2 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-16

Rejimin saldırılarına karşı birleşik mücadeleye!
Kürt halkıyla eylemli dayanışmanın önemi
Azerbaycan-Ermenistan çatışması ve sosyalist çözüm
İsrail’le “gerilim” bahane, ticaret şahane
YEP’ten yansıyan iflas tablosu
“Yeni sürüm” hak gaspı
İnsanca bir yaşam için mücadeleye!
Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!
Komünist Enternasyonal Kuruluş Kongresi’nde konuşma... - Mustafa Suphi
Milliyetler ve Sömürgeler Meselesi üzerine konuşma - İsmail Hakkı
ABD seçimleri ve burjuva demokrasisinin ikiyüzlülüğü
Kolombiya: Şiddet, katliamlar protestolar ve kazanım
Salgın hastalıkların toplumlarda yarattığı değişimler
Avrupa’da MİT’in kirli operasyonları
Teslim Demir yoldaş hep bizimle…
Wuppertal’da Teslim Demir yoldaş ve Ulucanlar anması
Ulucanlar şehitleri ve Teslim Demir etkinliklerle anıldı
İzmir'de Teslim Demir ve Ulucanlar şehitleri anması
Bahçelievler Katliamı’nın 42. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Komünist Enternasyonal Kuruluş Kongresi’nde konuşma... 

Mustafa Suphi

 

Moskova’da, dünyanın geleceğini değiştirecek olan bu görkemli III. Enternasyonal’de proletaryanın, ezilen Türk köylülüğünün ve işçi sınıfının adına, özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin adına, zalim ve yırtıcı emperyalizmden çok çekmiş, kapitalizmin pençesi ve Batı uygarlığın şiddeti altında mahvolan silahlı bir halkın adına konuşmak ne büyük bir mutluluk. Gerçek şudur ki, Türkiye’de diğer devletlerde olduğu gibi, halkın canına kastedip kanını emen birçok barbar ve alçaktan başka, bir de sadece Ermenilerin değil, fakir işçi ve köylü kitlesinin de kanını akıtan Osmanlı padişahları vardır. Barbarlığı temsil edenler ezilen halk kitleleri değil Osmanlı padişahlarıdır.

Yoldaşlar! Rusya’da bulunan işçi ve köylü temsilcileri Ekim Devrimi’nden sonra sermayeye karşı savaşı başlatmayı ve özellikle naip denen açgözlüleri yok etmeyi başarmışlardır.

Bir yıl önce, Osmanlı paşaları orduyu Hazar denizi kıyılarını, İran’ı, Türkistan’ı işgale göndermeyi tasarladıkları sırada Moskova’da, tüm dünyaya mutluluk vadeden bu başkentte, Türk devrimcileri bu paşaların maceracı tutkularına başkaldırmışlardı. Sesimizi boğmak isteyen Moskova’daki Osmanlı elçisi Rus topraklarından derhal atılmamızı istemek için Rusya Cumhuriyeti hükümetini notalara boğmuş ve, Müslüman Taşkent, Örenşehir, Kazan halkları arasında şiddetli bir propagandayı yöneterek çalışmamızı yok etmeye dört elle sarılmıştı.

Burjuva gazetelerinde bizlere karşı yöneltilen makalelerde: “Asya’nın en ucuna dek uzanan Müslüman dünya, Osmanlı ordusunun zaferini kutlarken, Türk Tatar milletine duyulan bu en kutsal inançla alay eden bu insanlar kimlerdir? Hangi dinden ve hangi millettendirler?” gibi sorular yer alıyordu. Ama elçilik Müslüman doğu dünyasını ikiyüzlü sorularıyla aldatmak isteyince biz, Türk komünistleri dünyanın vatanımız, insanlığın da milletimiz olduğunu büyük bir ciddiyetle bildirdik.

