09 Temmuz 2005
Sayı: 2005/27 (27)


  Kızıl Bayrak'tan
  G-8 Zirvesi ve “hayalet”in önlenemeyen
yükselişi!
  Telekom’da sermaye sözünü söyledi...
Söz sırası işçi ve emekçilerde!
  Kamu TİS’leri sonuçlandı... Sonucu özeleştirme belirledi
  Tayyip Erdoğan ve hükümeti GOP için
seferberliğe hız veriyor
  Eğitim-Sen 2. Olağanüstü Genel Kurulu
  2 Temmuz Sivas katliamı protestolarından
  Sermaye devleti katliamda sınır
tanımıyor...Topyekûn saldırıya karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  Gimas grevi ateşlenmeyi bekliyor
  Sınıf hareketinden...
  Kürt hareketinde İmralı süreci ve Türkiye’de Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Dönemin aydıncıkları ve “büyük hizmetleri”
  Katliamlar sürüyor...
Hem de alenen, sokak ortasında ve
kameralar karşısında!

  Devlet partisi CHP’den hükümete “sokak” tehdidi

  Live8 G-8’e karşı mı?
Kapitalizm tarih olmadan
açlık ve sefalet tarih olabilir mi?
  G-8 zirvesi toplandı...
Emperyalist güç odakları çözümün değil
sorunların kaynağıdır
  Yeni hedeflerden biri Azerbaycan... CİA-Soros patentli karşı-devrimler
ve ABD uşakları
  Reklam dünyası ve kadın
  17’lere...
Kan kızıldı toprak!
  Bültenler / OSB-İMES
  Bültenler / Çiğli İB
  Kurtköy Canbazbayır emekçileri barikatları kurdular... Yıkım kararına
karşı direniş kararlılığı!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Telekom'da yağma ihalesi sonuçlandı... Sermaye sözünü söyledi...

Söz sırası işçi ve emekçilerde!

Telekom'un yüzde 56 hissesinin satışı için açılan yağma ihalesi 1 Temmuz günü sonuçlandı. Medyada şamatalı bir gösteriye dönüştürülen ihaleyi bundan bir süre önce suikast sonucu öldürülen Lübnanlı politikacı Refik Hariri'nin şirketi Oger ve ortaklarının oluşturduğu konsorsiyum kazandı. İhale sonucuna göre Oger grubu Telekom'un yüzde 56 hissesine karşılık 6 milyar 550 milyon dolar ödeyecek.

İhalenin sonuçlanması sermaye çevrelerinde tam anlamıyla bir bayram havası yarattı. Satış fiyatının ne kadar da yüksek olduğu, bu sayede Türkiye'nin itibarının ne kadar da arttığı üzerine demeçler verildi, manşetler atıldı, en iğrenç köşe yazıları kaleme alındı. Bu şamataya burjuvazinin pabucu dama atılmış eski uşaklarından Tansu Çiller de katıldı ve konuyla ilgili olarak “Keşke, 1993'te, 1994'te, PTT'nin T‘si olarak satabilseydik. Sattırmadılar. Türkiye bir altın fırsatı kaçırdı. O zaman 40 milyar dolar ediyordu. Türkiye'nin iç borcu ise 14-16 milyar dolarlar civarındaydı. Yüzde 50'sini sattığımızda, iç borcu bitiriyorduk” şeklinde konuştu. Aynı fikir burjuva medyanın belli başlı bütün köşe yazarları tarafından değişik biçimlerde dile getirildi. Sonuç olarak burjuva sözcülerinin dilinde ve sermaye medyasında bugüne kadar Telekom özelleştirmesini engellemek için çalışanlar ve aynı amaçla bugün mücadele edenler ülkenin gelişmesini engelleyen “çağdışı zihniyetler” olarak aşağılandı. Özelleştirme idaresi ve hükümet ise başardıkları bu “büyük icraat” nedeniyle övgü yağmuruna tutuldu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise AKP yönetiminin toplantısında yaptığı konuşmada, Telekom ihalesini “tarihi bir adım” olarak niteleyerek, “Dün yapılan son ihalenin de gösterdiği gibi Türk ekonomisine uluslararası piyasaların büyük bir güveni oluşmuştur. Çünkü Türkiye'de güçlü bir demokrasi, mayası sağlam bir istikrar zemini olduğu tüm dünyaya gösterilmiştir. Türkiye'ye duyulan güven, Türkiye'nin kendine güveni bir kez daha pekişmiş, kuvvetlenmiştir” diye konuştu.

