13 Ağustos 2005
Sayı: 2005/32 (32)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye düzeni ve devleti Kürt sorunu açmazında
  Sermayenin bölgesel asgari ücret oyunu
   Direnişin kaderi Seydişehir işçisinin elinde
  Erdemir işçileri yağmacıları içeri sokmadı
  "Terörle mücadele" bahanesiyle hak ve özgürlüklere saldırıya devam
Adana'da tutuklama terörü; Baskılar bizi yıldıramaz
Eroğan-aydınlar görüşmesi...
  10 bin emekçi Mamak Kültür ve Sanat Festivali'nde buluştu.
  2. Mamak Kültür ve sanat Festivali başarıyla gerçekleşti... Cüret ettik ve bir kez daha başardık.
  Festivale gelen mesajlardan...
  Güçlü ön hazırlık, başarılı bir festival!
  Sınıf hareketinin ihtiyaçları ve kurultay çalışması (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı: Demokratik konfederalizm/2
  İran emperyalist kuşatmaya rest çekti
  Blair hükümeti faşizan yasa hazırlıklarına hız verdi
  ABD'nin gizli hapishanelerinde ortaçağ vahşeti

  Amerikalı savaş karşıtları birleşmeye hazırlanıyor

  Örsan Tekstil'de işçi kıyımı
  Kamuda toplu görüşme süreci başlıyor
  Evleri yıkılan Güzeltepe halkıyla röportaj
  Umutlarımızı bırakıyoruz direnenlere
  Bültenlerden/İMES
  Hiroşima'nın 60. yılı anısına...
  15 Ağustos Atılımı ve güncel görevlerimiz
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı:

Demokratik konfederalizm/2

M. Can Yüce

II. Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme çabaları
‘Numara yapıyorlar PKK'yi bitirdik Apo'yu bitirdik, diyorlar. Bir kez daha tekrarlıyorum, yeter ki demokratik yaşama katılın desinler, maddi çıkar beklemeden ben demokrasiye, ülkeye hizmet ederim. Dağdakini de Avrupa'dakini de çağırırım. Dilimize kültürümüze saygılı olsunlar yeter. Fazla taviz istemiyoruz. Dilimizi kültürümüzü biz kendimiz geliştiririz, halkları birleştiririz. Farklı halklar da var. Azınlıklara söyleyin onların yeri de Kürt ve Türk halkının yanıdır. Bu lanetli tarihten kopalım, yapmazsak kaos derinleşiyor Ortadoğu'da. Sen bunları kabul etmiyorsan bugün on, on beş yerde olay oldu, yarın daha fazla olur. Gençler dağa çıkar, onlar da intikam alırlar. Niye ölsünler bu kadar genç' Sen Kürtler'i kabul etmezsen, bütün Kürtler'i Türkiye karşısında birleştirecekler. Eğer biz gelmezsek bizi inkâr et. Ne kabul ediyor ne yol gösteriyor. Sadece silahım var, vururum. Sonuç, mutlaka çatışmanın derinleşmesidir. Yenilenmiş bir Mustafa Kemal gerekli Türkiye'ye. Türkiye'nin çıkmazı derinleşecek. Mustafa Kemal 1920'lerde bu oyunları iyi gördü. ‘Sen bunları istiyorsun, ama var olanı da kaybettirirler sana' dedi. Dışarıya fazla bel bağlama. Ben bunun gereklerini yapalım diyorum. Mustafa Kemal'in güncelleşmesi lazım. Hatalı olsaydım bu kadar açık konuşmazdım. Son derece ciddi ve bilimsel konuşuyorum. CHP'nin durumu ortada, AKP'nin durumu belli, bunları siz benim adıma konuşacaksınız, makale yazıp konuşma yapacaksınız. Ben Kürt ilkel milliyetçiliğine karşı çıktım, ben çizgi sahibiyim, Ortadoğu halklarının Demokratik Konfederalizmi tek çıkış yoludur. Irak'ta Türkiye'de çıkış yolu budur. Kürtler için de Kürdistan Demokratik Konfederalizmidir. Ben birkaç ağa-bey için yapmam. Halklar için ben çizgi sahibiyim. Halkların özgürlük-eşitlik ütopyasına inanıyorum. Ben halkların binlerce yıllık ütopyasını hayata geçiriyorum. Sizlerden daha güçlüyüm dışarıdakilerden daha özgürüm, çünkü doğrular bende. Bu çizgi dalga dalga gelişecek.' (23 Şubat 2005 Tarihli Görüşme Notları)

