13 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/10

  Kızıl Bayrak'tan
  2009 Newrozu’na giderken...
  İMF-TÜSİAD yıkım programlarına karşı mücadeleyi yükseltelim!
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Ankara ziyareti…
BDSP’nin seçim çalışmalarından…
BDSP bürolarının açılışlarından…
  Direnişlerden...
  Hüseyin Temiz yoldaşı kaybettik...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü alanlarda kutlandı...
  8 Mart etkinliklerinden…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Yurtdışında 8 Mart kutlamalarından....
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm ve su sorunu
  Dünyadan
  Neler oluyor? -
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Rıdvan Budak “çete”sini toplamaya çalışıyor...

Sermayenin “Budak”lı sopası bu kez sökmeyecek!

Her kriz döneminde olduğu gibi patronlar, ortaya çıkan yükü işçi ve emekçilerin sırtına yıkarak süreçten en az zararla çıkmaya, hatta bunu kendileri açısından bir fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Bunun sonucunda da krizin yol açtığı yıkımı esas olarak işçi sınıfı ve emekçiler yaşıyor. Çığ gibi artan işsizlik, yaygınlaşan ücretsiz izinler, ücretlerin aşağı çekilmesi ya da aylarca ödenmemesi, işsizlik sopası gösterilerek her türlü hak ve kazanımın gaspedilmesi, öte yandan elektrik ve doğalgaz gibi en temel tüketim ürünlerine yapılan fahiş zamlar işçi ve emekçilerin yaşamını bir cehenneme çeviriyor.

Halihazırda işçi ve emekçiler cephesinden krizin faturasını ödememeye dönük güçlü bir ses çıkmış değil. Bilinç ve örgütlülük düzeyinin zayıflığı buna engel oluyor. Fakat gene de işçi ve emekçi hareketi içerisinde güçleri birleştirmeye, mücadeleyi yükseltmeye dönük çabalar, atılan anlamlı adımlar var. Yakın zaman önce gerçekleştirilen 15 Şubat İstanbul mitingi işçi ve emekçilerin mücadele isteğinin bir ifadesi.

İşte böyle bir süreçte, DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın açıklamalarının gazetelerde yer aldığını görmekteyiz. Binlerce işçinin son süreçte işsiz kaldığı Denizli’de yayınlanan bir yerel gazetenin 4 Mart tarihli sayısının manşetinde Rıdvan Budak’ın “hakkınızı arayın” sözleri yer alıyordu. 8 Mart günü ise Vatan gazetesinde Rıdvan Budak’la yapılmış bir röportaj yayınlandı. Röportajda, “işçilerin sembol temsilcisi” olduğu belirtilen Rıdvan Budak’ın “tarihi bir çağrı” yaptığı duyuruluyordu.

Rıdvan Budak’ı tanımayanlar, ya da hala onun bir sendikacı olduğunu düşünenler, söz konusu haberleri okuyunca epeyce şaşırdılar. Zira boynuna Vatan gazetesi yazarı tarafından “işçilerin sembol temsilcisi” yaftası asılmış olan Rıdvan Budak, işçilere değil fakat patronlara seslenmekteydi. “Hakkınızı arayın” dediği patronlardı. “Gelin hep beraber hiçbir tedbir almayan, bizleri ölüme terkeden bu iktidara karşı birlikte baş kaldıralım” sözlerinin muhatabı patronlardı. Ve utanıp sıkılmadan, krizin faturasını ödetmek için onbinlerce işçiyi gözünü kırpmadan sokağa atan, her türlü haklarını bir çırpıda yok eden patronlara, birlikte yürümeyi, birlikte mücadele etmeyi öneriyordu.

Aslında bu tavır işçilere yabancı değil. Ne zaman bir kriz patlak verse, sendikal ihanet çetelerinin işçi sınıfı ve emekçileri denetim altında tutma misyonuyla harekete geçtikleri,  “hepimiz aynı gemideyiz”, “zorlukları birlikte aşmamız gerekir”, “iki zeytinimizden birini vermeye hazırız” türünden sözlerle sınıf işbirlikçiliğinin dipsiz kuyusunda yuvarlanmaya başladıkları biliniyor. Kaldı ki Rıdvan Budak sınıf işbirlikçiliğinin, sendikal ihanetin sembol isimlerinden biri olarak bilindiği için bu sözlerini garipsememek de gerekiyor. Eğer tam tersini yapsaydı, yani işçileri krizin faturasını ödememeye karşı mücadeleye çağırsaydı, onlara “hakkınızı arayın” deseydi, canını dişine takarak mücadelenin örgütlenmesi için çabalasaydı, asıl o zaman garip olurdu. Rıdvan Budak asıl o zaman kendi bilinen ihanetçi, işbirlikçi kimliğiyle çelişirdi.

Hafızamızı biraz zorladığımızda, eski defterleri biraz karıştırdığımızda, Rıdvan Budak’ın bugün örneklerini sıkça gördüğümüz işbirlikçi, ihanetçi sendikacı tipinin daha ötesinde özelliklere sahip olduğunu, sermayenin sendikacı kılıklı bir ajanı olarak, işçi sınıfını burjuvazinin denetimi altına sokma konusunda çok daha kritik işler yaptığını görürüz.

Hiç şüphe yok ki bunlardan en önemlisi 1997 yılında bizzat MGK’nın yönlendirmesiyle oluşturulan, “beşli sivil inisiyatif” olarak tanımlanan ancak bilinçli işçiler tarafından “beşli çete” olarak isimlendirilen yapılanma içindeki rolüdür. O zamanlar Rıdvan Budak, DİSK Genel Başkanı sıfatı taşımaktaydı ve iktidarda da DYP-RP hükümeti bulunmaktaydı. Generallerin hükümet ortağı RP’ye “balans ayarı” yapmak amacıyla 28 Şubat’ı tezgahladığı bu süreçte, tam da 28 Şubat’a toplumsal destek sağlamak için generallerce hizmete çağırılanlardan biri de Rıdvan Budak’tı. “Çete” içinde Rıdvan Budak dışında Türk-İş, Hak-İş, TİSK ve TOBB yöneticileri de bulunmaktaydı.

Bu yapılanma bir taraftan “işçi ve işveren kesimi”ni temsilen Genelkurmay’ın telkinleri doğrultusunda hükümete basınç yaparken, bir taraftan da işçi ve emekçileri denetim altında tutma misyonuyla hareket ediyordu. İşçi sınıfının 28 Şubat politikalarına, onun üzerinden ise sermayeye yedeklenmesinde bu yapılanmanın hatırı sayılır bir rolü oldu. (“Çete”nin bir diğer elebaşısı o zamanların Türk-İş yöneticisi olan Bayram Meral’di. “Beşli çete” üzerinden sundukları paha biçilmez hizmet karşılığında 1999’da Rıdvan Budak DSP, 2002 seçimlerinde ise Bayram Meral CHP milletvekili olarak meclisin ceylan derisi koltuklarına oturtuldular.)

Rıdvan Budak’ın çete arkadaşı Bayram Meral, daha sonraları “beşli sivil inisiyatif” olarak yaptıklarını şu şekilde anlatacaktı: “O dönemde Erbakan´ı defalarca uyardım. ´Sayın başbakan, bazı olumsuzluklar izliyoruz. Bakın 12 Eylül oldu; siz gittiniz, tekrar geldiniz başbakan oldunuz, haklarınızı aldınız. Ama biz haklarımızı hâlâ geri alamadık. Yeni bir darbe istemiyoruz. Sizden rica ediyorum, bazı partililere çekidüzen verin.´ dedim. Tansu Çiller´e ´güvenme´mesi tavsiyesinde bulundum. Erbakan´la ´dost´ olarak ilişkimiz sürüyor. Demokrasinin zarar görmemesi için uyarı yaptık; ama ters anlaşıldı. Biz sivil toplum kuruluşları olarak demokrasiye sahip çıktık.”

Denilebilir ki sermaye, işçi sınıfını denetim altında tutmak için “toplumsal uzlaşma” adı verilen silahın ne kadar etkili olduğunu “beşli çete”nin icraatları sayesinde net olarak gördü. İşçi sınıfını sermayeye yedeklemenin kurumlaşmış ifadesi sayabileceğimiz Ekonomik Sosyal Konsey, “beşli çete”nin ektiği tohumlardan filizlendi.

