29 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/44

“Şer üçlüsü” asgari sefalet artışına hazırlanıyor…
Yaşanılabilir bir dünya sosyalizm ile mümkündür
Ankara Katliamı’nı engellemeyenler Suriye’de IŞİD ile mücadele eder mi?
“Emek ve demokrasi güçlerine yönelik gözaltılara son!”
Erdoğan-AKP iktidarının işsizlik manipülasyonu
Kurtuluşumuz çaresizlikte değil, mücadelededir!
İşten atılan Ataşehir Belediyesi işçileri direnişte kararlı
Valfsan’da yaşananlara dair
Metal işçileri MESS’in kölelik dayatmalarına geçit vermeyecek!
4 Aralık Dünya Madenciler Günü…
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sendikalar ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin sorunları-2
Devrimin güncel çağrısı: İşçi sınıfı ekseni ve önderliği
Parti örgütlerinden 21. yıl etkinliğine mesajlar…
Almanya’da coşkulu parti ve devrim gecesi
Engels’in 200. doğum yılı…
2019 25 Kasım’ı…
“Üniversite”nin tarihi
Ankara Üniversitesi SBF’de faşist saldırılar devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Üniversite”nin tarihi

 

Üniversite deyince aklımıza bilim üretilen yer gelir. İlk akla gelen bu olsa da bu tanım gerçekleri ifade etmez. İnsanlık tarihi boyunca bilimin nerelerde üretildiği bir tartışma konusudur. Üniversiteler bu araştırmalara elbette katkıda bulunur, ancak gerçek bilim oralarda üretilmez. Hatta çoğu zaman üniversitelere rağmen üretilir. İnsanlık tarihinin ilerletici mottosu üretim araçlarında gelişme, toplumsal iş bölümünün gelişmesi oldu. Bu sırada üniversiteler kilisenin, caminin, tapınakların denetimi altındaydılar. Okulun bir uzantısı olan üniversiteler hep egemenlerin toplumu istedikleri biçimde eğitme alanları oldular. Egemen ideolojinin yeniden üretim mekanizmaları olarak işlediler ve hep bir tehlike de barındırdılar.

Tarihsel ve toplumsal bir kurum olarak üniversiteler, içinde bulundukları toplumsal koşullardan ayrı ele alınamazlar. İlkel komünal dönemden kapitalizme ilerleyen süreç üniversiteleri de kendi içerisinde geliştirmiştir. Üniversitelerin doğuşunu kendi içinde tartışmak, bu konuda farklı bakış açılarını barındırmaktadır. Bir kısmı üniversiteyi bir kurum olarak doğduğu andan itibaren alır. Bir kısmı ise tüm sınıflı toplumların bir parçası, birer yüksek okul şeklinde ele alır. Eflatun’un Atina’da kurduğu Academia, Aristo’nun yine Atina’da öğretim yaptığı Lyceum’unu “üniversite” olarak ele almaz. Üniversiteyi tartışıyorken farklı bakış açılarının yazınsal ürünlerine rastlarız. Her ideoloji eğitimi kendi bakış açısı ile anlatır ve üniversiteyi de bu bağlamda tartışır. Bu yanıyla ideoloji ve eğitim birbirinden ayrı alanlar olarak değerlendirilemezler.

***

Sümerlerde ilk okullar, milattan önce 3000’li yılların ortalarına doğru mabetler bünyesinde doğdu. İşlevleri okuma yazma öğretmek, saray ve mabet kadrolarını yetiştirmekti. Eski Yunan eğitim sisteminde “müze” (Mouseidon) vardı. Bilimsel araştırma merkezi olarak adlandırılıyordu. Zamanla öğretim de vermeye başladı. İskenderiyeli Fisagorcuların kurdukları resmi cemaattiler. İlkeleri Eflatun’un Academia’sında ve Aristo’nun Lyceum’unda da benimsendi. IV. yılında İskenderiye bir üniversite şehriydi.

Üniversite bir tanım sorunudur. Öğretim sürecinin son halkası, yönetici zümreler yetiştiren birer yüksekokul olarak ele alınırsa her uygarlıkta karşımıza çıkar.

Orta çağ Avrupası’nda üniversitenin adı “Staduim Generale”, “Studia Generalla”dır (Genel eğitim kurumu). 13. yüzyıl öncesi Bologno 1000 yılında kuruldu. Dominiken tarikatının etkisi altında bu okula 1140 yılında Medeni Hukuk ve Kilise Hukuku alanı eklendi. Ruhbanların, araştırma amaçlı seyahat özgürlüğü vardı. Sivil halk mahkemesinde değil kilise mahkemelerinde yargılanıyorlardı. Ruhban sınıfın imtiyazları vardı ve akademiye bunlar dışında kimse giremiyordu. Eğitim dilinin Latince olması ve bu dili Ruhban sınıfının bilmesinin de bunda etkisi vardı. Hukuk ile eğitime başlamasının nedeni ise imparator hakimiyet alanındaki yerlerde yaşayanların ve kilisenin korunmasına ihtiyaç vardı. Hukuk bunun için gerekliydi.