İhale kağıt üzerinde sonuçlansa da, tekeller arasındaki yağmadan pay kapma savaşının henüz sonuçlandığı söylenemez. Nitekim ihalede ikinci olan Etisalat Ortak Girişim Grubu teklif ettiği 5 milyar 500 milyon doları peşin ödeyeceğini vaadederek yeniden sahneye çıktı ve ortalığı karıştırdı. Peşin parayı gören hükümet ise en sıradan ihale kurallarını bile gözardı ederek bu teklifin de dikkate alınacağını açıkladı. Sonuç olarak son karar Bakanlar Kurulu'na kaldı.

Bakanlar Kurulu önümüzdeki günlerde konuyla ilgili bir karar verecek. Telekom ya daha yüksek fiyat veren ve ödemeyi vadeli yapacak Oger grubuna ya da daha düşük fiyat verdiği halde ihale bedelinin tümünü bir seferde nakit olarak yapacak Etisalat grubuna satılacak. Bu yağma kavgasında önümüzdeki günlerde yeni gelişmelerin olması ve mücadelenin daha da kızışması büyük bir ihtimal.

Bunun adı yağmadır

Fakat hangi gruba satılacak olursa olsun yaşanan ihale süreci ve konuşulan satış rakamları Telekom'un özelleştirilmesinin yağmadan ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Abartılı medya şovu bu gerçeğin üstünü örtmeye yetmiyor. Az-çok onuruna sahip çıkan burjuva köşe yazarları dahi bu gerçeği itiraf etmek durumunda kalıyor. Kazanan şirket Telekom'un yüzde 56 hissesi karşılığında 6,5 milyar dolar ödeyecek. Bu da Telekom'un toplam değerinin 11-12 milyar dolar civarında olduğunu gösteriyor. İlk bakışta bu büyük bir rakam gibi görünüyor. Fakat Telekom'un elindeki iletişim altyapısının büyüklüğü, işletme kapasitesi ve kârlılığı düşünüldüğünde, durumun hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor.

Kurumda örgütlü sendikaların yaptıkları açıklamalara göre, Telekom'un sadece altyapısının değeri 4 milyar dolar civarında. Üstelik kurum sunduğu hizmetlerden yılda 3 milyar dolar civarında kâr elde ediyor. Bu rakamlar üzerinden kabaca hesaplandığında, kurum 2-3 yıllık kârı tutarında bir bedel karşılığında iletişim tekellerine peşkeş çekilmiş oluyor. Fakat bu kadar da değil. Kurum özelleştirildikten sonra şu an çalışan binlerce işçi ve emekçi sokağa atılacak. Ve bunların 3 milyar doları bulan tazminatlarını da Telekom'u satın alan şirket değil devlet ödeyecek. Yani alınan 6.5 milyar doların 3 milyarı zaten bu işe harcanacak.

Neresinden bakılırsa bakılsın, hangi yöntemle hesaplanırsa hesaplansın, Telekom satışı kelimenin tam anlamıyla bir peşkeştir, yağmadır. Onyıllardır işçi ve emekçilerin sırtından yaratılan değerler, birikimler bir kez daha özelleştirmeyle sermayenin ayakları altına serilmektedir.

Telekom'da büyük tensikat hazırlığı

Hükümet bir taraftan Telekom ihalesini sonuçlandırmak için uğraşırken bir taraftan da kurumu yeni sahibine dikensiz gül bahçesi olarak devretmek için hazırlık yapıyor. Geçtiğimiz günlerde apar topar meclisten geçirilen “Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun”un bazı maddeleri özelleştirme sonrasında Telekom çalışanlarını nasıl bir akıbetin beklediğini de gözler önüne seriyor. Yasaya göre Telekom'un yeni sahibine devri sonrasında memur ve sözleşmeli statüdeki yaklaşık 25 bin kişi, 180 gün süreyle ücretsiz izine gönderilecek.

Bu süre içerisinde yeni Telekom yönetimi izine gönderilen personeli tek tek değerlendirecek, çağırıp görüşecek. “Nitelikli, verimli ve yararlı” gördüğü personelin kurumda kalmasını isteyecek ve onlara yeniden iş teklifi yapacak. “Yeterli” görülmeyenler ise “havuz”a gönderilecek. Havuza alınanların ne olacağı ise meçhul. Ya başka devlet kurumlarına geçecekler ya da ellerine üç beş kuruş sıkıştırılıp sokağa atılacaklar. Konuyu yakından takip edenler en az 15 bin kişinin özelleştirmeci şirket tarafından havuza gönderileceğini ifade ediyorlar.

