2 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-16

Rejimin saldırılarına karşı birleşik mücadeleye!
Kürt halkıyla eylemli dayanışmanın önemi
Azerbaycan-Ermenistan çatışması ve sosyalist çözüm
İsrail’le “gerilim” bahane, ticaret şahane
YEP’ten yansıyan iflas tablosu
“Yeni sürüm” hak gaspı
İnsanca bir yaşam için mücadeleye!
Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!
Komünist Enternasyonal Kuruluş Kongresi’nde konuşma... - Mustafa Suphi
Milliyetler ve Sömürgeler Meselesi üzerine konuşma - İsmail Hakkı
ABD seçimleri ve burjuva demokrasisinin ikiyüzlülüğü
Kolombiya: Şiddet, katliamlar protestolar ve kazanım
Salgın hastalıkların toplumlarda yarattığı değişimler
Avrupa’da MİT’in kirli operasyonları
Teslim Demir yoldaş hep bizimle…
Wuppertal’da Teslim Demir yoldaş ve Ulucanlar anması
Ulucanlar şehitleri ve Teslim Demir etkinliklerle anıldı
İzmir'de Teslim Demir ve Ulucanlar şehitleri anması
Bahçelievler Katliamı’nın 42. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İsrail’le ilişkilerde “gerilim” bahane, ticaret şahane

 

ABD’nin şefi Trump’ın ön ayak olduğu, Siyonist İsrail’le Arap ülkelerinin “normalleşme” adımları atması için yaptığı antlaşmalara Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından Bahreyn’de katıldı. Yaşanan bu yeni gelişmelerin ardından, saray rejimi yine “Filistin’in hamisi” rolüne bürünerek, Hamas’la El Fetih temsilcilerini İstanbul’da buluşturdu, İsrail’e göstermelik sert açıklamalarda bulundu.

Saray rejiminin Dışişleri Bakanlığı, yapılan antlaşmayı şiddetle kınadığını ve bu anlaşmaların Siyonist İsrail’in Filistin üzerindeki gayri meşru uygulamalarını ve işgali kalıcı hale getirmeye yönelik girişimlerini sürdürme konusunda daha da cesaretlendireceğini ifade etti. Daha önceki yapılan BAE ile yapılan antlaşma için de AKP’nin şefinden benzer açıklamalar gelmişti. Erdoğan, açıklamasında “Filistin’e yönelik atılan adım yenilir yutulur bir adım değil. Dışişleri Bakanıma talimatı verdik. Abu Dabi yönetimiyle diplomatik ilişkileri askıya almak bizim de büyükelçiyi geri çekmek gibi bir adım olabilir. Çünkü biz Filistin halkının yanındayız. Filistin’i yedirmedik yedirmeyeceğiz” dedi.

Ancak, söz konusu açıklamaların ve tepkilerin gerçeği ne kadar yansıttığını görmenin yolu, Türkiye’nin İsrail’le yıllardır devam eden “dostluk” ilişkilerini irdelemekten geçiyor. İsrail’i fiilen 1949’da, resmen ise 1950’de tanıyan ilk ülkelerden birisi Türkiye’dir. O tarihten beri de İsrail ile birçok anlaşmalar imzalanmış, ekonomik ortaklıklara gidilmiştir. Siyonist İsrail’i iktidara geldiğinden beri sözde sert açıklamalarla hedef tahtasına oturtan Erdoğan, bir taraftan da açık, gizli birçok askeri ya da ekonomik işbirliğini hayata geçirmiştir. Halen de bu ilişkileri artarak sürmektedir. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında İsrail 9. sırada yer alıyor. Siyonist İsrail ile 2019 yılında ihracat miktarı 4,5 milyar dolara yükselirken, ithalat ise 1 milyar 600 milyon dolara yükselmiştir. Türkiye ile İsrail’in arasındaki görünürde “kötü” ama gerçekte keyiflerin yerinde olduğunu İsrail’in Başbakanı Netanyahu “Bir zamanlar Erdoğan bana her üç saatte bir Hitler derdi. Şimdi altı saatte bir diyor, ama tanrıya şükür ki ticaretimiz büyüyor” ifadeleri ile doğrulamaktadır.

Gerici rejim, Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı saldırı sonrası da sert açıklamalarda bulunmuştu, ilişkilerin askıya alınacağından bahsetmişti ancak bu tür adımların hepsi yine havada kalmıştı. AKP iktidarı, İsrail’in Filistin halkına yönelik gerçekleştirdiği her katliamda “sert” söylemlerle diplomatik ilişkileri sözde zayıflatırken, ekonomik ilişkilerde bunun tam tersi bir tutum sergilemiştir. BU aynı süreçlerde ticaret hacmi beş kat artmıştır. Aynı diplomatik krizin yaşandığı süreçte, sarayın şefinin oğlu Burak Erdoğan’ın gemiciği olan Safran 1 adlı gemisi Ceyhan’dan İsrail’e petrol taşımaya devam etmiştir vb...

AKP’nin sahte İsrail karşıtlığının bir göstergesi de Gazze’yi bombalayan İsrailli pilotların eğitiminin Türkiye’de Konya ovasında gerçekleştirmesidir. Filistin halkının haklı davasını her fırsatta istismar eden AKP iktidarı yalan ve riyakarlıkta sınır tanımamaktadır. İsrail’in Gazze ablukası sırasında Mavi Marmara gemisini “otorite bizsek, biz zaten izin verdik” diye savunan, İsrail’le yapılan anlaşmalar sonrası Türkiye’deki tepkilere istinaden “günün başbakanına mı sordunuz” diyerek birçok kere olduğu gibi kendi sözlerini yine inkar etmiştir.

