19Kasım 2005 Sayı: 2005/45 (45)

  Kızıl Bayrak'tan
  Tırmanan kirli savaşa karşı Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Haklı ve meşru talepleri için direnen Kürt halkının yanındayız/BDSP
  Şemdinli protesto ve destek eylemlerinden
  Şemdinli ve devrimci görevler
  Asgari ücret gündemi ve yerel işçi kurultayları
Sefalet ücretine karşı çıkalım/ Kurultay Hazırlık Komiteleri
2006 Bütçesi; Sermayeye kaynak emekçiye sefalet!
  Türban kutuplaşması uşak kucaklaşması
  Kadına yönelik şiddet tartışması; Şiddeti besleyen kapitalizmin kendisidir!
  TC ve özel savaş / M. Can Yüce
  Boğaza değil Zap Suyu'na köprü
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  6 Kasım eylemlerinin ardından... Kendi gücüne güvenen hedefli bir kitle faaliyeti! / Orta sayfa
  6 Kasım eylemleri
  Parti etkinliğine gelen mesajlardan...
  İsviçre'de parti kuruluş yıldönümü etkinliği...
  Suriye'yi tecrit etme saldırısına Amerikan uşakları da katıldı
  Fransa'da isyan dinamikleri yerli yerinde duruyor
  Almanya'da koalisyon görüşmeleri tamamlandı; Her şey tekellere hizmet için!
  Almanya'dan başarılı bir işçi direnişi eylemi
  Felluce'nin napalm bombalarıyla yakıldığı kesinlik kazandı
  Sermaye devletinin "gizli" ama gerçek anayasası; İşte siyaset belgesi!
  Mamak İşçi Kültür Evi 4. mücadele yılında!
  Basından/ Şemdinli beceriksizliği!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Fransa'da isyan dinamikleri yerli yerinde duruyor

Paris banliyölerinde patlak veren isyan, en az on kente yayıldıktan ve bazı Avrupa ülkelerine sıçradıktan sonra hız kesmeye başladı. Olaylar esnasında binlerce aracın yanısıra yüzlerce resmi kurum da yakıldı. Gerici Fransız rejimi, iktidarı, muhalefeti, medyası, kolluk kuvvetleri ile bir bütün halinde sorunu “asayiş” derekesine indirgemeyi tercih etti. Onbinlerce polis seferber edilerek soruna “çözüm” üretildi. Böylece son günlerde diken üstünde oturmaya başlayan diğer Avrupa rejimlerinin de rahat bir soluk alması sağlandı.

Olayları fırsat bilen ırkçı-faşist çevreler ise ilk başlarda ordunun müdahale etmesi gerektiğini savundular. Fransız ordusunun bu tür olayları bastırmada herhangi bir deneyimi olmadığı için, bu talep hem siyasiler hem de askeri yetkililer tarafından kabul görmedi. Olaylara müdahaleyi baştan sona Fransız polisi yaptı. Ne de olsa polisin banliyö gençleriyle uğraşma konusunda “engin” bir deneyimi var. Sonuçta en genci 10 yaşında olmak üzere 2652 kişi tutuklanarak “mutlu son”a yaklaşıldığı var sayıldı. Olaylar hem de tutuklamalar yaygın olmasa da devam ediyor.

İşsiz, yoksul, ırk ayrımına maruz kalan, polis şiddetiyle iç içe yaşayan banliyö gençliğinin eylemi, Fransa'yı bir başka “yenilik”le tanıştırdı: Olağanüstü hal. 1955 yılındaki Cezayir işgali sırasında yürürlüğe giren yasa, hükümete, “12 gün süreyle olağanüstü hal ilan etme” yetkisi veriyor, bu sürenin uzatılması için parlamento onayı gerekiyordu. Ancak Fransız hükümeti, sokağa çıkma yasağının daha kolay karara bağlanabilmesi için bu süreyi uzatmaya çalışıyor. Böylece Cezayir Kurtuluş Savaşı'nın Fransız emperyalizmine kök söktürdüğü günlerden sonra ilk kez, olağanüstü hal uygulanmış oldu. 1968 yılındaki kitlesel eylemler olduğunda bile bu yasa uygulanmamıştı.

