İçindekiler:

1 Temmuz 2024
Sayı: KB 2024/11

Sivas Katliamı'nın 31. yılı.
Bir kez daha halkı ve doğayı ölüme terk ettiler!
Düzen cephesinde "yumuşama" tartışması
Kayyım saldırısına geçit verme!
Yıkım "kararlı adımlarla" devam edecek!
Atanamamanın yeni adı akademi!
"Rezerv" demagojisiyle rant ve talan
Servet ve sefalet kutuplaşması derinleşiyor
"Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!"
"Vergi" soygununa karşı mücadeleye!
Akkuyu NGS'de denetim insanlık dışı!
İşçi-emekçiler dört bir yanda direnişte!
Sınıf hareketi ve sınıf çalışmasının gündemleri
Soykırımcı İsrail rejiminin açmazları derinleşiyor
NATO yeni savaşlara hazırlanıyor
Emperyalist güçlerin "barış" arayışları
Emperyalist rekabetin Asya-Pasifik'teki yansımaları
Bolivya'da bir askeri darbe daha püskürtüldü
Bolivya'da başarısız darbenin ardından...
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından.
Assange'ye "özgürlük" basın "özgürlüğüne" pranga
AfD Kongresi'ni yüz bin kirli protesto etti
Kenya'da vergi yasasına karşı eylemler
2023-2024 eğitim döneminin gösterdikleri
Göçmenlere dönük ırkçı saldırıların parçası olmayalım.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır”

 

Mücadeleci sendikalar olarak bir süredir ücret gündemli “Temmuz’da zam şart!” kampanyası hakkında DEV TEKSTİL ile konuştuk…

-Ekonomik kriz ve gerici-faşist rejimin mali politikaları işçi sınıfının yaşamında ne gibi sonuçlar yaratıyor?

-Sermayenin demir yumruğu AKP-MHP iktidarının uyguladığı ekonomi politikaları sonucunda derinleşen bir krizle karşı karşıyayız. 2018 yılından itibaren uyguladıkları bu politikalar sonucu kriz günden güne derinleşti. İşçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları ağırlaştırılarak bu günlere gelindi. İktidar yarattığı krizin tüm faturasını işçi ve emekçilere ödetiyor. Sermayedarlar ise bu sürede kârlarını büyütmeye devam ettiler. Sermayeyi koruma ve kollama politikalarının işçi ve emekçilere yansıması ise açlık, yoksulluk, sefalet oldu. 

Milyonlarca işçi-emekçi geçinememekten şikayetçi. Çalışma koşulları ağırlaştı, yaşam maliyeti her geçen gün artıyor. Yüksek enflasyon sonucunda artan kiralar, elektrik, su ve doğalgaz faturalarının kabarması, temel ihtiyaçların sürekli zamlanması sonucunda işçi ve emekçiler aldıkları asgari ücret ya da “bir tık üzeri” (18-20 bin arası) diye tabir edilen ücretlerle bir aylık yaşamlarını idame ettiremiyor. Bunun sonucunda fazla mesailerle ya da ek iş yaparak bir nebze rahatlamaya çalışıyorlar. Çalışma saatlerinin uzaması, esnekleşmesi ile iş güvenliğinin azalması, ücretlerin azalmasıyla paralel gidiyor. 

İşçi sınıfının örgütsüz, sınıf bilincinin ise zayıf olması bu saldırıları farklı yollarla, bireysel çözümlerle atlatma arayışlarını yaygınlaştırıyor. Ekonomik kriz karşısında sessiz kalan işçi ve emekçiler işlerini kaybetme korkusu yaşıyor. Bu da kapitalistlerin daha pervazsız ve azgın sömürü koşulları dayatması anlamına geliyor. Bununla birlikte ekonomik kriz sendikal örgütlenme önünde de engel oluşturuyor. İşten atılma, iş bulamama korkusu yaşayan işçi ve emekçiler sessiz kalarak kapitalistlerin dayattığı koşullarda çalışıyor.

-İşçi ve emekçilerin önemli bir kesimi açlık sınırının altında kalan ücretlerle çalıştırılıyor. Dolayısıyla ücret sorunu emekçilerin temel gündemlerinden birini oluşturuyor. Bu bağlamda, emekçiler cephesinden size ne tür tepkiler yansıyor?

-Öncelikle asgari ücretin artık ortalama ücret olduğunu söylemek gerekir. Sadece kendi işkolumuzda değil, neredeyse tüm çalışanlar asgari ücrete çalışıyor. Ya da “bir tık üzeri” dedikleri 18-20 bin lira alıyor ve asgari ücrete çalışmadıklarını iddia ediyorlar. Çalışma yaptığımız alanlarda, fabrika-üye toplantılarında önümüze çıkan temel sorun da bu oluyor. Gelinen noktada iktidar ve kapitalistlerin verdiği ücretlerle insanca yaşamanın hiçbir imkanı yoktur. 

