24 Ocak 2020
Sayı: KB 2020/04

Düzen cephesi ve metal TİS’leri
Sürecin seyrini metal işçisinin mücadele kararlılığı belirleyecek!
Ortak grev, kazanana kadar direniş!
İzmir Emek Koordinasyonu ile birleşik mücadeleye
İşçiler için önemini kaybetmeyen mücadele örgütü: Sendikalar
İŞKUR patronlara yardım kuruluşu gibi çalışıyor
Sağlık alanının ticarileşmesi ölüm getiriyor
“Yedek ödenek” saray rejiminin yağma çarkı
“Mega” rant ve soygun projesi: Kanal İstanbul
Esas olan sınıfsal kutuplaşmadır
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sınıf çalışması ve politik müdahalenin sorunları
Hindistan’da yüz milyonların grevi
Almanya: Zengin devlet, yoksul halk!
Kapitalizm yoksulluk ve sefalet üretiyor
Libya’yı yıkanların Berlin Zirvesi
Planlar tutmadı!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İŞKUR patronlara yardım kuruluşu gibi çalışıyor

 

Geride bıraktığımız yıl İşsizlik Sigortası Fonu’nun nasıl yağmalandığını bir kez daha gözler önüne serdi. Sözde işten atılan işçilere kaynak yaratma iddiasını taşıyan fon aldatmacasının tek gerçek amacı sermaye sınıfının ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaktır. Patronlara kaynak olan bu fondan yararlanan işçi sayısı beklendiği üzere yine düşük oldu. Milyonlarca işsizin bu fondan faydalanabilmesi ise yararlanma koşullarındaki zorluklar nedeniyle bilinçli olarak engellenmektedir.

Berat Albayrak’ın ekonomik büyümeden dem vurduğu 2019 yılında fondan patronlara teşvik ve destek olarak yapılan ödemeler bir önceki yıla göre yüzde 45 arttı. Patronlara yapılan fon yardımı 26 milyar TL’ye ulaşırken, işsizlere yapılan ödemeler 10 milyar TL’de kaldı. Yine İşsizlik Fonu, elinde tuttuğu Hazine tahvillerini satarak kamu bankalarına düşük faizli 11 milyar TL’lik kaynak sağladı. Kriz nedeniyle artan kısa çalışma ve ücret garanti fonu ödemeleri ile yarım çalışma ödemeleri de eklendiğinde bu rakam 10.4 TL oldu. Oysa ki, 2019 yılında işsiz sayısı önceki yıllara oranla belirgin bir şekilde arttı. Yani bu fonda birikenler krizin faturasını işten atılarak ödeyen işçilere değil yine patronlara aktarıldı.

Patronların konkordato ve iflas göstererek işçileri mağdur etmeye devam ettiğini geçen yıldan birçok örnekle biliyoruz. Fakat bu nedenle işsiz kalan, mağdur olan binlerce işçiyi görmezden gelen AKP iktidarı beklendiği üzere yine patronların yardımına koştu. Kriz nedeniyle konkordato ilanları ve iflaslar artarken, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılan Ücret Garanti Fonu ödemeleri de ciddi oranda yükseldi. 2017’de 25 milyon TL, 2018’de 81 milyon TL olan Ücret Garanti Fonu ödemeleri, 2019’da 157 milyon TL’ye çıktı.

İşsizliğe çözüm bulmak gibi bir dertleri olmayanların milyonlarca işsizi düşünmesi mümkün değil elbette. İşsizlik fonunda işçilerden kesilenlerle biriken paraları sermayeye kaynak olarak kullananlar İŞKUR’u da patronlara yardım kuruluşu olarak işletiyor. Bu fonda birikenler esasen emekçilerin sırtına yüklenen diğer fonların akıbetine benziyor. Bireysel Emeklilik Fonu BES de böyle değerlendirilirken, kıdem tazminatının fona devredilmek istenmesinin amacı da budur.

Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!

İşçi sınıfının örgütsüzlüğünü fırsat bilen sermaye sınıfı AKP eliyle hak gasplarına devam ediyor. Emekçiler kazanılmış tüm haklarını bir bir kaybediyor. İşsizlik de hayat pahalılığı da artıyor. Güvencesiz çalışma koşulları denetlenmeyerek, gerekli önlemler alınmayarak iş cinayetleri çalışma yaşamının olağan bir parçası haline getiriliyor. Sabahın karanlığından gecenin karanlığına kadar sömürü çarkları altında insanca çalışma haklarından mahrum bırakılan milyonlarca işçiye kölelik dayatılıyor. Ancak bu karanlıktan aydınlığa çıkmak, gün yüzü görmek mümkün.

İşsizlik fonunun yağmalanmasına son verilmesi, bu fonda biriken paranın işçiden değil patronlardan kesintilerle sağlanması, işten atmanın yasaklanması, herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi, insanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret vb. talepler bugünün en acil taleplerinden bazılarıdır.

İşçi sınıfı ve emekçilerin kaybettiği hakları geri kazanması ve yeni haklar elde etmesi ise uzak bir geleceğin sorunu değildir. Bu kazanımlar şaltere uzanacak el kadar, sokağa atılacak eylem adımları kadar yakındır.

 

 

 

 

İşçi kanıyla beslenen kapitalizm!

 

2019 yılında en az 1736 işçi arkadaşımız iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirdi. Ölenlerin 1152 kadın, 67’si çocuk işçiydi. 17 yıllık AKP döneminde ise iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren işçilerin sayısı toplamda 24 bini aştı.

Kapitalizm işçi kanıyla besleniyor. Kapitalistler ise işçilere reva gördükleri sağlıksız çalışma koşulları üzerinden büyüme rekorları kırıyor ve bununla övünüyor. Ellerinde binlerce işçinin kanı olan sermaye sınıfı sadece kendi karlarını düşünüyor ve o nedenle de kazaları önleyici tedbirler almıyorlar. Yakın zamanda Dudullu OSB’de bulunan Yıldız Cam fabrikasında kazanın patlaması sonucu bir işçi ölmüş biri de ağır yaralanmıştı. Patlayan kazana aşırı yükleme yapılmasından kaynaklı son zamanlarda teklediğini söyleyen işçiler, bu durumu patrona iletilmelerine rağmen patronun sorunu hep kulak arkası ettiğini vurguluyorlar. Sonuçta kazan patladı. Emekli olmasına rağmen çalışmak zorunda kalan bir işçi arkadaş artık hayatta yok. Diğer yaralı genç işçi ise bir bacağını kaybetti. Yıldız Cam patronun kar hırsı, kapitalist sistem tarafından değersiz görülen işçilerin hayatına mal oldu. Türkiye’de bu tür örnekler maalesef çok fazla. Yaşamı yok olan hayatlar ve ardından dökülen gözyaşları ise, kapitalistlerin ve ikiyüzlü AKP iktidarının umurunda değil.

Karşımızda işçileri acımasızca sömüren kapitalistler ve onlar için çalışan zorba tek adam rejimi var. Bu yapı işçi kanıyla besleniyor. Madenlerde, inşaatlarda, fabrikalarda oluk oluk akan kan için “işçinin fıtratında var” diyen AKP şefi Erdoğan, suçüstü yakalanan birçok patrona arka çıkarak yargılamalarını önledi. Bu türden olayların ardından açılan davalarda ise birkaç beyaz yakalı göstermelik mahkemelerde yargılandıktan sonra ya salıverildi ya da kamuoyu baskısıyla cezalandırıldı. Hesap sormak isteyen işçilerin aileleri ise mahkeme koridorlarında süründürüldü.

Şimdiye kadar yasalarda olan kimi yaptırımlar uygulansa birçok iş “kazası” yaşanmayabilirdi. Fakat, taşeron çalışma sistemi, özel istihdam projeleri, esnek üretim uygulamaları ve sendikasızlaştırma saldırıları varken böylesi yasalar sermaye devletine maske olmaktan öteye gitmeyecektir. Bundan dolayı hiçbir inandırıcılığı yoktur. Biliyoruz ki, iş cinayetlerinde patronları aklayan yargısıyla, işçi sağlığına ilişkin yapılmadığı denetimlerle AKP iktidarı iş cinayetlerinin baş sorumlularındandır.

Hesabımız büyük!

İşçi sınıfı yanı başında ölen arkadaşlarına sessiz kaldıkça sistemin çarkının dönmesine hizmet etmeye devam edecek. Ağır bedeller ödeyerek yaşam mücadelesi veren işçiler, öncelikle seri bir şekilde artan işçi ölümlerine dur diyebilmeli. Yanı başında paylaşımlarda bulunduğu işçi arkadaşının ölümüne sadece “yazık oldu” demek her şey bir yana insani bir tutum değildir. Çünkü sessizce verilen işi yapmaya devam etmek patronun elini güçlendirmekle beraber önlem almamasına da neden olmaktadır.

Bu nedenle, işçi kanıyla beslenen kapitalistlerden sorulacak hesap gün geçtikçe kabarmaktadır. İşçi sağlığı gibi yaşamsal önemde bir sorun için örgütlenmenin aciliyeti ve önemi ortadadır. İşçiler ancak örgütlü güçleriyle haklarını koruyabilir, yeni haklar kazanabilirler. İşçi sağlığı önlemlerinin alınması için, akan her damla işçi kanının hesabını kapitalistlerden sormak için örgütlenmeli ve mücadele büyütülmelidir.

N. Kaya