National Pover, Pasificarp, Mimag ve Bayındır Holding şirketler grubundan oluşan konsorsiyum, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy termik santrallerinin de içinde bulunduğu 10 termik santralin işletme hakkını devralmıştı. 97de gerçekleştirilen bu özelleştirme, santral işçilerinin ve Yatağan yöresindeki kömür ocaklarında çalışan işçilerin özelleştirme karşıtı barikatına çarptı. Konsorsiyumu oluşturan emperyalist tekeller ve Bayındır kapitalisti direnişin kararlılığı ve militanlığı karşısında, Asayiş sağlanana kadar işletmeleri devralmaktan vazgeçtik. Bu koşullarda santralleri çalıştıramayız diyerek, işletmeleri terk edip kaçmışlardı.
Yatağan işçisi özelleştirme saldırısını militan direniş hattıyla püskürtmüştü. Bunda, kömür ocaklarında çalışan Maden-İş üyesi işçilerinin direnişte fiilen yer almaları ve Yatağan emekçilerinin dayanışmacı tutumlarının rolü büyüktü. Bugün olduğu gibi o süreçte de işçiler, üretimi durdurup işyerlerini işgal etmişler, konsorsiyum temsilcilerinin girişini engellemek için barikat kurmuşlardı. Maden işçileri de üretimi durdurup, iş bırakma eylemine başlamışlardır. Maden işçilerinin saldırıyı kendilerine yapılmış olarak görmelerinin nesnel bir karşılığı vardı. Maden ocaklarında üretilen kömürlerin yüzde 80i termik santrallerde kullanılıyordu. Bu nedenle konsorsiyumun ikinci hedefi maden ocaklarının işletmesini de ele geçirmekti. ÖİB de kömür ocaklarının özelleştirileceğini açıklamıştı. Üstelik ocakların özelleştirilmemesi durumunda termik santrallerinin kömür ihtiyacını ithalat yoluyla daha ucuza sağlayabileceği tehditinde bulunarak, işçilere sopa göstermeyi de unutmamıştı.
Direniş, jandarmanın pervasız terörüne, sorunun MGK gündemine götürülerek çözülebileceğini, MGKnın ülkenin güvenliği çerçevesinde stratejik işletmeler olan termik santrallerin satışına izin vermeyeceğini iddia eden sendika bürokratlarına rağmen kazanılmıştı. Zira işçiler söz, yetki ve karar süreçlerinin tek belirleyeni olma bilinciyle kendi taban örgütlerini oluşturmuşlardı. Direnişi baştan sonuna kadar direniş komitesi yönlendirmişti. Doğrudan direniş komitesine bağlı olarak dayanışma komiteside oluşturulmuş, ayrıca Yatağan yerelinde özelleştirme karşıtı platform da kurulmuştu. İşçilerin bu tutumu sendika bürokratlarını da basınç altına almış, onları direnişin kuyruğunda sürüklenmek zorunda bırakmıştı.
Yatağan direnişindeki kararlılık sermaye devletini duraksattı. Sendika bürokratları da daha ince argümanlarla saldırının önünü açmak zorunda olduklarını anlamışlardı. Yatağan direnişi, genelde sermayenin saldırılarını, özelde özelleştirme saldırısını püskürtmek için örgütlü, birleşik ve militan mücadeleden başka bir yolun olmadığı yönünde işçi ve emekçilere verilmiş önemli bir mesaj niteliği taşıyordu.
Kazanımları korumayı başarmak için saldırıyı püskürten direnişin güçlü yanlarına dayanmak kadar, direnişin zayıflıklarını da açıkça ortaya koymak, nasıl aşılacağını netleştirip harekete geçmek önemlidir. Yaşanan deneyimlerden ders çıkarmasını bilmek, saldırıları çok daha güçlü bir tarzda karşılamada önemli bir rol oynayacaktır.
Yatağan direnişini zayıflatan etkenlerden birincisi, özelleştirme saldırısının niteliğinin, kapsamının sınırlı kavranmasıyla bağlantılıdır. Termik santrali işçileri özelleştirme saldırısının yıkıcı sonuçlarını işsizlikle sınırlı gördükleri oranda iş güvencesi talebini yükseltiyorlardı. Özelleştirmenin kapıya dayandığı koşullarda iş güvencesi ve işsizlik sigortası telebini yükseltmeleri elbette anlamlıydı. Zira sözkonusu olan 40 bin işçinin işsiz kalmasına neden olacak kapsamda bir saldırıydı. Özelleştirilen KİTlerde çalışan işçilerin yüzde 60ı işsiz kalmıştı. İşsizlik sigortası talebi de, böylesi bir sürecin işlemesi durumunda bir süre maaş alabilmek kaygısıyla bağlantılıydı.
Sorun, iş güvencesi ve işsizlik sigortası talebinin öne çıkarılmasından değil, bunun özelleştirmenin gerçekleştiği koşullarda bağlantılı olarak dile getirilmesinden kaynaklanıyordu. Bunun sermayeye yeni manevra alanları açacağı açıktı. Zira termik santrallerinin ele geçirilmesinin ilk aşaması işçilerin özelleştirmeye razı edilmesidir. En son POAŞda olduğu gibi, sermayedarlar rızayı almak için iş güvencesine de evet diyebiliyorlar. Nitekim sendika bürokratları da bu konudaki zayıflığı görmüş, iş güvencesinin sağlandığı koşullarda özelleştirmenin işçilere zarar vermeyeceğinden dem vurmaya başlamışlardı. Onlara bakılırsa, önemli olan iş güvencesiymiş, fabrikanın kimin tarafından işletildiği önemli değilmiş. Emperyalist tekeller de iş güvencesine karşı olmadıklarını, üstelik en az 5 bin kişiye daha yeni projelerle iş imkanı yaratacaklarını açıklamışlardı.
