13 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/10

  Kızıl Bayrak'tan
  2009 Newrozu’na giderken...
  İMF-TÜSİAD yıkım programlarına karşı mücadeleyi yükseltelim!
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Ankara ziyareti…
BDSP’nin seçim çalışmalarından…
BDSP bürolarının açılışlarından…
  Direnişlerden...
  Hüseyin Temiz yoldaşı kaybettik...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü alanlarda kutlandı...
  8 Mart etkinliklerinden…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Yurtdışında 8 Mart kutlamalarından....
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm ve su sorunu
  Dünyadan
  Neler oluyor? -
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TÜSİAD yeni yıkım anlaşmasının bir an önce imzalanmasını talep ediyor...

İMF-TÜSİAD yıkım programlarına karşı mücadeleyi yükseltelim!

 

TÜSİAD, hükümeti İMF ile anlaşma yapmaya zorluyor. Ankara’da temaslarda bulunan TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Başbakan Erdoğan ile geçen ay yaptıkları görüşmede kendilerine söylenen ve kamuoyu ile de paylaşılan İMF’nin iki isteğini, kabul edilmesi mümkün olmayan konular olarak görmediklerini, anlaşmanın gecikmesini de bu çerçevede anlayamadıklarını söyledi.

Çok kötü bir dönemden geçildiğini belirten Yalçındağ, her 4 gençten birinin işsiz olduğunu, yüzde 12’nin üzerine çıkan işsizlik oranının 2000 yılından bu yana en yüksek düzeye ulaştığını, imalat sanayindeki kapasite kullanım oranının yüzde 63’e gerilediğini ve bunun 1991 yılından beri en geri nokta olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“Bütün bu durumlarda ekonomi bu kadar kötü giderken herkes işinde, aşında, yatırımın ortasında yakalanmış, işini kaybediyor. Böyle bir durumdayken bizim bütün konsantrasyonumuz bu aslında. Bu yerel seçimlerin bu kadar büyük bir olay olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Bizim konsantrasyonumuz, önceliğimiz o değil. İş adamlarının da vatandaşın da olduğunu zannetmiyorum.”

Büyüyen işsizlik, açlık ve yoksulluğun nedeni kapitalist patronlardır!

Yalçındağ işsizliğin nedenlerine dair bir açıklama yapmazken, TÜSİAD’a üye büyük sermaye gruplarının sadece son dönemde binlerce işçiyi işten attığı biliniyor.

Koç Holding bünyesinde bulunan TOFAŞ kriz gerekçesiyle 1400 işçiyi işten attı. Bir yandan da yarı ücretli ve ücretsiz izinler devam ediyor. Aynı dönemde TOFAŞ CEO’su Ali Pandır, yaptığı açıklamada, kriz döneminde bile kâr ettiklerini ve yatırımlarını sürdürdüklerini söylemişti. Yine Koç Holding’e bağlı Ford’da yüzlerce işçi işten atılırken, bir yandan da izin uygulamaları sürüyor. Koç’a bağlı Grundig’de de 2008 Aralık’ı sonunda yüzlerce işçi kapı önüne konuldu.

Türk-İş’in yaptığı son araştırmada çığ büyüyen işsizlik şöyle ifade ediliyor: “İşsizlik oranını hesaplanmasındaki yetersizlik ve yöntem tercihine rağmen üç milyona ulaşan işsizlerin yüzde 17.5’ini (yaklaşık 524 bin kişi) bu dönemde işten ayrılanlar oluşturdu. İşsiz kalanların sayısı giderek artarken, işsizlik ödeneğini hak eden kişi sayısı ise sınırlı sayıda (işsiz kalanların yaklaşık yüzde 10’u) kaldı. Yaygınlaşan işsizlik, ücret gelirlerindeki gerileme, gelir yetersizliği/yokluğu, dar ve sabit gelirli kesimlerin yaşama koşullarını gün geçtikçe daha da bozmaktadır.”

Yine aynı araştırmada, yoksulluğun derinleştiği de verilerle ortaya konuluyor. Şubat 2009 döneminde 4 kişilik bir ailenin sadece sağlıklı beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı 740.04 TL. Yanısıra yapılması zorunlu konut (kira, yakacak, elektrik, su vb.), ulaşım, giyim, eğitim, haberleşme ve benzeri harcamalar da dikkate alındığında, “insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi” için gerekli tutar 2 bin 401.57 TL’dir.

Hükümetten İMF ile bir an önce anlaşma yapmasını talep eden Yalçındağ gerçekten “vatandaş”ı, onun işsizliğini, açlığını, yoksulluğunu mı düşünüyor, yoksa sermayenin krizden dolayı azalan karlarını, dış borç ödemelerinde yaşadığı zorlanmaları, sermayeye aktarılacak kaynakları mı?

Bu sorunun yanıtı yeterince açık. Bugüne kadarki tüm deneyimler, İMF-TÜSİAD paketlerinin işçi ve emekçi kitleler için sadece yıkım anlamına geldiğini yeterli açıklıkta ortaya koymuştur. Kar ederken bile işçileri kapı önüne atmakta tereddüt etmeyen bu asalaklar, bizzat nedeni oldukları işsizliğin her geçen gün büyüdüğü bir dönemde, işsizlik sigortası fonunda biriken paralara bile göz dikecek kadar arsızdırlar. İşçinin-emekçinin elinde kalmış ne kadar kırıntı hak/kazanım varsa, onun da yeni İMF paketleri ile gaspedilmesini istiyorlar.

TÜSİAD, İMF ile anlaşma konusunda neden acele ediyor?

