30 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/22

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfın hareketliliğinde yoğunlaşma
ve sertleşme eğilimi
   İnkar ve imha çizgisinin izleyicileri “çözüm” gücü olamaz!
Gerici iç çatışma yeni boyutlar kazanıyor!
SSGSS, istihdam paketi, kıdem tazminatı, işgüvencesinin gaspı, sendikalar yasası…
Sermayenin saldırıları artıyor…
1 Haziran mitingi üzerine U. Taner
Tersane işçileri bu cehennemi kabul etmeyecek!
  Komünist kamu emekçilerine çağrı:
Parti’yi kamu emekçileri içinde güçlendirmek için ileri!
  İşçi ve emekçi hareketinden..
  Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi hedefiyle mücadeleye!
  ODTÜ’de boykot yayılıyor!
  Kapitalizm öldürüyor!
  Dünyadan...
  Mayıs şehitleri anmalarından...
  Sincan Kadın Hapishanesi’nden mektup...
  Bir utanç belgesi: “Türkiye’de Kürt sorununa barışçıl çözüm çağrısı” M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin kirli hesaplara dayalı Diyarbakır çıkarması…

İnkar ve imha çizgisinin izleyicileri “çözüm” gücü olamaz!

Kürt sorununda aynı inkârcı ve imhacı yaklaşıma sahip olan sömürgeci sermaye düzeninin partileri olan CHP ve AKP, yerel seçimlerin yaklaşması nedeniyle Kürdistan’ı yeniden hatırladılar. Adı geçen partiler, Kürdistan’da yaşanan ekonomik sorunlar üzerinden -sanki bu sorunun kaynağı sermaye düzeni ve onun partileri değilmiş gibi- kendilerini büyük bir ikiyüzlülükle “sorun çözücü” olarak sunuyorlar. Tayyip Erdoğan, “12 milyar dolarlık açılım”ı Diyarbakır’da duyururken, CHP de Haziran ayının ilk haftasında Urfa’da “Tarım ve Çiftçi Kurultayı” yapacak.

Erdoğan, kalabalık bir heyetle sınıriçi ve sınırötesi operasyonların yoğunlaştığı, devlet terörünün ayyuka çıktığı, başgösteren kuraklıkla birlikte Kürt halkının büyük zararlar yaşadığı bir dönemde 27 Mayıs’ta Diyarbakır’a gitti. Sömürgeci sermaye devletinin Kürt sorununda sınırötesi hava ve kara harekatıyla iflasının tescillenmesi ve bunun bir sonucu olarak diğer düzen partilerinin yanısıra AKP’nin de Kürdistan’da yıpranma sürecine girmesi amerikancı dinci partiyi telaşlandırmış görünüyor. Genelkurmay’ın sık sık Kürt politikasında sonuç almak için “askeri yöntemler yetmez, ekonomik ve kültürel önlemler de almak gerekir” yaklaşımından da hareketle, Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır’a giderek ‘GAP Paketi’ adı altında yeni bir ekonomik vaad paketi açıkladı.

Amaç, devletten kopan Kürtler’i yeniden devlete bağlamak, bunu da büyük bölümü aldatmaca olan bir ekonomik paketin belli kırıntılarıyla kotarmak! Kendi ulusal kimlik bilincine büyük bedeller ürünü bir mücadele ile ulaşan Kürtler’i bir parmak balla kandırma çabası, yıllardır tekrarlanan bu içi boşalmış oyun, gündemdeki yeni söylem ve yeni “paket”in de özünü esasını oluşturuyor.

Polis kuşatması ve terörü eşliğinde götürülen hizmet!

Erdoğan’ın Diyarbakır gezisinde yol güzergahı boyunca polisin aldığı yoğun güvenlik önlemleri özellikle dikkat çekiciydi. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ndeki tüm izinler kaldırılırken, Dağkapı, Bağlar ve Huzurevleri bölgeleri adeta kuşatıldı. Cadde ve sokaklar polis ekiplerinden geçilemez haldeydi. Erdoğan’ın bulunduğu konvoya yönelik olası bir domatesli ve yumurtalı saldırıya karşı şüpheli görülen 90 kişi gözaltına alındı. Güvenlik önlemleri kapsamında Bağlar ve Şehitlik mahallelerinde 13 eve yapılan baskında, 5’i öğrenci olmak üzere 15 kişi gözaltına alındı.

