02 Nisan 2005
Sayı: 2005/13 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs’ı kazanmak için etkili, yaygın bir sınıf çalışması!
  Devrimci gruplardan ortak çağrı: “Birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs için ileri!”
  Provokasyon sermaye devletinin mayasında var!
  Burjuva şovenizminin karşısına işçi sınıfının enternasyonal kızıl bayrağıyla çıkalım!
  İncirlik bölge halklarına saldırının “merkezi üssü” oluyor
  Özelleştirme saldırısı ve birleşik mücadele
  Sağlıkta özelleştirme saldırısı hızlandı
  Şovenist histeri ve sendikalar

  KESK'e bağlı sendikaların genel kurulları; Bir kez daha ilkesiz ittifaklar

  Burjuva siyaset döngüsü, AKP ve
seçenekler
  Son gelişmeler ışığında ordu-siyaset
ilişkisi
  İstanbul Üniversitesi af aldatmacasını
boşa çıkartacak!
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/8: Emperyalist savaş ve Ortadoğu halkları
  Kırgızistan’daki darbenin ardındaki
ABD eli
 İşgal ordusuna asker toplamak için
şovenist kampanya
ABD emperyalizmi Suriyeli işbirlikçileri hazırlıyor
 İ.Ü.’nde Kızıldere
anması
 İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan
(İLPG) Kızıldere anmaları
 Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda
Kızıldere anması
Bültenlerden
Newroz kutlamalarının ardından
Avrupa Birliği Sosyal Şartı ve boş beklentiler
GOP-DER açılış şenliği yapıldı
Tuzla Deri-İş Şube Başkanı Hasan
Sonkaya ile konuştuk
2. Eğitim-Sen Genel Merkez Kurultayı’nda tüzük ihlali
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

ABD emperyalizmi Suriyeli işbirlikçileri hazırlıyor

Eski başbakan Refik Hariri'yi öldürerek Lübnan-Suriye fitilini ateşleyen emperyalist-siyonist zorbaların kirli niyetleri kısa sürede ortaya çıktı. Suriye askerlerinin Lübnan'dan çekilmesi için başlatılan dayatmalar, Lübnan hükümetinin yıkılması, Hizbullah'ın silahsızlandırılması, Suriye yönetiminin altının oyulması boyutuna varmış bulunuyor.

Bush-Şaron planının ilk aşaması olan Lübnan'daki Suriye askerlerinin çekilmesi belli ölçüde amacına ulaştı. Şu anda Suriye'nin bu ülkedeki askeri varlığı birkaç bine düştü. Geri kalan askerlerini de birkaç ay içinde tamamen çekecek. Böylece, Lübnan'da daha önce etkin olan Suriye istihbaratı da (Muhabarat) büyük ölçüde saf dışı edilmiş oldu. Suriye ile yakın işbirliği içinde olan Lübnan başbakanı da bu arada istifaya zorlandı.

Ancak bu kadarı emperyalist-siyonist planın yalnızca bir parçasını oluşturuyor. Lübnan'daki Hizbullah olgusu (yaygın bir saygınlığı olan, Şiiler'in yanısıra Sünniler ile Hıristiyanlar tarafından da desteklenen, İsrail ordusuna karşı 20 yıl boyunca direnen iyi örgütlenmiş bir silahlı kanadı olan, yapılacak ilk seçimde büyük ihtimalle meclisteki en büyük parti konumuna gelecek olan vb.) hazırlanan kirli planın sonraki aşamalara sıçratılmasına engel oluyor. Bu da Hizbullah lideri Nasrallah'ın, “Lübnan nevi-şahsına münhasır bir ülkedir. Ne Gürcistan ne de Ukrayna'ya benzer” sözlerinin bir karşılığı olduğunu gösteriyor.

Lübnan'ın bu özgün koşulları emperyalist-siyonist cellatların hemen geri adım atacağı anlamına gelmiyor. Tersine, kanlı araçları öne çıkarmalarına yolaçıyor. Son günlerde Lübnan'da bombaların peşpeşe patlaması bu yönde yapılan hazırlığın göstergesidir.

Dinsel ve mezhepsel açıdan çok renkli bir yapıya sahip olan Lübnan'da bu farklılıkların yakın geçmişte kanlı çatışmaların bir aracı olarak kullanılmış olması önemli bir sorun. Bush-Şaron önderliğindeki katillerin bundan yararlanmak isteyeceklerine kuşku yoktur. Uzun süreli bir iç savaş yaşayan Lübnan halkları bu kanlı planları engelleyemezse, yeni bir iç savaşla birbirlerine kırdırılması ihtimal dışı değildir.

Gelişmeler bu sürecin Lübnan ile Suriye'yi içerecek bir şekilde planlandığını gösteriyor. Lübnan'da kışkırtılacak iç çatışmaların Suriye'ye sıçratılabilmesi ve bu aşamada Bush-Şaron işbirlikçilerinin harekete geçirilmesine dönük hazırlıklar başlatıldı bile. Bu hazırlıkların bir ayağı Beyrut'ta patlayan bombalar ise, diğer ayağı ABD'de yaşayan Suriyeli “muhalifler”in olası bir hükümet darbesi için hazırlanmasıdır.

