30 Nisan 2005
Sayı: 2005/17 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
   1 Mayıs'ta alanlara!.. İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
  Halkları köleleştirme saldırısına karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  “Tıkırında”ki ekonominin sosyal
gerçekleri
  İç göç MGK'nın gündeminde
  Kütahya'da işçi katliamı! Katliamın sorumlusu sermaye sınıfı ve devleti
  Genelkurmay Başkanı konuştu... ABD çıkarlarını
korumaya devam!
  Özelleştirme saldırısı; Son gelişmeler ve eylemler.
  Vatikan'ın başına bir Nazi seçildi!
  Ermeni soykırımı yeni soykırımlara suç ortaklığı ile gizlenmeye çalışılıyor
  Ülke çapında KESK eylemleri
  Ankara'da SİP-TKP ile BAGEH arasında gerilim
  Güney Kürdistan sorunu üzerine ön düşünceler/H. Fırat
 İstanbul'da BDSP pikniği
1 Mayıs hazırlıklarından

 Ekvador; ABD işbirlikçisi başkan ülkeden kaçtı

 Amerikan adaleti işkenceci aklıyor
 Hatice Yürekli anıldı
Biji 1 Gulan!
Bültenlerden...
Kurtköy; Yıkımlara geçit vermeyeceğiz!
Çok sağcı bir Papa/ Vicente Navarro
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya karşı 1 Mayıs'ta alanlarda olalım!

İşçi sınıfının “birlik, mücadele ve dayanışma” günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler açısından her gün biraz daha ağırlaşan koşullarda yaşıyoruz. Dün kölelik yasası olarak bildiğimiz yeni İş Yasası'nı uygulamaya geçirerek çalışma koşullarımızı ağırlaştıranlar, bugün SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığı'na devrederek sağlık hakkımızı özelleştiriyorlar. Yeni emeklilik yasasıyla, özelleştirmelerle işimizi, aşımızı kısacası geleceğimizi elimizden alıyorlar. Sefalet ücretlerine mahkum ederek güvencesiz ve geleceksiz bir yaşamı dayatıyorlar!

Bizlerin çalıştığı Çiğli Organize Sanayi Bölgesi'ne bakmak bu tabloyu görmek için yeterlidir. Yeni İş Yasası'nın ardından çalışma saatlerimiz 8 saatin üstüne çıkartıldı. Sağlıksız ve kötü koşullarda çalıştırılmamız yetmezmiş gibi, fazla mesailerle yüklü birer iş makinelerine dönüştürüldük. Dayatılan iş sözleşmeleriyle tüm haklarımız ellerimizden alındı. Taşeronlaştırmayla, prim usulü çalışmayla, modül sistemi vb. uygulamalarla sendikalı olma hakkımızın önüne engeller çıkartıldı. Düşük ücretlerle sefaletimiz katlanılmaz boyutlara ulaştı. Oysa servetine servet katan asalak patronlar, hükümetleri aracılığıyla pembe tablolar çizerek “ekonominin iyiye gittiğini”, “bütün sıkıntıların kısa zamanda çözüleceğini” söylüyor. Ama aynı hükümet yetkilileri ve patron örgütleri açlık sınırının 800 milyon olarak belirlendiği bugünkü koşullarda bizleri 350 milyonluk sefalet ücretine mahkum ederek “ölüm sınırı”nda yaşamamızı bekliyorlar.

Uluslararası tekelci sermaye sosyal yıkım saldırıları ile tüm ülkelerdeki işçi ve emekçileri açlığa, işsizliğe, sefalete, ölüme ve yoksulluğa itiyor. Bugün dünyanın her yerinde emperyalist merkezli politikaların uygulanması sonucu milyonlarca işçi-emekçi sömürü ve baskıya maruz kalmaktadır. Bugün emperyalist saldırganlık ve işgallerle yüzyüze kalan ezilen halklar, Irak ve Afganistan'da olduğu gibi “demokrasi”, “özgürlük” yalanlarıyla köleleştiriliyor.

İMF-Dünya Bankası merkezli politikalar TÜSİAD aracılığıyla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Sağ ya da sol etiketli düzen partilerinin hükümette olması bu gerçeği değiştirmiyor. Tüm düzen partilerinin asli görevi sermaye sınıfının çıkarlarını koruyacak politikaları yaşama geçirmektir. Bugün AKP'nin “devrim” niteliğindeki reformları olan yeni “İş Yasası”, “Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı”, “SSK'ların Sağlık Bakanlığı'na devredilmesi” vb. düzenlemelerin kimlerin yararına olduğunu hepimiz yaşayarak görüyoruz.

