8 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte kamplaşmalar köleliğe ve karanlığa, devrimci sınıf mücadelesi kurtuluşa götürür!
  “Demokratik çözüm yürüyüşü” engellemelere rağmen gerçekleşti!
Sırada kıdem tazminatı hakkı var…
Tuzla tersaneler cehenneminde ölümlerin ardı arkası kesilmiyor!
Bir iş cinayeti, kapitalizm ve insan...
Kadıköy’de “Öğretimize, özgürlüğümüze saygı mitingi”…
  Binlerce Tekel işçisinden özelleştirme karşıtı mücadele kararlılığı
  TÜMTİS işçilerinden eylem...
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  Basın sansürü ve görevlerimiz
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 1
  Yaşanabilir bir dünya için sosyalizm!
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı üzerine konuştuk...
  Davutpaşa katliamı: Öfkemiz isyanımızın mayasıdır!
Volkan Yaraşır
  160. yılında Manifesto günceldir!
  Solun Komünist Manifesto ile sınavı...
A. Deniz
  “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” Nokia işçilerinin dayanışma çadırında hayat buluyor!
  Irkçı siyonistler Lübnan hezimetini itiraf ettiler!
  Türk sömürgeciliğinin değişmez unsurları: İnkar, tehcir, asimilasyon ve imha!
M. Can Yüce
  Ankara’da ortak panel...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Kapitalizm öldürüyor!

Yaşanabilir bir dünya için sosyalizm!

Sermaye devleti bir avuç kapitalist asalağın çıkarları uğruna işçi emekçilere ekonomik-sosyal yıkımı dayatıyor. Ancak suçu bununla sınırlı değildir. O, insanı ve çevresiyle tüm canlı-cansız dünyayı da yıkıma sürüklemektedir. Yabancı sermayeye altın arama izni çıkaran, bu yolda iç hukuk kurallarını dahi hiçe sayan bir zihniyet bu ülkenin yönetimindedir.

Bergama’lı köylülerin etkin mücadelesiyle gündeme taşınan siyanürle altın çıkarma işleminin, Danıştay 6. Dairesinin 1997 yılında verdiği bozma kararı ve İzmir 1. İdare mahkemesinin 1997/636-877 sayılı kararıyla durdurulması gerekiyordu. Mahkeme bu kararını “… doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır…” gerekçesine dayandırdığı halde, ABD Büyükelçisinin ricasını (emri diye okuyun!) kıramayan Çevre Bakanlığı, işi kitabına uydurabilmek için yeni bir imar planı düzenleyerek işletmenin açılması sağladı. Ancak skandal bununla da bitmedi. Yeni imar planı mahkemece iptal edildiği halde sonuç değişmedi. Yani mahkeme kararları uluorta çiğnene çiğnene işletme çalıştırılıyor.

Bergama ile yetinmeyen emperyalist altın tekellerinin son günlerde epeyce tartışma yaratan Kazdağları ve Madra Dağı’nda altın arama çalışmaları, tüm tepkilere rağmen, şirketlere ruhsat verilerek ölüme davetiye çıkarılıyor.

Şirketler arasında kimler yok ki... TEC COMINCO, TÜPRAG, Stratex, Fronteer, Ariana Global Madencilik A.Ş,Kanada’lı AMDL (Anadolu Madenlerini Geliştirme Limited), Mediterranean Resources, Valhalla Resources, Silvermet Inc. ve Aldridge Minerals, Eldoradogold. Şirkeler Tekeller arası yarışta en önde, dört sahayı Teck Cominco ile birlikte geliştiren Fronteer geliyor. Ariana ve Eurasian da ardından geliyor, bununla birlikte kaç tane firmanın olduğu ve ruhsat sayısı ise hala bilinmiyor...

Kaz Dağları, Balıkesir ve Çanakkale bölgesinde önemli su kaynağıdır. Altın madeni işletilmesine izin vererek bölge halkının temel ihtiyacı olan su da zehirlenmiş olacak. Şu an bölgede 1 kilometre çapında ve 400 metre derinlikte, milyonlarca metreküp siyanürlü çamur depolanıyor. Çanakkale’de 26, Balıkesir’de ise 11 şirket altın arama ve işletme ruhsatını alarak “çalışmalarına” başladılar.

