25 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/17

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci 1 Mayıs seferberliği!
   1 Mayıs’ta Taksim seferberliği!
Taksim’e çıkılacak, 1 Mayıs kazanılacak!
Kıyamet dedikleri ha koptu ha kopacak!
İhaneti parçalayarak mücadeleyi yükseltelim!
Grev ve direnişlerle 1 Mayıs 2008’e!..
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  Adana Sanayi İşçileri Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  KESK’i ve bağlı sendikaları niçin yıkmalıyız? Yüksel Akkaya
  İşçi ve emekçi hareketinden....
  Yasaklara ve tehditlere karşı devrimci sınıf kararlılığıyla
1 Mayıs'ta Taksim'e!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Birleşik, Kitlesel ve Devrimci bir Genç-Sen için Mücadele Platformu 2. Toplantısı:
  Savaş makinesi tetikçilerini de öğütüyor…
  Filistin halkı direnmekte kararlı!
  Hatice Yürekli yoldaş anısına...
  Sınıfı her yandan kuşatmak için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Dikili’nin Castrosu” ya da uşakların korkusu!

Dikili’nin SHP’li belediye başkanı Osman Özgüven hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan rapor düzenlenerek Sayıştay’a gönderilmesi ve hakkında soruşturma başlatılması basında genişçe yer buldu.

Özgüven’in Dikili’de 10 tona kadar harcanan sudan para alınmaması, ekmek fiyatlarının piyasanın altında tutulması, borç faizlerinin affedilmesi gibi “sosyal belediyecilik” olarak tanımladığı uygulamalar bazılarını ürkütmüş olacak ki, müfettişler belediyenin etrafında dolanır olmuşlar, defterler/hesaplar didik didik edilmeye başlanmıştı. Burjuva basın bile, ince bir nükte ile de olsa, bu uygulamaları olumlamak, dahası “ucuz ekmeğe soruşturma”, “bedava suya dava” gibi manşetler ile duyurmak zorunda kaldı. Başlıklardan en ilginç olanlarından biri de “Dikili’nin Castrosu” tanımlamasıydı. Neoliberalizmin kurallarına göre oynanan bu oyunun içinden biri çıkıp mızıkçılık yapmış, tanım hemen yapıştırılmıştı. Başkan “Dikili’nin Castrosu” ilan edilerek magazinleştirildi, uygulamaların mahiyeti ikinci plana itilivermişti.

Tabii herkes bu olayı basın kadar kolay unutmayacaktı. Yıllarca tüm politikalarıyla Ankara’yı kültürel ve sosyal anlamda yıkıma uğratan, dini-imanı para olan, sanatın içine tükürmekle övünüp su bulmak için yağmur duasına çıkan Melih Gökçek, “Dikili’nin Castrosu”ndan fevkalade rahatsız olmuştu. Kimdi ki bu adam, yıllardır sürüp giden çarkın arasından çıkıp da “başka türlü belediyecilik” de olabileceğini gösteriyordu insanlara? Gökçek kızmakta haklıydı, haklılığını da dili döndüğünce anlattı: “Bu belediye başkanı şov peşinde. Burada bir çifte standart var. Gazeteler yanlış suçlama yapıyor. Belediye başkanı, belediye başkanlığının püf noktalarını bilmiyor. Özel kasıtlı yapılan bir şey yok.”

Açıklama Gökçek’in ezberlediği neoliberal yasaların tekrarı ile sürdü: “Belediye hizmetlerinden ücret alınmasını kanun öngörüyor… Belediye hizmetlerinden ücret alınması gereklidir. Yardım yapmak ayrı bir şey, hizmet vermek ayrı bir şey. Mesela otobüsü bedava yapamazsınız. Ücret almaya mecbursunuz. Yardım etmeniz ise başka bir durumdur.”

Zavallı “Dikili Belediye Başkanı”nın bugüne kadar bir elinden tutan, yol yordam öğreten olmamıştı. O da elinden geldiğince belediyecilik yapmaya çalışıyordu. Nasılsa usta belediyecimizin şehrinde haftalarca sular kesiliyor, emekçilerin evleri dozerlerle yıkılıyor, belediye rantından cebini doldurmayan kalmıyorken Dikili’deki acemi belediye de hiç böyle sorunlar yaşanmıyordu… O da takdir-i ilahi olsa gerek!

Oysa sorun ne belediyelerin kaynaklarını kötüye kullanmaktı, ne de bütçeyi zorlamak ya da açık vermek. AKP’li belediyelerin yardım olarak dağıttığı meblağların yanında Dikili’nin toplam su maliyetinin devede kulak kalacağını söylemeye gerek bile yok.