Yatağan direnişini zayıflatan ikinci etken ise, sendika bürokratlarının da destek verdiği, Yatağan Sanayi ve Ticaret Odalarının termik santrallerin kendilerine ve çalışanlarına satılması yönündeki talebinin işçilerin bir kısmı tarafından savunulmasıydı. Oysa KARDEMİR deneyimi ortadadır. İşçiler güya KARDEMİRe sahip olmuşlardı. Sonra ne oldu? Bir yandan işletmenin daha verimli çalışması ve modernize edilmesi adına karın tokluğuna çalıştırılırken, öte yandan ellerindeki ortaklık hisselerini Öz Çelik-İş hainlerinin aracılığıyla yok pahasına tekellere satmak zorunda kaldılar. Kısacası sermaye ölü fiyatına verimli ve modernize edilmiş KARDEMİRe sahip oldu.
Özelleştirme işsizliği, sendikasızlığı, esnek üretimi de içinde barındıran, emperyalist tekellere ve işbirlikçi tekelci burjuvaziye yeni kaynak yaratma saldırısıdır. Bu nedenle işçi sınıfının tüm kazanımlarını gaspetmeyi hedefleyen politik bir saldırı niteliğindedir. Özelleştirmenin kaçınılmaz sonuçlarından biri işsizliktir. Özelleştirme protokollerine iş güvencesinin yazılmasının hiçbir pratik değeri yoktur. Daha dün istihdamı artıracakları teminatı vererek Petlası satın alan Kombassan, 1200 işçiden 600ünün işine son verdi. Kısa bir süre önce de özelleştirilen POAŞta çalışan 2400 işçinin 1200ü işten atıldı.
Enerji sektörü stratejik önemi nedeniyle sermayenin iştahını hep kabarttı. Konsorsiyum üç yıl önce giremediği termik santrallere tahkim ihanetini dayanak yaparak tekrar girmeyi denedi. Yine Yatağan işçilerinin militan direnişiyle karşılaştılar ve çareyi defolup gitmekte buldular. Ancak emperyalist tekellerin termik santrallerin 20 yıl işletme hakkını elde etme hedefinden kolay kolay vazgeçmeyecekleri açıktı.
Sermaye devleti terörle, sendika bürokratları tepkiyi frenleme göreviyle yine konsorsiyumun hizmetine koştular. İşçiler bir kez daha devlet gerçeğini, güvenlik güçlerinin kimin güvenliğini sağlamak için kendilerine vahşice saldırdıklarını yaşayarak gördüler. Vahşi saldırı sonucunda biri ağır altı işçi yaralandı. Emperyalist tekellerin ve Bayındır Holdingin çıkarlarını korumayı varlık nedeni sayan güvenlik güçleri, direnişin bir parçası olma bilinciyle hareket geçen maden işçilerine de saldırdılar ve Maden-İş üyesi 6 işçi yaralandı.
Sendika bürokratlarına göre, özelleştirmeye karşı durmak artık mümkün değilmiş, önemli olan iş güvencesinin sağlanmasıymış!
İşsizlik, sefalet, örgütsüzlük, gelecekten yoksunluk özelleştirme saldırısının dolaysız sonuçlarıdır. Gelinen yerde bu demagojileri boşa çıkarmak görevi Yatağan işçilerinin omuzlarındadır. Bu demagojilerin belli bir karşılık bulduğu koşullarda, neler olabileceğini daha önceki özelleştirme deneyleri net olarak göstermiştir.
Termik santral işçilerinin direnişini Yatağanda yaşayan işçi ve emekçilerin sahiplenme düzeyi 19 Kasım mitinginde bütün açıklığı ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. 15 bin işçi ve emekçi özelleştirmeye geçit vermeyeceklerini ilan etmiş, İMF-TÜSİAD programına karşı direneceklerini haykırmışlardır. Böyle bir atmosfer direniş açısından büyük bir güç, önemli bir imkandır.
Yapılması gereken, özelleştirme saldırısına karşı ortaya konulan direniş kararlılığını sürdürmektir. Kurulu olan taban örgütlerine katılımı daha da güçlendirmek, sınıfa karşı sınıf duruşuyla sürece yüklenmektir. Enerji üretiminin devamlılığı sermaye açısından yaşamsal öneme sahiptir. Bundan dolayı maden işçilerinin de katıldığı üretimi durdurma, işletmeleri terketmeme kararlılığı büyük bir önem taşımaktadır.
Yatağan işçileri saldırıyı bir kez daha püskürtmeyi başardıkları koşullarda, bunun işçi sınıfı açısından termik santrallerin özelleştirilmesinin engellenmesini aşan sonuçları ortaya çıkacaktır. Özelleştirme saldırısıyla yüzyüze bulunan onbinlerce işçi, bu saldırıyı püskürtmenin Yatağan işçileri gibi direnmekten geçtiğini görecekler ve kendi özgüçlerine olan inançları pekişecektir. Böyle bir gelişme ise, İMF-TÜSİAD yıkım programının ciddi bir şekilde darbelenmesinin zeminini düzleyecektir.