27 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/26

  Kızıl Bayrak'tan
  Derinleşen kriz, düzenin yeni manevra arayışları...
   Emekçi halklara karşı düşmanlıkta aynı saftalar!
Başbuğ-Erdoğan görüşmesi ve
çatışan tarafların ortak gündemleri
“Darbeye karşı 70 milyon adım” parodisinin hatırlattıkları...
İşçi ve emekçi eylemlerinden…
Tuzla tersanelerde hak gaspları sürüyor, mücadele de...
  16 Haziran eylemi ve dükkancı zihniyetin küçük hesaplara dayalı sorumsuzluğu üzerine…
Gerçek bir grev için ileri!
  OSB-İMES İşçileri Derneği 3. Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi…
  Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı’nın ardından...
  Sosyalist Kamu Emekçileri’nden KESK Genel Kurulu öncesi panel…
  Gençlik örgütlenmesi sorunu, Genç-Sen ve tutumumuz üzerine...
  Dünyadan...
  Düzenin gözbağlarına kanmayalım...
  “Çatı Partisi”…
M. Can Yüce
  Bir-Kar’ın kampanya
çalışmalarından…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2 Temmuz’da hedef şaşırtmalara izin vermeyelim...

Sivas’ın katili sermaye devletidir, hesap soralım!

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta sermaye devletinin tam kontrolü altındaki gerici güçler tarafından gerçekleştirilen katliamın üzerinden tam 15 yıl geçti. Önümüzdeki günlerde bu katliamda yitirilen canları anmak için Sivas’ta ve diğer kentlerde çeşitli etkinlikler düzenlenecek.

2 Temmuz anması için düzenlenecek anma eylem ve etkinlikleri için yapılan açıklamalarda, çağrılarda sermaye devletinin katliamdaki rolünün görmezden gelinmesi, üstünün örtülmesi yönündeki çabalar dikkat çekmektedir. Oysa sermaye devletinin rolünün gözden kaçırılması 2 Temmuz katliamının gerçek amaç ve anlamının üzerinin örtülmesidir. Maraş’tan Çorum’a, Sivas’tan Gazi’ye ve cezaevlerine kadar kanlı yüzünü pek çok kez gördüğümüz katliamcı devlet kimliğinin aklanmasıdır.

“O gün Sivas’ta devlet yoktu” diyenlere, bu yıl Sivas’ta yapılacak anma etkinlileri için İçişleri Bakanı’nı ziyaret edip “olası provokatif eylemler için” önlem alınmasını isteyenlere bir kez daha hatırlatmak gerekir ki, Sivas katliamının gerçek sorumlusu bizzat sermaye devletinin yöneticilerinden başkası değildi. Hatırlamak gerekir ki, o gün Sivas’ta devlete rağmen değil, bizzat devletin gözetiminde bir katliam yaşandı. Örneğin katliam için çağrı yapan bildiriler dağıtılırken devletin kolluk güçlerinin bunlardan haberi vardı. Gerici yerel basın ağzından salyalar akıtarak kışkırtıcı yayınlar yaparken devlet herşeyden haberdardı. Gösterici güruh saldırılara başlarken devlet orada, görevinin başındaydı. Madımak Oteli’nin ateşe verilmesiyle doruğuna çıkan olaylar yaşanırken polisiyle, askeriyle, resmi ve sivil tüm güçleriyle devlet oradaydı. Tüm devlet yetkilileri, çevre illerin valilikleri ve emniyet güçleri olanlardan ve olacaklardan haberliydi. Başbakan Çiller’in “Çok şükür, otelin dışındaki vatandaşlarımızın burnu bile kanamamıştır” sözleri devletin otelde can veren insanlarımıza biçtiği değeri en açık biçimde ortaya koyar nitelikteydi.