Böylece, Devrimin kızıl bayrağını korkusuzca çektikten sonra, Osmanlı emperyalizmine katılan gruplara karşı çıkmayı, onlara tepki göstermeyi kararlaştırdık. Bir süre için düşüncelerimizin gerçekleşmesini sağlayacak olan bu yolu izleyenler sadece bizdik. Ama şimdi bütün Doğu bizimle beraber yürüyor. Yoldaşlar, açgözlü Fransız ve İngilizler Osmanlı emperyalistleriyle beraber İstanbul’u ele geçirince, hakkımızda söylenen yalanlar etkisini yitirdi ve herkes ezilen mutsuz halk için büyük Rus devriminden daha iyi bir müttefik olmadığını açıkça anladı.

1908’den itibaren Türk gençliğinin bir kısmı halkın selametini sosyal bir devrimden başka bir şeyde bulamayacağını anlamıştı. Ama o sıralar sosyalist çalışma kısıtlanmıştı. Ezilen halkın korunması için yükselen elem içindeki Jaures’in güçlü sesi boşuna nefes tüketiyordu. Arkadaşlarından sadece birkaçı giriştikleri işe sırt çevirmediler ve burada, Rusya’da devrimci Türk ocağını örgütlediler. Doğu’daki gerekli ekonomik ve sosyal değişimin sosyal devrimle gerçekleşebileceği yolundaki inançları Ekim olaylarından sonra iyice pekişti.

Sizlere bu inancın halen Türk proletaryası ve aydınları arasında varolduğunu ispatlayan bir örnek vereceğim. Devrim ertesinde, İstanbul Üniversitesi, Nobel ödülünün kime verileceği sorusunu sorduğu zaman Türk gençliği profesörlerin yaptığı baskıya rağmen yoldaş Lenin’i seçti; ve bu, sosyal devrim fikirlerinin Doğu’da ne kadar etkili olduğunu bir kez daha ispatlıyordu. Büyük saygın ustamız ve onun eylemleri, tüm devrimci dünyayı temsil etmektedir ve Türk gençliği de yaptıkları seçimle devrimci dünyaya bağlı olduklarını göstermişlerdir.

Türk halkının Rus devrimine olan sempatisinden bahsetmeyeceğim bile. Rusya’daki sosyal devrimin kahramanları halkımızca biliniyor: dünya sosyalist devrimi uğruna birçok kurban feda ettiler, artık savaş alanlarında tek başlarına değiller ve Türk proleter kitlesi gerçekten varlık kazanmıştır, tüm aydınlarıyla birlikte onların hayatını yaşamaktadır ve kalbi onlarınkiyle birlikte aynı uyum içinde atmaktadır.

Bu kahramanlar, bu kötülük dünyasında, Türk proletaryasında başlayan derin bir isyanın olgunlaştığından, bu proletaryanın savaşa atılmak için kardeşlerinin, Rus yoldaşlarının savaş çığlığını beklediğinden emin olabilirler.

Yoldaşlar! Bunu sizlere Orta Doğu’da, Türk halkı içinde, bütün kalpleriyle Rus devriminden yana olan gerçek devrimciler olduğunu göstermek için söyledim. Şimdi hemen bu hareketin dünya devrimiyle olan ilişkileri sorununa geçeceğim. Derinden inanıyorum ki Doğu’daki devrimin Batı’daki devrimle dolaysız bağları bulunmaktadır. Biz, Türk devrimcileri derinden inanıyoruz ki, Doğu’daki devrim sadece Doğu’yu Avrupa emperyalizminden kurtarmak için değil, aynı zamanda Rus devrimine destek olmak için de zorunludur.

Yoldaşlar, çok açıktır ki Fransız-İngiliz kapitalizminin başı Avrupa’da olsa da, gövdesi Asya’nın verimli topraklarındadır. Biz Türk sosyalistleri için önemli ve birinci görev Doğu’daki kapitalizmin kökünü kazımaktır. Ancak bu yolla Fransız-İngiliz üretimini hammaddeden yoksun bırakabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan ve Çin, Fransız-İngiliz endüstrisine kapılarını kapayarak, onu Avrupa borsalarına akma imkanından yoksun bırakacak, böylece iktidarın proletaryanın eline geçmesi ve sosyalist düzenin yerleşmesiyle sonuçlanacak, eli kulağında bir bunalıma yol açacaklardır. Buna ulaşmak için bölgesel devrimci hareketin ajitasyon yürütmesi ve Doğu halklarının Fransız-İngiliz emperyalizmine karşı ayaklanmaları lazımdır. Ama Doğu’yu nasıl devrimci kılacağız?