Yerel seçimlere kadar ufukta İMF ile yeni bir anlaşmasının görünmemesi kapitalist patronları fazlasıyla rahatsız ediyor. TÜSİAD Başkanı’nın İMF ile anlaşmanın gecikmesinin yaratacağı “kötü sonuçlar”ın altını çizmesi, İMF’nin istemlerinin “makul” olduğunu vurgulaması bu rahatsızlığın dışa vurumu.

Ekonomik kriz her geçen gün derinleşiyor. Borsalardaki düşüşler sürüyor. ABD’nin açıkladığı ekonomik destek paketi, kapitalist dünya ekonomisinin baş aşağı gidişini engelleyemiyor. Üretim sürekli geriliyor. Krizden en çok etkilenen ülkelerden biri de Türkiye. Sanayi üretimindeki düşüşte Japonya’dan sonra ikinci sırada. Kapitalistler, İMF ile yapılacak anlaşma ile borçlarını erteletmeyi umuyorlar ve gündemde olan 25 milyar dolarlık kredinin borçlarının ödenmesi, yaralarının sarılması için kullanılmasını istiyorlar.

TÜSİAD, İMF ile anlaşma konusunda acele ediyor, zira 267 milyar dolar dış borcun önemli bir bölümü, TÜSİAD üyesi tekelci sermaye gruplarının borçlarından oluşuyor. 267 milyar doların sadece 85 milyar doları sermaye devletine aitken, 182 milyar doları ise TÜSİAD üyesi kapitalistlerin borçlarıdır. TÜSİAD üyesi tekelci sermaye gruplarının 182 milyar dolarlık dış borcunun 60 milyarlık bölümü sahibi oldukları bankalara aitken, 122 milyar dolarlık bölümü ise kapitalist işletmelere ait borçlardan oluşuyor.

Kapitalistler önce devasa dış borçların altına imza attılar. Kredileri diledikleri gibi kullandılar. Şimdi ise borçlarını bir şekilde sermaye devletinin üstlenmesini istiyorlar. Böyle bir borçlanmanın faturasını ise bir kez daha işçi ve emekçiler ödeyecek.

Kısacası, İMF kaynakları sermayeye, faturası ise işçi ve emekçilere!

TÜSİAD Başkanı gazetecilere İMF ile anlaşmanın gecikmesinin yaratacağı “olumsuz” sonuçlardan bahsederken, işsizliğin ve kamu borcunun artmasından dem vuruyor, üretimin ve tüketimin artması için AKP hükümetinin tedbir alması gerektiğinden söz ediyor. Kapitalistlerin borçlarının, dış borçların ana gövdesini oluşturduğuna ise hiç mi hiç değinmiyor.

İMF-TÜSİAD programlarına karşı mücadeleye!

Borç alınan para kapitalistlerin kasasına akıtılırken, borcun kendisi ve faizleri ise işçi ve emekçilere ödettirilecek. Dolayısıyla, İMF’yle imzalanacak yeni anlaşma, tüm dünyayı sarmış olan krizle birlikte işçi ve emekçiler için çok daha yıkıcı sonuçlara yol açacak. TÜSİAD’ın İMF ile yeni bir anlaşma yapılması için bu kadar ısrarcı olmasının temel nedeni budur.

TÜSİAD patronları İMF’den gelecek paraları dört gözle bekliyor, sermaye hükümetinden daha hızlı davranmasını istiyorlar. “Krizin herkesi vurduğu” yalanına sarılıyorlar.

AKP ise, TÜSİAD’ın çok “makul” bulduğu İMF taleplerinin seçim öncesinde karşılanmasını çıkarlarına uygun görmüyor. Ama seçimlerden sonra, TÜSİAD ve sermaye medyası elele vererek, işçi ve emekçilere yönelik olarak, “krizi birlikte atlatalım” kampanyasını başlatacaklardır. İşten çıkarmalar, ücretlerin düşürülmesi karşısında, işçi sınıfını tam bir sessizliğe davet edeceklerdir. İşçi sınıfının krizin faturasını ödemeye karşı çıkması, İMF dayatmalarına karşı mücadele etmesi durumunda ise baskı ve şiddet yoluna başvuracaklardır.

İşçi ve emekçiler İMF ile yapılan anlaşmaların ne anlama geldiğini kendi deneyimlerinden bilmektedirler. Faturası işçi ve emekçilere ödettirilen İMF kredilerine her zaman işçi ve emekçilerin en temel kazanımlarının gaspedilmesi eşlik etmiştir. İMF’nin açtığı her kredi musluğunun karşılığı sosyal yıkım dayatmaları olmuştur. Sağlık ve eğitim gibi en temel hizmetlerin paralı hale getirilmesi, mezarda emeklilik, özelleştirme yoluyla kamu birikimlerinin peşkeş çekilmesinin yanısıra işsizleştirme ve sendikasızlaştırma, emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda tarımın yıkıma uğratılması, kölelik yasası vb. ile işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaştırılmıştır. İMF programlarını uygulayan her ülkede işçi ve emekçilerin alım-gücü sürekli düşmekte, milyonlarca insan sefalete itilmekte, işsizlik tırmanmaktadır.

İşçi ve emekçiler için İMF-TÜSİAD sosyal yıkım programlarına karşı birleşik-örgütlü mücadeleyi yükseltmek dışında bir çıkış yolu yoktur. Krizin faturasına ve yeni İMF anlaşmalarına karşı mücadelenin örgütlenmesine önderlik etme görevi ise, sınıf devrimcilerinin, devrimcilerin ve emekten yana olan tüm ilerici güçlerin sorumluluğudu