Bu durum işçi ve emekçilerde bir tepkiye neden oluyor elbet. Ancak bu tepki yazık ki henüz kendi aralarındaki konuşmaların, dert yanmanın ötesine geçemiyor. Ücretlerin iyileştirilmesi ya da insani koşullarda çalışmak için bir şeyler yapmak gerektiğini ifade ettiğimiz zaman işçilerin tepkisi şu oluyor: “Buradan çıkartılırsam iş bulamam, geçimimi sağlayamam.” Ya da bir umutla bazı işçiler patronların ücretlerde iyileştirme yapacağını var sayıyor.

İşçi sınıfının uzun bir dönemdir kendine güveni yok. Kendi gücünün farkında değil. Hem sendikal mücadelede hem genel toplumsal sorunlar karşısında “çaresizlik” hissediyor. Özgüveninin zayıf olduğu koşullarda kapitalistlerin dayatmalarını sineye çekiyor. Aldığı ücretlere, yaşadığı koşullara tepkili ama bu henüz örgütlü bir eyleme dönüşmüyor. İşte burada biz öncü işçilere daha fazla görev ve sorumluluk düşüyor. Bu görev ve sorumluluk bilinci ile hareket ederek var olan tepkiyi örgütlü bir güce dönüştürmek zorundayız. Sermayenin dayattığı kölelik koşullarına karşı işçi ve emekçiler ortak talepler etrafında birleştirilmeli, kaybedilen özgüven yeniden kazanılmalı, insani çalışma ve yaşam koşulları için örgütlü hareket edilmelidir. 

-Mücadeleci sendikalar olarak bir süredir ücret gündemli “Temmuz’da zam şart!” şiarlı bir kampanya yürütüyorsunuz. Kampanyanın içeriği ve hedefleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

-AKP-MHP iktidarının uyguladığı ekonomi politikaları sonucunda işçi ve emekçilerin çoğunluğu açlıkla baş başa bırakıldı. Genel seçimlerin ardından saray tarafından ekonomi bakanı olarak atanan Mehmet Şimşek “kemer sıkma” politikalarını pervasızca hayata geçiriyor. Kemerleri sıkılan işçi ve emekçiler olurken, sermayenin ise kasaları doluyor. Genel seçimleri geride bıraktığımız andan itibaren iktidar artık yılda asgari ücrete tek zam yapılacağını ilan etti. Kemal Derviş zihniyetinin devamı olan Mehmet Şimşek televizyon ekranlarında “vergiyi daha fazla tabana yaymalıyız” açıklamaları yaptı. Ücretler erimeye devam ederken, işçi ve emekçilerin yeni vergilerle karşı karşıya kalacağının sinyalini verdi. Bizler de sendikalar olarak işçi ve emekçilerin “açlık sınırı altında ücretlerle değil, insanca yaşamak istiyoruz” şiarı ile “Temmuz’da zam şart!” kampanyası başlattık. Kapsamı, ücret artışı talebiyle sınırlı tutmadık, yanı sıra artan oranlı servet ve gelir vergisi getirilmesi, tüketim ürünlerine yapılan zamların geri çekilmesi, sendikal örgütlenme çağrısı gibi başlıkları da kampanyamıza dahil ettik. 

Kampanyamızı İstanbul’da başlattık. Ancak İzmir, Ankara, Artvin Hopa, Tekirdağ Çerkezköy, Kocaeli Gebze gibi işçi ve emekçilerin yoğun yaşadığı şehirlere de taşıdık. Bu kentlerde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İstanbul’da emekçilerin yaşadığı mahallelerde, sanayi havzalarında stantlar açarak, fabrika önlerinde dağıtım gerçekleştirerek, işçi ve emekçilere sesleniyoruz. Kampanya kapsamında geniş işçi ve emekçi kitlelere ulaşmak için imkanlarımızı seferber ediyor, bu yönde yoğun çaba harcıyoruz. Kampanya çalışmalarını planlı bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz.

Kampanyayı gerçekleştirmemizdeki amaç işçilerin ve emeklilerin yaşam standartlarını bir nebze olsun iyileştirmek. İşçiler düşük ücretlerle yaşamak zorunda bırakılırken, emekliler de açlık sınırının çok altında kalan aylıklarla ölüme terk edildiler. Kampanyadaki amacımız var olan bireysel tepkileri toplumsal bir tepkiye çevirmek, örgütlü mücadelenin gelişmesini sağlamaktır. Sermayedarlar yeni büyüme ve kâr oranlarını açıklarlarken, ekonomik krizin tüm faturası işçi ve emekçilere ödetiliyor. Kampanya kapsamında iki sınıf arasındaki uzlaşmaz çelişkileri de ortaya koyuyor, sermaye sınıfının korucu bekçisi olan iktidarın uyguladığı “Orta Vadeli Programı (OVP)” teşhir ediyoruz. İşçi sınıfına, “OVP’yi uygulayanlar sermayeye yeni teşvikler ve imkanlar sunuyor” gerçeğini anlatıyoruz. Bu bağlamda mücadeleci sendikalar olarak çaba harcıyor, imkanlarımız doğrultusunda “Temmuz’da zam şart!” kampanyasını sürdürüyoruz.  

