Bush-Blair çetesinden kasap Şarona tam destek...
ABD emperyalizmi siyonist katliamların ve
toprak gaspının suç ortağı
Katliam ve yıkımla özdeşleşen, terörist devlet olduğu büyük oranda kabul gören siyonist İsrail, emperyalistlerin, özellikle de Amerikan emperyalizminin tam himayesi altındadır. Kural/yasa tanımazlığı, azgın katliamların altına imza atması, dünyadaki en tehlikeli kitle imha silahı depolarından biri olması bu sayededir.
İsrailin en aşağılık katliamları bile ABD tarafından her zaman tam destek bulur. Demokrasi havariliğini kimseye bırakmayan AB emperyalistleri ise, söz konusu İsrail olunca, sergilenen vahşeti ancak titrek ifadelerle kınarlar. Tabii bu arada Filistin direnişini de suçlayan ifadeler eşliğinde. Siyonistler, uluslararası kamuoyu ve halklar nezdinde yerleşen terörist devlet imajlarından rahatsız olmakla birlikte, kanlı çizgilerini hiçbir zaman terketmemişlerdir. Filistin topraklarının %78ini gaspettikleri halde, Bush-Blair katillerinin de desteğiyle, Filistinlilerin sıkıştırıldığı o küçücük toprak parçasını daha da gaspetmek için en iğrenç yollara başvuruyorlar. Bunun son adımı, Şaron-Bush görüşmesinde alınan kararla atıldı.
Haydutbaşı Bush,
kasap Şaronun hizmetinde
Bushla savaş çetesinin ABDdeki Yahudi lobisiyle etle-tırnak misali bir bütün olduğu farklı çevrelerin sık sık vurguladığı bir gerçek. Emperyalist barbarların Irak işgalinde olsun, Büyük Ortadoğu Projesinde (BOP) olsun siyonist devletin özel olarak gözetilmesi, bu gerçeği pekiştiriyor. Şaronun hazırladığı Filistin topraklarını ilhak planını Bushun kayıtsız-şartsız desteklemesi bu kanıyı daha da güçlendiriyor. Zira bugüne kadarki Amerikan barışında bile Yahudi yerleşimleri hep gayri-meşru/yasadışı sayılmıştı. Bush-Blair ikilisinin başını çektiği savaş kundakçıları Şaronun planına destek vererek bu yeni toprak gaspına resmen onay verdiler. Şaron planında, gerici-ırkçı Yahudilerin İsrail ordusu ile beraber Filistin topraklarını silah zoruyla gaspederek oluşturdukları söz konusu yerleşimler, İsrailin bi parçası kabul ediliyor. Çünkü Şaronun önerdiği nihai anlaşma hem ırkçı/tecrit duvarını hem de Batı Şeriadaki İsrail işgalini meşrulaştıran bir plandır. Filistin halkı Şaronun bu kirli planını kesin şekilde reddettiği halde, Bush-Blair haydutları, planın Filistin devletinin kurulmasında bir fırsat olarak kullanılması gerektiği türünden iğrenç çağrılarda bulunabiliyorlar.
Beyrut kasabını Beyaz Sarayda ağırlayan Bush, İsrailin Gazze Şeridindeki Yahudi yerleşimlerinden çekilirken Batı Şeriadaki Yahudi yerleşimlerinde kalarak işgal toprağını elinde tutma planını alkışladı. İsrailin 1967deki işgalden önceki sınırlara dönmesini gerçekçi olmayan bir beklenti, Şaronun planını ise tarihi ve cesur diye niteleyen haydutbaşı Bush, Filistinli mültecilerin İsraildeki topraklarına dönüş hakkının olmadığını da öne sürdü.
Şaronun Filistinden tek yanlı kopuş planına göre, İsrail Gazzedeki Yahudi yerleşimlerinden çekilirken, Batı Şeriadaki altı büyük yerleşimi elde tutacak. Önceki ABD yönetimleri, Yahudi yerleşimlerini barış önünde engel diye niteleyip, görüşmeleri, ufak tefek değişikliklerle 1967 sınırlarına dönülmesi temelinde yürütüyordu.
