24 Nisan'04
Sayı: 2004/08


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'a doğru belirsizlikler tablosu
  DİE raporunun yeni itirafları ve gizledikleri
  İkinci DEP davası sounçlandı...
  Düzen ordusu nasıl demokratlaştı?!
  NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!
  Ordunun asli görevi burjuva düzenin güvenliğidir!
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  İmzalar KESK MYK'sına ulaştırıldı...
  Liseli gençlik yanıt vermek için 1 Mayıs'ta alanları doldurmalı!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Bush-Blair çetesinden kasap Şaron'a tam destek...
  İşgalci haydut takımı "Irak batağı"ndan çıkış yolları arıyor!
  BM'de "insan hakları" ikiyüzlülüğü
  Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan!
  1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri
  İzmir Eğitim-Sen 3 No'lu 1. Olağanüstü Genel Kurulu
  Bültenlerden...
  Bir-Kar 4. Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi...
  Ateş saçan Yürekli yoldaş mezarı başında anıldı
  "Plana hayır, önemli olan ortak eylem"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Gladio’dan Kontr-gerilla’ya “Süper NATO” örgütleri...

NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!

Haziran’da toplanacak NATO Zirvesi, gerek dünyanın ezilen halkları, gerekse ülkemiz işçi sınıfı ve emekçileri açısından tarihi önemdedir. Bu önem, İstanbul zirvesinde bu emperyalist savaş örgütüne yüklenecek yeni rollerden geliyor. Bunların başında Irak’ta üstlenilecek rol geliyor. Irak üzerinden atılacak bu adımın zamanla tüm Ortadoğu için genelleştirilmek isteneceğinden de kuşku duyulmamalıdır.

Yeni NATO, eskisini de kat be kat aşacak bir saldırganlıkla, 21. yüzyılı kana bulamaya hazırlanıyor. Emperyalistler ve işbirlikçileri, çürümüş ve geleceği olmayan sistemlerini bir kez daha bu suç örgütüne dayanarak ayakta tutmayı planlıyorlar. 11 Eylül sonrasında estirilen yeni faşist terör dalgasının temel aygıtı olarak NATO, silahlarını artık dosdoğru dünyanın ezilen halklarına yöneltiyor. Balkanlar’da ve Afganistan üzerinden Asya’da bunu şimdiden yapıyor. Sırada Irak üzerinden Ortadoğu var. Buna ilerde başkaları eklenecek.
Kurulduğundan bu yana dünya halklarına karşı sayısız kanlı ve kirli işte parmağı oldu NATO’nun. İstanbul zirvesi vesile edilerek, bu kirli ve kanlı tarihin işçi sınıfı ve emekçilere anlatılması büyük bir önem taşımaktadır. Devrimciler bunun için gerekli çabayı harcamalıdırlar. Genel ajitasyon ve teşhir faaliyetini işçilere ve emekçilere yönelik özel aydınlatıcı ve eğitici toplantılar, seminerler ve panellerle birleştirmelidirler.

NATO karargahına bağlı “Süper NATO” örgütleri

Emperyalist suç örgütü NATO, kurulduğundan bu yana başta üye devletlerde olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde oluşturduğu yerel suç örgütleriyle de sayısız operasyona imza atmıştır. Gladyo ya da bizdeki adıyla kontrgerilla türü bu kirli savaş örgütleri, ne yerel ne de devletten bağımsız idiler. Tam tersine NATO üyesi tüm ülkelerde ve bizzat merkezi NATO karargahının denetimi ve yönlendirmesi altında kurulmuşlardı. Kirli icraatları da bu karargahla bağlantılı olarak planlanmış ve uygulanmıştır.

Ülkemizde kontr-gerilla olarak bilinen bu suç örgütü, devrimci harekete ve toplumsal muhalefete karşı sistematik biçimde harekete geçirilmiş, yüzlerce insan katledilmiş, işkence, cinayet ve provokasyon faaliyetleri kurumsallaştırılmıştır.

Diğer ülkelerde de farklı adlarla kurulmuş NATO’nun taşeron örgütlenmeleri, bu kanlı işlerini yürütmek için gerekli finansmanı Türkiye’de olduğu gibi “gizli ödenekler” yoluyla, ayrıca uyuşturucu gibi kirli işler aracılığıyla sağlamaktadırlar.

‘90’lı yıllara kadar varlığı inkar edilen bu örgütlenmeler, bir dizi NATO ülkesinde ardı ardına deşifre edildi, göstermelik olarak bazı kadroları yargılandı. Bu operasyonların niteliği aynıydı sonuçta. Hepsi esasta birkaç kurban pahasına çete devletin ve üst organizasyonlarının perdelenmesine hizmet etmekteydi.

