20 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/11

  Kızıl Bayrak'tan
  Seçimler, Kürt sorunu ve devrimci sınıf tutumu
  ABD’nin Kürt politikası gündemde...
Ankara’daki işbirlikçi rejim “yeni taşeronluk” görevine dört elle sarıldı!
Dünya Su Forumu’na hayır!
Ergenekon değil kirli savaşın içyüzü!
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Güncel gelişmeler ve sol hareket
  “Hüseyin Hoca” sosyalizmin günışığına uğurlandı…
  Kentsel değil rantsal dönüşüm
  16 Mart, Halepçe ve Gazi katliamlarını protesto eylemlerinden...
  Gençlik hareketinden…
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan tüm işçi ve emekçi kadınlara çağrı:
  Çarlık Duması’nda Bolşevikler...
  Tokat Eğitim-Sen yönetimi gericiliğin bayraktarlığını yapıyor!
  Dünyadan...
  Newroz’a doğru... -
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD’nin Kürt politikası gündemde...

Özgürlük ve eşitlik mücadelesi hak kırıntılarıyla boğulamaz!

Egemen siyasal kültürde “havada konuşmak” bir gelenektir. Bu geleneğin bir uzantısı olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Tahran uçağında “Kürt meselesi konusunda iyi şeyler olacak” dedi. Gül’ün bu açıklaması üzerine çeşitli değerlendirmeler yapıldı/yapılıyor. Gül’ün sözleri, birçok çevrede Kürt sorununun “çözüm”ü yönünde adım atılacağı beklentisi yaratmış bulunuyor.

Gül’ün açıklamaları Abdullah Öcalan’ı da beklentiye sokmuş görünüyor. Öcalan, “Sayın Gül’ün açıklamaları önemlidir. Ben bu konuda üzerime düşen sorumluluğu yerine getireceğim" açıklamasını yaptı

Gül’ün açıklamalarının ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Türkiye ziyareti sonrasına denk düşmesi elbette rastlantı değildir. Zira ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyareti sırasında PKK’ye silah bıraktırılması için bazı planların tartışıldığı biliniyor. Emperyalist ABD ve sömürgeci Türk sermaye devletinin Kürt sorununun “çözüm”ü konusunda ortak bir politik tutuma yöneldiği, Güney Kürdistan’da düzenlenecek Kürt konferansında ortak çözüm planının ortaya konulacağı, Celal Talabani’nin Su Forumu’na katılma vesilesiyle Türkiye’yi ziyaret etmesinin nedenlerinden birinin de bu olduğu düzen medyasına yansıdı. 

ABD ve Türk devletinin “çözüm”den anladığı nedir?

ABD emperyalizminin bölgesel politikalarına ve Türk sermaye devletinin hassasiyetlerine uygun bir çözüm uzun süredir egemenlerin gündeminde bulunuyor. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşma, ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyareti sürecinde Kürt sorununa ilişkin önemli bir dizi kararın alındığının işaretidir. Bunların yanısıra, Türkiye Kürdistan’ındaki “çözüm”e, Abdullah Öcalan’ın, şayet şans tanınırsa katkı sunmaya hazır olduğu, yaptığı son açıklama ile netleşmiş gözüküyor.

Emperyalist ABD ve sömürgeci Türk sermaye devletinin “çözüm”den ne anladığına biraz daha yakından bakalım. ABD ve Türk devleti, “çözüm”ün birinci aşamasında Kürt halkının özgürlük umudunu boğma politikasını temel aldılar. Kissinger’in meşhur ifadesiyle, “önce ez sonra çöz” konseptine uygun davrandılar. Özelde PKK’nin genelde Kürt halkının mücadelesinin tümden güçten düşürülmesi için var güçleriyle çabaladılar.

Gerçekçi bakan herkes, PKK etkisizleştirilmeden Kürt sorununun “çözüm”ü çerçevesinde tek bir adım atılmayacağını görebiliyordu. Öyle ki, bugün “Kürt açılımı”ndan söz edenler, daha birkaç ay öncesine kadar yüksek sesle “PKK’yi ortak düşman” olarak tanımlayanlardır. Sınır içi ve dışı operasyonlarda tam bir dayanışma içinde hareket eden de, ABD emperyalizmi ve sömürgeci Türk devletiydi. DTP’nin kıskaca alınması da dahil, Kürt halkına yönelik kirli savaş çerçevesinde eş güdüm içinde çalıştılar. Bugün de bu politikanın özünde değişen bir şey yoktur. Dahası, bu politika imha politikası eşliğinde yeni bir boyuta taşınmaktadır.

Bugün Kürdistan’ın önemli bir bölümü sömürgeci Türk sermaye devletinin işgali altında bulunmaktadır. Sermaye devleti, Kürt halkının inkar ve imhaya dayalı politikasında en önemli desteği ABD emperyalizminden almaktadır. Kürt halkının her türlü özgürlük ve eşitlik umutlarının boğulmasında, onun inkârına ve imhasına dayalı politikalarda Türk devletinin “kararlı duruşu”nun gerisinde ABD emperyalizminin desteği vardır.