Gençlere düşmanlıkta faşistlerle yarışan İçişleri Bakanı Nicholas Sarkozy, parlamento oturumunda, “Olaylara karışan yabancılar sınırdışı edilecek” açıklamasını yaptı. Irkçı-faşistler ise, tanıdık bir slogan eşliğinde kampanya başlatma kararı aldı. “Ya Fransa'yı sev ya da terk et!”

Başkaldırı şu veya bu şekilde yatıştırılacak. Farklı gelişmeler olmazsa eğer, durum o yönde seyrediyor. Ama başkaldırıya yolaçan sorunlar yerli yerinde duruyor. Banliyö gençliği zaten 20 yıldır isyan halinde. Bir kıvılcımın bile Paris'i, Fransa'yı, kısmen de olsa Avrupa'yı yangın alanına çevirmesi ise isyana yol açan sorunların had safhaya ulaşmasının göstergesi. Bu sonuç, kapitalizmin “en gelişmiş”, “en müreffeh”, “en demokratik” örnekleri kabul edilen Avrupa ülkelerinde bile işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik, ırkçılık gibi sorunları çözemediğinin kanıtıdır. Sözkonusu musibetleri kaldırmak bir yana, işçi ve emekçilerin, özellikle de genç kuşaklarının geleceğini günden güne daha bir karartıyor. Aynı sorunlar göçmen olmayan işçi ve emekçilerin de karşısına dikilmiş bulunmaktadır. Bu durumda karanlık gecelerin yeni yangınlara gebe olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır.

Başkaldıran gençler örgütlü olmadıkları, herhangi bir siyasal önderlikten yoksun oldukları halde, apolitik değiller. Seçilen hedefler yüzeysel bir bakışla ilgisiz gibi görünse de, aslında politik bir yön de taşıyor. Yakılan yerler sistemi temsil eden kurumlar ya da meta fetişizminin doruğa çıkmasının sembolü haline gelen otomobillerdir. Hedeflerin isabetli olup olmamasından bağımsız olarak bu seçim, kurulu düzene duyulan öfkenin dışavurumudur.

Bu eylem biçiminin bir sonuca ulaşması elbette mümkün değildir. Ancak egemenleri belli önlemler almaya, kabaran öfkeyi kısmen de olsa yatıştırmaya dönük bazı adımlar atmaya zorlayacaktır. Yine de bu iğreti önlemlerin banliyölerde biriken sistem karşıtı öfkeyi ortadan kaldırması olası bile değildir.

Bu olgu, işçi sınıfı adına mücadele etme iddiası taşıyan siyasal güçlere ciddi sorumluluklar yüklemektedir. Zira anti-kapitalist mücadelenin önemli dinamiklerinden biri olan banliyö gençliğinin enerjisini doğru kanallara akıtmak, sistemin kimi kurumlarını değil, fakat bizzat kendisini hedef alacak şekilde örgütlemek bu iddia sahiplerine düşmektedir. Aksi halde öfkenin bu sınırlarda dışavurumu ırkçı çevrelerin güçlenmesine de yol açabilir.

Kapitalizme başkaldıran sadece göçmen banliyö gençliği değil. Fransız işçi sınıfı ile neo-liberal saldırılardan etkilenen emekçiler de sık sık alanları doldurarak sermaye uşaklarında hesap sormaya çalışmaktadır. Nitekim 19 Kasım'da böyle bir eylemin hazırlığı devam ediyor. Bu iki dinamiğin -şimdi olduğu gibi- birbirinden uzaklaşması değil, mücadele alanlarında buluşması gerekmektedir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Yunanistan'da rejimin politikaları protesto edildi...

