2 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-16

Rejimin saldırılarına karşı birleşik mücadeleye!
Kürt halkıyla eylemli dayanışmanın önemi
Azerbaycan-Ermenistan çatışması ve sosyalist çözüm
İsrail’le “gerilim” bahane, ticaret şahane
YEP’ten yansıyan iflas tablosu
“Yeni sürüm” hak gaspı
İnsanca bir yaşam için mücadeleye!
Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!
Komünist Enternasyonal Kuruluş Kongresi’nde konuşma... - Mustafa Suphi
Milliyetler ve Sömürgeler Meselesi üzerine konuşma - İsmail Hakkı
ABD seçimleri ve burjuva demokrasisinin ikiyüzlülüğü
Kolombiya: Şiddet, katliamlar protestolar ve kazanım
Salgın hastalıkların toplumlarda yarattığı değişimler
Avrupa’da MİT’in kirli operasyonları
Teslim Demir yoldaş hep bizimle…
Wuppertal’da Teslim Demir yoldaş ve Ulucanlar anması
Ulucanlar şehitleri ve Teslim Demir etkinliklerle anıldı
İzmir'de Teslim Demir ve Ulucanlar şehitleri anması
Bahçelievler Katliamı’nın 42. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sermaye düzeninin mayasında katliamcılık var...

Bahçelievler Katliamı’nın 42. yılı

 

Devlet-çete iş birliği ile gerçekleştirilen katliamlardan biri olan Bahçelievler Katliamı’nda 7 TİP’li genç katledildi. Sermaye devletinin toplumsal mücadeleyi engellemek için ilerici, devrimci güçlere saldırma geleneğinin bir örneği olan Bahçelievler Katliamı, 8 Ekim 1978’te Ankara’nın Bahçelievler semtinde yaşandı.

‘70’li yıllar Türkiye’de mücadelenin tüm baskı ve engellere rağmen gelişip serpildiği bir dönem oldu. Politik bir gençlik hareketinin yanı sıra sınıf mücadelesinin de politikleştiği, güçlendiği ve nitelik kazandığı 70’li yıllarda toplum hızla politize olmuş, devrimci yapılar kitleselleşmişti. Yükselen toplumsal mücadelede gençlik en ön safta yerini almıştı. Karşı-devrim güçleri de aynı biçimde örgütleniyordu. MHP güdümündeki faşist Ülkü Ocakları, MSP güdümündeki dinci Akıncılar Derneği, bunun örnekleridir. Her ikisi de devletin katliamlarını, pis işlerini yapmak için konumlanmış çetelerdir.

O dönem devlet-çete iş birliği ile gerçekleştirilen katliamlardan biri olan Bahçelievler Katliamı’nda 7 TİP’li genç katledildi. Sermaye devletinin toplumsal mücadeleyi engellemek için ilerici devrimci güçlere saldırma geleneğinin bir örneği olan Bahçelievler Katliamı 8 Ekim 1978’te Ankara’nın Bahçelievler semtinde yaşandı.

***

Eli kanlı faşistler 7 TİP’linin kaldığı eve girerek 5 üniversite öğrencisinin ellerini arkadan bağlayıp yere yatırırlar. Faşistlerden ikisi ne yapmaları gerektiğini sormak için dışarıda arabanın içinde bekleyen Abdullah Çatlı’nın yanına gider. Çatlı evdeki öğrencileri pamuk ve eter kullanarak bayıltıp öldürme emrini vermiştir. Sonrasında eve dönülerek yerde yatmakta olan öğrenciler teker teker eter kullanılarak bayıltılmıştır. Bu sırada evdeki durumdan habersiz şekilde arkadaşlarını ziyarete gelen Faruk Erzan ve Salih Güvence faşistler tarafından Eskişehir yoluna götürülerek bir tarla kenarında katledilmiştir. Tekrar eve dönen katliam çetesi öğrencileri boğarak öldürmeye karar verir. Öğrencilerden birini boğarak öldürürler. Bu şekilde zor olacağını düşünüp diğer dört öğrenciyi de kurşunlayarak katlederler. Faşistlerin telle boğarak öldürdüklerini düşündükleri Serdar Alten 9 gün komada kalır. Bu süre içinde Alten katilleri tarif eder, katliamda kullanılan aracın plakasını verir. Alten, 9 gün komada kaldıktan sonra 17 Ekim’de hayatını kaybeder. Böylelikle katledilenlerin sayısı 7’ye çıkmış olur.