Kaldı ki bu tensikat rakamları kadrolu işçi statüsünde bulunmayan, memur ya da sözleşmeli statüde bulunanları kapsamaktadır. Öte yandan kadrolu işçi sayısını ve maliyetini düşürmek için de taşeron saldırısı gündemdedir. Kadrolu işçiler tarafından yapılan işler taşeronlara gördürülecek olursa tensikatın kapsamı binlerce kadrolu işçiyi de içine alacak şekilde genişleyecektir.

Son sözü işçi ve emekçiler söyleyecek!

Telekom özelleştirmesi sermaye için çok önemli. Telekom'da yaşayacakları başarısızlık bir bütün olarak özelleştirme saldırısının akıbetini belirleyebilecek nitelikte. Telekom özelleştirmesini ise şu vakitten sonra engelleyebilecek tek güç işçi ve emekçilerin kararlıca yürütecekleri birleşik militan mücadele. Telekom çalışanlarının ve diğer sektörlerdeki işçi ve emekçilerin yürütecekleri etkili bir özelleştirme karşıtı mücadele şu anda sermayenin en büyük korkusu durumunda.

Dolayısıyla hükümetin Telekom'da öngörülen tensikat için özel yasal düzenleme yapması ve özelleştirmeden hemen sonra 25 bin kişinin 6 ay süreyle ücretsiz izine göndermek istemesi boşuna değil. Bıçağın kemiğe dayandığı noktada bir direnç ortaya koyacaklarını görüyorlar ve bunu boşa çıkartmaya çalışıyorlar. Bugün giderek gelişen birleşik militan mücadele eğilimini daha en başından boğmak istiyorlar.

Öte yandan sendikalar tarafından mahkemelerde açılan davaların özelleştirme saldırısını durduracak sonuçlar üretmesi çok düşük bir ihtimaldir. Mahkemeler bu yönde kararlar alsa bile bu sermaye için üstesinden gelinemeyecek bir engel değildir ve en fazla sermayeye birkaç ay kaybettirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Sonuç olarak özelleştirme karşıtı hareket sözün bittiği yerdedir. Bundan sonra söylenecek söz ancak eylemle, birleşik mücadelenin yükseltilmesiyle söylenebilir. Telekom çalışanlarının bu konuda sergileyecekleri öncü militan tutum her zamankinden daha kritik bir önem kazanmıştır. Şu andan itibaren Telekom özelleştirmesiyle ilgili prosedürün 5 ay kadar süreceği hesaplanmaktadır. Bu zaman çok iyi kullanılmalı ve dişe diş mücadele için hazırlıklar her alanda yoğunlaştırılmalıdır. Söz sırası Telekom çalışanlarında ve bir bütün olarak özelleştirme karşıtı mücadele içerisindeki güçlerdedir.

---------------------------------------------------------------------------------------

Telekom çalışanları özelleştirme ve taşeronlaştırma saldırısına karşı eylemde...

“Şalter inecek, bu iş bitecek!”

Telekom'da çalışan işçi ve emekçiler bu hafta da değişik eylemlerle özelleştirme saldırısını ve taşeronlaştırma çabalarını protesto ettiler.

İlk eylemler 1 Temmuz günü gerçekleştirildi. O gün Telekom çalışanları için iki bakımdan önemliydi. Hem ihaleyi hangi yağmacı şirketin kazandığı o gün belli olacaktı. Hem de 7 ildeki taşeronlaştırma uygulamasının o gün başlatılacağı açıklanmıştı. Telekom çalışanları bu iki önemli gelişmenin çakıştığı 1 Temmuz gününde farklı eylemler gerçekleştirdiler.

Türkiye'nin her yanından gelen binlerce işçi ve emekçi, Ankara'da Özelleştirme İdaresi'nin önünde bir eylem gerçekleştirdiler ve yağmayı protesto ettiler.

Bu arada İstanbul'daki Telekom çalışanları da taşeronlaştırma saldırısına karşı eylemdeydiler. Taşeron gireceği açıklanan Pendik, GOP ve Büyükçekmece müdürlüklerinde tüm güne yayılan iş bırakma eylemi gerçekleştirildi. Başka bazı müdürlüklerde çalışanların da kısa süreli iş bırakmalarla eyleme destek verdikleri gözlendi.

