7 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-8

Krizin faturasına ve faşist zorbalığa karşı!
Derinleşen kriz ve gerici manevralar
Kadın cinayetlerine karşı eylemli mücadeleyi büyütelim
“İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz!”
Pandemi fırsatçıları servetlerini katladı
Ebru ve Aytaç için eylemler
“Geleceğimiz için birlik olmalıyız!”
Tutsak devrimci Elif Alçınkaya’dan…
Petkim toplu iş sözleşmesi üzerine
“Mücadele etmezsek kıdem tazminatımızı kaybederiz”
Engels: Anısı ve eseri sonsuza dek yaşayacak! - A. Eren
Alman ekonomisinin “motoru” tekliyor
ABD-Çin gerilimi aynasında hegemonya mücadelesi
Siyonist rejim zor durumda!
Beyrut Limanı’nda patlama
Kontrolsüz plastik üretimi gezegeni tehdit ediyor
Zeliha yoldaş bir yıl önce aramızdan ayrıldı
Dinci-gerici iktidarın üniversite parolası “Yaptım, oldu!”
Parasız eğitim haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Beyrut Limanı’nda patlama

 

Beyrut’ta yaşanan patlamada 100 kişinin yaşamını yitirdiği, 4 binin üzerinde de yaralı olduğu söyleniyor.

Patlamanın ardından Yüksek Savunma Konseyi, başkentte 2 hafta olağanüstü hal (OHAL) ilan etti.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın daveti üzerine gerçekleşen toplantının akabinde Savunma Konseyi’nden yapılan açıklamada, Beyrut’ta 18 Ağustos’a kadar 2 haftalık OHAL ilan edilmesine karar verildiği belirtildi. 

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Beyrut Limanı’ndaki patlamada 6 yıldır bir depoda tutulan 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak ettiğini belirtti.

Buğday silolarının patlamada yandığı, Beyrut’taki ilaç depolarının %90’ının da patlamadan zarar gördüğü söyleniyor. Patlayan binalarda onlarca kişinin bulunduğu ve bunların çoğunun öldüğünün altı çiziliyor.

Patlamadan dolayı havaya zehirli gazlar yayıldığı belirtilirken, sağlık emekçileri, Beyrut’taki hastanelerin dolu olduğunu söylüyor. Kayıpların yakınlarının ise, haber almak için hastanelerin etrafında toplandığı söyleniyor.

Ekonomik krizin derinleştiği, Suriye’ye uygulanan ABD ambargosunun Lübnan ekonomisini vurduğu bir dönemde gerçekleşen patlamanın sorunu daha da derinleştirmesi kaçınılmaz olacağı belirtiliyor. Patlamadan zarar gören çevredeki işyerlerinde çalışan binlerce işçi ya da memurun ise bir dönem için işsiz kalacağı vurgulanıyor.

Beyrut atmosferinin zehirli gazlarla dolduğu ve halkın sağlığı açısından risk oluşturduğu belirtiliyor.

Devlet aygıtının dağınıklığı, işe almalarda adam kayırmacılığın devam ettiği Lübnan’da, bu ise hem yolsuzluk ve rüşvetin, hem teknik işlerin ve güvenlik önlemlerinin yetersiz olmasına yol açıyor.

Patlamada ihmal, sorumsuzluk, keyfi yönetim, işin uzmanı olmayanların sorumlu mevkilerde bulunmalarının rolü olduğu ifade ediliyor.

Gümrük depolarında bulunan maddelerin ne olduğu henüz açıklanmış değil.

Patlamanın şiddeti ve yarattığı yıkım, depolarda büyük miktarda zehirli maddelerin bulunduğunun göstergesi kabul ediliyor.

Körfez şeyhlerinin finanse ettiği güdümlü medya, henüz patlama hakkında somut bir bilgi yokken, Hizbullah’ı hedef alan yayınlara başladı. Ortaya attıkları yalana göre İsrail’in Hizbullah’ın silah depolarını bombaladığı yönünde haberler yapıldı.

Lübnan halkı büyük bir facia yaşarken, körfez şeyhleri takımı, felaketi Hizbullah’a saldırmak için fırsat saydılar. Halk felaketle uğraşırken, şeyh takımı sefil çıkarları için yalan haberler yaymaya başladılar. Ancak yalanları kısa sürede ifşa oldu.

