09 Temmuz 2005
Sayı: 2005/27 (27)


  Kızıl Bayrak'tan
  G-8 Zirvesi ve “hayalet”in önlenemeyen
yükselişi!
  Telekom’da sermaye sözünü söyledi...
Söz sırası işçi ve emekçilerde!
  Kamu TİS’leri sonuçlandı... Sonucu özeleştirme belirledi
  Tayyip Erdoğan ve hükümeti GOP için
seferberliğe hız veriyor
  Eğitim-Sen 2. Olağanüstü Genel Kurulu
  2 Temmuz Sivas katliamı protestolarından
  Sermaye devleti katliamda sınır
tanımıyor...Topyekûn saldırıya karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  Gimas grevi ateşlenmeyi bekliyor
  Sınıf hareketinden...
  Kürt hareketinde İmralı süreci ve Türkiye’de Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Dönemin aydıncıkları ve “büyük hizmetleri”
  Katliamlar sürüyor...
Hem de alenen, sokak ortasında ve
kameralar karşısında!

  Devlet partisi CHP’den hükümete “sokak” tehdidi

  Live8 G-8’e karşı mı?
Kapitalizm tarih olmadan
açlık ve sefalet tarih olabilir mi?
  G-8 zirvesi toplandı...
Emperyalist güç odakları çözümün değil
sorunların kaynağıdır
  Yeni hedeflerden biri Azerbaycan... CİA-Soros patentli karşı-devrimler
ve ABD uşakları
  Reklam dünyası ve kadın
  17’lere...
Kan kızıldı toprak!
  Bültenler / OSB-İMES
  Bültenler / Çiğli İB
  Kurtköy Canbazbayır emekçileri barikatları kurdular... Yıkım kararına
karşı direniş kararlılığı!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tayyip Erdoğan ve hükümeti GOP için seferberliğe hız veriyor

Spekülatör George Soros'un Türkiye ziyaretinin hemen ardından Azerbaycan'a giden başbakan Tayyip Erdoğa'nın Bakü yönetimine “önemli” mesajlar iletmekle görevlendirildiği bildirildi. Azerbaycan ziyareti öncesinde Başbakan ve bakanlarla özel bir görüşme yapan Soros, aynı günlerde Azerbaycan muhalefetinin başını çeken Amerikancı İsa Gamber'le de gizli bir buluşma gerçekleştirmişti.

Tayyip ve müritlerinin Azerbaycan ziyaretinin, Soros'la yapılan görüşmenin hemen ardından gerçekleşmesi bir rastlantı mıdır? Öyle olduğu varsayılsa bile, gezinin Soros'la yapılan görüşme ve “Sorosçular”ın organize ettiği “Genişletilmiş Ortadoğu'da Demokrasi ve Güvenlik” konulu konferansla ilgili olduğu açıktır. Nitekim sermaye medyasının kalemlerinden irin damlayan bazı etkin isimleri, Tayyip'in, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev'e ileteceği mesajları gezi henüz başlamadan köşelerine taşımışlardı. Buna göre Tayyip, Kasım ayında yapılacak Azeri seçimleri öncesinde, Bakü'de üst düzey yetkililerle yapacağı görüşmelerde, muhataplarına, “daha fazla demokrasi gerekli” mesajı verme misyonunu üstlenmiştir.

Kalabalık heyetlerle Washington'a giden devlet erkanının, Beyaz Saray'daki efendilerine, GOP çerçevesinde “demokratikleşmeye destek” vaadinde bulunduğu hatırlanırsa, sözü edilen mesajların (veya dolaylı tehditlerin) ne anlama geldiği daha iyi anlaşılır.

Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının devreye girmesinin stratejik avantaj sağladığını dile getiren bazı düzen savunucularına göre, “bu “stratejik avantajın” olgunlaşarak gelişmesi için en önemli unsur, bölgede siyasi istikrarın sağlanmasıdır. Bu siyasi istikrarın önkoşulu ise bölge ülkelerinin “demokratikleşme” yönünde ilerlemeleridir. Gürcistan bunu, kısmen de olsa, “Turuncu Devrimi” ile sağlamış bulunuyor. Azerbaycan'daki durum ise belirsizliğini koruyor.