Uzun bir alıntıyla başladık. Öcalan'ın İmralı'da ilettiği görüşlerde bunun gibi ifadelere sayısız kez rastlamak mümkündür. Bu sözler, aynı zamanda İmralı'nın ‘Kürt Programı' niteliğindedir. Bu alıntıda, anlamsız laf yığınını attığımızda geriye kalan yalın ve net program şudur: ‘Bir kez daha tekrarlıyorum, yeter ki demokratik yaşama katılın desinler, maddi çıkar beklemeden ben demokrasiye, ülkeye hizmet ederim. Dağdakini de Avrupa'dakini de çağırırım. Dilimize kültürümüze saygılı olsunlar yeter. Fazla taviz istemiyoruz. Dilimizi kültürümüzü biz kendimiz geliştiririz, halkları birleştiririz.' Maddeleştirmek gerekirse: 1- Demokratik yaşama katılım. Bu, bir af ve genişletilmiş pişmanlık yasasıyla olabilir. Bunun karşılığında dağ ve Avrupa'dakiler çağrılır. 2- Bunun karşılanması durumunda "maddi çıkar beklemeden (...) demokrasiye, ülkeye hizmet ed"ilir. 3- Dilimize kültürümüze saygılı olsunlar yeter! Fazla taviz istemediklerini, dil ve kültürlerini kendilerinin geliştireceğini vurguluyor. Burada ‘kültürel özerklik' bir yana, kültürel kırıntı istemi bile yok. İstenen, düzene kabul edilme, bunun için bir af yasası, dil ve kültüre saygıdır! Hepsi bu, ne fazla ne eksik! Dolayısıyla bunca laf yığını gerçekten demagoji ve yanılsamalı bir dünya yaratmak ile devlete çağrıdır. Kemalizm'in güncelleşmesi gerektiğini döne döne vurgulayan Öcalan, ardından, halkların ‘özgürlük-eşitlik ütopyasına' inandığını belirterek Ortadoğu halkları için tek çıkışın ‘Demokratik Konfederalizm' olduğunu vaaz ediyor!

Yukarıya aldığımız paragraf, gerçekten de birbiriyle çelişkili, birbirini götüren, birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan görüşlerin keyfi, eklektik çelişkili bulamacı gibidir! Bu paragrafta anılan konfederalizm, Bookchin'i mi referans alıyor, yoksa egemen devletlerin gevşek birliğini anlatan konfederalizmi mi' Hangisini, yoksa ‘Mustafa Kemal'in güncelleşmesi' üzerine kurulacak yeni bir şeyi mi' ‘Halkçı' olan Öcalan, halk düşmanı bir sistem tarafından kabul edilmek için yırtınıyor, dövünüyor; bunu ‘sizlerden daha güçlüyüm' efelenmesiyle yapıyor. Bunu müritlerine yapıyor, otoritesini, iktidar sistemini daha kuvvetlendirmek için yapıyor. Devlete yalvar yakar duruşu, Kürt müritleri karşısında ise efelenme tutumu, bu, sömürge kişiliğinin ikili yüzünü anlatmaktadır. Bu paragrafta anılan konfederalizmin ideolojik ve politik içeriği boştur, bir yama gibi sırıtmaktadır. Ama öte yandan bu kavrama belli bir işlev yüklendiği de kesindir! Bu, yukarıda kısaca özetlediğimiz teslimiyet programını teorik bir temele, felsefik bir anlayışa ve tarihsel bir arka plana oturtma işlevidir! Öcalan'ın ‘halkçılığı' ve ‘özgürlük-eşitlik ütopyasına' bağlılığı af karşılığında düzenle bütünleşme ve ona hizmet etme ile içi boş dil ve kültüre saygı azami programından başka bir şey değildir. Onun çizgisinin halka dönük yüzü ve sınırları bu kadar açık ve hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar nettir!