***

Yapılan araştırmalara göre, Kaz Dağı’nda altın çıkarılırsa; 1 trilyon tondan fazla toprak işlenecek, 400 bin ton siyanür kullanılacak; 2 milyon 580 bin dönüm orman, 10 milyon zeytin ağacı etkilenecek; su kaynakları gün geçtikçe kirlenecek; orman köylülerinin geçim kaynağı azalacak ve orman köylüleri göç etmek zorunda kalacak, 80 bin zeytin işçisi ile 30 bin aile etkilenecek.

Siyanürle altın aranmasını protesto eden ve ruhsatların iptal edilmesini isteyen çevre halkına ilk tepkiyi, şirketlerden de önce, bizzat Çevre Bakanı Hilmi Güler veriyor. Güler, bölgede 1969 yılından bu yana sondaj faaliyetlerinin yapıldığını, iddiaların bugüne rastlamasının ilgi çekici olduğunu belirttiyor. Güler daha da açık konuşarak asıl niyetini ortaya koymaktan çekinmiyor. Nitekim geçen yıl Uşak’taki bir altın madeninde yapılan ve Kanadalı Eldorado Gold firması yöneticilerinin de aralarında bulunduğu bir törende, “Engellerle karşılaşsak da bunlara aldırmayarak, Türkiye’nin zenginliklerini ekonomiye kazandırmak için çalışmaları sürdüreceğiz” demişti.

‘Bilirkişi’ler de sermayeden yana rapor hazırlamakta uzmanlaşmış görünüyor. Ovacık Altın Madeni için hazırlanan son raporda da, madenin ekonomik ömrünün bitmesinden sonra kapatılması ve rehabilite edilmesi süreçlerinde çevre ve insan yaşamı için olumsuz sonuçlar ortaya çıkaracak bir durum olmadığı açıklanmış bulunuyor. Avrupa Komisyonunun AB üyesi ülkelere Ovacık’ı örnek bile göstermeye başladığı ise şirketin bir diğer dayanağı ve övünç kaynağı...

Her şeye rağmen altın aranmasını protesto eden yöre halkı eylemlerine devam ediyor. Çanakkale ve Balıkesir’in il merkezleri ve ilçelerinde altın arama faaliyetlerine son verilmesi için eylemler yapılıyor, ‘Altına Hayır’ mitingleri düzenleniyor. Balıkesir il merkezinin yanısıra Edremit, Ayvalık, Burhaniye ilçeleri ile Altınoluk Beldesi’nde, Çanakkale il merkezi, Çan ve Bayramiç ilçelerinde eş zamanlı eylemler gerçekleştiriliyor.

Bölgede altın arama faaliyetlerine son verilmesi için eylemlerin yanısıra, maden yasasının kaldırılması için imza kampanyası başlatıldı. Bölge halkıyla beraber çevrede bulunan 35 belediye de eylemlere destek veriyor. Şu an bölgede Kazdağları ve Madra Dağı Çevre Platformu oluşturularak, ortak hareket sağlanmış durumda.

Bölge halkı altın şirketlerinin getireceği felaketleri bildiğinden süreci eylemlerle karşılamaya çalırken, maden yasasına karşı tepkinin o çevrede sınırlı kalması mücadelenin en temel eksikliklerinin başında geliyor. İşçi ve emekçiler geleceğimizi tehdit eden sermayenin yasalarına ve saldırılarına karşı ortak hareket etmekten başka çıkar yolumuz yok. Kapitalizmin dünyayı yaşanılmaz hale getirdiği kapitalist barbarlığa karşı tek seçenek, insanlık için tek gelecek sosyalizmdedir.

