14 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/11

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı örgütleyelim!
  Amerikancı cepheye karşı emekçilerin devrimci baharı için!
Talabani’nin Türkiye ziyareti üzerine
ÇÜ’de şoven gericilere karşı yürüyüş...
Gazi katliamı ve direnişi anıldı...
12 Mart Gazi, 16 Mart Halepçe ve Beyazıt Meydanı....
  Emekçi Kadın Kurultayı’na sunulan tebliğlerden...
  Burjuvazinin 8 Mart üzerine hesapları...
  Makina kırıcılardan insan kıyıcalara...
Yüksel Akkaya
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Yapı-Yol Sen üyeleri Türkiye genelinde iş yavaşlatma ve iş bırakma gerçekleştirdiler...
  Gençlik hareketinden...
  Emperyalist zorbalar ile gerici güçlerin riyakarlığı…
  Birleşmiş Milletler taşeronluğa devam ediyor…
  Bush işkenceyi yasaklayan yasa tasarısını veto etti!
  MİB-DER: Sınıf mücadelesinde yeni bir mevzi!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist zorbalar ile gerici güçlerin riyakarlığı…

İsrail’e destek, Filistin’e kınama!

Aylardır abluka altında tutulan Gazze’ye hava bombardımanı destekli işgal gerçekleştiren İsrail savaş makinesi, yarıdan fazlası kadın ve çocuklardan oluşan 130’u aşkın Filistinliyi katletti. Savaş uçakları, tanklar, buldozerler eşliğinde saldırıyı düzenleyen işgalci ordu, yüzlerce Filistinliyi de yaraladı. Dünyanın gözleri önünde havadan atılan füzeler, tanklar ve buldozerlerle yüzlerce evi yıkan işgalci siyonistler, Gazze’yi harabeye çevirdiler.

İsrail ordusu katliamdan sonra çekilse de hava bombardımanı devam ediyor. Dahası siyonist şefler, yeni işgallerin gündemlerinde olduğunu açıkça söylüyorlar.

Merkezleri İngiltere’de bulunan Uluslararası Af Örgütü, Çocukları Koruyalım, Oxfam, CARE gibi örgütlerin de aralarında bulunduğu 8 örgüt, İsrail saldırısını “41 yılın felaketi” olarak niteledi. Vahşi ablukadan dolayı hem ilaç hem temel gıda maddeleri sıkıntısının had safhaya ulaştığı günlerde siyonist ordunun gerçekleştirdiği saldırı, 8 örgütün ortak hazırladığı rapora göre, 1967’de başlayan İsrail işgalden bu yana Gazze’ye yapılan sayısız saldırının en şiddetlisi oldu.

Nazi zihniyetinin 21. yüzyıldaki en sadık temsilcisi olan siyonist rejim karşısında genelde titrek olan batılı örgütlerin bile, “41 yılın felaketi” olarak nitelendirdiği saldırıyı olumlayan batılı emperyalistler, İsrail’i göstermelik bir kınamadan bile esirgediler. ABD siyonist katliamı pervasızca desteklerken, tüm emperyalist güç odakları, özelde Filistin halkının, genelde Ortadoğu halklarının felaketi anlamına gelen İsrail’in kuruluş yıldönümünü kutlamakla meşgullerdi. Bu günlerde yapılan bu kutlama, aslında İsrail’in Gazze’de yaptıklarından dolayı tebrik edilmesinden başka bir anlam taşımıyor.

Katliamın hemen ertesinde bölgeye gelen ABD dışişleri bakanı Condoleezza Rice’ın ise herhangi bir siyonist caniden farkı olmadığını dünya bir kez daha görmüş oldu. Savaş çetesinin etkin ismi Rice’a göre, “İsrail savaş makinesinin yıkım ve katliamlarının tek sorumlusu Hamas’tır!” “Roket fırlatanlar barış istemiyorlar. İstikrarsızlık peşindeler. Hamas’ın yaptığı bu” şeklinde konuşan Amerikalı bakana göre, bebek katili siyonistler barış istiyor ama Filistinliler buna engel oluyor.