Biz işçi ve emekçilerin bugün yaşadığı tüm sorunların kaynağı sermaye düzenidir. Bu düzen alt edilmeden sorunlarımıza köklü ve kalıcı bir çözüm sağlanamaz.

Bizler Çiğli Organize'de çalışan işçiler olarak, bu yılki 1 Mayıs'ın sosyal yıkım saldırılarına ve emperyalist saldırganlığa karşı birleşik, kitlesel ve devrimci bir temelde kutlanmasının bir ihtiyaç ve zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Çünkü 1 Mayıs, işçi sınıfının mücadele tarihinin 119 yıllık bir mirasıdır. 1886 yılında ABD'nin Baltimor kentinde toplanan İşçi Sendikaları Kongre'sinin “8 saatlik işgünü” talebi için mücadeleyi yükselttikleri gündür. Ve o gün yüzbinlerce işçi ve emekçi alanları işgal ederek “8 saatlik iş günü” talebine kararlılıkla sahip çıkmıştır ve bunun bedelini canlarıyla ödemişlerdir. Bugün bile az-çok kullanabildiğimiz bu haklarımızı sermaye sınıfı bize vermemiştir. Bu haklar sınıf kardeşlerimizin yaşamını yitirerek ödediği bedeller sayesinde kazanılmıştır.

1 Mayıs “birlik, mücadele ve dayanışma” şiarıyla işçi sınıfının alanlara çıkıp bugüne damgasını vurduğu, sermaye iktidarına meydan okuduğu, kurtuluş mücadelesi yolunda bugünü bir kazanıma dönüştürüp, birliğini, mücadelesini ve sınıf dayanışmasını uluslararası planda pekiştirdiği bir gündür. Şimdi bütün ülkelerin işçi ve emekçileri, ezilen halkları bu şanlı güne hazırlanıyorlar. Bizler de diğer ülkelerdeki sınıf kardeşlerimiz gibi bu şanlı güne dört elle hazırlanmalı ve Türkiye cephesinden sermaye sınıfına karşı anlamlı bir yanıt vermeliyiz.

İşçi arkadaş;

İşçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek kazandığı sendikalı olma, sigortalı çalışma, 8 saatlik iş günü ve insanca yaşamaya yetecek asgari ücret gibi emeğimizi korumaya dönük hakların budanmasına, tek tek elimizden alınmasına dur demek için,

Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını İMF ve Dünya Bankası'nın emriyle emperyalistlere peşkeş çekenlere ve çektirenlere dur demek için,

“Ben emeğimi, alınterimi, ülkemin ve çocuklarımın geleceğini bu asalak kapitalist takımına yedirtmem” demek için,

Her ay yağmur gibi yağdırdıkları zamların, her an yaşattıkları işten atmaların, mahkum edildiğimiz açlığın ve yoksulluğun hesabını sormak için,

Bu kadar yoğun saldırılar karşısında kılını kıpırdatmayan, sermayenin işini kolaylaştıran, üretimden gelen gücün kullanılmasını engelleyen, kullanıldığında ise içini boşaltarak boşa düşüren sendika ağalarını, başına çöreklendikleri sendikaların tepesinden indirmek ve sendikaları gerçek sınıf örgütleri haline getirmek için,

Filistin, Irak ve tüm Ortadoğu halklarına yönelik emperyalist saldırganlığın paralı askerliğine soyunmuş, gençliğin kanı üzerinden pazarlık yapan sermaye iktidarına ve halkların kırımına suç ortaklığına hayır demek için bu çağrıya kulak verelim!

Sermaye sınıfının sömürü ve zulüm politikalarına karşı mücadele bayrağını yükseltelim! Bu uğurda kavga veren, canlarıyla bedel ödeyen ve 1 Mayıslar'ı yaratan sınıf kardeşlerimizin mirasına sahip çıkalım! Bu yılki 1 Mayıs'ın sermayenin suratına bir tokat gibi inmesi için ve alanların boş olmadığını göstermek için, fabrikandaki sınıf kardeşlerinle birlikte o güne en iyi şekilde hazırlanalım! Katılımı örgütleyelim! Şunu asla unutmayalım ki o gün alanlarda birleşme günümüzdür! O gün işçi sınıfı olarak sermaye sınıfından hesap sorma günümüzdür! O gün “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganını haykırarak 1 Mayıs alanlarını doldurma günümüzdür.

