13 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/24

  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırılara karşı 15-16 Haziran ruhuyla mücadeleye!
   DİSK, ILO’dan çekildiğini açıkladı...
Rejim krizinde gerilim had safhada...
Lastik patronlarından hükümete uyarı “grevi erteleyin!”
İşçi ve emekçi eylemlerinden…
Haziran’da olmak da,
ölmek de zor…
Yüksel Akkaya
  Sınıfın devrimci birliği mezhepçi zihniyet ve sorumsuzluk alt edilerek yaratılacaktır!
16 Haziran “grev”i üzerine...
  Gençlikten...
  “Dünya Genç İşçi Buluşması” etkinliklerinden…
  Barack Obama, seçim sürecini siyonizme destek ilanıyla başlattı…
  BİR-KAR’ın kampanya çalışmalarından…
  BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ile genç işçilerin örgütlenmesi ve “Dünya Genç İşçi Buluşması” üzerine konuştuk…
  Bir kez daha “Türkiye’de Kürt sorununa barışçıl çözüm çağrısı” üzerine M. Can Yüce
  Bültenlerde 15-16 Haziran coşkusu!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Malumun ilanı: Burjuva hukuku bir oyun hamurudur!

Son birkaç yıldır ülke gündemini yargı mekanizmasına ilişkin tartışmalar meşgul ediyor. Toplumun geniş bir kesimi, hukuk, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, adil yargılama gibi kavramları tartışmaya açmış durumda. Bu tablonun gerisinde son yıllarda burjuva medyada genişçe yer bulan kimi dava süreçleri, arka arkaya çıkartılan yasalar ve bu yasaların sonuçları, yine bunlara ek olarak Ergenekon vb. operasyonlar ve bu operasyonlarda kullanılan yöntemler var. Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin türban düzenlemesini iptali ile birlikte bu tartışmalara bir yenisi daha eklenmiş oldu. İptal kararını herkes kendi cephesinden yorumladı ve elbette Büyükanıt da susmadı. AKP karşısında askeri bir zafer kazanmış edası ile iptal kararını “malumun ilanı” olarak niteleyen paşa, hemen akabinde “hukuka güven telkinleri” dağıttı. “Şemdinli’de dava açtılar. ‘Avukat bile almadan çıkar kendimi savunurum’ dedim. ‘Yargıya saygı budur’ dedim” diyen Büyükanıt mesnetsiz güven telkinlerini ortalığa saçadursun, elbette asker kafası Şemdinli’de iddianameyi hazırlayan savcının başına gelenlere değinmeye gerek duymadı.

Açık ki burjuva hukuku bir oyun hamurundan ibarettir. Oyun hamuruna nasıl istenilen şekli vermek mümkünse, burjuvazinin elinde hukuk da böyle elastiki bir oyuncaktır... Bu gerçek; geride bıraktığımız birkaç yıl içerisinde yaşanan gelişmelerden sonra bugün artık gündemi azbuçuk takip eden hemen herkes için ayan beyan ortadadır.

Büyükanıt’tan “hukuka güvenin” telkinleri... Kimin hukukuna? Ve hangi nedenlerle?

Gerçekten de son günlerde yalnızca Büyükanıt ve kurmayları değil, ama burjuva kalantorların geniş bir kesimi sürekli olarak hukuka güven telkininde bulunma ihtiyacı duymaktalar. Zira burjuva hukukunun özündeki eşitsizlik ve çarpıklık geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak ölçüde teşhir olmuş durumda. Bu bağlamda bugün “hukuka güvenin” demenin gerisinde aslen yargı mekanizması ile toplumu barıştırmak değil, derinleşen bir güvensizliğin sonuçlarını önleyebilmek kaygısı yatmaktadır.

Bu yadırganacak bir durum da değildir. Zira burjuva hukuku egemenlerin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki önemli tahakküm araçlarından biridir. Bir oyun hamuruymuşcasına elastik, şekilden şekle girmeye müsait olması da bu tahakkümün ihtiyaçlarından ileri gelmektedir. Öyle ki burjuva hukuku, uluslararası politika ya da iktisadi yönelimlerden, burjuvazinin stratejisinden taktik politikalarına kadar hemen her faktörün doğrudan etkisi altındadır. Bu alanların ortaya çıkan ihtiyaçları ile bütünsel bir uyum içerisinde olması doğasından ileri gelmektedir. Gözetilen sermaye düzeninin sürekliliğinin ihtiyaçları olduğu yerde hukukun da her koşulda ve her alanda işçi-emekçi düşmanı, bir oyalama ya da aklanma mekanizması olduğu gerçeğini ifade etmek yersiz değildir. İktidarın değişimi ile birlikte hukuk düzeni de farklılaşana kadar bu kaçınılmaz olarak böyle olacaktır.