Başka Görüşme Notlarında ‘Demokratik Konfederalizmin' ilkelerini sayıyor. Bunları da kendi metinlerinden almakta yarar var.

‘Bundan çıkışın temel yolu geniş kapsamlı tanımını yapacağımız demokratik konfederatif sistemdir. Ulus devlete göre gelişen küresellik değil. Zaten ulus devlet aşılıyor; küreselleşme ulus devleti de aşıyor. Emperyalizm yeni model koyamıyor, sistem krizi derinleşiyor.

Tek alternatif demokratik konfederalizmdir. Piramit tarzı bir örgütlenme modelidir; söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelen delegeler, en üste kadar, tepede bir koordinasyonu oluşturur. Delegeler bir yıllık halkın memurları gibi olur.

Ortadoğu'nun çözümü için de demokratik konfederalizm geçerlidir. Kapitalist sistem, emperyal güçlerin dayatmaları demokrasiyi geliştiremez, ancak demokrasiyi istismar edebilir. Tabandan gelişen demokratik seçeneği egemen kılmak esastır. Toplumsal temelde etnik, dini, sınıfsal farklılıkları gözeten bir sistemdir. Kürdistan içinse kendi kaderini tayin etme hakkı milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi sınırları sorun yapmadan, sınırları esas almadan, kendi demokrasilerini kurma hareketidir. İran'da, Türkiye'de, Suriye'de, hatta Irak'ta oluşacak bir Kürt yapılanmasındaki tüm Kürtler bir araya gelerek federasyonları, birleşerek üst konfederalizmi oluşturur.

Asıl karar yetkisi köy, mahalle, şehir meclis ve delegelerinindir, dolayısıyla halkın ve tabanındır. Ben daha önce bayrağını, tanımını söylemiştim. Şimdi de ilkelerini verdim. Kürdistan için üç hukuk geçerli olabilir demiştim. AB hukuku, üniter devlet hukuku, demokratik konfederal hukuk. Üniter devletlerin bizim demokratik konfederal hukukumuzu tanımaları halinde, biz de onların hukukunu tanırız. Şu şartla: İran, Irak, Türkiye, Suriye bizim konfederal hukukumuzu tanıdıkça, biz de onlarınkini tanır, uzlaşıya gideriz. Bunları biraz ilkeselleştirmek gerekiyor. Benim söylediklerim ve yazdıklarımı iyi düzenlerseniz, demokratik konfederal hukukun esasları ortaya çıkar. Bunun kuruculuğunu kabul ediyorum. Kürtçe olarak ismi de ‘Koma Komelên Kurdistan' olur. Bunu Newroz için de bir mesaj olarak da veriyorum. Newroz'u da bir gün değil, bir hafta olarak bayraklarıyla bu temelde kutlarlar.' (09 Mart 2005 Tarihli Görüşme Notları)

Tamamlayıcı olması açısından başka bir uzun alıntı daha:

‘Türkiye beni yanlış anlamasın. Üniter devlete bir itirazım yok. Bayrağa saygılıyım. Bayrağa yaklaşımımı, saygılı olunmasını Şam'da da söylemiştim. Bayrak olayı da zaten bir provokasyondur. Demokratik konfederalizmin legalite veya illegaliteyle alakası yok, ayrım yapmıyorum. Kürt-Türk ayrımı da yapmıyorum. Bütün halk toplulukları için geçerlidir. Despotik devletin yürümeyeceğini İngiltere ve Amerika da anlamışlar, desteğini çektiler. Yenisini de kuramıyorlar, çıkmazdalar. ABD ve İngiltere biraz demokrasiye açık olun diyorlar. Çıkmazdan kurtulmak için demokratik çıkış çok önemli. Tek başına ABD'ye bırakırsak kaos, kriz olur. Demokratik konfederalizm çıkışı bunun için çok önemli. Tek çıkış yolu budur. Konfederal sistemi Araplar için de, Türkler için de öneriyorum. Demokratik konfederalizm demokrasinin bir gerçekleşme biçimi, üslubudur. Deniz Baykal iftira ediyor, ben devlet kurmuyorum. Zorla devlet verseniz de kabul etmem, karşı çıkarım. Ben demokrasiyi kuruyorum, Baykal'ı protesto ediyorum. Bayrak benim, devletin değil. Mezarımda üç bayrak yan yana olabilir: AB bayrağı, üniter bayrak, bir de demokrasiyi sembolize eden konfederalizm bayrağı.

Biz devlet istemiyoruz. Devlet istesek, Irak gibi kıran kırana yaparız. Ben sınırlardan bahsetmiyorum Irak'taki gibi bakanlık peşinde değiliz. İstediğimiz mahallelerde, köylerde, kentlerde halkımızın demokratikleşmesine engel olunmamasıdır. Yalnız Kürtler için de değil, Türkiye demokratik konfederalizmi daha gerçekçidir. Bütün Türkiye için bunu öneriyorum. Üniter yapıyla sorunumuz yok. Devletten bahsetmiyorum, onun aşağısındaki toplumun kendi demokrasisini kurma biçimidir, demokratikleşmesidir. Kürtler bu sistemi bütün parçalarda uyarlarlar, geliştirirler.' (27 Nisan 2005 Tarihli Görüşme Notu)

İki ayrı dönemde gerçekleştirilen görüşmelerde Öcalan, birinde ‘Kürt Programını' özetliyor. İkincisinde de Kürdistan için dayattığı ‘Demokratik Konfederalizm' tezini... Özünde bu ikisi bir bütündür, esas olan karşılıksız, düzene kabul edilme ve onunla bütünleşme istemidir! Demokratik Konfederalizmi tanımlarken, Bookchin'den düşünceler aşırıyor, ama bunun özüne sadık kalma gereğini duymuyor. Öcalan başta Demokratik Konfederalizmin sınırlarını çok net çiziyor:

‘AB hukuku, üniter devlet hukuku, demokratik konfederal hukuk.'

Burada ‘demokratik konfederal hukuk' bir yamadır, hiçbir anlamı olmayan bir yama. Bir kez AB hukuku ve üniter devlet hukukunu tanıdığınızda, konfederal hukukun kendisi anlamsızlaşır. Bookchin'in anlayışını kısaca özetlemeye çalıştık. Onda devlete, devletten kaynaklanan hiçbir yapıya yer yoktur. Böyle bir şey onun teorisini tümden anlamsızlaştırır. Öcalan ise konfederalizmi alır, ama sadece içi boş bir kabuk olarak, bir örtü ve manipülasyon aracı olarak! Uniter hukuk demek, TC'nin Kürtler'i inkâr ve imha eden sistemini olduğu gibi kabul etmektir; bunu, en sıradan demokrasiyle, Kürtler'in en sıradan kültürel haklarıyla bağdaştırmak mümkün mü? Yine Kemalizm'in güncelleştirilmesiyle demokrasiyi, hele Bookchin'de ifadesini bulan demokratik konfederalizmi bağdaştırmak mümkün mü?