Washington'daki efendilerinin hassasiyetlerini dile getiren bu uşak takımı için Azerbaycan'daki belirsizliğe bir an önce son vermek gerekiyor. Zira petrol ve silah tekellerinin temsilcisi Bush ve kabinesindeki neo-faşistlerin yaşamsal çıkar alanı ilan ettikleri bölgelerde istikrarsızlığa tahammülleri yoktur. Irak bataklığında çırpınan bu haydut çetesi bir de Azerbaycan'da sorun istemiyor.

“Belirsizlik” durumuna son vermek için önümüzdeki Kasım ayında yapılacak seçimler fırsat olacaktır. (Bilindiği gibi bölgedeki “kadife devrimler”in tetiğini çeken hep seçim atmosferi olmuştur). İşte Tayyip, bu önemli mesajı seçimlere birkaç ay kala Aliyev'e iletmekle yükümlü kılındı. Fakat bu mesajları istenen somutlukta değil de daha çok genel ifadelerle verdiği söyleniyor. Tayyip'in, “dost ve kardeş ülke” cumhurbaşkanı İlhan Aliyev'i “rencide etmeme” arzusundan dolayı böyle yumuşak bir üslup benimsediği belirtiliyor.

Soros'un sekiz gün süren Türkiye ziyareti, burada yaptığı görüşmeler, Tayyip'in Azerbaycan gezisi, Gürcistan ve Ukrayna'daki “sivil darbeler”, Azeri “muhalefet”in yönetim karşıtı gösterileri son günlerde ayyuka çıkmış durumda. Bu gelişmeleri yakından izleyen gerici Aliyev yönetimi, haklı olarak şimdiden kaygılanmaya başladı. Başbakan Tayyip'in Bakü ziyareti öncesi CNN Türk'e demeç veren Aliyev, diğer şeylerin yanısıra, “Azerbaycan'da kesinlikle ‘kadife devrim' olmaz. Ukrayna'da yaşanan ‘kadife devrim'de esas problem iktidar ile halkın birbirinden uzak olmasıydı. Azerbaycan'da sivil darbenin şartları yok” diyor. Aliyev, Azerbaycan'da bir yönetim değişikliğine gerek olmadığını, Washington'daki haydut takımına şu sözlerle hatırlatıyor: “ABD ile aramızda stratejik birlik var. Bizim ilişkilerimiz çok önemli, muhtelif konularda işbirliğimiz var...”

Amerikan uşaklığında tüm benzerlerinden daha pervasız olan Azeri “muhalefet”i ise Aliyev'le aynı fikirde değil. Şimdiden gösterilerinde haydutbaşı Bush'un resimlerini taşıyan bu soysuzlar, seçimlerden aylar önce savaş kundakçılarına “bizi kurtarın!” türünden çağrılarda bulunmaya başladılar.

Amerikan uşaklığında İlham Aliyev'i geride bırakan “muhalif”ler, Bakü yönetimine yönelik söylemlerini giderek sertleştiriyor. Şimdiden Kasım ayında yapılacak parlamento seçimlerine hile karıştırılması durumunda Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan'da olduğu gibi halk ayaklanmasının kaçınılmaz olacağını söylüyorlar. Dahası Washington'daki efendilerine güvenen bu soysuzlar, artık, “Bu iktidar ya istifa edecek ya da demokratik devrim olacak” türünden açıklamalar da yapıyorlar.

Görüldüğü üzere ABD emperyalizmi, işbirlikçilerini bile yönetimden el çektirmeye başladı. Çünkü istenen, düpedüz ABD kuklalarını işbaşına getirmektir. İşbirlikçi sermaye iktidarı, GOP'un temel amaçlarından biri olan bu politikanın “dost ve kardeş ülke” Azerbaycan'da başarıya ulaşması için kolları sıvamış bulunuyor.