14. yüzyılda yurtlar ve barınma olanakları yoktu. Naziane adıyla kurulan yerlerde yönetmek için Proctor seçiliyor ve bir yıl görev yapılabiliyordu. Üniversitas; lonca, birlik anlamına gelmektedir. Kuzey Avrupa’da, Paris-Oxford’da “ünivestisa”ı öğretmenler kurdu. Güney Avrupa’da Bolonya’da öğrenciler kurdu. Oxford 1133’te kuruldu. 1167’de Fransa’da yabancı öğrenciler sınır dışı ediliyordu. Kral II. Henry tüm rahipleri ülkeye çağırdı. Cambridge Oxford’dan ayrılmak zorunda kalan bir grup öğrencinin gelişi ile 1209 yılında kuruldu. Bunda savaşların, kralın emirlerinin etkisi büyüktü. Üniversitelerin kurulması şehirlerde yaşamın döngüsüne de etki ettikleri için önemliydi. İlk üniversitede rektörler, öğrenciler ve öğretim üyeleri ile birlikte seçiliyordu. Kurumlar kendi giderlerini karşılamak zorundaydı. Öğretim üyeleri öğrencilerden harç alıyordu. Trinity College’de Dekan Lecky kadın öğrencilerin okullara alınması ile ilgili “Bunu ancak cesedimi çiğneyerek yapabilirsiniz” demişti. 19 yüzyılın ilk yarısında kadın öğrenciler üniversitelere gidebildi. Üniversitelerde, 1825’te Virgina Üniversitesi, 1964’te genel olarak ırk ve renk ayrımına son verildi.

Paris Üniversitesi Rektörü Rolla “Allahtan sonra her şeyini borçlu olduğu krala” atıf ediyordu. Hegel’i en çok etkileyen düşünür Diderot, ünlü Rollin için şöyle diyor: “Rahip ya da papaz, şair ya da hatip yetiştirmekten başka bir amacı yok.” Diderot gerçek bir üniversite için şartları sıralıyor: “Bütün uluslardan çocuklarında fark gözetmeksizin kapılarını açmalı. Evrensel bilimi kucaklamalı. Yeni bir üniversite olmalı. Bütün yüzyıl amaç ve aydın ve erdemli insan yetiştirmek olmalı.”

Bugün aydınlanmanın ünlü düşünürleri ve XVII. yüzyılda Descartes, Spinoza, Leibnitz, Galileo, Newton hiçbiri üniversitelere alınmadı.

***

Üniversitenin ya da eğitimin sınıflı toplumlardaki serüveni bulunduğu koşullardan bağımsız değildir. Marks “Feuerbach üzerine tezler”de “maddi koşulları değiştirmek için yine insan gerekliydi ve bizzat eğitimcinin de eğitilmeye ihtiyacı vardı” der. Marksizm bize sınıfsız bir topluma yönelik, insanın tüm yeteneklerini geliştirmesine olanak veren, çok taraflı bir eğitim anlayışı ortaya koydu. Ve bu eğitim anlayışının sınıflı bir toplumda gerçek olması bir nevi ütopyadır. Bundan kaynaklı, bilimsel Marksizm’in kurucuları tüm ilgilerini sınıflı toplumun analizi ve aşılması üzerine yönelttiler.

Sınıflı toplumlarda eğitimin örgütlendiği alan olarak okul, öğretim, eğitim ve egemen ideolojinin üretildiği alan olarak karşımızdadır. Feodal toplum feodal okulu, kapitalist toplum kapitalist okulu üretmiştir.

Günümüzde öğretim üç dereceli olarak planlanıyor: İlk, orta ve yüksek öğretim. Bu ayrım tarih boyunca net değildir. Bir üst yapı kurumu olarak üniversiteler, tarih boyunca farklı uygarlıkların ve kültürlerin özelliklerine göre değişen renklere bürünmüşlerdir. Ortaçağın ardından Rönesans döneminde istenilen halk için eğitim, laik eğitim, eşit eğitim talepleri büyük toplumsal mücadelelerin parçası olarak kazanılmıştır. Burjuvazi, iktidarı ele geçirdiği ve gericileştiği dönemle birlikte tüm ilerici kavramları ezdi ve geçti. “Katı olan her şey buharlaşıyor” der Marx, Manifesto’da. Burjuvazi de dün iktidara gelmek için savunduğu her şeyi buharlaştırmıştır.

Özgürlüğümüz ve Geleceğimiz İçin Eğitim Hakkı Çalıştay Atölyeleri

 

Kaynaklar:

- TKİP Parti Programı, Eksen Yayıncılık

- Ticari Eğitim Dosyası - Ekim Gençliği

- Toplumsal değişme ve üniversiteler - Taner Timur

- Neo liberalizm, bilgi ve üniversiteler-Mete Kurtoğlu

- Eğitim üzerine - İzzettin Önder