Peki, Öcalan birbiriyle bağdaşması olanaklı olmayan bu sistem ve hukukları neden aynı ‘paradigma'da bir araya getirmeye çalışıyor? Bunun yanıtı 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı'da dayattığı tez ve politikalarda gizlidir. Devletin ‘kırmızı çizgileri' bellidir: Devletin tekliği, bölünmez bütünlüğü, tek dil, tek devlet, tek millet, Kemalizm, Cumhuriyet'in temel ilkeleri gibi' Öcalan, devleti ve onun temel tezlerini, stratejisini Kürtler'e, onlarını en dinamik ve örgütlü kesimlerine yedirmeye çalışıyor. Ama bunlar, çıplak, kaba ve dolaysız yapıldığında bu yedirme işi istenilen düzeyde ve inandırıcılıkta olamıyor. İnandırıcı, etkili olabilmesi, belli bir düşünsel kabul görmesi ancak teorik ve felsefik bir anlayışla sunulmasıyla mümkündür. Sıradan insanlar için bu yaklaşımın belli bir işlev görmesi olanaklı, ama az çok dünyadan, tarihten ve teoriden haberdar olanlar için ortaya çıkan eklektik bulamacı kavramak çok zor değildir.

Bazı gerçekler vardır ki, onları bağdaştıramazsınız! Kürtler ile TC'nin üniter, tekçi yapısı gibi' Yine Kürtler'in özgürlüğü ile mevcut AB hukukunu bağdaştırmanız da mümkün değildir! Varlığı tanınmayan, yeryüzünde herhangi bir statüsü olmayan Kürtler'e geleceklerini, onları tanımayan hukuksal zeminlerde belirleme platformunu bahşettiğinizi söyleyeceksiniz! Bu, bu halkla ve bir bakıma herkesle dalga geçmekten başka bir şey değildir. Öcalan bunu yapıyor!

Öcalan esas olarak kurulu sistemin dokunulmazlığını, Kürtler için mutlaka kabul edilmesi gereken bir çerçeve olarak dayatıyor; bunun, Kürt çözümünde ilk veri, ilk koşul olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Bir yandan da Kürtler'in demokratik konfederalizm temelinde örgütlenmelerini vaaz ediyor. Ama bunları yaparken kendi görüşlerini, kararlarını ve programını bir öneri ve tartışma platformu olarak değil, mutlaka kabul edilmesi gereken bir politika, bir talimatlar dizisi olarak dayatıyor. ‘Asıl karar yetkisi köy, mahalle, şehir meclis ve delegelerinindir, dolayısıyla halkın ve tabanındır' diyor, ama kurulmasını istediği yapının adından tutalım bayrağına, temel ilkelerine, ana yapısına kadar her şeyi kendisi belirliyor. ‘Piramit' örgütlenmesi diyor, ama bu tepeden tabana hükmedilen, Mısır despotlarını aratmayan bir iktidar tarzı' Tüm güç ve iktidar kendisinde, o, tepede bir tanrı-kral konumunda, kulları ise buyruklarını harfiyen yerine getirecekler. Bunun adı da Demokratik Konfederalizm olacak! Oh, ne güzel!

Kulları da yaptıkları genel kurul toplantısında bir sözleşme kabul ettiklerini duyurdular. Bu sözleşmede tanrı-krallarının bu konumunu ‘hukuksal' bir zemine ve dayanağa da kavuşturmuş oldular. Bu konuyu Serhat Ararat başka bir yazıda değerlendirdi. Bu yazıdan yapacağımız bir alıntıyla konuya yaklaşımımızı özetleyebileceğimizi düşünüyoruz. Koma Komalên Kurdistan Üzerine adlı yazıda şunlar deniliyordu:

"Özgür Politika gazetesinde ‘Koma Komalên Kurdistan Sözleşmesi' adlı yazı dizisinin ilk bölümünde ‘Genel Esaslar' başlığı altında ‘Niteliği' adlı alt başlık altında şunlar yazılı:

‘Koma Komalên Kurdistan demokratik ve konfederal bir sistemdir. Demokrasi, cinsiyet özgürlüğü ve ekolojiyi temel alır. Piramit tarzı bir örgütlenmedir. Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır. İçte demokratik ulusu, dışta ise ulus üstülüğü esas alır. Her düzeyde katılımcılığı öngörür. Halk iradesini komün, ocak, meclis ve kongre ile ortaya koyar. Devlet olmayan örgütlenmiş siyasal ve toplumsal organizasyondur.'

