30 Nisan 2005
Sayı: 2005/17 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
   1 Mayıs'ta alanlara!.. İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
  Halkları köleleştirme saldırısına karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  “Tıkırında”ki ekonominin sosyal
gerçekleri
  İç göç MGK'nın gündeminde
  Kütahya'da işçi katliamı! Katliamın sorumlusu sermaye sınıfı ve devleti
  Genelkurmay Başkanı konuştu... ABD çıkarlarını
korumaya devam!
  Özelleştirme saldırısı; Son gelişmeler ve eylemler.
  Vatikan'ın başına bir Nazi seçildi!
  Ermeni soykırımı yeni soykırımlara suç ortaklığı ile gizlenmeye çalışılıyor
  Ülke çapında KESK eylemleri
  Ankara'da SİP-TKP ile BAGEH arasında gerilim
  Güney Kürdistan sorunu üzerine ön düşünceler/H. Fırat
 İstanbul'da BDSP pikniği
1 Mayıs hazırlıklarından

 Ekvador; ABD işbirlikçisi başkan ülkeden kaçtı

 Amerikan adaleti işkenceci aklıyor
 Hatice Yürekli anıldı
Biji 1 Gulan!
Bültenlerden...
Kurtköy; Yıkımlara geçit vermeyeceğiz!
Çok sağcı bir Papa/ Vicente Navarro
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ekvadorlu emekçiler üçüncü devlet başkanını da kovdu...

Amerikan işbirlikçisi ülkeden kaçtı!

Ekvadorlu işçi ve emekçiler, İMF ve Washington güdümlü bir hükümeti daha devirdi. Başkent Quito ve diğer kentlerde düzenlenen büyük gösterilerin ardından Ekvador Kongresi, Devlet Başkanı Lucio Gutierrez'i görevden almak zorunda kaldı. Bu kararın ardından Gutierrez Brezilya Büyükelçiliği'ne sığındı.

Ekvador halkının giderek artan protesto gösterilerine karşın Gutierrez önce istifa etmeyi reddetti. Ancak emekçilerin sokaklara taşan öfkesini bastırmak için şiddet kullanılması talimatı veren Gutierrez'in ömrünü, devletin militarist güçleri de fazla uzatamadı. Onbinlerce emekçi Başkanlık Sarayı kapısına dayandığı sırada Gutierrez istifa etmeyeceğini açıklayarak devletin kolluk kuvvetlerini harekete geçirdi. 50 binden fazla emekçinin katıldığı gösterilere vahşi şekilde saldıran kolluk kuvvetleri iki emekçiyi katledip, 100'den fazlasını da yaraladı. Ancak zorbalık Gutierrez'e koltuğunu korumasını sağlayamadı. Geçen hafta ilan ettiği OHAL'i bir gününü doldurmadan geri almak zorunda kalan Gutierrez, “görevde kalacağım” açıklamasını yaptıktan kısa süre sonra kaçmak zorunda kaldı.

Kongre üyeleri, devlet başkanlığı görevine, Gutierrez'in yardımcılığını yapan 66 yaşındaki Alfredo Palacio'yu atadılar. Palacio, radyodan yaptığı açıklamada, “Diktatörlük, ahlaksızlık, küstahlık ve korku sona erdi. Bugünden itibaren halkın hükümetini yeniden inşa edeceğiz” ifadelerini kullandı. Ancak, göründüğü kadarıyla yeni başkanın ömrü öncekinden pek farklı olmayacak, zira Palacio, emekçilerin kovduğu devlet başkanının yardımcısı olduğunu unutmuş gibi davranıyor. Fakat Ekvadorlu emekçiler Palacio'nun kim olduğunu biliyor. Bundan dolayı halkı oyalama şansı büyük ihtimalle sınırlı olacaktır. Başta emekçilerin desteğini alan eski albay Gutierrez de, Ocak 2003'te, emekçilerin kitlesel eylemleri sonucu başkanlık koltuğuna oturabilmişti. Buna rağmen İMF reçetelerini uygulayan Gutierrez'in ömrü iki yılı fazla aşamadı.