Çiğli Organize İşçileri 1 Mayıs'ta alanlara!

(Çiğli İşçi Bülteni'nin Nisan ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)

------------------------------------------------------------------------------------------

Saldırıların ardı arkası kesilmiyor...

Sosyal yıkım saldırılarına karşı 1 Mayıs'ta alanlardayız!

İşçi sınıfı ve emekçiler olarak kazanılmış en temel sosyal haklarımızın sermayenin saldırılarıyla gaspedildiği bir dönemde 1 Mayıs'ı karşılıyoruz. Sermaye sınıfı işçi sınıfının büyük mücadelelerle elde ettiği 100-150 yıllık tarihsel kazanımları, hızla uygulamaya soktuğu sosyal saldırı paketleriyle elimizden alıyor. Sömürüyü ağırlaştıran, sefaletimizi derinleştiren bu saldırılarla elimizde kalan haklarımızı da kaybederek, kölece çalışma koşulları altında iş güvencesinden yoksun, geleceksiz yaşamaya mahkum ediliyoruz.

İMF'ye ve patronlara hizmet için canla-başla çalışan hükümetler “uyum yasaları”, “reform”, “istikrar programları” gibi adlar altında yıllardır uyguladıkları yıkım politikalarıyla geleceğimizden, ekmeğimizden her gün bir parça çaldılar. Verdikleri sefalet ücretleriyle, çıkarttıkları yasalara çalışma koşullarımız daha da kötüleşti, sefaletimiz daha da arttı.

Daha geçtiğimiz yıllarda çıkartılan kölelik yasasıyla fabrikalarda kayıtsız-şartsız bir kölelik dayattıkları yetmezmiş gibi şimdi de kalan son hak kırıntılarını da gaspetme yolunda kararlı adımlar atıyorlar. “Sosyal reform” ve “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sağlık haklarımızı tümüyle gaspetmeye çalışıyorlar.

Hepimizin bildiği gibi SSK'ya ait hastane, sağlık ocakları, dispanser ve eczaneler Sağlık Bakanlığı'na devredilerek özelleştirme talanına açıldı. Hedef, sağlık hizmetlerini tümüyle paralı hale getirmek. Bunun dışında emeklilik yaşının daha da yükseltilmesini, özel emeklilik sistemine geçilmesini, kıdem tazminatlarının ortadan kaldırılmasını da amaçlıyorlar. Yani, çıkarttıkları yasalarla eğitim, sağlık, belediye hizmetleri gibi vergisini ödediğimiz kamusal hizmetleri paralı hale getirerek, bizler için ulaşılmaz kılmaya çalışıyorlar. Henüz özelleştirilmeyen SEKA, TELEKOM, TEKEL, PETKİM, TÜPRAŞ, THY gibi işletmeleri de haraç-mezat elden çıkaracaklar.

Bu politikalarla biz işçiler ve emekçiler işsizliğin ve sefaletin kucağına itilirken, patronlar servetlerine servet ekliyor. Onlar kazandıkça, onların kasaları doldukça biz kaybediyoruz. Ülkedeki tüm zenginlikleri alınterimizin her damlasıyla biz üretirken, ürettiklerimizin sahibi olamayan, yıkıma uğratılarak aç, sefil ve geleceksiz yaşayan yine biziz. Günün 12-14 saati fabrikalarda sömürülerek, en ağır koşullarda sendikasız, sigortasız, sosyal güvenceden yoksun, düşük ücretlerle çalışmamızın, haksızlıklara uğrayarak insanlık dışı muamele görmemizin gerisinde sermaye düzeninin kendisi vardır. Bugün yaşadığımız her türlü sosyal yıkımın, açlığımızın ve çektiğimiz sefaletin ve acıların sorumlusu kapitalist sömürü düzenidir.

Suskunluğumuz onlara cesaret veriyor!