Bu paragraf içindeki tutarsızlıklar ve mantık yanılgıları üzerinde durmayacağız. Sözü, ‘Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır' vurgusuna getirmek istiyoruz. Mademki ‘söz, tartışma ve karar topluluklarındır', o zaman ‘Koma Komalên Kurdistan Önderliği' başlığı altında vurgulanan ‘Tanrı-Kral' yetkileri ve konumu neyin nesi oluyor' Bu konuda yazılanlara bakmakta yarar var.

‘Genel Organlar' genel başlığı altında ‘Koma Komalên Kurdistan Önderliği' başlığı atılıyor ve altında da şunlar yazılıyor: ‘Koma Komalên Kurdistan (Kürdistan Demokratik Konfederalizm) Önderi Abdullah Öcalan'dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir. KONGRA GEL Genel Kurul kararlarının demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü devrim çizgisine uygunluğunu gözetir. Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.'

[Araya girerek bir sorunun altını çizmek istiyoruz: Sözleşmede, ‘Koma Komalên Kurdistan (Kürdistan Demokratik Konfederalizm) Önderi Abdullah Öcalan'dır' deniliyor. Peki, Öcalan'ı seçen kim, tayin eden, belirleyen kim' Halkın iradesi mi' Bu irade nerede, nasıl ve ne zaman tecelli etti' Öyle ya, demokrasinin esas alındığı söyleniyor, söz ve karar yetkisinin tabanda olduğu vurgulanıyor; o zaman bunun gerekleri ne zaman yerine getirilecek' Daha da önemlisi, gerçekten bunun gerçekleşme olanağı var mı?]

Madem ki ‘Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları göze(ten) ve temel konulardaki en son karar mercii' Öcalan'dır; o zaman, ‘Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır' sözleri koca bir yalan ve aldatmaca değilse nedir? Peki, bu topluluklar neyi tartışacak, neyi kararlaştıracak? Öyle ya, temel konularda son karar mercii Öcalan olduğuna göre... Bu iç tutarsızlık rastlantı mı, yoksa büyük bir cehalet örneği mi? Ya da bilinçli bir tezgâh mı?

Öcalan sistemini biliyoruz, bu sistemde, onun dışındaki hiçbir düşünce ve eleştirel eğilime dahi yaşam hakkı yoktur. Bu sistem sorgulanmadan, doğru bir muhasebe çıkarılmadan ve bu konuda halka hesap verilmeden demokrasi adına söylenecek her söz koca bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Yine en geri demokrasilerde bile ‘Tanrı-Kral'lara yer yoktur; her şeyi ona düğümlediğiniz yerde, o sistemin adı demokrasi olmaz, en despotik ve faşist siyasal sistemlerden daha geri keyfi bir sistem olur!" (KOMA KOMALÊN KURDİSTAN' ÜZERİNE, Serhat ARARAT)

Daha da önemlisi, yapılanlara ve uygulamalara bakmak gerekir: Daha öncesi bir yana İmralı'dan bu yana söylenenlere ve uygulananlara bakıldığında değişmeyen, esnemeyen, katı despotik, bütün yetkileri ve her şeyi kendisinde toplayan ve merkezileştiren tanrı-kral tipi bir iktidar sistemi ile karşılaşırsınız. Öcalan dışında hiçbir kimsenin karar verme, politika yapma hakkı ve yetkisi yoktur. Farklı düşünmek, farklı bir yerde olmak, ‘ihanetle' damgalanır ve teşhir, tecrit ve suikast ile cezalandırılır. Gerçeklik bu, ama demokrasi üzerine, farklılıklara saygı üzerine bir ton da laf edilir. Dahası ‘evrensel bir ideoloji geliştirdiği' yalanı uydurulur:

