13 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/10

  Kızıl Bayrak'tan
  2009 Newrozu’na giderken...
  İMF-TÜSİAD yıkım programlarına karşı mücadeleyi yükseltelim!
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Ankara ziyareti…
BDSP’nin seçim çalışmalarından…
BDSP bürolarının açılışlarından…
  Direnişlerden...
  Hüseyin Temiz yoldaşı kaybettik...
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü alanlarda kutlandı...
  8 Mart etkinliklerinden…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Yurtdışında 8 Mart kutlamalarından....
  Gençlik hareketinden…
  Kapitalizm ve su sorunu
  Dünyadan
  Neler oluyor? -
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Neler oluyor?

M. Can Yüce

Bütün dikkatler ve ilgi yerel seçimler üzerinde odaklanmışken Kürdistan sorunu eksenli gelişmeler ya gözden kaçırılıyor, ya da yeterince tartışılmıyor. Oysa yerel seçimler üzerine yapılan propaganda toz bulutu kısa bir süre sonra dinecek ve bölgemizin ve halkımızın yaşadığı sorunlar ve bu nokta üzerinde yaşanan çatışmalar tüm şiddetiyle devam edecek.

İran’a giderken yaptığı açıklamada Abdullah Gül, Kürt sorunu konusunda önümüzdeki günlerde önemli gelişmelerin olacağını söyledi. Kuşkusuz bu mesajı ciddiye almak ve üzerinde düşünmek, olası gelişmeleri öngörmeye çalışmak gerekir. İlk akla gelen soru, “neler olabilir” sorusudur!

Bu sorunun yanıtının ayrıntılarına geçmeden önce hemen bir noktanın altını çizmek durumundayız: İddia edildiği gibi, Kuzey Kürdistan sorunu konusunda bugünden yarına çok dramatik ve önemli bir gelişme veya gelişmeler beklemek, yanlış ve kendi kendini kandırmak olur. Ama bu, hiçbir şeyin olmayacağı anlamına gelmiyor.

Son bir ayın gelişmelerine bakıldığında kimi gelişmelerin ipuçlarını görmek ve bunlardan nelerin olabileceğini ve bunların kapsamını ana çizgileriyle kestirmek çok güç olmasa gerektir.

Bir: TC ile Güney Kürdistan hükümeti arasında belli bir yakınlaşmanın olduğu, bunun salt ekonomik ilişkiler, Kerkük ve diğer “ikili ilişkiler” konularıyla sınırlı olmadığı çok açıktır. Yine salt PKK’ye karşı işbirliği olanaklarını araştırmak ve bunun zeminini geliştirmek, ortak bir hareket yaratmak gibi noktalarla sınırlı olmadığı da bilinmektedir. Bunlarla birlikte bu yakınlaşma, Kuzey’de Kürt sorununda kimi adımlar atma, “kimi açılımlar” yapma gibi girişimleri içermektedir. Genel af veya buna benzer bir düzenleme ile PKK’yi silahsızlandırma projeleri de içinde olmak üzere dil, kültür gibi konularda bazı adımlar atma hazırlıkları da tartışılmaktadır. Güney Kürdistan Yönetimi’ni temsilen kimi sözcülerin yaptığı açıklamalar bunu doğrulamaktadır. Anılan bu yakınlaşma Güney Kürdistan Yönetimi’ni tanıma ve bunun ilk adımı olarak Hewler’de konsolosluk açma gibi bir noktaya kadar uzanır mı, bu bilinmez, ama bu noktanın da tartışıldığı gözlenmektedir.

İki: TC ile Güney Yönetimi arasındaki yakınlaşmanın ve bu konuda yapılan “diplomatik” girişimlerin ABD tarafından desteklendiği ve bunun genel Ortadoğu politikalarının bir gereği olduğu çok açıktır. Aynı konuşmasında A. Gül’ün, İsrail’in güvenliği konusunun mutlaka halledilmesi gerektiği yönündeki vurgusu boşuna değil, sorunun bölgesel düzlemde algılandığının ve konulduğunun en somut ifadesi olmaktadır.

Üç: TC’nin Güney hükümetiyle geliştirdiği ilişki ile TRT 6’nın açılmasıyla başlayan kimi devlet damgalı adımların aynı döneme denk getirilmesi rastlantı değildir, tersine genel bir paketin birbirini tamamlayan adımları niteliğindedir. İnkârcı çizgi ve yapılanmada ısrarın yanı sıra, yine onunla belli noktalarda çelişen adımların atılması, bir paketin unsurları izlenimini veriyor.