Diyarbakır halkı bir kez daha polis terörü ile kuşatılırken aynı saatlerde Erdoğan, konuşma yapacağı spor salonu önünde yaklaşık 300 AKP’li tarafından karşılandı. Spor salonunda yapılan toplantıya bakanların yanısıra, AKP’nin 75 Kürt milletvekili, SİAD temsilcileri, Kürt illerinin valileri ve AKP’li belediye başkanları da katıldı.

“Çözüm” yeni GAP paketi, kaynak işsizlik fonu!

Erdoğan’ın daha önce 22 Mart’ta yapılacağı açıklanan Diyarbakır gezisi Newroz’a denk geldiği gerekçesiyle ertelenmişti. Ardından yeni tarih 6 Nisan olarak açıklandı ama gezi yine ertelendi. Gezi için son tarih olarak 27 Mayıs saptandı ve buna “büyük bir çözüm paketi”nin eşlik edeceği açıklandı. Nihayet gerçekleşen gezide sözü edilen “büyük çözüm paketi”nin “GAP’ın bitirilmesine ve ekonomik yatırımlara ilişkin” olduğu anlaşıldı. Düşünülen sözde çözümün faturası da işçi sınıfına çıkarılmış durumda. Zira yapılan açıklamaya göre GAP’ın tamamlanması için gerekli kaynak işsizlik fonu ile karşılanacak.

Kabineden çok sayıda bakanla Diyarbakır’a adeta çıkartma yapan Başbakan Erdoğan, Ziya Gökalp Spor Salonu’na topladığı Kürt sermaye temsilcileri ve AKP’lilere bir konuşma yaparak, beklenen paketin ayrıntılarını açıkladı. 1 katrilyon TL ek ödenek ile GAP yatırımlarının toplam kamu yatırımları içindeki payını yüzde 12 seviyesine yükselteceklerini ifade eden Erdoğan, eylem planının kaynağının temin edildiğini, takviminin belirlendiğini belirtti. Erdoğan, Diyarbakır’da GAP bünyesindeki sulama kanallarından bahsederek ayrıca yerel seçim için kampanya startını da vermiş oldu.

Erdoğan’ın “GAP Eylem Planı”nın dikkat çekici yönü, en çok da Kürt ve Türk burjuvazisine yönelik açılımlar oldu. Bölgede tarım, enerji ve finans sektöründe ciddi bir teşvik planı başlayacaklarını söyleyen Erdoğan, İstanbul’da kurulacak bir kalkınma ajansının da bu projeyi destekleyeceğini belirtti.

“Kürt sorunu yok!”, inkar ve imhaya devam!

Kürt halkının siyasal taleplerine değinmeyen, Kürt sorununu es geçen Erdoğan, sadece bir TRT kanalının Kürtçe yayın yapmak için tahsis edileceğini söyledi. Bu yayının içeriğinin sermaye devletinin resmi ideolojisinin oluşturacağı ise bugünden bellidir. Erdoğan konuşmasında, “Biz tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet dedik ve böyle yola çıktık” diyerek Kürt halkına yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikalarına olan bağlılığını yineledi. Böylece Erdoğan, Diyarbakır gezisiyle Kürt halkının özgürlük özlemlerinin kıyısına köşesine bile yaklaşmayı hedeflemediğini göstermiş oldu. Belli ki bu son girişim de öncekiler gibi, düzen içi manevralar ve Kürtler’i düzene bağlama eksenindedir. Böylece Kürt sorununun çözümüne yönelik yeni paket balonu daha şişirilmeden sönmüş durumda.