Patronlar bu kadar pervasız saldırma cesaretini bizim örgütsüzlüğümüzden ve suskunluğumuzdan alıyorlar. Haklarımızı almak için sınıfımıza yaraşır ortak bir tutum alamıyoruz. Alabildiğine dağınık ve örgütsüzüz. Sesimizi çıkarmadığımız için de saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Bu saldırılar püskürtülebilir. Saldırıları püskürtecek güç bizdedir. İnsanca çalışma ve yaşam koşulları için örgütlenirsek, sömürüye ve sefalete hayır deyip üretimden gelen gücümüzü kullanırsak, onların karşısında bir yumruk gibi kenetlenirsek, onların yapabileceği bir şey yoktur. Tarih böylesi günlere tanıktır.

İşte 1 Mayıs, daha iyi bir yaşam ve gelecek için yola çıkan bizden önceki sınıf kardeşlerimizin kavga ateşleri içinde yarattığı böyle bir gelenek, böyle bir tarihi gündür. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya, özgür bir gelecek çağrısıdır 1 Mayıs!

Şimdilerde gaspedilmeye çalışılan tüm sosyal kazanımlarımızı bu geleneğin izinde sınıf kavgasını sürdürerek kazandık. Bu geleneğimize sahip çıkarak haklarımızı koruyabilir ve daha da geliştirebiliriz.

Yakınmak çare değil! Sefalete, sömürüye, savaşlara, işsizliğe hayır demek yetmiyor. İstemek gerekiyor. Sınıf gücümüzü ortaya koyup dişe diş bir kavgadır çözüm!

Ellerimizle yarattığımız dünyayı bir avuç sömürücü asalağa bırakmayalım!

Kapitalist sömürüye, sosyal yıkım saldırılarına, geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı 1 Mayıs'ta alanlarda yeralarak sermayeye hak ettiği cevabı verelim.

(Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni'nin Nisan ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)

------------------------------------------------------------------------------------------

Mamak BDSP'den Mamak emekçilerine çağrı...

Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!

Emekçi Mamak halkı ve Mamak Türküsü okurları;

Dünyada ve bu topraklarda milyonlarca işçi ve emekçi, sömürüye, yoksulluğa, işsizliğe ve her türlü zulme karşı alanlara akmak üzere 1 Mayıs'a hazırlanıyor. Yaşamları köleleştirilmeye çalışılan sınıf kardeşlerimiz bugün gerek tarihsel olarak gerekse güncel planda yaşadığı sorunların temel kaynağı olan kapitalist düzenle hesaplaşmak için bir kez daha “birlik, dayanışma ve mücadele” şiarını öne çıkarıyor. Evet, iki ayrı dünya iki ayrı sınıf yani emek ile sermaye bir kez daha hesaplaşmak üzere 1 Mayıs'ta karşı karşıya gelecek.

Bizler Mamak'ta yaşayan işçiler, emekçiler, gençler de kapitalist sömürü çarklarında günbegün ezilen, sömürülen ve geleceksizleştirilmeye çalışılan dünya işçi sınıfı ve emekçi ordusunun bir parçasıyız. 1 Mayıslar'ı yaratan, dişe diş mücadeleler sonucu 1 Mayıs alanlarını kanlarıyla sulayan bizleriz. Sömürücü sınıfların her türlü baskısı, yasaklama çabasını dünden bugüne boşa çıkartarak 1 Mayıslar'ı kazanan bizleriz. “Bahar bayramı”, “işçi bayramı” olarak içinin boşaltılmasına karşı zorlu mücadelelerle dolu bir tarihe sahibiz. İşte ilk olarak bu tarihsel mirası güçlü bir şekilde sahiplenerek ve bu sorumlulukla alanlara inmek gerekiyor. ‘77 1 Mayıs'ından ‘89 1 Mayıs'ına, ‘96 1 Mayıs'ından bu günlere ödenen bedellerin bilinci ile 1 Mayıs 2005'e hazırlanmalıyız.

Kardeşler;

Bugün emperyalist-kapitalist dünya düzeni dizginlerinden boşalmış bir şekilde yeryüzünü talan etmektedir. Bir taraftan milyonlarca işçi ve emekçiyi kendi sefil çıkarları gereği azgın sömürü şartlarına mahkum etmeye çalışan emperyalistler, öte taraftan emekçi halkları baskı, zor, katliam ve gerici savaşlarla köleleştirmeye çalışıyor. Bu eksende Irak halkı üzerinde sürdürdükleri kanlı işgal süreci iki yılını geride bıraktı. Yüzbinlerce Iraklı işgal sürecinde en modern silahlarla donatılmış emperyalist ordular tarafından katledildi. Ve bugün bu süreç tüm Ortadoğu'yu kapsayacak şekilde genişletilmek isteniyor. Başta Suriye ve İran halkları olmak üzere bölge halkları köleleştirilmek istenmektedir. Özetle kardeş halklara mensup emekçileri gelişecek yeni katliam ve işgal süreçleri ile ağır yaşam koşulları beklemektedir.