Türkiye’de uzun yıllar bu olmadı. Tüm NATO ülkelerinde varlığı kabullenilen bu örgüt Türkiye’de yoktu, bunu iddia ediyordu devleti yönetenler. Oysa dünyadaki genel deşifrasyondan neredeyse 20 yıl önce, daha ‘70’li yılların başında, böyle bir örgütün varlığı öncelikle Türkiye’de açığa çıkarılmıştı.

Susurluk olayı, kontr-gerilla örgütlenmesinin aldığı biçim ve boyutların açığa çıkmasına vesile oldu. Bir polis müdürü, korucubaşı bir milletvekili ve ülkücü faşist bir katil, Susurluk’taki kazada aynı arabadaydılar. Bu bileşim kontr-gerilla örgütlenmesinin ayaklarını ve amacını gösteren bir semboldü de aslında. Devrimcilere ve Kürt halkına karşı ölçüsüzce kullanılan bu kirli savaş aygıtı, Susurluk skandalının ardından “tasfiye” adı altında gerçekte aklandı. Açığa ya da kontrol dışına çıkan bazı unsurlar ayıklanırken, kontr-gerilla aygıtının kendisi korunup pekiştirildi.

NATO tarafından kurulup
Pentagon ve CIA tarafından eğitildiler

Bu suç örgütleri NATO’nun kuruluşundan hemen sonra, bizzat Pentagon ve CİA tarafından NATO üyesi ülkelerde kuruldu. Amaçları ülke içindeki “komünist tehlike”ye ve Amerikan çıkarlarını tehdit eden hareketlere karşı “gayrı-nizami harp” yürütmekti. Yani adam kaçırmadan katletmeye, provokasyonlar düzenlemekten kirli savaş çeteleri örgütleyip harekete geçirmeye kadar bir dizi yöntemi kullanacak bir hareket alanı tanımlanıyordu bu örgütlenmelere. CİA tarafından ABD ve diğer ülkelerde kurulan özel eğitim kamplarında, suikastler düzenlemeden bomba yapımına ve işkence yöntemlerine kadar bir dizi alanda eğitimden geçirilen unsurlar ülkelerine gönderiliyorlardı. Bu unsurlar ülkelerinde, hükümetlerin dahi haberdar olmadığı bir gizlilikle, devlet içinde, devletin çıkarları için amadevlet üstü bir hiyerarşiye tabi olarak çalışıyorlardı.

NATO’nun terör kamplarından Washington yakınlarındaki Uluslararası Polis Akademisi’nde kadrolara sorgu, işkence vb. eğitimin yanında, “kendi ülkelerinin toplumsal sorunları anlatılmakta, komünistlerin saldırganlıkları ve yıkıcılıkları konusunda konferanslar verilmekte, patlayıcı maddelerle suikast düzenleme konusunda film gösterilmekte, Meksika sınırındaki Matamoros yakınlarında Yeşil Bereliler gözetiminde patlayıcı maddelerin kullanılması denenmekte, sessizce adam öldürme, bıçaklama, boğma vb”. kontr-gerilla taktikleri öğretilmekteydi. Panama’daki ABD üslerinde bulunan okulda ise darbe yapma eğitimi verilmekteydi. Bu kamplarda 1975 yılına kadar 30-40 bin askeri personel eğitildi. Örneğin Şili ve Arjantin’in darbe liderleri bu kurslardan geçmişlerdi.

NATO’nun bu terör örgütlenmesinin omurgasında birçok eski Nazi subayı da görev alıyordu.

NATO üyesi ülkelerde “Süper NATO” örgütlenmesi

‘90’lı yıllarda Avrupa ülkelerinde bir biçimde açığa çıkan ve “Süper NATO” adı altında NATO içerisinde merkezi bir üst örgütlenmeye sahip olan bu örgütlenmelerin belli başlıları şunlardır:

İtalya: İtalyan Gladio’sunun ortaya çıkarılması bir İtalyan savcısının 1972 yılında yaşanmış bir cinayetin soruşturmasını derinleştirmesiyle başladı. Savcının bu girişimi bir süre İtalyan devletince engellenmeye çalışıldıysa da sonunda kabul edilmek zorunda kalındı. İçinde Başbakan’ın da olduğu pekçok devlet yöneticisi Gladio ile ilişkilerinden dolayı görevden alınmak zorunda kalındı. Soruşturma sonucunda İtalya Gladio’sunun 622 üyesi, 139 gizli silah deposu ve Sardinya Adası’nda bir eğitim kampı ortaya çıkarıldı.