Büyükçekmece Telekom Müdürlüğü önünde bir konuşma yapan Haber-İş 1 No'lu Şube Başkanı Levent Dokuyucu, 4 Temmuz günü tüm ülkede iş bırakma eylemi gerçekleştireceklerini hatırlatarak diğer sektörlerdeki işçilere hitap etti. Dokuyucu, “Buradan Erdemir, Seydişehir, Petkim, TÜPRAŞ, THY ve madenlerdeki işçilere sesleniyoruz. Gelin siz de o gün eylem yapın ve birlik hayat bulsun” diye konuştu.

Üç müdürlükte de iş bırakan Telekom işçileri taşeron firmaları içeri almamak için kapılarda akşama kadar nöbet tuttular. İşçilerin eylemi sonuç verdi ve o gün bazı işleri devralması gereken taşeron şirketler hiç ortalıkta görünmediler.

4 Temmuz iş bırakma eylemi

Türk Telekom'un Lübnanlı Oger Telecom'a satılmasından sonra Telekom işçileri 4 Temmuz'da bir eylem yaptılar. Eylem işçilerin saat 10:00'dan itibaren Perpa önünde toplanmasıyla başladı. Eyleme Haber-Sen, Türk Haber-İş, Birlik Haber-Sen ve KESK İstanbul Şubeler Platformu katıldı. Perpa'da Türk Haber-Sen 1 No'lu Şube Başkanı Ahmet Kurt, Birlik Haber-Sen 1 No'lu Şube Başkanı Ayhan Ulusoy ve KESK'e bağlı Haber-Sen adına Kemal Keleş, Telekom'un İMF'nin eliyle satıldığına ve özelleştirmeye izin verilmeyeceğine dair konuşmalar yaptılar.

Gayrettepe'den Perpa'ya kadar sloganlarla yürüyerek gelen Telekom İl Müdürlüğü çalışanlarının da katılımıyla sayı 3 bini buldu. İşçi ve emekçiler yolun tek tarafını trafiğe kapatarak Okmeydanı Hastanesi yönüne doğru yürüyüşe geçtiler. T. Haber-İş ve Birlik Haber-Sen “Telekom vatandır, satılamaz!” şiarlı pankartı taşıdılar. Haber-Sen “Emperyalist saldırganlığa, özelleştirmeye, kamusal alanın talan edilmesine ve sosyal saldırılara karşı birlik, mücadele, zafer!” pankartı taşıdı.

Eylemde “Katil ABD, işbirlikçi AKP!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Genel grev genel direniş!”, “Şalter inecek, bu iş bitecek!”, “İncirlik Üssü kapatılsın!” sloganları atan kitle Okmeydanı Hastanesi önünden geçerken “Parasız eğitim, parasız sağlık!” sloganını atarak hasta yakınlarını eyleme çağırdılar.

AKP binasının önüde Haber-İş Genel Başkanı bir açıklama yaptı. Açıklamada; Telekom “İMF'nin direktifleriyle yabancı tekellere peşkeş çekiliyor. Peşkeş çekilmesine karşı çıkan onbinlerce işçinin isteğini değil de İMF'nin dediklerini yapıyorlar. Ülkeyi ABD'nin ve İMF'nin kölesi yapanlar işçi ve emekçiye üç kuruş ücreti fazla görüyorlar. Özelleştirmeyi püskürtene kadar birleşik yaygın bir mücadele sürdüreceğiz” dedi. Kitle tekrar Perpa'ya doğru sloganlarla yürüyerek dağıldı.

Bu arada belli başlı illerde İstanbul'daki kadar kitlesel ve etkili olmasa da iş bırakma ve basın açıklaması eylemleri gerçekleştirildi. Telekom çalışanları İzmir ve Adana'da yarım gün iş bıraktılar. Ankara'da ise işe yarım saat geç girdiler.

4 Temmuz İstanbul eylemine damgasını vuran “Şalter inecek bu iş bitecek!” şiarı, özelleştirme karşıtı mücadelenin önündeki görev ve sorumlulukları da özetlemektedir aslında. Şalter inecek bu iş bitecek demek, saldırılar ancak etkili bir genel grevle yanıtlanabilir anlamına gelmektedir. Genel grev isteğinin bu kadar belirgin bir biçimde ortaya konması, Telekom işçileri arasında özelleştirme karşıtı mücadelenin aktif bir bileşeni olma eğiliminin güçlenmekte olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz bu olumlu bir gelişmedir. Ancak genel grevi istemekle onu doğru politikalar temelinde örgütlemek ve yürütmek çok ayrı şeylerdir. Birleşik militan mücadelenin örgütlenmesinde ileri atılacak her adım, genel grev silahını etkili bir biçimde kullanmanın imkanlarını da arttıracaktır.