Bir taraftan emperyalist savaş ve işgallerle emekçi halkların boynundaki kölelik zincirleri kalınlaştırılmak istenirken, öte taraftan tüm dünya işçi sınıfı ve emekçileri üzerindeki sömürü koşulları yeni yıkım saldırıları ile katmerleştirilmeye çalışılmaktadır. Çetin mücadelelerle kazanılmış en temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik sermayenin yeni saldırıları birbiri ardına gündeme gelmektedir. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda bu saldırılar bir bütün olarak emekçilerin yaşamlarında iktisadi, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda büyük tahribatlara yol açmaktadır. Bu topraklarda yakından tanıdığımız İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist kuruluşlar ve onların yerli işbirlikçisi sermaye iktidarı tarafından hazırlanan bu yıkım saldırıları bizlere köleliği dayatmaktadır. Özelleştirmeler, işsizlik, kölelik koşullarında çalışma, sosyal güvenliğin tasfiyesi, örgütsüzleştirme olarak karşımıza çıkan bu kapsamlı saldırı programları yoksulluğumuzu ve sefaletimizi derinleştirmeyi hedeflemektedir. Amaç sermayenin daha fazla sömürmesi, daha büyük kârlar elde etmesidir.

Tüm bunların yanısıra yaşadığımız bölge sınırlarında bir dizi güncel sorunla yüzyüze kalıyoruz. Bu sorunların başını tamamen birbirleriyle bağlantılı olarak işsizlik, yoksulluk, sosyal güvenlik haklarının gaspı, geleceksizlik, barınma, ulaşım, kültürel yozlaşma, eğitim ve sağlık sorunları çekiyor. Kapitalist sömürü düzeninin yarattığı birer sonuç olarak yaşamlarımıza giren tüm bu sorunlar sadece Mamak'la sınırlı değildir. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin şu veya bu düzeyde karşılaştıkları ve genel olarak toplumsal boyutlarda yaşanan sorunlardır. Ve bu sorunların gerisinde sermayenin sömürü düzeni bulunmaktadır. Dolayısıyla sömürü düzeninin yarattığı bu sorunlardan Mamaklı işçi ve emekçiler de payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Bu nedenle Mamaklı işçi ve emekçiler olarak önümüzdeki 1 Mayıs'a sermayenin adım adım ve pervasızca sürdürdüğü sosyal yıkım saldırılarına karşı güçlü bir mücadele sürecini örgütleyerek hazırlanmalıyız. İşçi sınıfı ordusunun bir parçası olarak ve sınıfsal sorumluluğumuz gereği1 Mayıs'ta alanlarda yerlerimizi almak durumundayız.

Tarihsel olarak kazanılmış haklarımızı korumanın ve geliştirmenin yolu birleşik ve siyasal bir sınıf hareketi yaratmaktan geçmektedir. Mamaklı işçi ve emekçiler olarak bu bakış açısı etrafında mücadele saflarında yerimizi almalı, 1 Mayıs'ta alanları zaptetmeliyiz.

Mamaklı işçi ve emekçiler;

Mamak BDSP olarak tüm işçileri, emekçileri, gençleri, işçi sınıfının bağımsız devrimci sınıf çizgisi etrafında birleşmeye, BDSP saflarında örgütlenmeye, siyasal ve militan bir sınıf hareketi yaratma çabasına omuz vermeye çağırıyoruz. Kapitalist sömürü düzeni sorunlarımızın temel kaynağıdır. Güçlü bir sınıf mücadelesi örgütlemediğimiz sürece de olmaya devam edecektir. Tüm sorunlarımızın tek kalıcı çözümü devrimde ve sosyalizmdedir. Sınıfa karşı sınıf perspektifi ile 1 Mayıs ve sonrasında tarihin çöplüğüne atılmayı bekleyen kokuşmuş sömürü düzenine karşı mücadeleyi yükseltelim. İşçi sınıfının devrimci programı altında birleşelim, savaşalım!