Olayın mahiyetini anlamak için ise uygulamanın sistemi zorlayan yönünü ele almak gerekiyor. Volkan Yaraşır, Kızıl Bayrak’ın 2 Kasım 2007 tarihli 42. sayısında yayınlanan “Cemaatçi/’Hayırsever’ kapitalizm kökleşiyor” başlıklı yazısında şunları söylüyor:

“AKP sistematik olarak izlediği neoliberal politikalarla devlet/toplum/birey ilişkilerini altüst etti. Uyguladığı ‘sosyal’ politikalarla kamusal yükümlülükleri parçaladı. Neoliberal politikaların acımasızlığı altında ezilen yoksulları, işsizleri, işçileri ya da piyasa mağdurlarını çıplak bir çaresizlik içinde bıraktı. Siyasal ontolojisine bağlı olarak tam bu noktada kapitalist ilişkilerin çözdüğü cemaat ilişkilerini devreye soktu. Geniş yığınlar sosyal yıkım politikaları karşısında -alternatif örgütlenme çabalarının gerçekleştirilememesine bağlı olarak- yaşadığı çaresizlikten dolayı cemaatler üzerinden örgütlenme refleksi gösterdi. Kitleler yoksullaştıkça ve gelecekleri ellerinden alındıkça, kendilerine yardım edecek herkese tutunma ihtiyacı duydu.”

İşte Dikili Belediyesi’nin yaptığı, bunun dışına çıkmaktan ibarettir. Rüşvet ya da sadaka olarak verilen yardımlar yerine, soğuk savaş dönemi Avrupa’sındaki kimi sosyal uygulamalara başvurulmuştur. Ancak, sermayenin tahakkümüne karşı gösterilen çok sınırlı bir çaba bile Gökçek gibi uşakların korkularını ortaya çıkarmaya yetmektedir.

 

Almanya’da paneller...

“1 Mayıs’a doğru Türkiye’de ve Almanya’da işçi sınıfı hareketi ve gelişmeler”


Stuttgart’ta panel:

Stuttgart İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu olarak, “1 Mayıs’a doğru Almanya’da ve Türkiye’de işçi sınıfı hareketi ve gelişmeler!” başlıklı bir panel düzenledik.

Panelimize Türkiye’den Tez-Koop-İş Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır ve Almanya’dan MAN Fabrikası işyeri temsilcisi Bülent Köroğlu katıldı. Panelin açılış konuşmasını Bir-Kar’dan bir arkadaş yaptı.

Ardından sözü Volkan Yaraşır aldı. Yaraşır Türkiye ve dünyadaki neoliberal saldırılara değindi, uzun bir sessizlik ve durgunluk döneminden ardından Türkiye’de işçi ve emekçilerin sessizliğini yırtarak yeniden eylemli bir sürecin içine girdiğini vurguladı. İşçi ve emekçilerin Hrant Dink cenazesi ve 2007 1 Mayıs ile başlayan eylemlik sürecinin 13-14 Mart, 1 ve 6 Nisan eylemleriyle devam ettiğini, işçi ve emekçilerin giderek tepkilerini eylemlerle dışavurduğunu belirtti. Aynı zamanda dünyanın birçok yerinde gelişen sınıf hareketlerine değinerek, bu sürecin ne anlama geldiğini dile getirdi.

İkinci konuşmacı Bülent Köroğlu, “2010 Agenda” Yasası’yla Almanya’da işçilere yönelik saldırıların boyutlarını anlattı. İkinci bölüm soru-cevap biçiminde devam etti. Panel Volkan Yaraşır’ın dinleyicilerden gelen soruları yanıtlamasıyla sürdü. Bir-Kar adına yapılan konuşmayla sona eren panele 50 kişi katıldı.

Bir-Kar / Stuttgart

 

Köln’de panel:

20 Nisan günü Köln İşçi-Gençlik Kültür Evi’nde “1 Mayıs’a doğru Türkiye’de ve Almanya’da işçi sınıfı hareketi ve gelişmeler” başlıklı bir panel gerçekleştirdik. Panele konuşmacı olarak Türkiye’den Tez-Koop İş Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır, Nürnberg’de Man Fabrikası işçi temsilcisi Bülent Köroğlu ve Köln Ford Fabrikası’ndan Turgut Ber katıldı.

Kısa bir açılış konuşmasının ardından ilk sözü Volkan Yaraşır aldı. Yaraşır sözlerine 12 Eylül darbesi ve bunun işçi sınıfı üzerinde yarattığı tahribatı açıklayarak başladı. Sermayenin sınıfa yönelik sistemli ve kapsamlı saldırılarının sınıfa üst kimliğini unutturarak, ulusal, dinsel ve mezhepsel alt kimliklerle nasıl paralize ettiğini, gittikçe yoksullaştırılan ve aç bırakılan sınıfın yardım ve hayırseverlik adı altında bir cemaat toplumuna nasıl dönüştürüldüğünü çarpıcı örneklerle açıkladı.