***

Türkiye’de doğayı da yıkıma uğratmakta olan kapitalist sömürü ve soyguna karşı mücadele eden işçi sınıfının devrimci partisi, programında, devrimin zaferiyle birlikte çevre sorunu ile ilgili atılacak ilk adımlarlar kapsamında şu hususu dile getirir:

“Ormanlar, göller, akarsular, içme suyu kaynakları ve tüm öteki doğal zenginlikler kamu malıdır. Bu zenginliklerin doğal park, gezi eğlence ve dinlenme tesisleri olarak tüm toplumun hizmetine sunulması için gerekli önlemler alınır...” (TKİP / Program Tüzük, s. 36-37)

Bizzat çevrenin korunmasına ayrılmış bölümde ise şunlara yer verir:

“Çevrenin korunması: Çevre sağlığını gözeten bir üretim, kentleşme, enerji ve ulaşım politikası izlenir. Bu, toplum sağlığının vazgeçilmez koşulu sayılır. Kapitalizmden miras çevre tahribatının giderilmesi, doğal çevrenin, toprağın, suyun ve havanın korunması için köklü önlemler alınır.” (s. 41)

Yaşanabilir bir çevre için de sosyalizm!

A. Şafak

 

Topkapı’da yaşanan kaza değil, göz göre göre gerçekleşen bir işçi katliamıdır!

Bugün İstanbul’un göbeğinde bir katliam yaşandı. “Katliam” diyoruz çünkü, en az 20 kişinin öldüğü, yüzden fazla da yaralının olduğu bu felaket, göz göre göre gerçekleşmiş, felaketi doğuracak tüm şartlar bilinçli bir şekilde oluşturulmuştur. Yüzlerce atölyenin iç içe olduğu bir ortamda, kumaştan plastiğe kadar yanıcı ürünlerle birlikte maytap ve havai fişek üretilmesi, bu büyük felakete davetiye çıkarmaktır. Planlı, örgütlü bir katliam demektir.

Elbette tek suçlu, gözünü kâr hırsı bürümüş, elde edeceği paralar için insan hayatını hiç saymış olan patronlar değildir. Bu alanen gerçekleştirilmiş olan katliamda patronların suç ortakları, gerekli denetimleri yapmayan, daha doğrusu göz yuman başta belediye yönetimleri olmak üzere emniyet ve valiliktir. Suçlu, patronlara sınırsız ve kuralsızca sömürme ve semirme hakkı tanıyan, onları bu yolda teşvik eden, önünü açan hükümet ve devletin diğer organlarıdır. Suçlu, çarkları işçi canı ve kanı üzerinde dönen, tek yasası kâr olan kapitalist sömürü düzenidir.

Katliamın yaşandığı işyeri istisna da değildir. Bu işyerinin kurulu olduğu Topkapı’da daha böyle katliamlara davet eden, her türlü denetimden yoksun, işçilerin hayatını hiçe sayan koşullarda çalışan nice işyeri vardır. Bu işyerlerinde onbinlerce işçi, çok ağır şartlarda sigortasız ve düşük ücretlerle çalıştırılmakta, her gün kayda girmeden birçok işçi iş cinayetlerine kurban edilmektedir. Elbette bu koşullar sadece Topkapı’yla sınırlı değildir. Bugün ülkenin her köşesinde tezgahlar işçi kanıyla dönmekte, sayısız işyeri toplu katliamların sessizce hazırlandığı mekanlar haline getirilmektedir.

Dolayısıyla bugün yaşanan katliam ne ilktir, ne de son olacaktır. Kapitalist sömürü düzeni ayakta kaldıkça, bu düzenin gözü dönmüş patronları ve onların suç ortağı idarecileri işçileri beşer, onar, yirmişer mezarlara koymaya devam edeceklerdir.

İşçi Derneği olarak, yaşanan bu açık katliamı şiddetle kınıyor, dökülen her damla işçi kanının, alınan her canın hesabını soracağımızı duyuruyoruz. Ayrıca tüm işçi kardeşlerimizi, hesap sormaya, “artık yeter” diyerek ayağa kalkmaya çağırıyoruz.

İşçi katliamlarına son!

Kahrolsun kapitalist barbarlık düzeni!

GOP İşçi Derneği Topkapı Temsilciliği

31.01.08