Türkiye Siyonist İsrail’le her dönem ilişkilerini geliştirmiştir. 1996’da yapılan askeri işbirliği anlaşmalarının meyveleri AKP döneminde toplanmaya başlanmıştır. Kürt halkının katliamında kullanılan İsrail yapımı HERON’ların alımı 2004 yılında yapılmıştır. Sonrasında HERON’lar Kürdistan dağlarında sayısız katliama hizmet etmiştir.

Nasıl ki gerici saray rejiminin Filistin halkına yapılan katliamlarda bir katkısı varsa, Siyonist İsrail yönetiminin de Kürt halkının katliamında bir katkısı vardır. Sonuçta her iki rejim de kendi kirli çıkarları doğrultusunda adımlar atıyor ve bu çıkarlar içerisinde halkların kardeşçe, eşit ve özgür yaşayabilmelerinin yeri yoktur. İsrail ve Filistin halklarının kardeşçe ve özgür yaşamaları için yapılması gereken şey sorunun kaynağı olan bu gerici çıkar odaklarını bölgeden süpürüp atmaksa, Türkiye halkları da eşit ve özgür bir yaşam için gerici faşist AKP-MHP rejimiyle birlikte, kapitalizmi tarihin çöplüğüne atması gerekmektedir.

 

 

 

 

 

Ağar’ın soylu soslu soysuz gölgesi!

 

Türkiye siyasal tarihi birçok siyasi cinayet ve katliamla doludur. Bazı iktidar dönemlerinde özgün cinayetlere tanık olduk. Kenan Evren’in başında olduğu 12 Eylül faşist cuntası, 17 yaşındaki Erdal Eren’i asmak için yaşını büyüttü ve astırdı. Bu dönemin emniyet müdürü Mehmet Ağar 1981 yılında devrimci önderlerden Süleyman Cihanı gözaltına alıp işkencede katletti. Gözaltından kaçtı süsü vermek için Bostancı’da bir binanın 6. katından aşağı attırdı. Sonrasında götürüp kimsesizler mezarlığına gömdü. Her hükümetin vazgeçilmesi olan Ağar’ın Özal, Demirel ve Çiller hükümetleri dönemlerinde sayısız cinayetine, gözaltında kaybetmelerine tanık olduk. Muhalif ve öteki gördükleri insanlara gözaltında tecavüzleri, Kürt köylülerine dışkı yedirme utancını da yaşattılar Türkiye halklarına...

Erdoğan rejimi boyunca benzer uygulamalar kesintisiz sürdü desek yanılış olmaz. Bu sürecin hukuksuz uygulamaları insan hakları ihlalleri raporlarına bakıldığında açık şekilde görülecektir.

Ağar 1981’den beri Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri, gözaltında kaybetmeler, tüm gayri meşru uygulamaların planlayıcısı, azmettiricisi ve tetikçisidir. Devletin dokunulmaz “kara kutu”sudur. Bir tuğla çekse yıkılacak bir ülkenin vazgeçilmez kadrosudur.

Niye bu zatı yazıyoruz. Çünkü onun tedrisatından geçmiş, onun gölgesinde saklı olan Ağar-Erdoğan-Soylu’yla bir dönemi yaşıyoruz.

Soylu, Ağar ne yaptıysa onu aratmayan tüm zalimlikleri yaptı, yapıyor.

İnsanlar gözaltında kayboluyor, aylarca kayıp bilinenler emniyet müdürlüklerinde çıkıyor. Faili “bulunmayan” cinayetler işleniyor. İçişlerinden sorumlu Bakan Süleyman Soylu’yu hiçbiri ilgilendirmiyor. Sokak ağızıyla insanları tehdit ediyor. Kendisi “başıbozuk” asker gibi görevi kötüye kullanmaktan imtina etmiyor...

İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarla dolu karnesine en son, Van’ın Çatak ilçesinde Osman Şiban ve Servet Turgut isimli iki Kürt köylünün gözaltı sonrası helikopterden aşağı atılması yazıldı. Günlerdir yaşam savaşı veren bu köylülerden 7 çocuk babası Servet Turgut ne yazık ki hayatını kaybetti.

Bugün hukuksuzluğun geçer akçe olduğu tek adam rejiminde Ağar-Soylu’nun daha birçok benzer vakasının olacağını biliyoruz. Tecavüzlerin, işkencelerin ve öldürmelerin yaşandığı vakalara yönelik inceleme ve yargılamalar ancak kamuoyu baskısıyla oluyor. Tiyatrovari bu yargılamalar ise, göstermelik gerçekleşiyor. “Sanık-lar” Soylu ve siyasi erkin talimatıyla salıveriliyorlar.

Tek adamın gizli kolu olan Ağar’ın sahadaki soylu soslu soysuz adamı, insanlık karşısında ağır bir suçludur. Demokrasinin asgari koşulunun olduğu, yargının yargı vasfını zerre kadar koruduğu bir ülkede dahi yargılanmaktan kurtulmayacak bir azmettirici konumundaki bir suçludur!

M. İmran