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Sınıfa karşı sınıf düzene karşı devrim kapitalizme karşı sosyalizm!

Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!

Mamak BDSP

(Mamak Türküsü'nün Nisan ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)

------------------------------------------------------------------------------------------

Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayacağız!..

Yoz kültüre ve kültürel dejenerasyona karşı 1 Mayıs'ta alanlara!

Mamaklı işçiler, emekçiler, gençler;

Bugün bizler her geçen gün daha da ağırlaşan ve yaşamlarımızı birer zindana çeviren bir dizi ekonomik, sosyal ve siyasal sorunla yüzyüze kalıyoruz. Kimimiz hiçbir şekilde iş güvencesi olmayan ve asgari ücrete (sefalet ücretine) tabii işyerlerinde çalışıyor, kimimiz onu dahi bulamıyor. Kimimizin çocuğu zor da olsa eğitim hakkını kullanmaya çalışırken kimimizin yüzüne parası olmadığından dolayı okul kapıları birer birer kapatılıyor, çocuklarımız sokağa terk ediliyor. Yine birçoğumuz en temel hakkımız olan sağlık kuruluşlarından yararlanabilmek için ya sefaletimizi tescilleyerek “Yeşil kart” vb. uygulamalara tabii tutuluyoruz, ki bunun için bile çekmediğimiz işkence kalmıyor ya da hastane odalarında “rehin” kalıyoruz. Şu veya bu düzeyde sınırlı da olsa sosyal güvencesi olanlar ise yeni çıkarılan yasalarla gün gün bu haklarını da kaybediyor. Bizleri önce aç bırakanlar daha sonra mahallelerimize gelerek dalga geçer gibi ve aşağılayarak kömür, yiyecek, sağlık vs. yardımında bulunuyorlar. Bu durumun kendisi bile içinde yaşadığımız koşulların ve sorunların en somut örneğidir, ki burada sayısız örneği ardı ardına sıralayabiliriz. Özetlemek gerekirse, tamamı içinde yaşadığımız kapitalist sömürü düzeninin doğrudan bir sonucu olan bu ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar her geçen gün yoksulluğumuzu ve sefaletimizi derinleştirmektedir.

Tüm bu yaşanılan sorunlara rağmen sessiz kalmamızdan ve örgütsüzlüğümüzden yararlanan bir avuç sermaye çevresi bizleri sadece yoksullaştırmakla kalmıyor, aynı şekilde kültürel olarak da eziyor, kimliksizleştiriyor ve yozlaştırıyor. Dayanışma kültürünü ve birlikte hareket etme yeteneğini kaybederek yalnızlaşan bir toplumu yönetmek ve teslim almak daha kolaydır. İşte bunun bilinciyle hareket eden bir avuç asalak zengin, kendi yoz ve aşağılık kültürünü bizlere ve özellikle gençlerimize altın tepsilerde sunuyor. Bireysel kurtuluş ve kahramanlık öykülerini yücelterek bizleri birbirimizden ayıranlar, sonrasında kolayca her türden kirli ilişkiyi önce bizlerin arasına, sonrasında ise yaşam alanlarımızın tamamına sokuyorlar.

Evet dönüp semtimize baktığımızda birçok genç üretimin dışında kalmanın yarattığı bir dejenerasyon içerisinde çürümeye terk edilmiş durumdadır. Birçoğu esrar ve eroin gibi uyuşturucu ve çürütücü madde bağımlısı haline gelmiştir. Tabii böylesi ilişkilerin geliştiği emekçi semtler giderek birer pazar haline gelmiştir ve bu pazarlar kendi çetelerini birer birer üretmektedir. Kaldı ki bu çetelerin devletin denetiminde gelişip palazlandığını artık bilmeyen yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde uyuşturucu pazarı devletlerden bağımsız gelişmemektedir. Tüm bunların yanısıra emekçi semtlerde alkol tüketimi muazzam boyutlardadır, fuhuş sektörü bar, pavyon gibi çeşitli araçlarla giderek kurumsallaştırılmıştır. Elbette ki sorunlar sadece bunlarla da sınırlı değildir. Artık yozlaşma bir yaşam tarzı haline gelmekte ve tüm insani ilişkilere kolaylıkla hakim olabilmektedir. Yaşadığımız her alanda toplumsal ilişkiler çıkarlar temelinde şekillenmekte ve her birey kendisi dışında hiçbir şeye yaşam alanı tanımamaktadır.