1988 yılında da Kuzey İtalya’da yere gömülü olarak 127 adet silah ve patlayıcı madde deposu ortaya çıkarılmıştı. Bu depoların İtalya Haber Alma Örgütü SİSMİ’nin denetiminde olduğu anlaşıldı. SİSMİ arşivlerinin incelenmesiyle, Gladio’nun ABD ve İtalya gizli servisleri tarafından 1956 Kasım ayında kurulduğu ve ayrıca örgütün İtalya Cumhurbaşkanı Cossiga, P-2 Mason Locası ve 1993 yılında mafya ile ilişkileri nedeniyle yargılanan Başbakan Andreotti’yle bağlantılı olduğu anlaşıldı.

Aynı günlerde bir Belçika hükümet temsilcisi, bu örgütlerin 50’li yıllarda 16 NATO üyesi devlette kurulduğunu açıkladı.

Fransa: Kontr-gerillanın Fransa’daki adı “Rüzgar Gülü”ydü. Savunma bakanı Jean Pierre Chavenement, 1950’li yıllarda bu gizli örgütün Fransa’da da kurulduğunu kabul ediyor ve devlet başkanı Mitterand tarafından dağıtıldığını söylüyordu. Ancak İtalyan kaynakları, dağıtıldığı açıklanan tarihten sonra da, Brüksel’de yapılan “Süper NATO” toplantısına Fransa kontr-gerillasının temsilcisinin katıldığını söylüyor.

İspanya: Bir İtalyan Gladio üyesi, İspanya televizyonunda yaptığı açıklamada, 1966 yılında Kanarya Adaları’nda Amerikan askerleri tarafından İspanyollarla birlikte eğitim gördüklerini, bu eğitimden sonra benzer bir eğitim merkezi ve Gladio şubesini İspanya’da kurduklarını, bu iş için de İspanya ordusundan yardım gördüklerini söyleyerek, İspanya’da kontr-gerilla örgütlenmesinin varlığını duyurdu. 1994 yılında bir polisin yaptığı itiraflar ise gerçeği reddedilemeyecek biçimde ortaya koydu. BASK Bölgesi’nin bağımsızlığı için mücadele veren ETA üyesi olduğu gerekçesiyle 1987 yılında Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL) tarafından Fransa’dan kaçırılan Basklı bir kişinin ETA ile bir ilişkisinin olmadığı ortaya çıkmıştı. Bu olay üzerine açılan mahkeme ve yapılan araştırmalar sonucunda, 1983-1987 yıllarıarasında 23 kişinin ETA üyesi olduğu gerekçesiyle GAL tarafından kaçırıldığı ve öldürüldüğü açığa çıktı.

Belçika: Belçika’da kontr-gerilla “Glaive” (Kılıç) adıyla 1949 yılında, İngilizler’in yardımıyla, Belçika ordusu haber alma teşkilatı SGR’nın alt birimi SDRAB’ya bağlı olarak kurulmuştu. Çekirdek kadrosu 8 aktif ve 10 emekli subaydan oluşturuldu.

Hollanda: Yapılan araştırmalarda Hollanda’da “Operasyon ve Keşif” adlı gizli örgüt ortaya çıkarıldı. Örgütün daha önce 1983 yılında Velp şehrinde gizli bir silah deposu ortaya çıkarılmıştı. Bu örgüt her yıl Savunma Bakanlığı’nın gizli fonundan 2 ila 4 milyon mark alıyordu.

Yunanistan: Yunanistan kontr-gerillasının adı “Sheepskin”dir. Yunanistan hükümeti de başlangıçta kontr-gerillanın varlığını reddetti. Ancak Başbakan Papandreu, Ekim 1990’da yaptığı açıklamada, Yunanistan’da da İtalya’daki gibi bir Gladio örgütünün var olduğunu, 1984’te iktidara geldiklerinde de örgütün varlığını bildiklerini kabul etti ve o tarihte dağıtılmasını emrettiğini ileri sürdü.

Yunanistan 1952 yılında NATO’ya girmiş ve aynı yıl “Merkezi Bilgi Servisi (KYB)” adlı istihbarat örgütü ve bu örgüte bağlı “Özel Operasyon Müdürlüğü” kurulmuştu. Daha sonra “Sheepskin” adını alan kontr-gerilla örgütünün kuruluş anlaşması, 25 Mart 1955’te Yunanistan Genelkurmay Başkanı General Konstantin Davos ile CİA adına general Trascott arasında imzalanarak dönemin başbakanı Papagos tarafından onaylandı. 1500 kişilik birlikler, savaş halinde 3500 kişilik birlikler haline getirilebiliyordu. Silahların, cephanenin, patlayıcı maddelerin ve telsizlerin bulunduğu 800 deposu vardı.

