayı yıpratmak istemiyoruz” diyerek sineye çeken, sendikal bürokrasiyi teşhir etmeyen işçilere ve bütün metal işçilerine bu vesileyle tekrar hatırlatmak isteriz ki DİSK’in ve Birleşik Metal-İş’in bir mücadele geçmişi varsa o da Kavelleri yaratan; 15-16 Haziran’da sendikal bürokrasinin ihanetine rağmen sokakları patronlara dar eden işçilere aittir. Fabrikalarda çıkış listelerinin sendika temsilcileri tarafından hazırlandığı, sendika yönetiminin işten atıldığı için bekleyişe geçen sendika üyesi işçilere diğer fabrikalardan işçi toplayarak saldırttığı bu tabloda sendikal bürokrasiyle mücadele bir zorunluluktur. Bu ihanet şebekelerine karşı kararlı bir mücadele vermeden ne MESS-TİS sürecinde bir kazanım elde etmek mümkündür ne de sınıf hareketini içinde bulunduğu kısır döngüden kurtarmak… Bir takım beklentiler ve pazarlıklar içinde sendikal bürokrasiye karşı suskun kalmak, bu bürokratik yapıyı güçlendirmektedir. Başta Valfsan işçileri olmak üzere, işçilerin desteğini alamamak sonucunu doğurmaktadır. Sınıf mücadelesi sınıfa ihanet içinde olanlara karşı alınacak net tutum ve kararlılıkla mümkündür.

Bekleyişin bürokratlardan medet uman, net bir çizgiden yoksun, sınıfın genel çıkarlarını değil, daha dar çıkarları ön plana alan ve bunu elde etmeye çalışan muhtevası gerçek bir kazanımın önündeki en temel engeldir. Şube yöneticilerinin Serbest Bölge önündeki işçileri desteklemediğini net bir şekilde açıklamalarına rağmen bürokratlara karşı takınılmayan tavır, içerideki Valfsan işçilerinin kafasında bekleyişteki işçiler aleyhindeki iddiaları beslemiş, soru işaretlerini büyütmüştür.

Saldırının ardından sendika bürokratları ile yaptıkları toplantı ile bekleyişlerine ara verdiklerini duyuran Valfsan işçilerinin gerçek, kalıcı ve tüm sınıfa mal olacak bir kazanım elde etme şansları zaten yoktu. İhanetçi bürokratları teşhir ve mahkum etmeden, tabana seslenen dişe diş bir mücadele süreci işletmeden bu olanaklı değildir. Tüm bu yaşananların ardından, bürokratlar tarafından ne vadedilirse edilsin, “sendikamıza güveniyoruz” açıklamaları, sendikal bürokratik yapıyı güçlendirir. Ancak tekrar söyleyelim ki, Valfsan işçilerinin bu zayıflığı, işten atılmalarından kendilerine yönelik karalamalara ve saldırılara karşın, sendikal bürokrasinin süreçte oynadığı temel rol ile kıyaslanamaz.

***

En asgari düzeydeki taleplerimizi dahi sermayeye ve aparatı durumundaki sendikal bürokrasiye karşı mücadele vermeden kazanmak mümkün değildir. Ekonomik krizin faturasının işçi ve emekçilere dayatıldığı, kıdem tazminatı ve emeklilik hakkı başta olmak üzere bir dizi kazanılmış hakkın topun ağzında olduğu, birçok yerde işten çıkarmaların, ücret gasplarının yaşandığı bu süreçte ihanete uğramamak, yarı yolda bırakılmamak için sendikalarımızı işgalcilerden arındırmak, mücadele mevzilerine dönüştürmek zorundayız. Bu görev de onuruna ve geleceğine sahip çıkan her işçinin omuzlarında bir sorumluluktur.

Metal İşçileri Birliği

26 Kasım 2019