Mamak'ta yaşayan tüm işçi ve emekçilere çağrımızdır;

Hiçbir şekilde bizlere reva görülen bu yaşamı kabul etmemeliyiz. Bir taraftan sanki mecburmuşuz gibi bizlere dayatılan sefalet koşullarına karşı, diğer taraftan her türlü karanlık ve kirli ilişkilerden oluşan yoz kültüre karşı daha fazla yan yana gelmeli ve birlikteliğimizi güçlendirmeliyiz. Ancak bu şekilde bizleri hiçe sayanların karşısında kendimizi var edebiliriz. Ancak bu şekilde bir gelecek yaratabiliriz. Öyleyse öncelikle kendi yaşam alanlarımızdan başlayarak düzenin tüm dayatmalarına karşı güçlü bir şekilde 1 Mayıs alanlarına çıkalım!

Mamak Türküsü

(Mamak Türküsü'nün Nisan ‘05 tarihli son sayısından alınmıştır...)

------------------------------------------------------------------------------------------

Emekçi kadınlar 1 Mayıs'a!

1 Mayıs tarihe işçilerin kanıyla yazıldı. İşçi sınıfının önemli kazanımlarının elde edildiği böylesi anlamlı ve önemli bir günde kadın-erkek bütün işçiler, emekçiler mücadele alanlarında taleplerini haykırmalıdır. Burada özellikle emekçi kadınlara sesleniyorum. Niçin biz emekçi kadınlar mücadele alanlarına daha kitlesel çıkıp, taleplerimizi daha güçlü haykıramıyoruz?

Emekçi babalar, kardeşler, eşler! Kadını, erkek işçilerden ayırmamak gerekir. Emekçi kadının yaşam koşullarının iyileşmesi, önemli kazanımlar elde edebilmesi için mücadele etmesi gerekir. Burada alınacak her mesafe işçi sınıfının kazanımı olacaktır.

Bugün kadını erkeğiyle işçi sınıfı ve emekçilerin mücadele sahnesine örgütlü ve güçlü bir şekilde çıkması artık bir hayat memat meselesi. Çünkü son dönemde sermaye düzeninin işçi sınıfına yönelik saldırıları oldukça tahrip edici boyutlara ulaştı. Sendikal örgütlenmemiz sürekli küçültülerek eritiliyor. Çalışma saatleri uzatılıyor. Kölelik yasaları, özelleştirmeler, sosyal yıkım, işsizlik, terör ve baskı devletinin güçlendirilmesi gibi saldırılarla hayatımız adeta cehenneme çevrildi. Sermaye ne yasa tanıyor, ne hak, ne hukuk. İşçi sınıfı ve emekçiler tepkisiz kaldıkça sermaye iktidarı pervasızlaşıyor. İçerde yaşamımızı cehenneme çevirenler, diğer yandan ABD gibi daha büyük zorbaların dünyayı kan gölüne çevirmelerine yardımcı olmayı da ihmal etmiyorlar. Çocuklarımıza bırakacağımız miras cehennem gibi bir dünya, cehennemi aratacak bir yaşam mı olacak?

Böyle olmasını istemiyorsak, şimdiye kadar egemen olmuş sömürücülerin gözlerimize çektiği perdeleri yırtıp atmalıyız. Sınıfımızın kurtuluş davasına sahip çıkmalıyız. Çünkü işçi sınıfının bir yarısını oluşturan, çifte sömürüye ve baskıya maruz kalan kadın emekçilerin, işçi sınıfı iktidarını kurmak üzere kapitalist düzeni yıkmak dışında bir kurtuluş yolu yok. Bu da ancak kadın-erkek tüm işçi ve emekçilerin birleşerek sınıf mücadelesine katılmasıyla mümkün.

O yüzden emekçi kadınlar olarak, erkek emekçi kardeşlerimizle, babalarımızla, eşlerimizle 1 Mayıs'a daha iyi hazırlanalım, mücadele alanlarına daha güçlü çıkalım, taleplerimizi daha gür haykıralım!

Sultanbeyli'den emekçi bir kadın

(OSB-İMES İşçi Bülteni'nin Nisan 2005 tarihli sayısından alınmıştır...)