Almanya: Almanya’da “Anti-komünist Saldırı Birliği” adını alan kontr-gerilla örgütünün başkanı, aynı zamanda 1945-1968 yılları arasında Alman İstihbarat Örgütü BND’nin de başkanlığını yapan emekli Nazi generali Reinhard Gehlen’di. Alman kontr-gerillası “Gehlen harekatı”, “Stay Behind”, “Sword” gibi adlarla da bilinmekteydi. 1950 yılında kurulan “Alman Gençlik Örgütü (BDJ)” de bu nitelikteydi. Örgütün eski ajanlarından Dieter von Glahn, basına BDJ’nin CIA tarafından finanse edilen çok sayıdaki örgütten biri olduğunu açıklamıştı.

İsviçre: İsviçre’nin kontr-gerillası 1950 yılında “Gizli Müdafaa Örgütü” adıyla kurulmuştu. Yapılan araştırma sonucunda örgütün İsviçre vatandaşlarının 1/6’sı yani 900 bin İsviçreli hakkında rapor tuttuğu ortaya çıkarıldı. Örgüt, İsviçre Genelkurmaylığı’na bağlı istihbarat örgütü “Haber ve Savunma Servisi (UNA)”ya bağlı olarak çalışmaktaydı. NATO üyesi olmamasına rağmen İsviçre kontr-gerillasının yöneticileri de Belçika’daki Süper NATO toplantılarına katılıyordu.

İsviçre parlamentosunda kurulan soruşturma komisyonu, “Proje 26 (P-26)” adlı bir gizli örgütü ve İsviçre’nin çeşitli bölgelerinde bu örgüte ait modern silah ve patlayıcıların bulunduğu depoları ortaya çıkardı. P-26 üyelerinin adı açıklanmayan bir ülkede eğitim gördükleri ve İsviçre ordusunda kullanılmayan, gizli NATO örgütlerinde bulunan telsizleri kullandıkları anlaşıldı.

Geçmişle hesaplaşmak ve geleceğe hazırlanmak

NATO ve yerel terör örgütlerinin kuruluşu, düzenin jandarması ABD’nin öncülüğünde “komünist tehlike”yi bertaraf etme amacını taşıyordu. NATO bir savaş örgütü olarak dünya çapında ezilen halklara karşı korkunç bir savaş makinası ve tehdit aygıtıydı. NATO’nun terör örgütleri ise “komünist tehlike”ye karşı, yani işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci mücadelesini sistematik olarak bastırma ve ezme rolünü üstleniyordu. Bu terör aygıtları yıllarca örgütlendikleri ülkelerde “gayri nizami” savaş örgütleri olarak çalıştılar. Oluk oluk kan döküp düzeni korudular. Türkiye’nin yakın tarihi bu nedenle “bin operasyon”ların tarihi olmuştur.

‘90’lardan itibaren bu suç örgütlerinin açığa çıkarılıp bazı üyelerinin tutuklanması bu örgütlerin varlığına son vermedi. Tersine, nasıl ki NATO yeni bir konsepte bağlı olarak yeniden tahkim edildiyse, bu örgütler de aynı biçimde tahkim edildiler. ABD ve işbirlikçileri tarafından NATO’nun “yeni konsepti” olarak pazarlanan stratejiye göre, artık “terör her yerden gelebilir”, dolayısıyla “dünyanın neresinde olursa olsun, ‘önleyici vuruşlar’la ezilmelidir”.

NATO’nun İstanbul’da artık resmen de ilan edilecek olan yeni hareket alanı ve hedefleri, onun emperyalistlerin polis örgütü olarak çalışacağını gösteriyor. Yani kontr-gerilla örgütlenmeleri gelinen yerde hem yeniden örgütlenecek, hem de NATO kuvvetlerinin resmi düzeyde üstleneceği bir faaliyet ve organizasyon biçimi olacak. Yeni biçimiyle NATO’nun ilk faaliyet bölgesi olarak Irak’ın belirlenmesi, yalnızca ABD’nin suç ortağı arayışının bir ürünü değildir. Yanısıra bu, NATO’nun kirli savaş faaliyetlerinin ve güçlerinin önünün açılacağı bir süreç olarak da tasarlanıyor.

11 Eylül’ü bahane ederek emperyalistler dünyanın ezilen halklarına karşı bir savaş açmış durumdadırlar. NATO’nun İstanbul Zirvesi, bu savaşı emperyalistler adına bugüne kadar olduğu gibi sürdürecek suç makinasının iş başı yaptırılacağı bir zirve olacak. Dolayısıyla NATO’nun terör örgütleri, geçmiş pratiklerini de gölgede bırakacak yeni bir dönemin başında bulunuyorlar.

Böyle bir dönemi göğüslemenin en önemli ayaklarından biri de geçmişle hesaplaşmak, bu suç örgütünün geçmişine ilişkin olarak bir tarih bilinci oluşturmaktır. Eğer bu hakkıyla yapılabilirse, Türkiye işçi ve emekçileri için Haziran ayı 12 Eylüller, 12 Martlar ve kontr-gerillayla da hesaplaşma vesilesi olacaktır.