 

 

 

 

 

“Çocuklar öldürülmesin,
şeker de yiyebilsinler...” *

 

Yıl 1945. 6 yıldır süren II. Emperyalist paylaşım savaşının son zamanları. O yıl insanlık, yeni bir facia ile tanıştı: Atom bombası. 6 ve 9 Ağustos 1945 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri, önce Japonya’nın Hiroşima kentine ardından Nagazaki’ye atom bombası attı. “Küçük oğlan” ve “Şişman adam” isimlerinin takıldığı bu kitle imha bombaları Hiroşima’da 140 bin kişinin, Nagazaki’de ise 74 bin kişinin canını aldı. Daha sonra atom bombasının etkisiyle ölenlerin toplam sayısı 450.000’e ulaştı.

“Anlaşmasız barış olmaz” diyen Japonya’yı yenmek, Hitler faşizmini tarihin çöplüğüne gönderen Sovyetler Birliği’ne göz dağı vermek ve hegemonya savaşında galip gelmek için bu hamleyi yapmıştı ABD emperyalizmi. Katliamı aylar öncesinden “titizlikle” planlamışlardı. Japonya’nın askeri mühimmat ve üretim merkezlerinden olan ve işçi kentleri olarak bilinen bu 2 şehir hedef tahtasına konulmuştu. Japonların hayat ve hareket tarzlarını araştırarak onların en çok dışarıda oldukları saati saptamış, önceden belli adalara “Şişko adam” verdikleri atom bombasına benzer türlerde bombaların atışları gerçekleştirilmiş ve atılacak olan atom bombasının etkisini ölçebilmek amacıyla Japonya’da seçilen dört kente Mayıs ayından itibaren hava saldırısını yasaklamıştı ABD. Ayrıca bu hava saldırısı kesintisi “Orada hava saldırısı olmuyor” söylentileri ile Japon halkının bu kentlere yoğun olarak göç etmesine neden olmuştu. Kısacası en ince ayrıntısına kadar vahşice planlanan bir katliamdı söz konusu olan.

Katliamların ardından Japonya koşulsuz bir şekilde yenilgisini ilan etti. Patlamaların ardından birçok insan tıbbi yardım alamadığı için yaşamını yitirdi. Birçok kişi de yardım götürmek için gittiği kentlerde yüksek radyasyona ve radyoaktif yağmura maruz kalmaktan kaynaklı yaşamını yitirdi. Bombaların etkisi yıllarca sürdü, sürmeye de devam ediyor. Çocuklar sakat doğdu, yüzbinlerce insan radyasyon nedeniyle kansere yakalandı. Katliamın ardından kitle imha silahlarını meşrulaştırmaya çalışan ABD ve İngiltere, atılan bomba ile savaşın erken bittiğini ve böylece daha az insanın öldüğünü savundu!

Katliamın ardından tam 75 yıl geçti. 75 yıl içerisinde, genel patlayıcılardan farklı olarak daha fazla ve uzun erimli zarar vermek amacı ile kullanılan nükleer silahlanma yarışına girdi emperyalist devletler. Emperyalist-kapitalist barbarlık düzeninin insanlığa karşı işlediği suçların listesi kabarıktır. Tüm ülkelerde azınlıklara karşı yürütülen katliamlar, I. ve II. emperyalist paylaşım savaşlarında yaşamlarını kaybeden milyonlarca insan, 1930’larda yükselen faşizm ve Holokst katliamı gibi niceleri... Vietnam ve Cezayir’de bağımsızlık mücadelesi veren halklara karşı acımasızca yürütülen savaşlar, günümüzde sürmekte olan ve milyonlarca işçi ve emekçinin canını alan, dinci-gerici çeteler eliyle halklara vahşeti yaşatan, göç yollarında insanların hayatlarının çalınmasına neden olan Suriye’de, Libya’da ve Ortadoğu’da süren savaşlar... Tüm bunlarla birlikte halen daha emperyalistler nükleer silahlanma yarışı içerisinde güç gösterilerine kalkışıyor, insanlığı yeni felaketlere sürüklemek için adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Şu an resmi raporlar ile bilinen kadarı ile en az 14 ülkede 15 bini aşkın nükleer silah mevcut.

Bu sistem, insanlığa acıdan, savaştan, açlık ve yoksulluktan başka hiçbir şey sunmuyor. Kapitalizmin tarihi tüm bu acılardan ibarettir. Savaşları, katliamları, yeryüzündeki acıları silecek olan, işçi sınıfının örgütlü gücüdür! Çocukların öldürülmediği, şeker de yiyebildikleri bir dünya için mücadeleyi yükseltelim.

*Nazım Hikmet’in Hiroşima için yazdığı “Kız çocuğu” şiiri.

M. Nevra