Katliamdan sağ olarak kurtulan Ali Balkız’ın bundan yıllar önce “Bizi asıl yakan şey nedir” başlıklı açıklamasında dile getirdikleri her ne kadar bugünkü pratiğiyle uyuşmasa da, konunun bu boyutuna ışık tutar niteliktedir; “Sivas’ta bizi asıl yakan şey; ne şenliklerin burada yapılmasıydı ne de Aziz Nesin. Gerçek neden devlet bilincimizin bulanması, zaafa uğramasıydı. Bir an için olsun devletin sınıfsal özünü gözardı ederseniz, onun bir sömürü, talan ve soygun aracı olduğu gerçeğini görmezden gelirseniz, hakim sınıfın hakimiyetini sürdürme aygıtı olduğu gerçeğini bir yana bırakırsanız, onun; ordu, polis, mahkeme, milis, tank, top, benzin, üniforma’dan mürekkep bir organizasyon olduğunu unutursanız, (bir an için bile olsa) işte böyle yanarsınız. Sivas’ta bizi asıl yakan şey budur, bu gaflettir. Şehitlerimizin anısına bu gerçeği görelim.”

Gerçekten de sermaye devletinin Sivas katliamındaki rolü son derece barizdir. Cenaze törenlerinden bugüne 2 Temmuz’la ilgili hemen bütün eylem ve etkinliklerde Alevi halkının ve emekçilerin “katil devlet” sloganını sahiplenmeleri boşuna değildir. Ve 2 Temmuz’u bu denli önemli kılan en temel özelliklerinden biri de aslında budur. 2 Temmuz katliamıyla sermaye devleti Alevilere, Kürt halkına, işçi ve emekçi yığınlarına korku salmak istemiştir. Fakat hiç de istemediği bir sonuca da yol açmış, özellikle de Alevi emekçiler devletin kanlı katliamcı kimliğini bir kez daha yakından tanıma imkanı bulmuştur. 15 yıldan bu yana da 2 Temmuz anmaları işin özünü karartmaya dönük tüm çabalara rağmen katliamcı devletten hesap sormaya dönük bir anlam taşımıştır.

Sermaye devletinin bundan büyük bir rahatsızlık duyduğu açıktır. Alevi kitleleri üzerindeki denetimi yeniden ele geçirme çabasını son yıllarda en açık biçimde Hacı Bektaş şenlikleri üzerinden gördük. Kimi Alevi örgütlerinin başındaki sermaye uşaklarının da hizmetleriyle bu konuda ciddi bir mesafe de katettiler.

Ancak bununla yetinmedikleri, yetinmek istemeyecekleri de açıktır. Alevi emekçilerinin yeniden denetim altına alınması için sağlı sollu çabalar içerisine girildiği bir sır değildir. CHP’nin Alevi tabanına şirin görünmeye dönük politikaları da aynı devlet politikasının bir parçasıdır. Şu an iktidarda olan AKP’nin son bir yıldır çokça tartışılan “Alevi açılımı”nın temelde aynı amaca hizmet ettiğini de vurgulamak gerekmektedir.

Bu noktada 2 Temmuz’un önemi bir kez daha açığa çıkmaktadır. 2 Temmuz’a gerçek anlamı üzerinden sahip çıkmak, anma eylem ve etkinliklerini “Madımak müze yapılsın” türünden taleplere hapsetmeyi değil, sermaye devletinden hesap sormayı, onun kanlı-katliamcı kimliğini teşhir etmeyi gerektirmektedir. Sermaye devletinin Alevi emekçilerini aldatmasının, yeniden denetim altına almasının önüne ancak 2 Temmuz şehitlerine bu çerçevede sahip çıkılarak karşı durulabilir. Alevi emekçilerinin gerçek talepleri ancak bu zeminde savunulabilir. O halde 2 Temmuz anmalarında alanlara “katil sermaye devletinden hesap soralım” şiarıyla çıkılmalıdır. Ateşte semaha duran canlarımızı doğru bir biçimde anmanın ve yeni katliamların önüne set çekmenin tek yolu budur.