Hrant Dink’in katledilmesinin ardından başlayan ve halen daha devam eden yargılama süreci hafızalarımızda henüz tazedir. Büyükanıt’ın büyük bir rahatlıkla “güvenin” dediği hukuk düzeninin ne menem bir orta oyunu olduğu bu davada çırılçıplak ortaya çıkmıştır. Cinayetle bağlantıları apaçık ortada duran devlet görevlilerinin yargılanmasının “resmen” önüne geçilmiştir.

Bize “güvenin” dedikleri bu hukuk baklava çalan çocuklara yılları bulan hapis cezaları vermekten geri durmazken, Uğur Kaymaz’ın yine devlet görevlisi olan katillerini beraat ettirebilmiştir.

Bu hukuk düzeni düşünce suçundan müebbet hapse varan cezalar yağdırırken ırkçılığın, etnik ayrımcılığın teorisini yapanları kendi içerisinde eritmekte, adeta hükmetme yetkisini onların ellerine teslim etmektedir.

İşte yine Büyükanıt’ın büyük güven duyduğu bu kurallar manzumesi, Şemdinli’de yaşananların ardından başlayan ve hemen herkes tarafından dikkatle izlenen davanın sanıklarına “iyi çocuk” indirimi uygulayabilmektedir.

Ve elbette bu hukuk düzeni Büyükanıt ve benzerlerine karşı işlememektedir. Büyükanıt’ın adını iddianameye yazan savcının derhal açığa alınması bunun güncel bir örneği iken, binlerce kişinin katili olan Kenan Evren hakkında açılmış tek bir davanın bulunmayışı, coğrafyamızın çeyrek asırlık tarihinin bir gerçeğidir.

Böyle bir hukuk düzenine gerçekten de ancak Büyükanıt ve benzerleri güven duyabilir. Zira anlaşılacağı üzere hukuk kuralları karşısında güven duyabilmenin koşulu bu düzen için kan dökmek, işçi-emekçilerin kanını emmektir. Hiç değilse düzenle tartışmasız bir bütünleşme yaşamak ve bu bütünleşmenin gereklerini icra etmektir.

Söz konusu uygulama eşitsizliği yahut diğer bir deyişle uygulamada sınıfsal farklılaşmanın örnekleri yalnızca siyasal alana ilişkin de değildir. Hukukun hemen her alanında bu böyledir. Ve bu gerçek; toplumun bütün fertleri tarafından bilinmektedir.

Sıradan vatandaşların boşanma davaları aylarca sürerken, ünlü kategorisine girenlerin tek celselik sansasyonel boşanmaları her gün gazetelerde büyük puntolarla yazılmaktadır. İşçiler en doğal hakları olan ücret alacaklarının peşinde dahi aylarca koşarken, bankalar üç kuruşluk kredi kartı alacaklarını şimşek hızıyla icra takibine konu edebilmektedir, işçi-emekçilere kök söktürmektedir.

Trafik kazasında yaralanmaya neden olan biri hapis cezasına dahi çarptırılabilirken, doğal afetlerde şehirleri birer toplu mezara dönüştürenler zamanaşımı kalkanı altında gelecek cinayetleri için denizden kum çekmektedir.

İşte burjuvazinin hukuku budur. Ve Büyükanıt’ın da diğer kodomanların da hukuka duydukları güvenin temeli ile bu eşitsiz ve kokuşmuş adaletin temeli bütünüyle aynıdır.


 

Ferhat’ı kurşunlayanlar serbest!

Temel Haklar Federasyonu 9 Haziran günü saat 14.00’te, Bakırköy Adliyesi önünde Ferhat Gerçek’in vurulmasıyla ilgili devam eden yargı süreci hakkında basın açıklaması yaptı.

Aylarca hukuki bir sürecin başlatılmadığı olayda saldırıdan 7 ay sonra ancak soruşturma başlatılmıştı. Ferhat Gerçek açıklamanın yapıldığı gün saldırganları teşhis etmek için savcılığa çağrıldı. Teşhisten önce ise Temel Haklar Federasyonu adliye önünde açıklama yaptı.

Eylemde, “Ferhat Gerçek’i vuran polis tutuklanmalıdır!” pankartı ve “Ferhat Gerçek’i vuran polis hala tutuklanmadı!”, “Polis tarafından sırtından vuruldu!” dövizleri taşındı. “Adalet istiyoruz!” ve “Ferhat Gerçek’i vuran polis tutuklansın!” sloganlarının atıldığı eylemde basın metnini Temel Haklar Federasyonu adına Uğur İlbay okudu.

Kızıl Bayrak/İstanbul