Gül’ün açıklamaları Hillary Clinton’un ziyaretinden, Kürt sorunu konusundaki “çözüm” planlarından bağımsız ele almak mümkün değildir. Bu konuda düzenin elindeki en önemli silah AKP’dir. Zira Kürt burjuva-feodallerin en yoğun bir şekilde temsil edildiği tek siyasi parti, AKP’dir. Bu nedenle AKP, Kürt sorunu çerçevesinde, düzenin istisnasız tüm güçleri tarafından Kürdistan’da desteklenmektedir. Bu desteğin temel nedenlerinden biri de DTP’yi ve ulusal hareketi Kürdistan’da güçten düşürme politikasında AKP’nin oynayabileceği roldür. Onun şimdiye kadar kapatılmamasının en önemli nedenlerinden birisinin bu olduğu biliniyor.

Kürt halkının ulusal özgürlük umudunun boğulduğu koşullarda, ABD emperyalizminin yıllardır dile getirdiği “Kürt reformu” için zemin uygun hale gelecektir. ABD patentli bir “Kürt reformu”nun Kürt halk kitleleri için anlamı, sorunun yeni bir biçim içinde süründürülmesi olacaktır.

Öcalan’dan Gül’ün açıklamasına destek

Ulusal özgürlük mücadelesinin yeminli düşmanı olan ABD ve Türk sermaye devleti damgalı “çözüm”e, aynı anlama gelmek üzere Kürt halkı için “çözümsüzlüğe” Abdullah Öcalan’ın verdiği açık destek ne anlama geliyor?

Kuşkusuz Öcalan, Abdullah Gül’ün sömürgeci sermaye devletinin sözcüsü olduğunu ve Kürt halkına reva görülen köleliğin esasında hiçbir değişiklik yapmayacağını çok iyi biliyor. Peki buna rağmen neden Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını heyecanla karşılayabilmektedir?

Abdullah Öcalan’ın “demokratik çözüm” platformu, Kürt sorununun çözümünü dil ve kültürel kimliğinin tanınması sınırlarında ele alıyor. Bu tutumun mevcut sistem koşullarında kabul edilebilir olduğu açıktır. Kürt sorununun bu çerçevede bir “çözüm”ü durumunda, Türk burjuvazisinin kazançlı çıkacağını dile getirerek onun iştahını kabartmaya çalışan da Abdullah Öcalan’dır. “Türkiye’nin lider ülke” haline gelmesi için çalışacağını,“Türklerle Kürtler’in birliği”ni sağlamış bir Türk devletinin, Kürdistan’ın diğer parçalarına da hamilik yapacağını söyleyip Türk burjuvazisini iştahlandıran Öcalan’ın Gül’ün açıklaması karşısında aldığı tutum, İmralı sürecinde ortaya konulan yeni platformunun doğrudan sonucudur.

Öcalan, uzun bir zamandır olaylara ve olgulara Kürt alt sınıflarının ve emekçi katmanlarının değil, Kürt orta burjuvazisinin gözüyle bakıp bu yönde bir davranış çizgisi izlemektedir. Onun Abdullah Gül’ün Kürt sorununa ilişkin söylediklerinden umutlanması bu düşünce ve davranış çizgisinin bir ifadesidir.

 




“Kayıp” eylemleri…

Kayıp yakınları 14 Mart günü İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde 207. kez biraraya gelirken, Adana’da da İHD basın açıklaması yaptı. Eylemlerde bir kez daha “Failler belli, kayıplar nerede?” sorusu soruldu.

İstanbul’da 207. kez…

14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bu haftaki kayıp eyleminin konusu gözaltında kaybedilen Tüm Sağlık-Sen üyelerinden Ayşenur Şimşek ve Recai Aydın’dı. Eylemde Şimşek ve Aydın’ın dosyalarının Ergenekon davası kapsamına alınması istendi. Eczacı Ayşenur Şimşek ve Doktor Recai Aydın’ın kaybedilmesinin devlet adına işlenen suçlardan olduğu söylendi.

Açıklamada, “Diyarbakır Suriçi’ndeki JİTEM binasının arkasındaki höyükten başlayarak, JİTEM işkencehanelerinin bulunduğu tüm alanların kazılmasını istiyoruz” denildi.

Adana’da 5. hafta…

İHD Adana Şubesi 5 Ocak Meydanı’nda oturma eylemi gerçekleştirdi. “Kayıpların kemikleri bulundu failler nerede?” pankartının açıldığı eylemde “Fırat’ın ötesi kayıplar ülkesi”, “Kontrgerilla dağıtılsın Tansu Çiller / Mehmet Ağar / Doğan Güreş yargılansın!”, “Susurluk’tan Ergenekon’a tüm faili meçhuller aydınlatılsın!”, “Ankara’daki kuyularda silah Fırat’ın doğusundaki kuyularda insanlar var!” dövizleri açıldı.

İHD Adana Şube Başkanı Ethem Açıkalın’ın okuduğu basın metninde faili meçhul cinayetlerin Ergenekon davası kapsamına alınması istendi.

Basın metninin okunmasının ardından 5 dakikalık oturma eylemine geçildi. Oturma eylemi sırasında geçmişte devletin faili meçhul cinayetlerinden biri olan Mehmet Gürkan’ın hikâyesi anlatıldı.

Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Adana