İçindekiler:

5 Haziran 2023
Sayı: KB 2023/08

2023 seçimlerinin ardından...
Erdoğan "seçildi", emperyalistler "rahat nefes aldı"
Modern köleliğin temsilcisi...
Seçimlerin ikinci perdesi
Düzenin siyaset sahnesi
Seçimler, reformizm ve hayal kırıklıkları
Edilgenlik kırılmadan, gericiliğin gücü kırılamaz!
İnsanca bir yaşam için seçimimiz mücadele!
Değişimin yolu mücadeledir!
İşçi sınıfı "oy rezervi" değildir
"Sermayenin, örgütlü işçi sınıfından korktuğunu görüyoruz"
İşçi ve emekçi eylemlerinden...
İnisiyatifli ve yaratıcı yerel çalışma
Engels eylemi davalarından ikincisi görüldü
Proletaryanın ayak sesleri
Çin yönetiminden G7 kararlarına tepki
Savaş kundakçılarının G7 zirvesi
NATO'dan "Rusya'ya tehdit" tatbikatı
Esad yeniden Arap Birliği Zirvesi'nde
Lutte Ouvrière festivali başladı!
"Üretken yapay zeka" ve asalak emperyalizm
Burjuva siyaset sahnesinde akan pislik
Çocuklar için mücadeleye!
Sinanlar'ın yaktığı meşalenin izinden ileriye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Seçim arifesinde düzenin siyaset sahnesi

 

Gerici-faşist rejimin izlediği politikaların da etkisiyle toplumun geniş emekçi kesimlerinin yaşamını zorlaştıran sorunlar durmaksızın büyürken, aylardır ülkenin gündeminde seçimler var.

Seçimlerin ilk perdesi 14 Mayıs’ta kapanmıştı. Ancak gerici-faşist rejimin estirdiği zorbalığa, yaptığı bir yığın hile ve şaibeye rağmen “adam kazanamadı.” Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı.

Meclise giren milletvekilleri ise ilk turda netleşmişti. Mecliste koltuk elde edenlerin profillerine bakıldığında, büyük çoğunluğunun gerici, dinci, şeriatçı, ırkçı, şoven zihniyetli olduğu görülüyor.

Nitekim 14 Mayıs seçimlerinde ülke tarihinin en gerici/şoven, en işçi ve emekçi düşmanı meclisinin oluştuğu farklı çevreler tarafından dile getiriliyor.

Diğer bir ifadeyle, “gelenin gideni arattığı” bir meclis oluşmuş durumda. 

Bu meclisin şekillenmesinde hile/hurdanın ne kadar rol oynadığı konusunda kimse kesin kesin bir şey diyemiyor.

Hile/hurda, tehditler, manipülasyonlar olduğu kesin ve kimse aksini iddia etmiyor. Buna rağmen “olağan” bir seçim olmuş gibi herkes işine bakıyor.

Şimdi deniyor ki, önemli olan meclis değil cumhurbaşkanlığı seçimidir. Bu iddiaya göre “ülkenin kaderini” bu seçim belirleyecek.

***

“Kader seçimi” diye tanımlanan seçimlerin ikinci perdesinin açılmasına günler kala “Ata İttifakı” diye anılan ırkçı cenahla yapılan pazarlıklar gündeme geldi.

İşlerin bu haddeye varması gericiliğin düzen siyasetini nasıl kapladığını gözler önüne serdi. Kurdukları “Ata İttifakı” dağılsa da bu cenahın başını çeken Ümit Özdağ ile 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Sinan Oğan “kıymete” bindi. Birkaç gün öncesine kadar hem AKP şefine hem Cumhur İttifakı’na etmedik laf bırakmayan “Türkçü Oğan”, Saray’ın verdiği rüşvet karşılığında “Ata İttifakı”nı paçavra gibi bir kenara attı.

Saray’ın rüşvetini görünce Ata da ittifak da buharlaştı. O artık dinci-faşist ittifak için “kılıç sallayacak.” Böylece Saray tarafından satın alınan dinci/sağcı/ırkçı figürlere bir yenisi daha eklenmiş oldu. AKP şeflerinden Numan Kurtulmuş’la görüşen Ümit Özdağ ise yaptığı pazarlıkta istediğini alamadı. Böyle olunca Özdağ, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile de pazarlığa oturdu. Mülteci karşıtlığı ve Kürt halkına düşmanlık üzerinden ırkçı siyaset yapan bu figür, hassas oldukları noktaların gözetilmesi koşuluyla Millet İttifakı’na destek verebileceklerini açıkladı.