AKP Hükümetinin 6 yıllık Kürt politikasının özü özeti, “Kürt sorunu vardır, yoktur, hiç olmadı” sözlerinden ibarettir. Erdoğan başbakanlığının ilk yılında bir Rusya gezisi sırasında Kürt sorunu için “düşünmezseniz sorun yoktur” diyerek açılışı yaptmıştı. Ancak Ağustos 2005’te Diyarbakır’da söylediği, “İlla ad koyalım diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur” sözleri Kürt halkını umutlandırdı. İki ay sonra Ekim 2005’te Siirt’te bu kez “Doğu sorunu” ifadesini kullandı ve “Kürt sorunu değil, sorunlu Kürtler” olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:“Ülkemde birçok sorun vardır. Bu sorunlar içinde Doğu sorunu vardır, Güneydoğu sorunu vardır, Kürt vatandaşlarımın kendine ait sorunları vardır ama unutmayın ki aynı şekilde farklı etnik oluşumlara ait vatandaşlarımızın da kendine ait sorunları vardır. Bu sorunlar bizim birliğimizi, dirliğimizi tehdit eder hale getirilmemelidir...” Bu süreçten sonra Erdoğan’ın her açıklamasında şovenizmin dozajı daha da artttı. Aralık 2006’da ise New York’ta yabancı gazetecilerin sorusu üzerine “Türkiye’de Kürtler’in hak sorunu yoktur” dedi.

İmha operasyonlarına eşlik eden “şefkat paketi”!

Kürt sorununa inkarcı ve imhacı bir konumda yaklaşmaktan geri durmayarak generallerle aynı çizgide duran ve sınır içi ve ötesi operasyonları “teröre karşı mücadelede ne kadar başarılı olduklarının” kanıtı olarak gösteren AKP hükümeti, buna rağmen arsız bir biçimde Kürtler’i “şevkat paketiyle” kucaklamaktan sözedebiliyor. Dinsel kimliği kullanarak bölgede etkinliğini güçlendirmeye çalışan hükümet, devletin olanaklarını kullanıp sermaye akışı sağlayarak Kürt burjuvazini de palazlandırmaya çalışıyor. Yılların bayatlamış söylemini kullanarak Kürt sorununu ekonomik geri kalmışlık sorununa indirgen AKP hükümeti, göstermelik yatırımlar ve “şevkat paket”leriyle Kürt halkını yedekleyebileceğini umuyor.

Erdoğan, 12 milyar dolarlık GAP paketi ile bölgenin çehresini değiştirmekten söz ediyor. Bugüne kadar büyük sanayi merkezlerinin enerji ihtiyacını karşılamak için kullanılan GAP’ın (ülkenin hidroelektrik enerji üretiminin yüzde 48.5’ini GAP sağlarken, Kürt illerinin elektrik tüketimi sadece yüzde 6.8’dir) sulama yönünden daha da geliştirileceği söyleniyor. Ama bunun topraksız Kürt yoksul köylüsüne ne sağlayacağı, hangi refahı nasıl getireceği belli değil. Belli olan, toprak sorunu çözülmediği sürece yapılacak sulama barajlarının yine yalnızca büyük toprak sahiplerinin ve tarım kapitalistlerinin işine yarayacağıdır. Olduğu kadarıyla “şevkat paket”leri de onlar için açılıyor zaten.

Sorunun çözümü düzenin aşılması ile olanaklıdır..

Mevcut durum bir kez daha sermaye iktidarının Kürt sorununun kapsamı ve güçlü dinamikleri karşısında açık iflasını belgelemektedir. Kürt sorununu kırıntılar temelinde çözmek mümkün olmadığı gibi gelinen aşamada yatıştırmak da artık o kadar kolay değildir. Bu, sorunun hem ulusal muhtevasından, hem bölgesel mahiyeti ve dinamiklerinden, hem de mücadele dinamiklerinin güçlü bir sosyal-sınıfsal temele dayalı olmasından dolayı böyledir. Kürt halkı, birinci olarak, kırıntı düzeyindeki adımların kofluğunu ve özlemlerine merhem olmadığını yaşayarak görmüş; ikinci olarak da, sosyal ve ekonomik açıdan yaşadığı durumdan dolayı kurulu düzenle bağları oldukça zayıflamıştır.