Halkın birçok kesimi tarafından desteklenerek iktidara gelen Gutierrez, emekçilere verdiği hiçbir sözü tutmadı. Bundan dolayı ABD emperyalizmi, başlangıçta kuşkuyla baktığı Gutierrez'e tam destek vermeye başladı. Quito'daki ABD Büyükelçisi Kristie Kenney son ana dek Gutierrez'e açıktan destek verdi ve “gelişmelerden kaygı duyduğunu” ifade etti. Kenney'in, Gutierrez kaçmadan birkaç saat önce Başkanlık Sarayı'nda kendisiyle görüştüğü de öğrenildi.

Gutierrez, görev süresini tamamlayamadan halkın protestosu nedeniyle devrilen üçüncü başkan oldu. Daha önce de Abdala Bucaram ve Jamil Mahuad, emekçilerin öfkesinden kurtulabilmek için ülkeden kaçmak zorunda kalmışlardı.

Soros'un bol keseden akıttığı dolarların da katkısıyla CİA ve güdümündeki işbirlikçiler tarafından organize edilen hareketlerin devlet başkanlarını yerinden etmesi, medya tekelleri tarafından günlerce haber manşetlerine konusu edilip “kadife”, “portakal”, “turuncu” gibi ön sıfatlar eklenerek “devrim” ilan edilmişti. Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan gibi ülkelerde gerçekleşen gerici kalkışmalara ancak belli bir kitle katılmıştır ve bunların çoğunluğu “amigo” niteliğindedir. Buna rağmen “halk hareketi” gibi lanse edilmeye çalışılmıştır. Emperyalist güçlerle işbirlikçileri de, dolar-CİA marifetiyle kotarıldığı herkes tarafından bilinen sözkonusu kalkışmaları “halkın demokratik tepkisi” diye niteleyerek desteklemişlerdir. Ekvador'daki kitlesel eylemler gerçekten halkın yoğun katılımıyla gerçekleşince, “demokrasi havarisi” emperyalistler kaygılanmaya başladılar. Bu da doğaldır. Zira onlar için emekçilerin inisiyatif kullanmasından daha tehlikeli bir şey olamaz.

Elbette Gutierrez'in kovulması bir devrim değildir. Bazı burjuva muhalefet partilerinin de içinde yeraldığı kitle gösterileri, İMF reçetelerinin uygulanması sonucu emekçilerin yıkıma uğramasına, Amerika'ya uşaklığa ve iktidarın boylu boyunca yolsuzluk içinde debelenmesine karşı biriken tepkilerin dışavurumudur. Eylemlerde yeralan düzen partilerinin derdi ise başka. Zira onlar da başa geçtiğinde Gutierrez'den farklı bir program uygulamayacaklar. Pek çok örnekte görüldüğü gibi onlar, emekçilerin biriken öfkesini istismar edip, yağmadan aldıkları payı büyütme derdindeler.

Eylemlere aktif şekilde katılan, ama henüz süreci belirleme gücüne erişemeyen Ekvador solu ise, burjuva partiler ile arkalarındaki emperyalist güçleri hedef alan şiarlar yükseltmiştir. Ekvador Marksist Leninist Komünist Partisi (PCMLE) ve Demokratik Halk Hareketi'nin (MPD) de içerisinde yeraldığı sol hareket, hem burjuva muhalefetin manevralarını teşhir etti, hem de Gutierrez'in emperyalizme yaslanan politikalarına karşı mücadele çağrısı yaptı. MPD bu krizden, toplumun tüm kesimlerini temsil eden bir demokratik halkçı hükümet kurularak çıkılması çağrısında bulundu. PCMLE ve MPD'nin içerisinde yeraldığı Halk Cephesi, tüm örgütleriyle birlikte, kitle hareketinin içerisinde yeraldı ve “Hepsi defolsun!” sloganını öne çıkardı.

Gutierrez'in kovulmasından sonran başkent Quito'da sokakları sessizleşirken, emekçiler yeni hükümete de güvenmediklerinin işaretini verdiler. New York Times gazetesine konuşan 33 yaşındaki zanaatkâr Pedro Oscullo şunları söylüyor: “Halk mutlu değil. Başkanı devirmek istiyorduk, ama aynı zamanda yeni fikirlere sahip, yeni bir başkan istedik. Şimdi ise, aynı eski siyasi partiler iktidara geliyor.”