Tayyip'in Azerbaycan ziyareti ile üstlendiği misyon bu çerçeveye tamamen uygun düşmektedir. Medyadaki “görevli”ler çerçeveyi net olarak çiziyorlar: “Ankara'nın ister bu ziyaret sırasında, isterse farklı diplomatik kanallardan olsun, İlham Aliyev'i demokrasinin ‘stratejik bir zorunluluk' olduğu konusunda ikna etmesi gerekiyor. Zira Azerbaycan'ın, ülkeyi ve bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek bir ‘siyasi kaza' yapma lüksü yoktur.”

------------------------------------------------------------------------------------------

Silah üreten şirketler “savunma holding” çatısı altında toplanıyor!

Kısa süre önce dünya kamuoyuna açıklanan bir raporda, geçen yıl dünyada silahlanma için yapılan harcamaların 1 trilyon (bin milyar) dolara ulaştığı vurgulanmıştı. (Bu harcamaların yaklaşık yarısı ABD emperyalizmi tarafından yapılıyor.) Askeri zor aygıtları için ayrılan bu muazzam kaynaklar, emperyalist-kapitalist düzenin tarihinin en saldırgan, en yıkıcı, en vahşi evresine ulaştığının somut göstergesidir.

Adı geçen rapora göre silahlanmaya en çok kaynak ayıran ilk 15 ülke arasında Türkiye de bulunmaktadır. Sermaye devletinin bu alandaki yıllık harcamaları 10 milyar doları aşmıştır. Dünyanın geleceğini tehlikeye atan bu silahlanma yarışının başını çeken gerici rejimler, militarizme ayrılan bu devasa kaynaklara “savunma harcamaları” diyorlar. İnsanı, doğayı, tarihi tahrip eden bu silahları üreten dev şirketlere de “savunma sanayii” deniyor.

Kısa süre önce basında yeralan haberlerde Türkiye'deki militarist güçlerin de silah üretim ve modernizasyonu için dev bir holding kurma kararı aldıkları dile getirildi. Haberde, “silah üretim sektörünün dört lokomotif şirketi ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN ve TAİ; İsrail, ABD, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde uygulanan ‘büyük savunma şirketi' modeli örnek alınarak birleştirilecek. Dört silah üretim şirketi ‘holding' çatısı altında toplanacak” (Cumhuriyet 22 Haziran ‘05) “müjdesi” verildi. Birleşmeyle silah üreten uluslararası şirketlere karşı Türkiye'nin rekabet gücünün artacağı savunuluyor.

Ordu ile ile sermayenin organik birliğinin veciz örneğini oluşturan holdingin kurulmasına, Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile hissedar kuruluş Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı yetkililerinin, silah üretim sektörünün tek bir çatı altında toplanmasına ilişkin yürüttüğü ortak çalışma sonucunda karar verildiği açıklandı.

Birleşmeyle ilgili nihai kararın verildiği toplantıya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün katıldığı bildirildi.

Kurulacak holdingin ilk aşamada özellikle insansız hava aracı, uçak ve tank modernizasyonu gibi projelerde uzmanlaşması planlanırken, silahlanmadaki elektrik-elektronik ihtiyacından yazılıma, silah ve mühimmattan zırhlı araçlara kadar pek çok konuda etkin olacağı ve özgün üretim projelerine imza atacağı da söyleniyor.

Bütün değerlerin üreticisi olan işçi sınıfı ve emekçilerin milyonlarcası işsizlik, yoksulluk ve yozlaşmanın kucağına itilmişken, üretilen değerlere el koyan burjuvazi ve onun gerici devleti silahlanma yarışında ön sıralarda yeralabiliyor. Bu silahların, ABD emperyalizmine uşaklık çerçevesinde bölge halkları ile çürümüş kapitalist düzene başkaldıran işçi sınıfına, emekçilere, ezilen halklara ve onların siyasi öncülerine çevrileceğinden kuşku duyulmamalıdır.