Emekçi halklar arası dayanışma şiarı yükseltildi

Yunanistan'da işçi ve emekçiler son günlerde hareketli günler geçiriyor. Geçtiğimiz hafta kamu emekçileri, hükümetin önerdiği ücret zamlarını yetersiz bularak, iki günlük genel greve çıktılar.

Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu'nun çağrısıyla başlatılan greve doktorlar, öğretmenler, öğretim üyeleri ile havayolu çalışanları, 24-48 saat arasında değişen sürelerde katıldılar. Devlet hastanelerinde çalışan doktorlar 24 saatlik, öğretmenlerle üniversite öğretim üyeleri ise 48 saatlik grev yaptı. Sivil havayolu çalışanlarının grevi nedeniyle Atina Havaalanı'nda tüm seferler iptal edildi..

Genel grevden birkaç gün sonra Yunanistan'ın başkenti Atina'da onbinlerce emekçi alanlara indi. Yapılan kitlesel gösteride özelleştirme saldırısından emperyalist işgale verilen desteğe kadar rejimin birçok politikası protesto edildi. Mücadeleci İşçi Sendikaları Birliği (PAME) tarafından düzenlenen mitinge işçi sendikaları, köylü sendikaları ile gençlerin de yoğun katılımı oldu. Ayrıca sinema-tiyatro emekçileri sendikası da mitingde yeraldı. Yunanistan'ın dört bir yanından katılımın gerçekleştiği mitinge en az 60 bin emekçi katıldı.

Atina'nın merkezinde bulunan Teviyo Tuareos meydanında yapılan gösteriye özel şirketlerde çalışanlar ile OLEYS sendikasına bağlı otel işçileri 3 saatlik iş bırakma eylemi yaparak katıldı.

“Sermayenin halk karşıtı politikalarına hayır! İşçiler ve emekçiler birleşin!” sloganı ile düzenlenen mitingde özellikle son dönemlerde artan özelleştirmeler ile sosyal hakların gaspı için atılan adımlar protesto edildi. Yapılan konuşmalarda Fransa'daki isyana da değinilirken Filistin, Irak, Suriye halkları ile dayanışma dile getirildi.

Gösteriye katılan göçmen işçiler adına yapılan açıklamada ise, Yunanistan işçi ve emekçileri ile yabancı işçilerin çıkarlarının ortak olduğu vurgulanarak enternasyonal dayanışmanın önemine dikkat çekildi. Yapılan konuşmalarda Fransa'daki isyanların kapitalist sistemden kaynaklanan sorunların sonucu olduğu vurgulanarak, Fransa'daki göçmenlere destek verildiği ifade edildi.

Gösterinin merkezi konuşmasını yapan PAME temsilcisi Yorgos Mavrigos, “Sermaye sahipleri, özelleştirmelerle, işten atmalarla ve hak gaspları ile, çalışma yasalarının değiştirilmesi ile geleceğimizi karartmaya çalışıyor. İzin vermeyecek, boyun bükmeyeceğiz. Sermayenin çıkarlarına karşı konmadıkça işçi çıkarları savunulamaz” dedi. Hükümetin işgallere destek vermesinin emperyalist saldırılara ortak olmak anlamına geldiğini söyleyen Mavrigos, Irak, Suriye, Filistin halkları ile dayanışma içinde olduklarını vurguladı.

Konuşmalarda ayrıca işçilerin, emekçilerin mücadelesini durdurmak için birçok grevin yasadışı ilan edildiği, 60'a yakın davada ise sendikacıların yargılandığı vurgulandı.

Acil demokratik talepleri içeren pek çok şiarın yükseltildiği mitingin ardından meclise doğru yapılan yürüyüşte “İşçiler, köylüler, gençler, tek yumruk, tek ses!” şiarlı pankartlar taşındı.