İsrail’in katliamlarını kınamaktan imtina eden “uygar batı”nın efendileri, Kudüs’te Filistinli bir gencin “din okulu”na düzenlediği baskında 8 kişiyi öldürüp 9 kişiyi yaralaması üzerine hop oturup hop kalktılar. Anında BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağıran küresel haydut takımı, Filistin halkının kınanmasını talep eden bir karar tasarısı hazırlayıp ortalığa sürdü. Ancak Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyelerinin Filistin’le birlikte İsrail’in de kınanmasını talep etmeleriyle “uygar batılı”ların girişimleri boşa düştü. “Demokrasi ihraç eden” emperyalist güçler, bebeklerin de dahil olduğu 130’u aşkın Filistinliyi katleden İsrail’in kınanmasını “demokrasiye aykırı” bulurken, Filistinli gencin eyleminin kınanması gerektiğini düşünüyor! Eylemle ilgili açıklama yapan haydutbaşı Bush ise, İsrail’in yanında oldukları nakaratını yenileyerek, Filistin halkının azgın cellâdı olduğunu bir kez daha teyit etti.

Bu arada İsrail ordusunun Filistinli bebekleri katletmesini alkışlayan ırkçı Yahudiler, Kudüs’teki saldırıyı protesto ederken, “Araplara ölüm!” sloganını öne çıkararak “soykırımcı” zihniyete kitlesel destek verdiler.

Oysa Filistinli genç bebek ve çocukları hedef almadı. Sözkonusu okulun “din eğitim” verdiği bilgisi de eksiktir. Zira bu okul, ırkçı-siyonist ideolojiyle zehirlenmiş askerler yetiştiriyor. Yani saldırıya uğrayan “öğrenciler” sadece dini değil, aynı zamanda Filistinli bebekleri katledecek bir “eğitim” alıyorlar. Kısacası, Hamas’ın üstlendiği eylemi gerçekleştiren Filistinli genç, siyonist bir askeri okulu hedef almıştır.

Emperyalistler ile gerici rejimlerin, soykırım tehdidi eşliğinde gerçekleşen İsrail ordusunun katliamı ile Filistinli gencin eylemini aynı kefeye koymaları kaba riyakarlığın da ötesindedir. Artık tüm dünya biliyor ki, özelde ABD’nin genelde emperyalistlerin tam desteyi olmasaydı, ırkçı-siyonist rejimin bu kadar pervasız olması bir yana, ayakta kalıp kalmayacağı bile tartışmalı olurdu. Dolayısıyla emperyalist güçler de, Nazilerin zihniyetini temsil eden siyonistlerin Filistin halkına karşı işledikleri ağır suçların sorumlusudurlar.

Tüm bu yaşananlara rağmen Filistin Yönetimi lideri Mahmut Abbas ve ekibinin halen emperyalistlerden medet ummaları akıl alır şey değil. Zira bu tür beklentilerin yeni hüsranlardan başka bir işe yaramayacağı defalarca kez kanıtlanmıştır. Emperyalist güçlerin iğreti bir çözüm için bile ırkçı-siyonist rejime baskı yapmalarının tek yolu var: Filistin halkının enternasyonal dayanışma ile güçlendirilmiş meşru direnişidir!

 

El Kaide Gazze’ye sızdı iddiası...

Hedef Filistin direnişini tasfiye etmek!

ABD silahlarıyla donatılan, Pakistan istihbaratı ISI-CIA işbirliği ile Afganistan’da eğitilen El Kaide şefi Usame Bin Ladin, hala da “eski” efendilerinin işine yarıyor. 11 Eylül saldırılarından sonra bu tetikçilere farklı işlevler yükleyen emperyalist-siyonist güçler, bir ülkeyi ya da örgütü hedef almaya karar verdiklerinde, öncelikle El Kaide ile bağlantılarını keşfediyorlar. Tıpkı Irak işgali öncesinde olduğu gibi...