Yaraşır, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde ise işçi sınıfının tarihsel rolüne, sınıfın toplumdaki ağırlıklı, sürükleyici, dönüştürücü ve yıkıcı gücüne vurgu yaptı. Özellikle son SSGSS saldırısına karşı yükselen işçi ve emekçi hareketinin, işçi sınıfının Türkiye’de nasıl bir devrimci dinamiği bağrında taşıdığına iyi bir örnek teşkil ettiğine ifade etti. Bir Afgan savaşçının “onlar ancak saati kazanabilirler, zamanı biz kazanacağız!” sözlerine atfen, zamanı devrimci ve komünistlerin kazanacağını söyleyerek konuşmasını noktaladı.

Diğer iki panelist Almanya’da yaşanan sosyal hak gaspları, işçi sınıfının örgütlülük durumu ve sendikaların tutumlarına değindiler, örgütlenme ve mücadele çağrısı yaptılar.

Panel, kısa bir aradan sonra canlı geçen soru-cevap bölümü ile devam etti. Bu bölümün ağırlıklı tartışma konusu işçi sınıfı devrimciliğinin önemi ve ayırdediciliği oldu.

60 işçi ve emekçinin katıldığı panel büyük bir dikkat ve ilgiyle izlendi.

Bir-Kar / Köln

 

Meslek Lisesi Kurultayı gerçekleşti!

İstanbul Liseli Gençlik Platformu tarafından düzenlenen Meslek Lisesi Kurultayı 19 Nisan’da gerçekleştirildi.

Kurultayda ilk olarak bir arkadaşımız meslek liseleri üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Ardından meslek liselerine yönelik çalışmanın deneyimleri aktarıldı. İstanbul Liseli Gençlik Platformu olarak bugüne değin yapılan meslek lisesi çalışmaları hakkında deneyim aktarımları eşliğinde çalışmanın yol ve yöntemi tartışıldı. Özellikle sistematik ve süreklileşmiş çalışma pratiğinin önemi vurgulandı.

Deneyim aktarımının ardından önümüzdeki dönem meslek lisesi çalışmasının hangi gündemler üzerinden yürüyeceği tartışıldı. Mümkün olan yerellerde birimleşme hedefi ortaya konuldu.

Kurultay sonrasında, “Meslek Lisesi Kurultayına Doğru” bülteni ile çalışmamızı ortaya koyduğumuz alanlara bir Kurultay Sonuç Bildirgesi ile gitmek hedefi belirlendi. Bu bildirge ile kurultayda alınan kararların ve izlenecek çalışma hattının ortaya konulması ihtiyacı tanımlandı.

İLGP’nin 1 Mayıs üzerine merkezi çalışmasını Meslek Liseleri’ne de taşımak ve bu çalışmanın bir parçası yapmak üzerine bir tartışma yapıldı. Meslek liselilerin aynı zamanda genç işçi olmalarından dolayı işçi sınıfının bir parçası oldukları vurgulandı, 1 Mayıs’ta alanlarda olmaları ve kendi taleplerini ortaya koymaları gerektiği belirtildi. Meslek Lisesi çalışmasının süreklileşmiş bir çalışma olacağı ve bu doğrultuda anlamlı adımların atılması gerektiği belirtilerek, bu çalışmada süreklileşmiş bir yayın faaliyetine ihtiyaç olduğu ifade edildi. Bu ihtiyaçtan hareketle meslek lisesi çalışmasının önümüzdeki dönemde bir yerel yayın faaliyetini önüne koyması gerektiği vurgulandı.

Meslek Lisesi Kurultayı’nda alınan kararlar…

* Mümkün olan yerellerde örgütlenmenin ve kurumlaşmanın ön adımlarını atılması,

* Meslek Liselerinde 1 Mayıs çalışmasının İLGP’nin merkezi çalışması ile bağı kurularak oluşturulması,

* Meslek Liselilere yönelik bir yerel bülten çıkartılması,

* “Meslek Lisesi Kurultayı gerçekleşti!” şiarı ile, Kurultay sonuç bildirgesinin meslek liselerine ulaştırılması.

İstanbul Liseli Gençlik Platformu


Çiğli Organize’de eylem!