Bahçelievler Katliamı ile ilgili yargılamalar, 1986 yılında tamamlandı. Ankara 1 no’lu Sıkıyönetim Mahkemesi kararıyla Haluk Kırcı ve Ahmet Ercüment Gedikli yedişer kez ölüm cezasına; Duran Demirkıran ve Ömer Özcan 28’er yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Kürşat Poyraz, Mahmut Korkmaz, Abdullah Çatlı, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı hakkında, kararın verildiği tarihte yurt dışında oldukları için gıyabi tutuklama kararı verildi. 1996’da “çete-polis-devlet” iş birliğini açık bir şekilde gözler önüne seren Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı gibi eli kanlı faşistlerin hiçbiri gerçek anlamıyla cezalandırılmadı. Örneğin, İbrahim Çiftçi cinayetin ardından serbest bırakıldı. Bahçelievler Katliamı’nın ardından adı savcı Doğan Öz’ün öldürülmesine karışan Çiftçi, bir kez daha ceza almadı ve MHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koydu. 7 kez idam cezasına çarptırılan, 1999’da yakalandığı gün firar eden ve 2004’te tahliye olan Haluk Kırcı ise firardayken Erzurum’da evlenmiş ve nikah şahitliğini dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar yapmıştı. Bulduğu her fırsatta pişman olmadığını belirten ve Bahçelievler Katliamı davasında ifade veren Kırcı, 7 öğrenciden 5’ini kendisinin 2’sini de Abdullah Çatlı’nın öldürdüğünü söylemiş, “O günkü şartlarda inanmış biriydim. İliklerime kadar inanmıştım. Yüz kişi de gelse öldürecektim” ifadeleriyle gözünü kan bürüdüğünü dile getirmişti. Tutuklu olan katiller de 2012’de AKP’nin çıkardığı yargı paketi ile serbest bırakıldı. Katillerden Osman Engin ise ancak 35 yıl sonra, 2013’ün Nisan ayında Adana’da yıllardır işlettiği çay ocağında yakalanabildi(!) ve pişman olmadığını söyledi.

Son olarak, faşist katil Haluk Kırcı televizyon programlarına çıkıp “Katliam katliam denilip geçiliyor. Sanki başka katliam olmadı Türkiye’de. Hep Bahçelievler ön plana çıkarıldı.” diyerek gerçekleştirilen katliamı savunmaya devam etti. Tehditler savunmaktan da geri durmayan eli kanlı katil Can Dündar’a yapılan silahlı saldırı için “Ben olsam Can Dündar’ı öldürtürdüm. Yapacak olduktan sonra temiz iş yapardım. Ne yapılmış Can Dündar’a? Yere ateş edilmiş saldırı diye.” ifadelerini kullandı. “Suçu ve suçluyu övme”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçlarını işlediği belirtilerek Kırcı hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’nca yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verildi. 42 yıl aradan sonra bile katillerin nasıl korunup kollandığı bir kez daha ortaya çıktı.

Bahçelievler Katliamı, sermaye devletinin aynasıdır aynı zamanda. Bu düzenin tarihi katliamlar tarihidir.  Sermaye devleti asalak düzenini sürdürebilmek adına ilerici, devrimci güçlere yönelik sayısız katliamlar gerçekleştirmiş, failleri ise cezasızlıkla ödüllendirilmiştir.

K. Düşgör