------------------------------------------------------------------------------------------

Türkiye özelleştiriliyor...

Bu yazının başlığını çok düşündüm. Algılamanın Telekom satışıyla zafer noktasına geldiği bir ortamda nasıl bir başlık atmalıydım? Aklıma birçok alternatif geldi, son olarak kararım, ‘Başbakan'ın söylemleri' cümlesi şeklinde olurken cumartesi Milliyet'te Abbas Güçlü'nün 'Başbakan boş konuşuyor' başlıklı yazısını ve Emin Çölaşan'ın, Şükrü Kızılot'tan aldığı mektupta geçen '4 milyon dolara özelleştirildikten bir hafta sonra alan tarafından 8 milyon dolara Yunanlılara satılan' Karadeniz gemisinin hikâyesini anlatan ‘Türkiye'nin son gemisi de battı' cümlelerini okudum. Bu satırları okuyunca umutlandım ve hâlâ direnen, hâlâ gerçekleri göstermeye çalışan yazarların çırpınışı bana yeniden hayat verdi. Başlığı da bu ruh hali içinde koydum; Türkiye özelleştiriliyor, yani satılıyor...

Evet, sevgili dostlar, ister özelleştirme deyin ister globalleşme veya küreselleşme, bir gerçek var ki, çok acı ve çok acımasız; Türk devletinin sahip olduğu mallar ne pahasına olursa olsun satılıyor... Satılırken, AB'de, ABD'de veya ‘3. Dünya'ya ait olmayan diğer ülkelerde' aynı satışların nasıl yapıldığını dahi bilmeyenler, bu satışları alkışlıyorlar, tempo tutuyorlar. Bu noktada en güzel örnek; 3. Dünya harici Telekom şirketini blok satan tek ülke Türkiye...

(...)

Bu noktada kriter makasını biraz daha geniş tutmak ve fiyat ile ilgili antitezden başlayarak satış ile ilgili önemli noktaları soru-cevap şeklinde sorgulamak istiyorum...

- Fiyat iyi bir fiyat mı? Algılatılan fiyata göre 'iyi' ama detaylara bakınca aynı tespiti yapmak mümkün değil. Türk Telekom'un geçen yıl kârı 1.5-1.7 milyar dolar arasında. Bu kâr içinde taşınmaz malların satışı gibi bir durum da yok. Sadece faaliyet kârı. Şirketi alanlar, paranın 1-1.5 milyar dolarını peşin ödeyip gerisini 5 yıllık bir vadede ödeyecekler. Bunun anlamı çok açık; peşinatı verip gerisini şirketin taşınmazlarının bir kısmını satarak veya elde ettiği faaliyet kârından karşılayacaklar. Daha doğrusu; peşinatı ödedikten sonra Telekom'u var olan yapı içinde çalıştırmayı başarabilirlerse bedavaya büyük bir Telekom şirketinin sahibi olacaklar. Bu noktada Güngör Uras'ın bir tespiti çok önemli; Uras'a göre şirketin kasasında şu anda peşinatı ödeyecek paradan daha fazla nakit var, peki bu para ne olacak?

- Satılan Telekom'un tapusu mu yoksa işletme hakkı mı? Bana göre tapusunun satışı söz konusu dahi olmaz. Nedeni de çok açık; şirketin A.Ş. olarak kendi ait taşınmaz malları olabilir fakat şebekenin yani hizmetleri sağlayan alt yapının geçtiği veya kurulu olduğu alanlar özel veya kamu malı. Örnek; benim bahçemde yani tapulu malım içinde alt yapı odası var. Özel şirket hangi hukuki temele dayanarak arazim içine girecek burayı kazarak tamir edecek veya genişletecek? Aynı mantık Hazine'ye veya belediyelere ait arazilerden geçen altyapı içinde geçerli. Dolayısıyla tartışmanın sonucu çok açık ve net; şebeke TT'nin malı değil, kamu ve özel arazinin içinde bulunan milli bir değer. Şebekenin işletme hakkını elinde bulunduran TT satılarak işletme hakkı devredilebilir ama şebeke varlık olarak satılamaz. Bu noktada bir hatırlatma daha; Türk Telekom A.Ş. kendi kaynakları ile o şebekeyi kurmadı. Daha TT yokken, şebeke bizim vergilerimiz ile bizim ve kamunun arazileri içinde tesis edildi. Dolayısıyla kendinin olmayan bir malı, TT'nin satılması ile satmaya aracılık etmesi mümkün değil... (...)

Yiğit Bulut

(Radikal, 6 Temmuz 2005)