‘Aslında ben misyonumuzu ezilen halklar adına evrensel bir çıkış olarak görüyorum. Sistematiğim, kendime has bir üslubumun olduğunu belirtiyorum. Dünya çapında geliştirilmek istenen sol budur aslında. Sol ancak bu temelde gelişebilir. Dost güçleri daha tutarlı yaklaşmaya, özümsemeye çağıracağım. Türkiye'de sol ancak bu temelde gelişebilir. Anlamlı, olgun sonuca herkes gidebilir.' (16 Mart Tarihli Görüşme Notlarından)

‘Evrensel bir çıkış' iddiası, boşuna değildir, genel teslimiyeti, mücadelesizliği, iktidar perspektifini yok etmeyi, düzen karşısında silahsızlandırmayı öngören ve eklektik laf yığınından başka bir şey olmayan İmralı konseptine ideolojik bir kılıf geçirme çabasından başka bir şey değildir.

Öcalan'ın Demokratik Konfederalizm ekseninde söylediği birçok şeyi tartışmak ve değerlendirmek mümkündür, ancak özünün konulduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla kısa bir özet ve sonuç bölümüyle değerlendirmemizi tamamlayabiliriz.

III. Sonuç
Öcalan savunmalarında ve avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde ulus devletin, devletin, milliyetçiliğin kötülüklerine vurgu yapmakta, ama burada genel bir ilkesel ve politik tavır alış sözkonusu değildir. Ulus devlet ve milliyetçiliğe varolan karşıtlığı, TC'ye ve diğer sömürgeci devletlere yönelik değildir, onun karşıtlığı Kürtler'in ulusal istemlerine ve haklarınadır. ‘Türkiye beni yanlış anlamasın. Üniter devlete bir itirazım yok. Bayrağa saygılıyım' derken bunu net olarak vurguluyor. Yine Demokratik Konfederalizm'in ilkelerini sayarken de bunu net bir biçimde gösteriyor. AB hukukunu ve üniter devlet hukukunu tanıma ve buna saygılı olma konusundaki görüşlerini hatırlayalım.

Açık ki, Öcalan'ın Demokratik Konfederalizm anlayışı, Kürt halkının ulusal bilinci, ulusal istemleri konusundaki ısrarı ve kendi kaderini belirleme mücadelesine karşı geliştirilen TC eksenli bir anlayıştır. Şu sözleri bu görüşümüzün dolaysız kanıtı niteliğindedir.

‘Ulus-devlet halkları devletleştirme ile uyuşturmadır. Milliyetçiliği geliştirdi. Biri ezen milliyetçilik, diğeri ezilen milliyetçilik, sonuçta dünyayı korkunç milliyetçilik savaşlarına götürdü. Hitler ile korkunç dünya savaşları yaşandı. Ermeni soykırımı tartışılıyor. Sonuçta İttihat ve Terakki milliyetçiliğinin varacağı sonuç soykırım olur.

Milliyetçilik sapmadır. Ben onun için Kürt milliyetçiliğine sapmayı engellemek için büyük tedbirler aldım. Kürt hareketini ne milliyetçiliğe ne de devletçiliğe kaydırmam. Savunmamda bunları açıkladım. En son demokratik konfederalizmle bunun tedbirini geliştirdim. Halkımızın emeklerini boşa harcatmayacağım.'

Ulus-devlete mi karşısın, milliyetçiliğe mi karşısın, bunda ilkeli, samimi ve tutarlı mısın; o zaman, öncelikle üniter devlete karşı olman gerekmiyor mu, kendisini de bir devlet-ulus olarak kurumlaştıran TC'ye cepheden tavır alman, yine onun kurucu ideolojisi olan ırkçı-şovenizmi tescilli olan Kemalizm'e karşı net bir duruş sergilemen gerekmiyor mu' Bunlara ‘hayır' de; ardından ulus-devlet, milliyetçilik konusunda ahkam kes, yeni teorik açılımlardan dem vur; buna en hafif deyimle pervasızca bir arsızlık denir!
‘En son demokratik konfederalizmle bunun tedbirini geliştirdim' derken, aslında neyin ideolojik ve politik tedbirini geliştirdiğini de itiraf etmiş oluyor: Ulusal bilinç, ulusal mücadele ve kendi kaderine sahip çıkma, özgürlük ve eşitlik mücadelesini silahsızlandırma ve var olanları ise yok etme!