Nitekim 24 Mayıs günü öğlen saatlerinde Kılıçdaroğlu ile basına önüne çıkan Özdağ, Millet ittifakının adayın destekleme kararı aldıklarını ilan etti. Tarafların vardıkları anlaşmayı bir deklarasyonla açıklayacağı belirtildi.

***

Düzen solunu temsil eden CHP bir yana bırakılırsa, dinci, şeriatçı, sağcı, ırkçı partilerin bir kısmı Cumhur İttifakı’nı oluştururken diğer kısmı ilse Millet İttifakı’nda yer aldı. Yani CHP dışında her iki ittifakı da oluşturan partiler aynı kökenlerden geliyor. 

Aynı figürlerin aynı anda düzenin iki farklı ittifakı ile pazarlık yapabilmeleri, hacimlerinden büyük teveccühlerle karşılanmaları, bu kokuşmuş kapitalist düzenin siyasi temsilcilerinin nasıl da ilke yoksunu olduklarını gözler önüne seriyor.

Kuşkusuz ki tümü sermayenin şu veya bu kesimini temsil ediyorlar. Yani özünde aynı düzenin birer parçasını oluşturuyorlar. Buna rağmen pazarlıkların aldığı hal, düzendeki kepazeliğin görülmemiş boyutlara vardığını kanıtlar niteliktedir. Hal böyleyken, seçimlerin ardından ülkeye baharın geleceği yönünde vaatler veriliyor.

***

Toplumu, düzeni temsil eden bu iki ittifakla karşı karşıya bırakan sermaye iktidarı, ekonomik/sosyal krizin derinliğine rağmen şu ana kadar bir kitle hareketinin gelişmesin önleyebildi. Toplumun bir kesimi gerici-faşist rejimin dolgu malzemesi olmaya devam ederken, tepkili olan kesimi ise umutlarını Millet İttifakı’na bağlamış pasif bir şekilde bekliyor.

Gerici-faşist rejimin zorbalığından, küstahlığından, dayatmalarından, riyakarlığından bıkan toplum kesimlerinin AKP-MHP ittifakının def olup gitmesini şiddetle istemeleri anlaşılır bir durumdur. Seçim hilelerinin önüne geçilebilirse, yönetim değişikliği onlara psikolojik açıdan kısa süreli bir rahatlama da sağlayacak.

Belki bazı ufak-tefek düzenlemeler de yapılacak. Ancak bu böyle olsa bile sorunların esas kaynağı, yani Saray rejimini halkın başına bela eden sistem yerli yerinde duracak. Sömürü, baskı, gericilik, yoksulluk üreten çarklar dönmeye devam edecektir.

Kutuplaştırma politikası izleyen Saray rejimi, bununla kendi bekasını korumaya çalıştığı gibi emekçileri bu yapay ayrımlarla bölerek asalak kapitalistlere görülmemiş hizmetlerde de bulundu. Asgari ücreti açlık sınırının altına çekti ve “ortalama” ücret haline getirdi.

Grev yasaklarıyla sınıfı en etkili mücadele aracından büyük ölçüde mahrum bıraktı. İşçi sınıfı ile emekçilerin bir kesiminin kutuplaştırma politikasına alet olmaları, dahası kendilerine bu kaba köleliği dayatan rejimin destekçileri durumuna düşmeleri ise maddi köleliğe bir tür manevi/politik köleliği de eklemiştir.

Tepkili olan emekçiler ise, umutlarını ya düzen muhalefetine bağlamış ya da reformist solun seçim sandıkları üzerinden vaat ettiği “cennet ülke” hayalleriyle oyalanıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin verili durumdaki en büyük açmazı, kendilerine sefaleti reva gören düzenin kutuplaştırma tuzağını halen kıramamış olmalarıdır. Görünen o ki, örgütlü bir sınıf hareketinin yaratılması için belli somut adımlar atılmadan bu zincirlerin kırılması mümkün olmayacaktır.

Sınıf sessiz kaldıkça rejimin baskıyı, sefaleti daha da derinleştiren icraatlarının önüne geçilemez. Bundan dolayı, seçimlerin sonuçlarından bağımsız olarak işçi sınıfının ilk aşması gereken engel yapay ayrımları ortadan kaldırmak, alt kimliklere dayalı kutuplaşma zincirlerini kırmak, sınıfsal temelde birliğini sağlayıp mücadelenin önünü açmaktır. Bu engelleri yıkabildiğinde kapitalistlerden de onların ‘demir yumruğu’ olan rejimden de hesap sorma gücüne kavuşacaktır.