Görünen o ki, sıra İsrail’in vahşi kuşatma ve saldırısına rağmen siyonist işgale karşı militanca direnen Gazze Şeridi’ne gelmiş. İşin vahim tarafı, “El Kaide Gazze’ye sızdı” iddiasının bizzat Filistin Yönetimi lideri Mahmut Abbas tarafından ortaya atılmasıdır. Abbas, bu utanç verici tutumuyla emperyalist-siyonist güçlerin değirmenine su taşıyor.

Gazze Şeridi’ne El Kaide’nin sızdığı iddialarını kesin dille yalanlayan Hamas liderlerinden Fevzi Barhum, “Bunları, Gazze’deki eski güvenlik güçlerinden aldıkları uydurma bilgilerle Filistin lideri Mahmud Abbas ve Enformasyon Bakanı Riyad Maliki uyduruyor” dedi. “El Kaide’nin bugüne kadar Gazze’de kendilerine özgü herhangi bir operasyon düzenlediğini açıklamadığına” da dikkat çeken Barhum, söylentilerin iftira olduğunu belirtti.

Mahmud Abbas’ı “Amerikan ve İsrail projeleri çerçevesinde Hamas’ı parçalama programı yürütmekle” suçlayan Barhum, “İsrail durmadan İran ve Suriye’nin Hamas’a yardım ettiği, silah sağladığı iddialarını ortaya atıyor. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile İsrail Dışişleri bakanı Tzipi Livni’nin görüşmesinde de ‘Mısır yoluyla Gazze Şeridi’ne silah sokuluyor’ denildi. Ne İran, ne de Suriye Hamas’a yardım ediyor. Irak’ta, Afganistan’da, Sudan’da yaptıkları gibi, Suriye ve İran’a yönelik bir harekât yapacaklar. Onun için bu iddiaları çıkarıyorlar” diye konuştu.

Filistinliler’in baskılara ve kuşatmaya rağmen teslim olmayacağını ifade eden Barhum, “Bizden ne bekliyorlar, beyaz bayrağı alıp ortaya çıkmamızı mı? Asla... Biz bayrağı böyle teslim etmeyiz. Direnişe devam edeceğiz” dedi. Arap ülkelerine İsrail’le ilişkilerini kesmeleri çağrısında bulunan Barhum, bazı Arap devletlerini halklarına rağmen siyonistlerle suç ortaklığı yapmakla suçladı.

Hamas isimlerini anmasa da, ABD’nin yanısıra İsrail’le de yakın ilişkiler içinde bulunan devletlerin başını Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan çekmektedir. Çeşitli dönemlerde bu devletlerle işbirliği yapan Hamas, Müslümanlık ya da Arap milliyetçiliği kisvesi altına sığınan bu Amerikancılardan kimi zaman medet umabilmektedir.

Oysa biliniyor ki, hiçbir gerici devlet, özgürlüğü uğruna direnen bir halka destek vermez. Filistin halkının özgürlük mücadelesinin gerçek dostları, dünyanın komünistleri, devrimcileri, ilerici güçleri ve ezilen halklarıdır.


İspanya’da genel seçimler…

Zafer ikinci kez Sosyalist İşçi Partisi’nin!

Son günlerde Avrupa’da yapılan seçimlerde sol partilerin başarısı dikkat çekiyor. Güney Kıbrıs’ta komünist AKEL partisi lideri Hristofyas devlet başkanlığına seçilirken, Fransa’da yerel yönetimler için yapılan seçimlerde faşizan zihniyetli cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin sağcı partisi hezimete uğrarken, sosyalist partisi beklenenin üstünde başarı sağladı. İspanya’da ise, Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ikinci kez seçimlerden zaferle çıktı.

PSOE’nin başarısında, Katalonya’daki 47 milletvekilliğinden 25’ini alması ve Bask bölgesinde milliyetçi Bask partilerini geride bırakarak birinci parti düzeyine yükselmesinin önemli bir rol oynadığı bildiriliyor. Sosyalist parti, Bask bölgesindeki başarıyı, ETA’nın seçimlerin boykot edilmesi yönünde çağrısına rağmen sağlayabildi. Seçimlere katılım oranı %75 düzeyinde gerçekleşirken, Bask bölgesinde %65 düzeyinde gerçekleşmesi, boykot çağrısının pek rağbet görmediğini gösteriyor. ETA ile ilişkisi olduğu öne sürülen Bask Ulusal Hareketi (ANV) ile Bask Komünist Partisi’nin (PCTV) seçimlere katılmasının yasaklanmış olmasına rağmen gerçekleşen katılım, bu anti-demokratik uygulamanın da çok tepki toplamadığına işaret ediyor.