-Bu dönemde işçi sınıfının düşük ücret dışında öne çıkan sorunları nelerdir?

-Bugünün koşullarında ekonomik krizin derinliğinden kaynaklı düşük ücret sorunu ön plana çıkıyor. Ama fabrikalarda ve çalışma yaşamında bir dizi başka sorun da mevcut ve bu sorunlar katmerlenerek devam ediyor. Tüm çalışma alanlarında baskı, mobbing artıyor. İşçi cinayetlerine her gün yenileri ekleniyor. Sermayedarlar işçileri bir araç gibi görüyor. İşçilerin ölmesi onların umurunda bile değil. İş cinayetlerine, “ölenin yerine yenisini alırız” zihniyetliye bakıyorlar. İşçi ve emekçilere çalışma alanında her türlü onur kırıcı ve insani olmayan koşullar dayatılıyor. Kısacası bütün sorunlar katlanarak artıyor. Güvencesiz, esnek çalışma kalıcı hale getirilmiş durumda. Sendikal örgütlenme yasal hak olmasına rağmen sermayedarlar tarafından tanınmıyor. En ufak bir örgütlenme çabası işten atma saldırısıyla karşılanıyor. Yasal suç olmasına rağmen patronlara hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Düzenin yasaları dahi hiçe sayılıyor. Kapitalistin çıkarları söz konusu olunca yasalar pervasızca çiğnenebiliyor. Ama işçi yasal hakkını kullandığında, eylem yaptığında, greve çıktığında demokratik haklarını kullanmaya kalktığında devlet tarafından baskı altına alınıyor ya da saldırıya uğruyor. Bunların hepsi sermayeyi korumak adına yapılıyor. Düşük ücret gündemi ön plana çıksa da tüm sorunlara karşı birleşmezsek çalışma ve yaşam koşullarımız kötüleşmeye devam edecek. Yasal haklarımız tanınmayacak, var olan haklarımız tırpanlanacak, her türlü ağır çalışma koşulları dayatılacaktır. 

-İşçi sınıfının hem ekonomik-sosyal talepler kapsamında, hem de temel demokratik hak ve özgürlükler alanında kazanım elde edebilmesi için nasıl bir yol izlemesi gerekiyor?

-Sermayenin ve iktidarın her türlü saldırısı karşısında, çalışma ve yaşam koşullarımızın insani niteliğe kavuşturulması için bugün izleyebileceğimiz tek bir yol vardır: O da örgütlenmek ve yaşadığımız sorunların çözülmesi ve taleplerimizin kazanılması için mücadele etmektir. Şunu iyi bilmeliyiz ki, var olan haklarımız patron ve devlet istediği için yasalara girmemiştir. Geçmiş dönemlerde işçi ve emekçilerin yükselttikleri mücadele ve ödedikleri bedeller sayesinde kazanılmıştır. Bugün ise haklarımız tırpanlanıyor, demokratik hak ve özgürlüklerimiz kısıtlanıyor. Yeni kazanımlara ulaşmanın da var olan haklarımızı korumanın da yolu fiili-meşru mücadele hattını esas almaktan geçiyor.

Artık zaman yitirmeden çalışma alanlarında yaşadığımız tüm sorunlar karşısında komitelerimizi kurarak yan yana gelmeliyiz. Sermayedarlar karşımızda örgütlü bir şekilde hareket ediyor. İşçi ve emekçilere dönük her saldırıyı AKP-MHP iktidarıyla birlikte planlı ve organize bir şekilde hayata geçiriyorlar. Onların saldırılarına karşı biz de örgütlü ve birlikte hareket etmek durumundayız. Sınıfa karşı sınıf tutumu ile her türlü saldırı karşısında omuz omuza verip “gücümüz birliğimizden gelir” şiarını yükselterek sermayenin ve iktidarın saldırılarının karşısına dikilmeliyiz.

-Son olarak işçi sınıfı ve emekçilere neler söylemek istersiniz? 

“Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!” şiarını tüm işçi ve emekçiler belleklerinde tutmalı. Zira, kapitalistler biz mücadele etmediğimiz sürece haklarımızı vermeyecek, insanca yaşam ve çalışma koşulları sunmayacaktır. Bizler dişe diş mücadele ile bunları alacağız. Tüm artan sorunlar karşısında mücadeleyi büyütelim. Emeğimize ve geleceğimize sahip çıkalım.

Kızıl Bayrak / İstanbul