Üçüncü devlet başkanını kovan Ekvadorlu emekçiler, sistem içinde öze ilişkin bir değişiklik olmadığının farkındalar. Kapitalizm sınıf çelişki ve çatışmalarını keskinleştirmeye devam ediyor. Bu da diğer sınıf kardeşleri gibi Ekvador işçi sınıfı ve emekçilerinin mücadeleyi sürdüreceği anlamına geliyor. Emekçi kitle hareketinin yarattığı sonuçlar ise, güncel olarak taşıdığı değerin yanısıra, kapitalizmi yıkma mücadelesinde önemli birer deneyim işlevi görecektir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Amerikalı erden Iraklı milletvekiline saldırı...

Halkları ancak işgale karşı direnenler temsil edebilir

30 Ocak'ta işgal ordularının namluları gölgesinde gerçekleştirilen “seçim oyunu”nda Irak halklarının “vekilleri” seçilmişti. Aradan üç ay geçmesine rağmen bir hükümet kurulamadı. Ancak “milletvekilleri”, ne işe yarayacağı henüz belli olmayan “meclis” adı verilen bir binaya hergün gidip gelmekte, bunun karşılığında da milletvekili maaşı almaktadırlar.

Irak “seçimleri”ni “demokrasi yönünde atılmış önemli bir adım” olarak değerlendiren savaş kundakçıları ile diğer gerici güçler, elbette bu sözlere kendileri de inanmıyor. Zira, 200 bine yakın işgal askerinin bulunduğu bir ülkede hükümet kurulsa bile, bunun iradeden yoksun olacağı, dahası işgali meşrulaştırma misyonu yükleneceği açık. Nitekim bu meclisten yapılan birçok açıklamada öne çıkan vurgulardan biri, işgal ordularının Irak'tan çekilmesi için koşulların henüz oluşmadığı yönündedir.

Iraklı “vekillerin” bu utanç verici misyonu üstlenmeleri, işgalcilerin onlara değer vereceği anlamına gelmiyor. Geçtik Washington'daki savaş kundakçılarını, Irak'taki sıradan işgalci askerin gözünde bile zerre kadar bir değer taşımıyor bu vekiller. İşgalciler o kadar pervasızlar ki, meclise giden vekiller kontrol noktasındaki Amerikan askerlerinin saldırısına uğrayabiliyor. Örneğin Irak “milletvekili” Fetih El Şeyh, ABD'li bir askerin sözlü ve fiziksel saldırısına uğradı. Şii lider Mukteda Sadr'a yakınlığı ile bilinen ve Birleşik Irak İttifakı'nın üyesi olan milletvekili El Şeyh, meclisin olağan oturumuna katılmak için kontrol noktasından geçerken bir ABD askerinin saldırısına uğradı.

El Cezire'ye konuşan “mağdur” milletvekili şunları söylüyor: “Askeri kontrol noktasındaki ABD askerleri, aracımı tekmelemeye başladılar. Aracın üzerindeki liderimiz Mukteda Sadr'ın posterinden rahatsız olan askerlerden biri, anlayamadığım İngilizce bir şeyler söylemeye başladı. Kendisine gösterdiğim milletvekili kartımı yüzüme fırlatan ABD askeri, zorla beni araçtan indirdi ve vurmaya başladı. Tercümanım aracılığıyla ABD'li askere Ulusal Meclis'in bir temsilcisi olduğumu söylediğimde ise asker, ‘Senin de Ulusal Meclis'inin de canı cehenneme' dedi.”

Bu saldırı üzerine Irak ‘meclisi', ABD Konsolosluğu ve Beyaz Saray'dan özür talep etti. Ancak aldığı yanıt da aşağılayıcı cinsten oldu. Irak Meclisi'nin “özür” talep etmesinin ardından bir açıklama yapan Irak'taki ABD askeri sözcüsü, “Olay milletvekilinin anlattığından farklı gelişmiş” iddiasında bulundu. İşgalci general, milletvekilinin tercümanı ile kavga ettiğini ve ABD askerinin kavgayı sona erdirmek için müdahale ettiğini iddia ederek Iraklı “milletvekilleri” ile alay etti.

Emperyalist işgalin tüm vahşetiyle devam ettiği bir ülkede bu tür olayların yaşanması şaşırtıcı değildir. Asıl sorun kimi Iraklılar'ın bu koşullara rağmen kendilerini “milletin vekili” sanmasıdır. İşgal ordularının koruduğu binada “olağan toplantılar” yapanların ezilen bir halkın vekilleri olmayacağı açıktır. Bu sıfata layık olmanın asgari koşulu işgale karşı direnmektir.