Dört: Güney Kürdistan’da Kürt sorunuyla ilgili “Uluslararası Kürt Konferansı”nın toplanacağı açıklandı. Bu konferans, çözüm önerilerini mi tartışacak, bu öneriler ne kadar ciddiye alınacak sorularının yanı sıra, yoksa esas olarak “kamuoyu oluşturma” işlevini mi yerine getirecek soruları yanıtlarını arıyor…

Beş: Bu noktaların ortak noktası, hemen her aşamada ve zeminde PKK’nin dıştalanması ve muhatap alınmamasıdır! Bu nedenle anılan bu gelişmeler PKK’nin büyük tepkisini çekmektedir. Belki de süreç içinde DTP doğrudan, PKK de dolaylı olarak bu sürece dahil edilebilir, ama politik taraf olarak muhatap kabul edilmeyeceği kesin gibidir! Yayınladıkları program ve son olarak 10. Kongre kararlarında da anlaşılacağı gibi, PKK için temel sorun ve mücadelenin temel gerekçesi, Öcalan’ın “özgürlüğü”dür. Kürt sorununda ise kimi kırıntılardan öte bir programatik talepleri yok. Başka bir ifadeyle PKK ve Öcalan, devlete ve düzene kabul edilmeyi, bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istemektedirler. Bunun dışında özgürlükçü bir programları ve pratikleri de yoktur. Bugüne kadar yaratılan birikimler ile Kürdistan sorununun dinamikleri ve potansiyelleri onlar için sadece “kullanım nesneleri” işlevini görmektedir. Kimi adımlara çok büyük tepki gösteriyorlar, örneğin TRT 6’ya olduğu gibi… Buradaki karşı duruşun temel nedeni ilkesel ve programatik değil, kendilerine rağmen yapılıyor, kendilerini dışlamış olmasıdır; çünkü kendilerinin de bu anlamda bir programları yok! Yine kısaca özetlemeye çalıştığımız gelişme çizgilerine tepkileri, yine ilkesel ve programatik değil, dışta tutulma nedeniyledir.

Altı: Anılan gelişmelere karşılık verebilecek Kuzey’de politik bir seçeneğin olmaması, Kuzey Kürtler’i açısından çok önemli bir boşluk anlamına gelmektedir. Bu alanda farklı sesler, farklı çabalar var, ama bunlar henüz bir seçenek geliştirme durumunda değillerdir. Öyle olmasına rağmen iktidar tekelini elinde tutan PKK / KCK, bu farklı seslere ve renklere, mevcut gerçekliğe ışık tutan aydın, devrimci düşüncelere tahammül göstermemekte, infaz kararları alıp uygulama alanına koymaya çalışmaktadır. Aslında toplumu susturma ve geleceğini ipotek altında tutma çabası olan bu son durum, anılan genel politik ortam ve gelişme eğilimlerinden bağımsız değildir.

Yeniden başlıktaki soruya ve yanıtına gelecek olursak; belli ki bölge çapındaki politik gelişmeler bağlamında ve onun bir unsuru olarak Güney hükümetinin de desteklediği Kuzey’e dönük bir paket parça parça, biraz da yedirile yedirile yürürlüğe konulmak istenmektedir. Bu paketin bir ucu PKK’yi muhatap almadan tasfiye etme ve bu temelde düzene entegre etme hedefini içerirken, öteki ucunda kimi kültürel ve dile dönük adımlarla ortaya çıkan politik boşluğu AKP ve onun üzerinden devlet eliyle doldurma, bunu da çözüm olarak sunma hedefini kapsamaktadır. Yine bu bağlamda Güney’le ilişkileri belli bir noktaya taşıma hedefi de bu paketin içinde var.

Peki, bunun karşılığında Güney TC’ye ne verecek? Bu, önemli bir soru… Tanınmanın karşılığı Kerkük’ten vazgeçmek mi? Bu da diğer önemli bir soru, aynı zamanda birinci sorunun da yanıtını belli ölçüde içinde taşıyan bir soru…

Son bir ek daha: Yerel seçimlerde ortaya çıkacak tablo, anılan gelişmelerin hızını, psikolojik ve politik ortamını belli ölçülerde etkileyecektir.

Genel tablo bu…

Bir kez daha vurgulamak gerekir ki, ne yazık, yaşamını ve geleceğini doğrudan etkileyen, etkileyecek bütün bu gelişmeler karşısında politik programı ve hareketiyle Kuzey Kürdistan halkı bir özne, özgür iradeye sahip bir taraf değil; bu, trajedinin devamı değilse nedir?

10 Mart 2009