Bu durum karşısında sermaye iktidarı, Kürt sorununda tam anlamıyla bir açmaza düşmüştür. Sorunu kırıntılarla yatıştırma imkanları büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu alanın dışına çıkmak siyasal anlamda bir takım hakların verilmesini gerektirir. Türk burjuvazisinin böyle bir çözüm üretmesi ise olanaklı görünmüyor. Olaylar döne döne bunu kanıtlıyor. Kürtler’in siyasal eşitlik istemlerinin kabulü, burjuva sınıf düzeninin cumhuriyetle birlikte yarattığı siyasal, kültürel ve ideolojik yapının, buna dayalı dengelerin tümden çökmesi demektir. Düzenin egemenleri bunu göze alamayacaklarını, böyle bir çözüme yanaşmayacaklarını göstermiş bulunuyorlar.

Sömürgeci sermaye düzeni Kürt halkının temel ulusal taleplerini karşılayamaz. Kürt sorununun çözümü bu düzenin reforme edilmesiyle değil fakat temelden aşılması ile olanaklıdır. Bu düzeni aşacak toplumsal güçler hangileriyse, çözüm için dönüp bakılacak, ittifak kurulacak ve birlikte hareket edilecek güçler de onlardır.

Ancak devrimci bir işçi hareketi Kürt sorunun gerçek ve kalıcı çözümünün önünü açabilir. Özgürlük ve eşitlik mücadelesi ancak bu sayede bir sonuca ulaşabilir, halkların gönüllü kardeşçe birliği ancak bu sayede bir gerçek haline gelebilir.


Tayyip Erdoğan’dan bir “Diyarbakır çıkarması” daha…

Kürt emekçilerine baskı ve yoksulluk dışında bir şey yok!

Hürriyet gazetesinin manşetinden duyurduğu biçimiyle, Erdoğan 12 bakanı ve 50’ye yakın milletvekiliyle Diyarbakır’a çıkarma yaparak 14,5 milyar YTL’lik “GAP Eylem Planı”nı açıkladı. Bu plan için, “bu proje bir sosyal restorasyon, kardeşlik projesidir” diyen Erdoğan böylelikle “terörün zeminini kurutacak”ları iddiasında da bulundu. Ayrıca, TRT’nin bir kanalının “bölgedeki dilleri sürekli anons eder hale” geleceğini söyleyen Erdoğan böylelikle ekonomik kalkınma yanında daha çok demokrasi de getireceklerini iddia etti. Hürriyet gazetesi, manşetinden verdiği bu “müjdeli” haberi iç sayfalarda, birbirinden parlak şu güzellemelerle sundu: Kurtuluş projeleri, topyekûn baht açılacak, okullaşma oranı yüzde yüz olacak, finansman kaynağı belli, 3.8 milyon kişiye iş kapısı açılacak vb...

Burjuva medyanın şatafatına şatafat katarak sunduğu Erdoğan’ın “Diyarbakır çıkarması” başta Diyarbakır halkı olmak üzere Kürt emekçileri tarafından gülümsemelerle karşılanmış olmalı. Çünkü, bu ülkede burjuva siyasetçilerinin en ünlü üfürmelerinin mekanı hiç kuşkusuz Diyarbakır olmalıdır. Mesut Yılmaz’ından Demirel’ine kadar Diyarbakır’a gelip de Kürt sorununu kabul etmeyen ve yatırım yapma sözü vermeyeni kalmamıştır. Hepsinin atıp tutmaları da şatafatta birbiriyle yarışan törenlere konu edilmiş, burjuva medya günlerce güzellemeler yapmıştır. Ama hepsi fos çıkmış, söylenenler söylendiğiyle kalmış, unutulmuş gitmiştir. Kaldı ki, Erdoğan’ın ilk de değildir. Kendisi daha önce de birkaç kez bu yollardan geçmiştir. İşte bundan dolayıdır ki, Kürt yoksulları ve emekçileri Erdoğan’ın sözlerine ancak gülüp geçeceklerdir.