Sık sık Doğu sorununun tartışıldığı, Doğu halklarının manevi hayatlarından söz edildiği, bunların daha iyi incelenmesi isteğinin ifade edildiği toplantılara katıldım. Çarlık rejimi Doğu’yu işte böyle inceliyordu. Söz konusu olan doğu halkalarını sömürmek için en yolların bulunmasıydı. Bu sorunu bugün inceliyorsak, bu, ezilen Doğu’yu kurtarmak içindir. Doğu’yu bilimsel incelenmesine vakit ayırarak, silahlarımızı sıkıca ellerimizde tutmamız, Doğu’da devrimci bir ocağın örgütlenmesi amacımızı gözden kaçırmamamız lazımdır. Doğu halklarının Avrupa sermayesine başkaldırışı, Rus devrimi için olduğu kadar bugün tüm ülkelerin proleterlerini harekete geçiren -ki bu da onu İngiltere ve Amerika’nın sürekli tehdidi altına sokmakta ve bizim, yani Doğu’nun yardımının beklenmesini zorunlu kılmaktadır- genç Alman devrimi için de yararlıdır.

Bu nedenle Doğu halkalarının arasında devrimci ocakların kurulması III. Enternasyonal’in acil görevi olmalıdır. Güçlü ve genç Rus Kızıl Ordusu’nun bağrında, gelişen Türk askeri örgüt hücreleri kurulmaktadır. Bugün çeşitli Rus cephelerinde, Sovyetlerin gücünü korumak amacıyla Kızıl Ordu’nun yanında dövüşen bin kadar Türk için büyük bir yarar belirtmektedir.

Coğrafi konumundan dolayı, Türkiye daima Asya ve Avrupa arasında bir bağ oluşturmuş ve kapitalizmin dolaysız baskısı altında ezilmiştir.

Bütün bunlar bizlere dünya devriminin gelecek safhasında Türk proletaryasının önemli bir yer işgal edeceğini gösteriyor.

Eminiz ki Türk proletaryası dünya sosyal devrimine dayanak olmak ve onu ilerletmek için bütün gücünü kullanacaktır. 

Mart 1919

 

 

 

 

 

İkinci Kongre

Mustafa Suphi

 

Geçen sene Mart ayında uluslararası devrimci Rusya’yı Avrupa ve Amerika burjuvazi kuvvetlerinin kuzey ve batıdan, Kolçak ve Denikin kara kuvvetlerinin doğu ve güneyden şiddetle tazyik ettikleri sırada Moskova’da, istişare için davet edilmiş olan muhtelif Avrupa ve Asya işçi ve köylü (komünist partileri) temsilcileri, Kremlin Sarayının muhteşem Ödüller Salonunda toplanmışlar ve 30 kadar teşkilatı temsil eden 50 kişilik bu meclisi, Üçüncü Komünist Enternasyonalinin Birinci Kongresi, ad ve ilan etmişlerdi. İkinci Enternasyonalin üyeleri olan İngiliz, Fransız, Alman sosyalist ve sosyal demokrat partileri cinayetkar Avrupa savaşına oy ve kalemleriyle katışarak işçi ve köylü siyasî partilerinin barış ve kardeşlik cephesini dağıtmaya ve böylece cellat Avrupa ve Amerika emperyalizminin bir kat daha kuvvetlenmesine nasıl sebeb oldular ise, 1919 senesinde Kremlin Sarayında doğan Üçüncü Enternasyonal de, bu dağınık partileri giderek kendi azimli iradesi altına toplamaya muvaffak oldu.

Alınan haberlere göre bugün, Temmuzun 17’sinde açılacak olan İkinci Kongre’ye katılmak üzere Avrupa, Amerika ve doğu memleketlerinden 400’e yakın temsilci Moskova’ya gelmişlerdir. Alman Spartakistlerinden başka bağımsız sosyal demokratların, İtalyan, Macaristan, Avusturya, Balkan komünist partilerinin toplandıkları bu kongrede Türkiye, İran’ ve Rusya Sovyetler Federasyonu içindeki bütün doğu halkları komünist teşkilatlarının temsilcileri birleşmiş olacaklardır. Üçüncü Enternasyonalin Birinci Kongrede ortaya çıkardığı metin azimli uluslararası birlikle, sosyalist Rusya’yı saran boğucu kuvvetleri dağıtıp kovmağa muvaffak oldu. Muhtelif Avrupa ve Amerika memleketlerinin komünist ve sosyalist partileri parlamentolarda, işçi ve köylüler ise, mensup oldukları milletler içinde, Bolşeviklere karşı gösterilen her türlü baskıya karşı ayaklanarak, gerek parlamentolarda, gerekse Rusya’ya karşı gösterilen savaş kuvvetlerinde yarıklar açtılar, o halde ki, bugün burjuva hükümetleri sosyal devrime karşı ne parlamentolarından büyük imdatlar istemeye, kesin kararlar çıkartmaya, ne de ordularından (okunamıyor) kendilerinde kuvvet hissediyorlar.

Üçüncü Enternasyonal, bunca yıllık hayat faaliyetinde, Avrupa ve Amerika işçi ve köylü devrimci güçlerini sosyalist Rusya etrafında böylece toplamaya ve bugünlerde Avrupa’da, devrimci olduğu kadar, siyasî bir etken olarak meydana çıkmayı başardı. Şimdi Üçüncü Enternasyonal karşısında duran mühim mesele, batı proletaryası gibi doğunun derini karanlıklarında ezilen ve yoksul halkları da kendi etrafında birleştirmeğe ve emperyalizme karşı Asya’da yükselecek büyük bir yumruk hazırlamayı başarmaktadır. Birinci Kongreden beri Enternasyonalin aile efradından sayılan Türkiye, İran ve Rusya içindeki Türk, Tatar komünist teşkilatlarının bu ikinci yıl içinde bugün faaliyet ve kuvvetlerini birleştirerek bu maksadı temin etmeleri, tarihin kendilerine yüklediği bir görevdir.

Bu münasebetle Lenin yoldaşın bir sözünü hatırlıyoruz:

“Doğuda devrim, doğu komünistlerinin doğrudan doğruya kendi işleri olmalıdır.”

Gerçekten de doğunun batıdan pek farklı ve başka nitelikte olan İktisadî ve ruhî özelliklerini göze alsak, bu sözün önemi anlaşılmış olur. Kuşkusuz ki doğuda devrim hareketlerinin nabzından anlayacak gene doğuludur. Fakat şunu da eklemeli ki, teşhis kadar tedavinin de önemi inkâr olunamaz. Ameliyat ve tedaviye dair meselelerde tecrübe, maharet ve teknik tamamiyle Avrupalı devrimci yoldaşlarımızda özümleniyor ve toplanıyor. Şimdilik, emperyalizm ile sosyalizm düzenli iki cephe halinde karşı karşıya durduğuna göre, doğu devrimcilerinin batıdan tam bir yardım ve kuvvet almadıkça iş görmeleri olanaksızdır. Onun için doğunun devrimci komünist teşkilatları, bölge teşkilatlarını ilerlettikçe Üçüncü Enternasyonalin de doğu için faaliyet ve yardımını geliştirmesi uluslararası sosyal devrim adına kutsal bir görevdir. Evrensel devrim hareketinde batı proletaryasından bağımsız olarak doğuda iş görmek nasıl bir hayal ise, doğuyu batıdan ayırmak ve birini diğeri adına feda etmek de büyük ve tarihî bir hata olur.

Üçüncü Enternasyonalin İkinci Kongresine katılan batı ve doğu komünistlerinin bu gerçeklere değer vereceğini ve doğuda devrimci teşkilatın ruhlanmasına yardımcı olacak büyük adımlar atarak ikinci senelik faaliyet devresine zafer ve başarı ile gireceklerini kuvvetle ümit ediyoruz.

Yeni Dünya, 19 Temmuz 1920
(Sayı: 5-53)