Sonuçların açıklanmasından sonra partisinin başkent Madrid’deki genel merkezinde halka hitap eden başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero, İspanyollar’ın net bir şekilde tercihini ortaya koyduğunu, gerilimden uzak yeni bir dönemi başlatmaya karar verdiklerini söyledi.

Seçimlerin galibi olan Zapatero liderliğindeki Sosyalist İşçi Partisi, 4 yıl sürecek ikinci hükümetini kurmaya hazırlanıyor. Oyların yüzde 43’ünü alan sosyalist parti, 350 üyeli İspanya Parlamentosu’nda 169 sandalye kazandı. Milletvekili sayısını arttıran PSOE, yine de hükümeti kurmak için yedi milletvekilinin desteğine ihtiyaç duyuyor.

İlk hükümetini Katalan milliyetçisi Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC) ile Birleşik Sol (IU) partilerinin dışarıdan verdiği destekle kuran Zapatero’nun, adı geçen partilerin güç kaybetmesinden dolayı, bu kez Katalonya’da faaliyet gösteren Yönelim ve Birlik Koalisyonu (CIU) ya da Bask bölgesindeki Bask Milliyetçi Partisi’nden (PNV) destek alması bekleniyor. Ancak her iki parti de dışarıdan destek vermediği için, ikinci dönemde Zapatero’nun küçük koalisyon ortağı olacak.

BASK bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA örgütüne karşı kirli savaş yöntemlerinin kullanılmasında suç ortaklığı yaptığı 1990’lı yıllarda ortaya çıktığında güç kaybeden PSOE, dört yıl önce yapılan seçimlerde Irak işgaline karşı çıkarak, kazanması durumunda, Amerikancı Aznar hükümetinin Irak’a gönderdiği askerleri geri çekeceğini vaat etti. Seçimlerden birkaç gün önce Madrid metrosunda patlayan bombalarla 200’e yakın emekçinin ölmesi, Irak işgalinin suç ortaklarından Aznar’ın iyice teşhir olmasını pekiştirdi.

Zapatero başkanlığında hükümeti kuran PSOE, verdiği sözleri tutarak Irak işgaline katılan İspanyol askerlerini geri çekti. Ancak Zapatero hükümeti döneminde hem enflasyon yükseldi hem işsizlik arttı. Özellikle inşaat sektöründe yaşanan krizden dolayı son 9 ayda 300 bin işçinin işsiz kaldığını hükümet de kabul ediyor. Ancak Zapatero hükümeti, ekonomide yaşanan sorunların ABD’de süren krizin bir yansıması olduğunu, kendi politikalarından kaynaklanmadığını öne sürüyor.

PSOE’den yana tercih yapan İspanyalı emekçiler, Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin sürdürdüğü emperyalist saldırganlık ve savaş politikasıyla suç ortaklığı yapan sağcı partiyi istemediğini bir kez daha gösterdiler. Bunun yanısıra Zapatero Katalonya, Endülüs, Bask gibi özerk bölgelerden aldığı oyları da arttırdı. Sosyalist partiye destekte gözlenen bu artışta, özerk bölgelerin yetkilerini genişleten yasanın ikinci dönemde kabul edilmesi beklentisinin rol oynadığı bildiriliyor.

Gözlemciler, ikinci dönemine güven tazeleyerek adım atmaya hazırlanan Zapatero’nun hem özerk bölgelerle ilgili yasanın onaylanması hem ekonomik durgunluğa müdahale etmesi yönündeki beklentilerin karşılık bulabileceğini dile getiriyor. Bu beklentinin gerçekçi olup olmadığını ilerleyen süreç gösterecek.