Toparlayacak olursak, bugün patronlara “hakkınızı arayın”, “ölmüş eşek kurttan korkmaz, gelin beraber yürüyelim” diyen Rıdvan Budak sermayenin işçi sınıfı içindeki tescilli ajanlarından biridir. Bu kimliğini hem sendika yönetimlerinde hem de milletvekilliği döneminde defalarca ortaya koymuştur.

Bugün gündemde olan son çıkışı da sahip olduğu kimlikle uyum içerisindedir. “Krizin faturasını ödemeyeceğiz!” şiarının işçi ve emekçiler arasında sancılı biçimde de olsa yaygınlaşmaya başladığı son süreçte sermayenin “beşli sivil inisiyatif” gibi çetelere ve Rıdvan Budak gibi elebaşlarına her zamankinden daha çok gereksinimi vardır. Ekonomik Sosyal Konsey’in önemli ölçüde teşhir olup işlevsizleştiği bir yerde Rıdvan Budak’ın yaptığı “çete”yi yeniden toparlama çabasından başka bir şey değildir.

Rıdvan Budak patronlara şöyle diyor: “Gel geç iktidarlardan, vergi salarlar diye korkarak sanayicilik yapılmaz. Bu fabrikalar size dedenizden servet kalmadı. Bu ülkenin halkı ile beraber sizler yeteneklerinizi ortaya koydunuz. Dişinizle tırnağınızla bu fabrikaları ortaya çıkardınız. Onları batırmaya hakkınız yok. Direnin ve hakkınızı fabrikalarınızı işyerlerinizi koruyun. Türkiye’nin işçileri, çalışma haklarını, fabrikalarını, ekmeklerini, aşlarını geri istiyorlar. Sanayicilerin de buna kulak vermesi, el vermesi lazım. Gelin hep beraber hiçbir tedbir almayan, bizleri ölüme terk eden bu iktidara karşı birlikte baş kaldıralım.”

İşçiler bu tür sözleri daha çok faşist Türk Metal çetesinin bugün cezaevinde olan elebaşısı Mustafa Özbek’ten çok dinlediler. Anlaşıldığı kadarıyla, patronları ve ülke sanayisini ne kadar da çok düşündüğünü bu sözleriyle ifade eden Rıdvan Budak’ın bir diğer niyeti de patronların gözünde Mustafa Özbek’ten boşalan yere talip olmaktır. Sermaye sınıfına bu konuda mesaj vermektir. Doğrusunu söylemek gerekirse, MGK’dan ve generallerden talimat alarak sermayeye hizmet etmek konusunda deneyimli olması bu konuda kendisi için ciddi bir avantajdır.

İşçi sınıfı ve emekçiler bu sermaye ajanını iyi tanımalıdır. Rıdvan Budaklar’ın, Mustafa Özbekler’in ve diğerlerinin sermayeye hizmet konusundaki kirli sicilini bir an bile akıllarından çıkartmamalıdır. Çünkü sermayenin saldırılarının giderek yoğunlaşıp pervasızlaştığı, buna karşı işçi ve emekçilerin mücadelesinin alttan alta mayalandığı bir süreçte sınıf hareketini bekleyen en büyük tehlikelerden birisi de, burjuva ajanlarının sınıf hareketi içerisinde yaymaya çalışacakları uzlaşmacılık zehiridir. Patronlar ile işçilerin krize karşı birlikte mücadele etmeleri fikridir.

Oysa ki Rıdvan Budak’ın “gelin birlikte mücadele edelim” dediği patronlar yaşanan krizin mağduru değil fakat sorumlularıdır. Kriz kapitalizmin krizidir, krizin nedeni patronların doymak bilmeyen sınırsız kâr hırsı ve buna dayalı sömürü ve yağma ekonomisidir. Krizin yarattığı altüst oluş sırasında kimi patronların altta, kimilerinin üstte kalması ne krizin niteliğini değiştirir, ne de patronları ve bir bütün olarak sermaye sınıfını krizin sorumluluğundan kurtarır.

İşçi ve emekçilerin yapması gereken, sermaye ajanlarının yalan ve demagojilerine inat birleşik-militan mücadeleyi daha da yükseltmekti