Aslında Hürriyet gazetesi de herkesin malumu olan bu gerçeğin bilincinde olarak, manşetinde “12 bakanla devlet sözü” başlığını kullanmayı tercih etmiştir. Yani bu kez ciddi, bu Tayyip’in bir seçim manevrası değil, bu artık bir “devlet politikası” demeye getirmektedir. Böylece, Tayyip’in üfürmelerine inandırıcılık kazandırmaya çalışmaktadır.

Belirtmek gerekir ki, GAP için bir kaynak aktarılması muhtemeldir. Ama bu para da ne devletin, ne Tayyipler’in ne de patronların kasasından çıkmaktadır. Bu para işçilerin parasıdır. Sermaye hükümeti, “İşsizlik Sigortası Fonu”unda toplanan ve işçiye verilmeyen (çünkü işsizlik sigortasından yararlanmak neredeyse imkansızdır) devasa büyüklükteki kaynağın bir bölümünü GAP’a aktarma kararı almıştır. Yani işçinin parasıyla kahramanlık taslamaktadırlar. Ama bu para gerçekten Kürt emekçileri için kullanılsa, onlara iş, aş, barınacak konut vb. temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere harcansa işçilerin diyeceği bir şey olamaz. Ama böyle değil. GAP için aktarılan kaynağın gideceği yer, yine büyük toprak sahipleri ile Kürt büyük burjuvazisinin kasalarıdır. Sadece bunlar da değildir. Bölgede büyük yatırımlar yapan yerli ve yabancı tekeller de bu kaynaktan nemalanacaklar arasındadır.

Ayrıca, büyük toprak sahiplerine ve burjuvalara aktarılacak kaynağın gerisin geri Kürt yoksullarına iş ve aş olarak döneceği de tam bir aldatmacadır. Çünkü, burjuvaların kasasına girecek kaynak, daha büyük kârlar uğruna kullanılacaktır. Bu da, ülkenin ve tabii dünyanın her köşesinde olduğu gibi sömürü ve yağmadan başka bir sonuç yaratmayacaktır. Bu düzende az işçiyle çok üretim yapmak kural olduğu ölçüde işsizlik vb. sorunlarda en küçük bir değişim yaşanmayacaktır. Öyle ki, ildeki mevcut sanayi kuruluşlarının ipini çeken, et kombinaları ve TEKEL işletmelerini kapatan, maden ocaklarını tasfiye eden, böylelikle bölgedeki sınırlı iş imkanlarını da ortadan kaldıran bu aynı hükümet değil midir?

Burada Kürtçe TV gibi zaten pratikte fazlaca bir anlamı olmayan kırıntıların “demokratikleşme” diye yutturulması üzerinde durmak gerekmiyor. Bu ve benzeri adımların demokratikleşme ile en ufak bir ilgisi olmadığı gibi, inkar ve imha politikalarının üstünü örtmek dışında başka bir anlam taşımamaktadır.

Açıktır ki, şatafatlı gösterilerle sunulan Erdoğan’ın “Diyarbakır çıkışı” boş bir göz boyamadan öteye gitmemektedir. Açıklanan ekonomik ve sosyal teşvik paketleri de Kürt burjuvalarını ve toprak sahiplerini ihya etmek içindir. Kürt sorununda ise, en küçük bir açılım yoktur, verileceği söylenen hak kırıntıları ise daha kapsamlı saldırılara makyajdan öteye gitmeyecektir.

Kürt yoksulları ve emekçi halkı, yüzünü Erdoğan gibi azılı Kürt ve emekçi düşmanlarına değil, mücadeleye çevirmelidir. Çünkü başka bir kurtuluş yolu bulunmamaktadır. Her yeni gelişme bu gerçeği sadece doğrulamaktadır.