Nitekim Washington'daki savaş kundakçılarının yakın zamanda ABD'de faaliyet yürüten Suriyeli “muhalifler”le bir toplantı yaptığı son günlerde basına yansıdı. Bunun üzerine neo-faşist yönetim bu gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Bush yönetiminin Suriye “muhalefeti” ile görüştüğünün üst düzey yetkililerce kabul edilmesinin ardından, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice de, “Suriye ve Lübnan konusunda beklenmedik gelişmeler karşısında hazırlıklı olmak için olabildiğince fazla insanla görüş”tüklerini açıkladı.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Adam Ereli ise, bu görüşmenin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirme amaçlı bir girişim olmadığını iddia etti ve Suriye halkının mevcut sistemde daha fazla reform için duyduğu isteği nasıl destekleyebileceklerini görüştüklerini savundu.

Savaş çetesinin sözcüleri Suriye'ye dönük kirli planları inkar etseler de, Amerikan basınında çıkan haberler asıl amaç hakkında fikir veriyor. Örneğin Washington Post gazetesi, geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesinin koordinasyonuyla görevli Başkan Yardımcısı Dick Cheney haydudunun kızı Elizabeth Cheney'in başkanlığındaki ABD'li yetkililerin Suriyeli “muhalifler”le görüştüğünü, görüşmelere; aralarında Suriyeli “muhalif aktivistler”, “kitle örgütü” liderleri, akademisyenler, “muhalif” grup liderlerinin katıldığını yazdı.

Bu arada ABD merkezli Suriye Reform Partisi adlı grubun temsilcilerinin de görüşmeye katıldığı belirtiliyor. Bush yönetiminin, bu partiye Irak'ta Ahmed Çelebi'ye biçtiği rolü öngördüğü söyleniyor. Hatırlanacağı gibi soysuz Çelebi ve partisi CİA güdümünde çalışmış, Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimini devirmesi için de yıllarca ABD emperyalizmi tarafından finanse edilmişti.

Yine Washington Post gazetesi, Lübnan'da yaşanacak ani bir ayaklanmanın, ABD'nin Ortadoğu politikası için hayati önem taşıyan dört ülkeye (İsrail, Irak, Lübnan ve Türkiye) sınırı olan Suriye'ye de yansıyacağını, Bush hükümetinin bu nedenle harekete geçtiğini yazdı.

Amerikan emperyalizmi ile siyonist İsrail'in Lübnan, Suriye ve Filistin halklarına yönelik bu gerici saldırıları, savaş çetesiyle işbirlikçilerinin bölgeyi halkların kanıyla sulama konusunda kararlı olduklarını gösteriyor. Saldırının doğrudan hedefi konumunda olan halkların yanısıra, dolaylı hedef olan halklar da bu barbarlığa karşı direnmek durumundadırlar. Zira savaş kundakçılarının Filistin, Afganistan, Irak icraatları, halkları köleleştirebilmek için Ortadoğu'yu cehenneme çevirmekten kaçınmayacaklarını gösteriyor.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Siyonist İsrail Vanunu üzerindekibaskıyı yoğunlaştırıyor

Siyonist rejim Ortadoğu'nun merkezinde kitle imha silahları üretip depolamaya devam ediyor. Buna rağmen siyonistler İran'a, bu silahlardan ürettiği gerekçesiyle iki de bir sataşmakta, Washington'daki savaş çetesinden aldıkları destekle saldırı tehditleri savurmaktadır.

Kitle imha silahları üretimini gerekçe göstererek bölge ülkelerine saldıracak kadar pervasız olan İsrail rejimi, nükleer sırlarını ifşa eden Mordehay Vanunu'yu 12 yılı tek kişilik hücrede, toplam 18 yıl zindana kapattı. Cezaevinden çıkan Vanunu'nun İsrail topraklarını terketmesi, internet ve cep telefonu kullanması, gazeteciler ve yabancılarla görüşmesi yasaklandı.

Doğu Kudüs'teki bir Anglikan kilisesinin misafirhanesinde kalan Vanunu, polisin sıkı gözetimi altında tutuluyor. Buna rağmen İsrail Adalet Bakanlığı, geçen Nisan'da serbest bırakılan nükleer teknisyen Vanunu'yu, tahliye edildikten sonra kendisine getirilen kısıtlamaları ihlal etmekle suçladı. Vanunu'ya 21 suçlama yönelten bakanlığın suçlamaları daha çok, gazetelere demeç vermesi, yabancılarla görüşmesi ve seyahat yasağına uymamasıyla ilgili.

Suçlamaları kabul etmeyen Vanunu, yabancı basına konuşmayı sürdüreceğini söyledi. Vanunu, “Polis bana yabancı basına konuştuğum için suçlamaları içeren bir iddianame verdi. En önemli suçlama, kısıtlamaları gözönüne almaksızın yabancılara ve yabancı basına konuşmam. Beni yeni sırları ifşa etmek veya İsrail'in güvenliğine zarar vermekle suçlamadılar. Bu da benim, her insan gibi sadece ifade özgürlüğümü kullandığımı gösteriyor” diye konuştu.

Siyonist İsrail 18 yıl boyunca zindana kapattığı Vanunu'ya olmadık kısıtlamalar getirip, polis kuşatması altında tuttuğu halde, yeni bilgileri basına açıklayabileceği kaygısını taşıyor. Siyonist yöneticiler, İsrail'deki kitle imha silahları hakkında bilgi vermediği gibi, Birleşmiş Milletler'e bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın denetim yapmasına da izin vermiyor. Nükleer silahlarla donanan siyonist rejim, bölge halkları için gün geçtikçe büyüyen bir kitle imha silahı deposu konumundadır.