Bir de Demokratik Konfederalizm anlayışının güncel taktik bir hedefi var: Güney Kürdistan'daki gelişmelerin etkilerinin önüne geçmek, Güney'e alternatif bir ‘model' önermek!

Kendisiyle görüşen avukatların, ‘Bazı kesimler demokratik konfederalizm düşüncenizin Güney'deki gelişmeleri engelleme amacını taşıdığı şeklinde yorumluyorlar' sözleri üzerine Öcalan köpürmekte ve şu karşılığı vermektedir: ‘Şarlatanlar. İşte benim büyüklüğüm buradadır. Kürt halkı için beş bin yıllık Gılgameş'ten beri işbirlikçi Enkidu örneğini vermiştim, şimdi ucuz işbirlikçi bir devlet kurduruyorlar. O devletin kuruluşuna saldırmıyorum. Ama Ortadoğu'da bu devlet sonuçta despotik devlet karakterine bürünür. Onları muazzam teşhir edin. Bu devletleri kimin kurduğu belli. Bu devlet halkın kanını emecek, çünkü demokrasiyle alakaları yok. Şimdi kendilerini devlet başkanı ilan ediyorlar. Ama benim ulus-devlete karşı çıkışım, Zerdüşt ve Hz. İbrahim çıkışı gibi görkemlidir. Hz. İbrahim'in Nemrut'a karşı yaptığı çıkış kadar değerlidir. Kendimi övmek için söylemiyorum, benim övülmeye ihtiyacım yok, ama çıkışım anlamlıdır, anlamak isteyenler anlayabilir. Nemrutlar'a boyun mu eğeceğim' Ağa taslaklarına boyun eğmem. Ulus-devlet ideolojisi haramdır, bin defa kuru ekmek yerim, bu devletlere minnet etmem, onların her şeyi haramdır.' (27 Nisan 2005 Tarihli Görüşme Notu) Söylenenler çok açık, ama bir o kadar da eklektik, çelişkili ve kafaları karıştırmaya dönük...

Özetlemek gerekirse;
Ana çizgileriyle açıklamaya çalıştığımız gibi, İmralı konseptinin tüm derdi, on yılların bilinç ve değerler birikimini yok etmek, bilinç, ruh ve mücadele yönünden silahsızlandırmak, bu silahsızlandırma hareketini ideolojik-teorik bir temele, felsefik bir açıklamaya, tarihsel bir arka plana oturtmak, böylece bunu kalıcılaştırmak ve süreklileştirmektir!

TC'nin resmi tezleri, yeni bir toplum projesi geliştirme kabuğu içine oturtma ve bilinçlere yedirme hareketiyle karşı karşıyayız.

En son aşırılan ve uygulamaya sokulduğu söylenen Demokratik Konfederalizm anlayışı da bir kabuktur; teslimiyet ve ihaneti, çok boyutlu tasfiyeciliği teorileştirme ve meşrulaştırma çabasıdır!

Demokratik Konfederalizm cilasını küçük bir tırnakla kazıdığınızda karşınıza, bütün ihtişamıyla teslimiyet, ihanet ve tasfiyecilik teorisi, politikası ve pratiği çıkar!

Demokratik Konfederalizm kabuğu, teslimiyet ve ihaneti örtme ve teorileştirme aracından, bilinçleri katletme, bellekleri silme ve ruhları teslim alma hareketinin ideolojik-politik kılıfından başka bir şey değildir!

Bundan daha iyi ‘devlete hizmet' sözünün gereği olabilir mi'