İngiliz Başbakanı Tony Blair de, planı memnuniyetle karşılarken, bir İsrailli yetkili, ABD 56 yıldır duyulmayan türden benzersiz açıklamalarda bulundu yorumunu yaptı. Görülüyor ki, siyonistler bile bu kadarını beklemiyorlardı. Buna karşın BM ve AB, yeni sınırları tanımayacaklarını belirten yasak savma türünden bir açıklama ile konuyu geçiştirdiler.
Filistin yönetimi hala gerici
güçlerden medet umuyor
Şaronla fikir birliğini kesin bir şekilde ilan eden Bush haydudu, Amerikan barışından medet umanları hayal kırıklığına uğrattı. Onlarca yıldır halkları katlederek dünyayı kana bulamakla uğraşan bir emperyalist güçten medet umanların başka bir şey elde etmeleri zaten beklenemezdi.
Saldırgan planın Beyaz Sarayda kabul görmesinden sonra Filistin Yönetimi acilen toplandı. Dışişleri Bakanı Nebil Şaat BM, AB ve Rusyadan yardım istedi. Başbakan Ahmet Kurey, Bush kendinde Filistinliler adına ödün verme hakkını buluyor. Bunu kabul edemeyiz derken; Filistinli yetkililerden Yaser Abdrabbo, Bush ile Şaron, birbirlerinin siyasi geleceklerini korumaya çalışıyor, ancak İsrail, tüm bölgenin siyasi geleceğini tehlikeye sokuyor uyarısı yaptı. Müzakere Bakanı Saib Erakat ise, Bushun yaptığını birilerinin Teksasın toprağını Çine vermesine benzetti. Filistin lideri Yaser Arafat, mültecilerin vatanlarına dönme hakları olduğunu, işgal tamamen bitip, yerleşimlerin inşası durmadan barış kurulamayacağını belirtti.
ABD emperyalizminin tutumu nasıl beklentileri boşa çıkardıysa, BM, AB ve Rusyadan beklenti içinde olan Filistinli çevreleri de benzer bir hayal kırıklığı beklemektedir. Bu gerici güçlerin Filistin halkının davasına katkı sunmak gibi bir dertleri olmadığı defalarca görüldü. Onların ABD ile ters düştükleri noktalar, Filistin halkının özgürlüğüyle değil, fakat bölgeye dönük çıkarlarını korumakla bağlantılıdır. Bu gerici-emperyalist güçlerin hiçbirisi bugüne kadar siyonist işgal veya katliamlara karşı ciddiye alınabilecek bir tepki ortaya koymuş değil. Hal böyleyken bu gerici güçlere çağrılar yapan Filistinli yöneticilerin durumu, denize düşen yılana sarılır misalidir.
Arap rejimleri her zamanki gibi
Rantisinin katledilmesini kınayan Arap yönetimleri, İsraile karşı fiili bir yaptırıma girmekten kaçınarak, BM Güvenlik Konseyinde (GK) siyonistler aleyhine bir karar çıkartmak için olağanüstü toplantı çağrısında bulundular. Siyonist saldırı ve katliamlara karşı havanda su dövmekten başka birşey yapmayan bu çürümüş gerici rejimler işe yaramayan BM kararlarıyla oyalanmaya devam ediyorlar.
BM Güvenlik Konseyi, Hamas lideri Abdülaziz Rantisinin İsrail tarafından öldürülmesinin ardından Arap ülkelerinin isteği üzerine acil olarak toplandı. Arap ülkelerinden oluşan bloğun Rantisinin öldürülmesini kınayan bir karar tasarısı sunmayı planladıkları belirtilirken, ABDnin her zamanki gibi bu tasarıyı da veto edeceği biliniyor. Amerikan emperyalizminin, İsrail karşıtı her tür kararı veto ettiği bilindiği halde Arap ülkelerinin bu girişimde bulunması, kendi kamuoylarını aldatmaya dönük işe yaramaz bir uğraş olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
Tek yol direniş!
Şaron-Bush katilleri Filistin halkının bu kirli plana karşı direneceğini bildikleri için, katliam ve yıkım politikalarına daha da ağırlık verecekler. Pek muhtemeldir ki ABD emperyalizmi, fiili saldırılara artık doğrudan katılacak. Nitekim Bushtan alınan tam destek ilan edilirken harekete geçen İsrail ordusu ABD yapımı uçaklarla Hamasın Gazze bölgesi sorumlusu Abdülaziz Rantisiyi katletti. Siyonistler katliamların devam edeceğini ilan ederken, Rantisinin öldürülmesinden sonra Beyaz Saraydan yapılan açıklamada, Hamasın bir terör örgütü olduğu ve İsrailin kendini savunma hakkı bulunduğu iddia edilerek, bu alçakça cinayete de açık destek verildi.
Ebu Fienab ve Şeyh Yasinden sonra Hamasın önde gelen üçüncü ismi de katledilmiş oldu. Fakat bu türden kirli savaş yöntemlerinin Filistin halkının özgürlük uğruna yükselttiği direnişi sona erdirmesi mümkün değildir.
Rantisinin katlinden sonra bir açıklama yapan Hamasın siyasi lideri Halid Meşal, Bushun tavrıyla birlikte, Filistinliler için tek yolun silahlı direniş olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını söyledi. Suriyedeki Filistin mülteci kampı El Yarmukta kalabalığa bir konuşma yapan Meşal, İki tarafla mücadele ediyoruz. Biri, dünyanın en güçlü ülkesi ABD, diğeri bölgenin en güçlü ülkesi İsrail dedi. Meşal, birlik olmazsa bu mücadelenin kazanılamayacağını da kaydetti. Hamasın silahlı kanadı İzzedin El Kassam Tugayları tarafından yayınlanan bildiride ise, Tüm savaşan hücrelerimizle suç varlığını sarsacak 100 misillemede bulunana kadar alarm durumuna geçtiğimizi bildiririz ifadeleri kullanıldı.
Hamas, İsrailin saldırısında hayatını kaybeden liderleri Abdülaziz Rantisi için düzenlenen ve yaklaşık 200 bin Filistinlinin katıldığı cenaze töreninde, devasa intikam alınacağını açıkladı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlığı (FHKC-GK) tarafından yapılan açıklamada da, Hamas lideri Rantisinin öldürülmesinin öcünün alınması için İsrail, ABD ve Arap müttefiklerine karşı açık savaş çağrısında bulundu.
Gittikçe azgınlaşan emperyalist/siyonist barbarlığa karşı direnen Filistin halkının, dünya halklarının enternasyonal dayanışmasına her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Siyonistlerin katlettiği Filistinli önderler...
İsrailin bir hukuk devleti olduğunu iddia eden kimi burjuva liberaller, suikastlerin Şaronun başbakan olmasından sonra başladığını, dolayısıyla İsraile ancak bu dönemde terörist devlet denebileceğini söylüyorlar. Oysa gerçekler bunun tam tersini gösteriyor. Kitle katliamları bir yana, sadece Filistin direniş önderlerini hedef alan cinayetler zinciri bile, İsrail devletinin ilk günden beri terörist bir devlet olduğunu gösteriyor.
13 Nisan 1973: İç savaşın başlamasından 2 yıl önce, Lübnanın başkenti Beyruta Mossad ajanları, Filistin Kurtuluş Örgütünün 3 lideri Kemal Advan, şair Kemal Nasır ve Yusuf El Neccari katletti.
22 Ocak 1979: El Fetihin İsraildeki özel operasyonlar dairesi şefi Ali Hasan Salame (Ebul Hasan), Beyrutta aracına bomba yerleştiren İsrailliler tarafından öldürüldü.
9 Ekim 1981: FKÖnün enformasyon sorumlusu Macid Ebu Sarar, İtalyanın başkenti Romadaki otel odasında öldürüldü.
16 Nisan 1988: Tunusun başkenti Tunusta El Fetihin askeri kanat sorumlusu ve Filistin lideri Yaser Arafatın en yakın adamlarından olan Ebu Cihad öldürüldü.
8 Haziran 1992: Fransanın başkenti Pariste, FKÖnün güvenlik servisleri sorumlusu Atıf Bseyso öldürüldü.
26 Ekim 1995: İslami Cihadın Filistinli lideri Fethi Sakaki Maltada öldürüldü.
5 Ocak 1996: Hamasın bombacısı olduğu iddia edilen Yahya Ayyaş öldürüldü.
27 Ağustos 2001: Temmuz 2000de Corc Habbaşın yerine Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreterliğine seçilen Ebu Ali Mustafa, Ramallahtaki ofisine yönelik İsrail helikopter saldırısında öldürüldü.
21 Ağustos 2003: Hamasın önde gelen siyasi liderlerinden İsmail Ebu Şanab, İsrailin Gazzede aracına yönelik saldırısında öldürüldü..
28 Şubat 2004: İsrail helikopterlerinden düzenlenen füze saldırısında, İslami Cihadın askeri kanadının üst düzey komutanlarından Mahmud Cuda dahil olmak üzere 3 Filistinli öldürüldü.
22 Mart 2004: İsrail helikopterlerinin Gazzede düzenlediği füze saldırısında, Hamasın kurucusu ve dini lideri Şeyh Ahmed Yasin, Cuma namazından sonra camiden çıktığı sırada öldürüldü.
Bu cinayetler zincirinin son halkası, yeni Hamas lideri Abdulaziz Rantisinin katledilmesi oldu.
FKÖnün başına geçtiği 1969dan bu yana Arafata karşı sayısız suikast girişiminde bulunulduğu da biliniyor.
İsrailli gazeteci Reuven Moskovitz:
Sharon terörü Ortadoğunun dışına yayıyor!
Tageszeitung: İsrail, Hamas lideri Rantisiyi öldürdü. ABD Devlet Başkanı Bush yerleşim alanları konusunda Sharonla anlaşmış görünüyor. Bu suikastleri yapması için yeşil ışık yaktığı söylenebilir mi?
Reuven Moskovitz: Bu konuda bir kuşku yok. Ayrıca aynı şeyi ABD kendisi Irakta yapıyor. Şii lider El-Sadrı öldürmek için neler yaptığını görüyoruz.
Taz: İsrail Savunma Bakanı Schaul Mofos öldürülen Hamas lideri Yasinin İsrailin Bin Ladeni olduğunu söyledi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
R.M: Ben de Haması ve yaptıklarını doğru bulmuyorum. Fakat Yasinin İsrailin Bin Ladeni olarak tanımlamak, onun öldürülmesine haklı bir gerekçe uydurmak içindir. Ayrıca Yasin, Hamas içinde ateşkeş üzerine konuşabilen tek lider durumundaydı. Tabii ki, İsrailin sınırlarını 1968deki sınırlara geri çekmesi şartıyla. Yalnız Filistinli direnişçilerin de şunu bilmesi gerekiyor; bu topraklar üzerinde bu halkın da özgürce yaşama hakkı vardır. Bu çatışmanın tarihsel nedenlerini de gözardı etmemek lazım.
Taz: Bush, öyle görünüyor ki İsrailin yeni yerleşim alanlarıyla genişleme politikasını destekliyor. Bunu nasıl anlamak lazım?
R. M: Bushun bunu desteklediği doğrudur. Filistinliler kendilerine eskiden ait olan topraklarda %13 gibi bir oranla yaşama hakkına sahip olacaklar. İsrailde yayınlanan Maariv adlı gazetenin de analiz ettiği gibi, Filistinlilere Gazze Şeridi ve ertafı çevrilmiş, parçalanmış topraklar kalmaktadır. Bir zamanlar Güney Afrikada beyazların siyahlara uyguladığını, bugün İsrail Filistinlilere uygulamaya çalışıyor. Fakat bu uygulamalar barışı getirmez, aksine şiddeti Ortadoğunun dışına da taşırır.
Taz: Şimdiye kadar Arafat, ABD tarafından bir biçimiyle korundu. Fakat Sharon artık onun da yokedilmesi gereken bir hedef olduğunu açıkladı. İsrail bu konuda ABDnin hassasiyetlerine aldırmayabilir mi?
R. M: Kesin değil. Yalnız Sharon iktidarından herşey beklenebilir. Bütün sınırları zorluyorlar. Eğer durdurulamazlarsa felaket kapıda demektir.
Taz: Sharon, Hamas lideri Yasinin öldürülmesinden sonra, İsrailin güvenliği için bu gerekliydi dedi...
R. M: Nasıl bir güvenlik? Sharonun güvenlik konsepti, şiddete daha fazla şiddete dayanmaktadır. Ve şiddet karşı şiddeti beslemektedir. Eğer demokrasiye, özgürlüğe, insan haklarına ve ulusların yaşam hakkına inananlar bu şiddeti engelleyemezlerse, bu durum bu halkların da sonu olacaktır.
Taz: Kudüstek iktidar Hamas lideri Yasinin terörün arkasındaki isim olduğunu açıkladı...
R. M: Hayır. Yasin bu işleri planlayan biri değildi. O felçli ve tekerlikli sandalyeye mahkum bir insandı. Ayrıca bir terör eylemini planlarken ya da bizzat uygularken değil, camiden çıkıp evine giderken öldürüldü. Yasin, hem Filistinlilerce hem de bütün islam alemince tanınan, ruhani bir otoriteydi. Bunu yapmakla bir efsane yarattık.
Taz: İleri sürülen tezlerden biri de, Yasinin tasfiye edilmesinin sebebi olarak Sharonun kendi şahinlerini memnun etmek amaçlı olduğudur. Bununla Gazze Şeridinden çekilişlerinin bir zayıflık olarak anlaşılmaması gibi bir mesaj verdikleri de söylenenler arasında...
R. M: Sharon, Filistinlileri teslim alıp bu toprakları da bir hapisne haline getirmeye çalışıyor. Bununla bugünkü durumu daha da dramatikleştirerek, Filistinleri temizlemenin temel taşlarını döşüyor.
Taz: Filistinlilerin komşu ülkelere göçe zorlanacağını mı kastediyorsunuz?
R. M: Evet. Bu sözünü ettiğim göç olgusu yeni bir şey olmadığı gibi sadece Sharona ait bir şey de değildir.
Taz: Yasin ve Rantisinin öldürülmesini bu politikaların ilk adımı olarak mı değerlendiriyorsunuz? Yani Filistinliler ya olanları sineye çekecekler ya da İsrailin 11 Eylülü olarak da tanımlanabilecek bir saldırıyla buna cevap verecekler. Tabii ki, bu da Filistinlilerin göç ettirilmesinin zeminini hazırlayacak. Öyle mi?
R. M: Evet, sunulan seçenekler bunlar. Filistinlilerin bu topraklarda göçe zorlanması yeni bir durum değil. 1948de İsrailin kurulmasından bu yana bu düşünülen bir şey. Örnek aldıkları ülke ise Türkiye. Türklerin Birinci Dünya Savaşından sonra Rumlara uyguladıklarını, bugün de İsrail Filistinlilere uygulamayı ciddi ciddi düşünüyor.
Taz: Çok karanlık bir tablo. Başka bir seçenek yok mu?
R. M: Halkların demokratik müdahalesine ihtiyacımız var. Barışa bir şans daha verilmek isteniyorsa İsrailin kayıtsız şartsız Batı Ürdünden çekilmesi gerekiyor. Ve de buraya uluslararası bir barış gücü konumlandırılmak zorunda.
Reuven Moskovitz, 75 yaşında bir gazeteci ve Ortadoğu uzmanıdır.
(21 Nisan 2004 tarihli Alman Tageszeitung gazetesinden...
Çeviren M. Sinan)
|