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Kalmaksan adlı fabrika ile ilgili olarak 26 Mart 2008 tarihinde Çiğli Organize işçilerinin çıkarmış olduğu Çiğli İşçi Bülteni’nde yayınlanan “Kalmaksan İş Kazalarında Rekora Koşuyor” başlıklı yazı dolayısıyla, işçi arkadaşımız küfür, hakaret ve hırpalanmaya maruz kalarak işten çıkartılmıştı. Bu saldırıyı protesto etmek için 31 Mart tarihinde fabrika önünde yapılan basın açıklamasına patron ve adamları saldırmış, jandarma açıklama yapan eylemcileri gözaltına almıştı. Çiğli Organize’de işçilere yönelik baskıları ve son olay örneğinde görüldüğü gibi patron-jandarma tarafından gerçekleştirilen saldırıyı protesto etmek için 17 Nisan günü bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Buluşma yeri olarak belirlenen Çiğli Belediyesi önünde beklemeye başlayan kitle, araçların gelmesiyle Çiğli Organize’ye doğru hareket etti. Kalmaksan fabrikasına yakın bir yerde inen kitle “Çiğli Organize’de kölece uygulamalara son! Baskılar bizi yıldıramaz, Yaşasın sınıf dayanışması!” yazılı pankartı açarak, sloganlarla yürüyüşe geçti. Oldukça coşkulu olan kitle, Çiğli Organize sokaklarını sloganlarıyla çınlattı. Jandarmanın yoğun önlem aldığı fabrikanın önüne gelindiğinde ortak basın metnini saldırıya uğrayan işçi arkadaşımız okudu.

Okunan basın metninde şu ifadelere yer verildi: “Bu ülkede vahşi kapitalizmin gerçek yüzünü açığa çıkaran pek çok örnek yaşanmaktadır. Bu kölelik düzeninin gerçek yüzünü tersanelerde yaşanan iş cinayetlerinde, Davutpaşa katliamında, 9 mevsimlik işçisinin katledildiği Eskişehir yolunda görmekteyiz. Bu katliamcı yüzün son örneği ise sendikada örgütlenmek isteyen işçilerin mücadelesini engellemek için Tekirdağ-Çerkezköy 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan Öznur Kablo Fabrikası’nda yaşananlar olmuştur. Öznur Kablo işçilerinin 13 gün boyunca kümes büyüklüğündeki konteynıra hapsedilmişlerdir. Çiğli’de yaşananlar ise bu kölelik düzeninin insanlık dışı uygulamalarının bir örneği ve parçasıdır...”

Basın açıklamasından sonra araçlara doğru yüründü. Yürüyüş sırasında ve eylemde sloganlar coşkulu bir şekilde atıldı.

BDSP, İşçi Kültür Sanat Evi, İzmir 78’liler Derneği, Çiğli ÖDP, Alevi-Der, Çiğli SDP, İşçi Gazetesi, Telekom Çiğli İşyeri temsilciliği, İzmir Halkevleri, Pir Sultan Abdal Derneği Çiğli Şubesi, Tekstil-Sen, Çiğli EMEP, DİSK/Genel-İş Bölge ve İzmir Şubeleri, Belediye-İş İzmir Şubeleri, Eğitim-Sen 2 No’ lu Şube, TÜMTİS İzmir Şubesi ve KESK Şubeler Platformu ortak imzalarıyla örgütlenen eyleme 100’ü aşkın kişi katıldı. Çevre fabrikalarda bulunan işçilerde eylemi ilgiyle izledi.

Kızıl Bayrak / Çiğli


Tersanelerden Çiğli’yle dayanışma!

Çiğli’de yaşanan patron saldırısı 17 Nisan günü İzmir ve İstanbul’da protesto edildi. Tersaneler havzasında kölece çalışma koşullarına karşı mücadele bayrağını yükselten Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) 17 Nisan’da Galatasaray Lisesi önünde Çiğli işçileriyle dayanışma amacıyla baretleriyle beraber eylemdeydi.

“İşçilere kalkan elleri kıracağız /TİB-DER” yazılı pankart açan tersane işçileri adına basın açıklamasını dernek yönetim kurulu üyesi Cahit Atalay okudu. Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Bu saldırıya uğrayan işçiler olarak diğer sınıf kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ve işçilere kalkan elleri kıracağımızı buradan bir kez daha haykırıyoruz. Ne tehditler ne saldırılar bizleri haklı ve meşru davamızdan geri çeviremeyecektir. Dün olduğu gibi bugün de haklarımız için mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz.”

Tersane işçileri “Haramilerin saltanatını yıkacağız!”, “Çiğli-tersane omuz omuza!”, “Öznur Kablo işçisi yalnız değildir!”, “Tersane işçisi öğrencinin yanında!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” dövizlerini taşıdılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul